10cd939d-25b6-4604-86a2-ea14706ee91b.jpg

Modern çağın Firavun sihirbazları

Firavun'un sihirbazları mevcut iktidarın devamını temin eden illüzyonlar ortaya koyuyor, halkı Firavun'a köle olmaya sürüklüyorlardı. Bu denklem aslında hiç değişmedi. "Algı oluştur, yönet" denklemi üzerinden insanlar gerçek olandan koparılıp mevcut iktidar sahiplerine köle olması temin ediliyor. Bu anlamda aslında savaşılan gerçeklik; "gerçeğin ta kendisi olan Allah"ın* bizzat kendisidir.

19 Mayıs 2016 Perşembe

İllüzyon üzerine kurulu bir dünya

 

Allah'ın ta kendisi olan gerçeklikten* koparılan insan; aynı zamanda Allah'a kulluktan da koparılıp Firavunlara köle yapılıyor

İNTİZAR - Tarih boyunca firavunları, imparatorları, tiranları bulundukları konuma getiren ve o konumda tutunmalarını sağlayan en önemli faktör, insanların gerçeklikle bağını koparmaktır. Tüm bu diktatörleri ayakta tutan yönetimi altındaki insanların neyi görüp neyi görmeyeceklerine, neye inanıp neyi reddedeceklerine karar verme gücüdür. Yani zorbaların iktidarda kalmaları onların güçleriyle alakalı değildir, bu tamamen halkın cehaleti ve acizliğiyle alakalıdır. Zalimlerin iktidarda kalabilmelerinin temel prensiplerinden biri olan bu durum, binlerce yıl öncesinden günümüze kadar değişmeden ama bulunduğu zamanın şartlarına göre gerektiğinde farklı formlarda varlığını sürdürmüştür. Kimi zaman efsanelerle, kimi zaman vaatlerle, kimi zaman korkutarak, kimi zaman sihir ile kimi zaman da din ile Allah ile insanlar üzerinde algı operasyonlarını gerçekleştirmişlerdir.

 

Algı oluştur ve yönet, yani; insanı gerçeklikten (Allah'tan) kopar ve köleleştir

Tarih boyunca tiranlıkların devamının sürmesi için yapılan her şey bir algı operasyonundan ibarettir aslında. Algı oluştur ve yönet. Adı konulmamış ve asırlardır çeşitli şekillerde tezahür etmiş bu denklem bu kadar basitti aslında. Dört bin yıl önce Firavun ne yapıyorduysa, bugünkü hâkim sistemler de aynısını yapıyorlar. Ancak kullandıkları araçlar farklı. Firavunlar sihirbazlardan faydalanıyor, illüzyonlarla insanları kandırıyorlardı, günümüzde ise illüzyon için binlerce farklı sihirbaz türetildi. Tüm bu sihir ve illüzyonlar bir tek amaca yöneliktir; efendi köle ilişkisinin devamı. İnsanların köle olarak kalmaya devam edebilmelerini hatta bundan memnun olmalarını sağlayacak illüzyonlar çağın gereksinimlerine göre revize edilmeliydi. Nitekim bunu başardılar da, insanlar sistemin belirlediği sınırlar içinde seçim yapma hakkına sahip özgür köleler haline getirildi. İnsanlar yalnızlaştırılıp, birey haline dönüştürülerek toplumsal vicdan yok edildi, bireysel vicdanlar ise tamamen tüketime endeksli, bencil bir zemine oturtuldu.

 

Firavunların ilahlaşma temayülünün neticesi; "algı yönetimi" için azgınca bütün imkanlar kullanıldı, bütün sınırları çiğnendi

Günümüz dünyasında algı yönetimi, üzerinde bilimsel olarak çalışılan ciddi bir alan haline gelmiştir. Bu iş için devasa bütçeler ayrılmakta, neredeyse sınırsız insan gücünden faydalanılmaktadır. Her şey bir algı operasyonunun parçası haline dönüştürülebilecek materyal olarak algılanmaya başlamıştır. Bu araçsallaştırmada hiç bir kırmızıçizgi tanınmamış, bütün sınırlar yerle bir edilmiştir. Buna bütün kutsal değerler (din, kitap iman v.s) dâhildir.

 

Özgürleşmenin anahtarı "din" Firavunlara köle devşirmede bir algı yönetim aracı olarak kullanıldı

Geçmişten beri din, diktatörler ve sultanlar için çok kullanışlı bir algı yönetimi aracı olarak görülüp kullanılmıştır. İnsanların düşünme yetilerini ellerinden almak için din devreye sokulmuş, insanların itaate zorlanması ve mevcut sistemin çıkarları doğrultusunda motive edilmeleri için yine din hoyrat bir şekilde örselenmiştir. Örneğin “Halifei-ruyi-zemin”, “Zillullah” gibi kavramlar bu algı operasyonlarına yönelik ortaya atılan kavramlardır.

 

Zamane Firavunları, kendi yükselişlerini  temin için uğruna feda olunası Allah'ı bile dolgu** malzemesi olarak kullanmaktan çekinmedi

Baştaki zalimlerin otoritelerini meşrulaştırmak için Allah'ı bile bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktan çekinmemişlerdir. Herkesin anlayabileceği, uygulayabileceği bir hayat sistemi olan din, kimsenin anlayamayacağı neredeyse yaşanmasını imkânsız bir hale getirilmiştir. Burada ruhunu şeytana satmış din adamları devreye girerek sultanların meşruiyet algısını oluşturmuşlardır.

 

Dini kavramlar içeriksizleştirilerek algı yönetiminin bir unsuru olarak kullanıldı

Yine bir takım kavramlar anlam erozyonuna uğratılarak, insanların teslimiyetçi bir ruha bürünmeleri sağlanmıştır. Kader konusu, hayır ve şerrin Allahtan geldiği mevzusu da bu kabilden erozyona uğratılmış kavramlar arasında yer almaktadır. Yine zamanın iktidarları tarafından organize edilen yahut desteklenen dini ekoller de bu algı operasyonlarının temel taşlarından birini oluşturmuştur. Bu mesele sadece İslam dini için değil diğer tüm ilahi dinler için geçerlidir. Hıristiyanlık tarihinde krallar ve papalar kendi tahtlarını sağlamlaştırmak ve iktidarlarını devam ettirmek için dini kıyasıya tahrip edip kendi arzuları doğrultusunda tahrif etmekten çekinmemişlerdir.

 

Eğitimsiz bırakarak köleleştirme yönteminden, eğitimin köleleştirmede bir yöntem olarak kullanımasına

Tüm bunların hedefinde; itaatkâr, sorgulamayan, düşünme yetisi elinden alınmış, bilinçten arındırılmış ve söylenen her şeye inanmaya meyilli toplum meydana getirmek vardır. 21. Yüzyıl öncesinde insanların bu kıvama gelmeleri için eğitimden uzak kalmaları, cehalete teslim olmaları gerekmekteydi. Eğitimsiz, cahil kitleler, istenilen yönde manipüle edilebilecek potansiyele sahip kitlelerdir. Dolayısıyla eğitim yaygınlaştırılmamış, engellenmiş hatta belli bir zümrenin ulaşabildiği bir hak olmuştur. Bu konu çok açıktır ve bu meseleye dair sayısız örnekler mevcuttur. Ancak 21. Yüzyıldan itibaren durum tam tersi bir müdahaleyi gerekli kılmıştır. Bu saatten sonra insanların eğitimsiz ve cahil kalmaları yeni kurulan dünya düzeni açısından kabul edilemez bir şeydi. Çünkü artık insanların cahil kalabilmeleri kendi istedikleri ve oluşturdukları sisteme entegre olabilmeleriyle mümkündü. Bunun için insanların okuryazar olabilmeleri, asgari eğitimi almış olmaları gerekmekteydi. Hedef ülkelerde okuma yazma seferberliklerinin düzenlediği dönemleri hatırlayanlarımız vardır. Günümüzde ise çocukların belli bir yıl okula gitme zorunluluğu getirilmiştir. İlk bakışta çok iyi gibi görülen bu uygulama aslında çocukların sisteme entegrasyonunu gerçekleştirmek için atılmış bir adımdır. Türkiye'deki eğitim sistemini göz önüne aldığımızda böyle bir sistemde okumak insanın zihinsel ve kişisel gelişimi açısından bırakın olumlu bir etkiye sahip olmasını, aksine tahrip edici bir yöne sahiptir. Gerçekte okullarda eğitim verilmesinden çok kendi çıkarları doğrultusunda, her türlü algı operasyonuna açık bir nesil yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Çünkü 21. Yüzyıl cahil prototipi okuma yazma bilen, ancak elde ettiği dataları analiz etmekten yoksun insandır. Böyle bir insan hem küresel kapitalist çetelerin hem de ülkeyi yöneten zümrenin çıkarlarına hizmet etmektedir.

 

Neyi, ne kadar, hangi içerikle bilmemize karar veren Firavun'un sihirbazlarının günümüz versiyonu kitle iletişim araçları

Firavun dönemi sihirbazlarının üstlendikleri fonksiyonu günümüzde kitle iletişim araçları icra etmektedir. Yazılı ve görsel basın modern insanı dört bir yanından kuşatmış, adeta nefes alamaz hale getirmiştir. Üstelik son yüzyılda bu alanda büyük ar-ge çalışmaları yapılmış, akıl almaz teknik ve yöntemler geliştirilmiştir. Psikoloji alanındaki gelişmeler de buna eklenince medya adeta bilinçaltı tahribatı için yıkıcı bir silah olarak kullanılmaya başlamıştır. İnsanların bilmemesi değil, bilmesi gerektiği kadarını ve bilmesi gerektiği şekliyle bilmesi esas alınarak, bu yönde büyük bir bilgi kirliliği ve anlam kargaşası oluşturulmuştur.

 

Muhakemeden, idrakten yoksun kitlelere enformasyonun boca edilmesiyle oluşturalan küresel hipnoz 

İnsanlar artık her şeyi okuyabiliyor, izleyebiliyor, her türlü habere ulaşma imkânına sahipler, ancak bunları idrakten ve muhakeme etme yeteneğinden yoksun hale getirilmiş olmanın yol açtığı yıkımın farkına bile varamıyorlar. Küresel sistem denilen modern zaman haydutlarının kurmuş olduğu çete, firavun sihirbazlarından miras olarak aldığı illüzyonu da küresel anlamda sergilemeye başlamıştır. Öyle ki artık yapılan illüzyonlar bir bölgeyle, ülkeyle kıtayla sınırlı kalmayıp tüm dünya üzerinde gösterime konulmaktadır. Artık dünyanın her yerinde kitlesel hipnozlar, kitlesel histeri krizleri, toplu cehalete övgü ayinleri düzenlenmekte, insanlar adeta insanlıklarından sıyrılışlarını ve gönüllü köleler haline gelişlerini kutsamaktadırlar.

 

Küresel hipnozu gerçekleştiren ve insanların gündelik hayatlarındaki kararlara kadar müdahil olan "Küresel çete"

Küresel çete, her seferinde bir üst seviyeye geçerek insanlığın, ne yiyeceğine, ne giyeceğine, nasıl eğleneceğine, ne okuyacağına ve nasıl bir kadın/erkekle evlenilmesi gerektiğine bile karar verme küstahlığına soyunmuştur. 21. Yüzyılın modern cehalet sistemi olan eğitim kurumlarının tezgâhından çıkan nesil, her şeyiyle kendini bu çeteye teslim etmiş yahut etmeye meyilli bir halde, sisteme entegre olmaktadır. Bu da küresel çetenin ve onların sihirbazlarının işlerini alabildiğince kolaylaştırmaktadır.

 

Küresel Çetenin oluştuduğu küresel hipnoz o kadar güçlü ki; söylenen yalanların neticeside katledilen milyonlarca insan için en küçük bir tepki oluşmuyor

Küresel ölçekte yapılan illüzyonlarla tüm dünya uyutulmuş, küresel çete istediği operasyonları hiç zorlanmadan yapmayı başarmıştır. Örneğin Saddam'ın kimyasal silahları olduğu algısıyla, bir ülke talan edilmiş milyonlarca insan öldürülmüş ve bu sırada bütün dünya bu ahlaksızca talanı tepkisiz bir şekilde izlemiş yeri geldiğinde desteklemiştir. Her şey olup bittiğinde söylenenlerin bir algı operasyonu, bir illüzyon olduğu anlaşılmış olmasına rağmen dünya tepkisiz kalmıştır. Bugün küresel çete aynı taktiği Libya, Mısır ve Suriye'de uygulamış ve bu ülkeleri kaosa sürüklemiştir.

 

Küresel çetenin yerel ele başları da aynı yöntemlerle kitleleri hipnotize edip, bir "kitlesel gerçeklikten kopuşa" sebep oluyorlar 

Küresel çetenin yerel elebaşları da aynı taktikleri lokalde uygulayarak kendi iktidarlarını koruyup güçlendirme yolunda adımlar atmaktadırlar. Bu yerel elebaşları insanları düşünmeden, bilinçten ve idrakten yoksun kılmada o kadar başarılı hamleler yapmışlardır ki, insanlar değil bir şeyleri görememek, yanlış analiz etmek, açıkça görmelerine rağmen inanmaz hale gelmişlerdir. Türkiye'deki süreç hepimizin gözleri önünde gerçekleşti, yapılan hırsızlıklara insanlar bizzat işiterek şahit olmalarına rağmen, bunu reddetmişlerdir. Dün söylediğini, bu gün inkâr eden, bir söylediği diğerini tutmayan yöneticiler kutsanmaktadırlar. İnsanların bilinç ve idraklerinin yanı sıra hafızaları da ellerinden alınmış, insanlar balık hafızalı yaratıklar haline getirilmiştir. Artık çirkinlikler ve hırsızlıklar alenen her yere saçılmış, her taşın altından bir yolsuzluk fışkırır olmuştur buna rağmen hırsızlar ve yolsuzlar alkış almaya devam etmektedir. İnsanların kanları üzerinden oyunlar kurulmakta, birilerinin siyasi ve dünyevi ikballeri için gencecik fidanlar feda edilmektedir. Üstelik bunlar arsızca, küstahça ve umursamaz bir şekilde herkesin gözü önünde yapılmaktadır. Tüm bunlara rağmen bilinci, idraki ve hafızası elinden alınmış toplum ölümüne bu yanlışları savunmaktadır. Uygulanan politikaların küresel çetelerin planları doğrultusunda olduğuna kimseyi inandıramayışımızın altında bu yatmaktadır. Dün "öfkeli gençler", "mücahitler" dediği katilleri bugün terörist ilan etmesine toplum hiç bir tepki vermemiştir. Dün “van münit” dediği kimselere bugün dostum demesi kimseyi dumura uğratmamıştır. İnsanlar tamamen gerçeklikten koparılmış, modern zaman Firavun sihirbazlarının kendilerine sunduğu var olmayan sanal bir dünyada, sanal gerçeklikler içinde yaşamayı düstur edinmişlerdir. Toplumun temel taşları dinamitlenmiş, her şey, ama her şey değersizleştirilip, satılabilir satın alınabilir bir metaya çevrilmiştir. Ahlak ve erdem katledilmiş, ahlaksızlık ve erdemsizlik üzerine devasa bir barbar medeniyeti kurulmuştur. İnsanlar devlet büyüklerinin izni olmadan kendi mülklerini satamaz hale gelmişlerdir. Ülkenin bütün varlıklarının küresel ve yerel çetelere peşkeş çekilmesini inanılmaz bir zevkle izlemeye ve bununla böbürlenmeye hazır yığınlar oluşturulmuştur. İnsanlık Descartes'in “Düşünüyorum öyleyse varım” sözüyle başlayan felsefi süreçten, Sartre'nin “İsyan ediyorum, öyleyse varım” sürecine, sonra Marks'ın “Çalışıyorum öyleyse varım” önermesinden “çalıyorum öyleyse varım” anlayışına adeta yaka paça sürüklenmiştir. İnsanlık ruhundan sıyrılıp kaba ve yoz bir beden haline dönüşmüştür. Küresel çetelerin yeni hedefi artık insanlığın ta kendisi olmuştur.

 

Tarihin hiç bir döneminde yapılamayanı günümüz Firavunları yaptı; "Tarihin en büyük köleler topluluğu yaratıldı"

Tarihin gördüğü en vahşi dönemlerden birini yaşıyoruz. İnsanlığın kelimenin tam anlamıyla, özünden koptuğu, insandan başka her şeye dönüştüğü bir çağ bu. Medeniyet denilen enkazın altında kırılan kemiklerimizin sesleri kulaklarımızda yankılanıyorken, arsız bir zevk ve vecd halinde kendi yok oluşumuzu çirkin bir haz ile izliyoruz. İnsanlığa dair ne varsa kibirlerimizin ve bencilliklerimizin altında ezilmiş, güzelliğe dair ne varsa kötü yanlarımıza yenilmiş durumdadır. İnsanlık kaybediyor. Özünü, kimliğini, yaratılış gayesini ve şerefini... tam bir cinnet hali koşuşturması yaşanan şehirlerde, unutulmuş köylerde ve dağ başlarında tabutumuza son çiviyi çakabilmenin çılgın telaşına kapılmış gidiyoruz. Özgürlüğün ve iradenin ipotek altına alındığı bir dünyada, mutlu köleler olarak yaşama çabası içinde harcanan insanlığımıza sırtımızı dönmüş, gözlerimizi yummuşuz. İnsanlık en sonunda bunu da başardı. Tarihin en büyük köleler topluluğunu yarattı. Üstelik gönüllülük esasına bağlı, öğrenilmiş çaresizliğin verdiği mazoşist hazlara bulanmış bir kölelik. Süslü kelimeler, gösterişli kavramlar ardına gizlenmiş acı dolu, ibret dolu bir öykümüz var artık bizim. Güzel olan ne varsa çıkardık hayatımızdan, sevgiye ve merhamete sırtımızı döndük, ahlakı ve vicdanı yüreğimizin en ıssız derinliklerine gömdük. Sonunda insanlığımızdan arınmayı da başararak vahşi yaratıklara dönüştük. Bizler kaybettik, kazanca dönüştürmeye çalıştığımız kayıplarımızla övünen, böbürlenen zavallılar haline geldik. Bizler artık yeni bir tür olduk. Kendine düşman olmaya bu kadar hevesli başka bir canlı türü daha yoktur. İnsan tam anlamıyla insanın kurdu haline dönüştü.

 

Kölesi olduğu "Küresel Çete"nin karakteristik özelliklerini taşıyan zulümden zevk alan yeni bir tür oluştu

Güçlünün güçsüzü ezdiği ve bundan da büyük bir zevk aldığı, anlamsızlığında anlam türetmeye çalışan bir tür. Benliğimizin bu kadar acımasızca harcandığı bir çağ hiç olmamıştı. Her zaman her koşul altında insan kalan yanlarımız vardı. Hırsızlık ve sömürü temelleri üzerinde yükselen bir medeniyetimiz var. Hırsız efendilerin, hırsız ve hırsızlığı kutsayan köleleriyle dolu bir medeniyet. Kısacası insanlığın kaybetmek, insanlık karşıtı güçlerin kazanmak üzere olduğu bir savaşın tam ortasındayız.

 

----------------------------------------------------------------------------------------------------

*Bu, böyledir. Çünkü Allah gerçeğin, hakkın ta kendisidir. Müşriklerin O'ndan başka yalvardıkları tanrılar ise batıldır. Gerçekten Allah çok yücedir, çok büyüktür. (Lokman 30)

** Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır, öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. (Fatır 5)

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar