direnis-israil-hezimet-400x330.jpg

Muhammedi bir gelenek: Erdemliler İttifakı

"Erdem ve insani değerlere düşmanlık eden tüm küresel çetenin adeta tek bir blok gibi aynı safta toplandığı bir sistemde erdem sahiplerinin darmadağın bir vaziyette olmaları bu küresel çetenin işini kolaylaştırmaktadır. ... O halde ey dünyanın erdemli insanları, zulme, adaletsizliğe ve sömürüye karşı omuz omuza mücadele için aynı safta, aynı cephede birleşerek, bir araya gelin."

23 Mayıs 2016 Pazartesi

İNTİZAR - İnsan yaratılışı/fıtratı itibariyle iyiye, güzele, doğruya ve hakikate meyillidir. Din, denilen şey insanların fıtratlarındaki tüm bu fazilet ve erdemleri unutmalarıyla devreye girmiş bir nevi hatırlatma ve fıtratın gerekleriyle ilgili düzenlemelerdir. Din insana yaratılış itibariyle sahip olduğu erdemleri hatırlatır, bunların unutulmasının önüne geçer ve insanları bu erdemlere sahip çıkmaları, ileri taşıyıp yaymaları yönünde teşvik eder. Nitekim pek çok ayette Kuran'ın bir hatırlatma, zikir olduğu vurgulanmaktadır. Örneğin Sad suresi 87 ayetinde şöyle buyurmaktadır: "O (Kuran), alemler için yalnızca bir zikir / hatırlatmadır." İslam inancına göre her insan fıtrat üzere doğar, bu fıtrat denilen yaratılış, temelde bazı özellikleri barındırır. Öncelikle vicdan denilen bir uyarıcı vardır insan ruhunun derinlerinde. Bu vicdan bir tür yargıçtır ve yargıda bulunurken sahip olduğu fıtri değerleri ölçü alır. Bu değerlerin ne olduğu ise tüm insanların ortak insani değerlerine bakıldığında anlaşılmaktadır. Her insan güzelliği sever, her insan iyi olanı sever, her insan adalet ister, her insana göre zulüm kötüdür... bu ve benzeri özellikler insan soyunun adeta ortak değerleridir. Her insanın özünde bu değeler vardır, ancak bazen insan bu değerleri unutur veya bu değerlerden uzaklaşırsa, o zaman yeryüzünün görüp görebileceği en kötü varlık haline dönüşür. Zulümler başlar, iyi ve güzel olan yok edilir, hırs tamah ve kötülük hakim olur evrene. İşte din burada devreye girmektedir. Din yaratılışını bozan insanlara yaratılışını hatırlatmaktadır, ancak yaratılışının erdemlerinden uzaklaşmış olan insan dine karşı cephe almaktadır. Çünkü din onun unuttuğu yahut unutmaya yüz tuttuğu erdemleri, savunmakta bu erdemlere tekrar dönülmesi için insanlarla mücadele etmektedir. İnsanlığın ortak değerlerini diriltmek, bunu tüm dünyaya hâkim kılmanın mücadelesini vermektedir.

Dinlerin ana eksenine baktığımızda büyük bölümünün ahlaki öğretilerden oluştuğunu görürüz. Ancak insanoğlu daha önceden indirilmiş dinleri tahrif etmiş ve kutsal kitapları kendi arzuları doğrultusunda değiştirmişlerdir. Dolayısıyla son din olan İslam da tahrif edilmiş diğer dinlerde insanlara hatırlatılan erdemleri yeniden hatırlatmak üzere gelmiştir. Buna binaen denilebilir ki; tüm dinler nitelik ve nicelik olarak özünde “İslam” dinidir. Yani Musa peygamberin getirdiği din ile İsa peygamberin ve Muhammed peygamberin getirdiği dinler arasında özü itibariyle fark yoktur. Bu yüzden din kavramını son temsilcisi olan İslam ile adlandırmakta bir mahzur yoktur. Dolayısıyla tüm dinler asılları itibariyle insanidirler, insani değerlere sahiptirler ve bu değerleri yüceltmektedirler. İnsani olmayan hiç bir şey aynı zamanda İslami de değildir. Ahlaki olmayan şeyler de İslami değildir, İslami olan şeyler de ahlakilikten yoksun olamaz. Din ve ahlak arasında doğrusal bir orantı vardır, din yükseldikçe ahlaki ve insani değerler de yükselmektedir. Din eğer rağbetini kaybederse, bu ahlaki ve insani çöküntüyü de beraberinde getirecektir. Kutsal kitaplara baktığımızda ahlaki ve insani değerlerle ilgili ayetlerin diğer tüm ayetlerden daha fazla olduğunu görürüz. Kuran öğretilerinin büyük çoğunluğu ahlak ve erdem üzerinedir. Din insanların kemale ulaşmalarını, mükemmelliği yakalamalarını arzulamakta, insanları bu noktaya doğru sevk etmektedir. Dinin hedefi erdemli, faziletli ve kemale ulaşmış insanlar meydana getirmektir.

Bütün bunların ışığında insanların yaratılış / fıtrat itibariyle bir takım insani erdemlere sahip olarak dünyaya geldiklerini söylemek mümkündür. Ancak insanın yaşam serüveninde ailesinin, mensubu olduğu toplumun etkileri ve nihayetinde kendi yaptığı tercihlerin sonucu bu fıtri değerlerinden uzaklaşması veya tamamen unutması söz konusudur. Bazen bazı insanlar fıtratlarından gelen bu erdemleri korurlar, iyi olanı, doğru olanı yüceltmeye çalışırlar. Adalet kavramları güçlüdür, zulme karşı nefret duyarlar. İyilik, doğruluk, adalet ve diğer insani kavramlar için savaşmaya ve fedakârlık yapmaya hazırdırlar. Dindar değillerdir, ancak dinin sahip olduğu değerlere sahiplerdir. Dinin insana kazandırmak istediği fıtri erdemlerini kaybetmemişlerdir. Toplum içinde zulme baş kaldırmakta, zalimle mücadeleye atılmakta, adalet peşinde koşmakta, farklı yöntemlerle de olsa doğru olanı yapmanın savaşını vermektedirler. Bunun yanı sıra dine inanmış, dindar olma iddiasında bulunmuş ancak dinin hedefleriyle taban tabana zıt istikamette tutum ve davranışlar içine girmiş Müslümanların olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu insanlar insani erdemleri kendi menfaat ve dünyaları için uygun görmediklerinden, zahirde bu erdemleri savunur ancak gerçekte bu erdemlere karşı tutum ve davranışlarıyla savaş açmışlardır.

Günümüz dünyasının ve küresel sistemlerin zulüm, adaletsizlik ve sömürü temeline dayandıkları bilinmektedir. Küresel çete insanları köleleştirmek için her türlü zulmü, adaletsizliği ve sömürüyü kendisi için bir hak olarak görmüş, yerel işbirlikçilerinin de bu hakkı kendilerinde görmelerini sağlamıştır. Böylece yerelde sömürü, zulüm ve adaletsizliğe boğulan halkların gözünde kendi yaptığı zulüm ve sömürüleri gizlemeyi başarmıştır. Yerel iş birlikçiler sayesinde uyuttuğu halklar sorgulamaya, itiraz etmeye başladıklarında bu yerel figüranları feda etmekten kaçınmamıştır. İnsanlık ve erdemlerin yok edildiği, zulmün ve kötülüğün tüm dünyayı kara bulutlar gibi sardığı bir çağda insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir erdem sahibi olmak. Erdem ve insani değerlere düşmanlık eden tüm küresel çetenin adeta tek bir blok gibi aynı safta toplandığı bir sistemde erdem sahiplerinin darmadağın bir vaziyette olmaları bu küresel çetenin işini kolaylaştırmaktadır. Küresel çetelere karşı verilecek savaşı neredeyse kazanılması imkânsız hale getirmektedir.

Peki böylesi bir manzara karşısında yapılması gereken şey nedir? Zulüm, adaletsizlik ve sömürünün giderek güçlendiği ve daha fütursuzca, küstahça saldırılarını arttırdığı bir ortamda, bu sömürü sistemine karşı olanların giderek bölünmesi, güçlerini zayıflatması aklen ve mantıken doğru bir iş midir? Stratejik olarak, taktiksel açıdan yapılması gereken hamleler nelerdir? Şu anda yeryüzünde büyük ve yıkıcı bir savaş yaşanmaktadır. İnsanlık düşmanlarıyla insanlık taraftarları arasındaki bu savaşta safların ve ittifakların yeniden gözden geçirilmesi ve cephelerin yeniden tanzimi şarttır. Bir savaşın kazanılmasındaki en büyük etken, savaşın gerçek amacının ne olduğunu bilinmesi, düşmanın doğru bir şekilde tanımlanması, gücünün, silahlarının doğru analiz edilmesi ve bunlara uygun hamlelerin planlanmasıdır. Öncelikle bu savaşın gerçek yönünün ne olduğu bilinmelidir. Bu savaş salt sömürü ve ekonomik çıkarlar üzerine bina edilemez, bu çok basit ve kolaycı bir yaklaşım olur. Küresel çetenin, insanları istedikleri gibi rahatça sömürüp, şekillendirebilmeleri için öncelikle insanlığın erdemini yok etmeye ihtiyaçları vardır. Yeryüzünde erdem sahibi insanlar bulundukça bu çetelere karşı yükseltilen itirazlar ve yapılan savaşımlar zayıf dahi olsa sürecektir. Dolayısıyla bu savaş erdemli insanların yok edilmesi savaşıdır. Düşman tanımına gelince, bu konuda erdemli insanların bir sorun yaşadığı söylenemez, erdem sahibi herkesin bildiği gibi düşman küresel çetelerdir ve bu çetelerin karargâhını ve cephelerini oluşturan küresel çetenin uşakları olan devletlerdir. Yani halklar kendi devletleri nezdinde küresel çetelerin saldırısına maruz kalmaktadır. Bu saldırılar ekonomik, kültürel, siyasi ve daha bir çok alanda alabildiğince şiddetini arttırarak devam etmektedir. Peki bu istila hareketine karşı koyan direniş cephesini kimler oluşturacaktır? Bizim asıl üzerinde yoğunlaşmamız gereken konu budur.

İslam'ın bu konudaki yaklaşımının ipuçlarını bazı ayetlerde ve peygamberin uygulamalarında görmek mümkündür. Örneğin Kuran Hıristiyanları ve Yahudileri asgari müşterekte birleşmeye çağırmaktadır. Al-i İmran suresi 64 ayette şöyle buyrulmaktadır: De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Ayet açıkça onları aralarındaki asgari müştereke davet ederek, insanlara kulluktan vazgeçmeyi önermektedir. İnsanlara kulluk olayına pek çok farklı yaklaşımlar ve manalar yüklenebilir. Günümüz küresel çetelerinin yapmaya çalıştıkları da budur, insanları kendilerine kul haline getirip, onların hayatları üzerinde her türlü tasarrufta bulunma hakkını kendilerinde görmektir. Sömürü sisteminin çarklarına kendini kaptırmaktır kula kulluk etmek. İşte Kuran Yahudi ve Hıristiyanları bu zulme karşı ortak hareket etmeye davet etmiştir. Zulme karşı mücadelede erdem sahibi olan herkesin aktif olarak görev alıp işbirliği yapması yönünde bir önermedir. İnsanların hangi dinden oldukları, hangi fraksiyondan oldukları ikinci plandadır. Öncelikle ortak düşmana karşı ortak eylem zemini oluşturmak gereklidir.

Yine Peygamberimizin hayatının bir döneminde zulme ve zorbalığa karşı mazlumları korumak için kurmuş oldukları "Hılful Fudul / Erdemliler İttifakı" hareketi bu ipuçlarından biridir. Zulme, haksızlığa, sömürüye karşı olan erdemli insanların bir araya gelerek oluşturduğu bir hareket olan bu yapı, her ne kadar İslam'dan önce oluşturulmuş olsa bile daha sonraları İslam Peygamberi bu yapıyı hayırla yad etmiş ve doğru bir iş olduğunu vurgulamıştır. Yani dini, dili, rengi ne olursa olsun, esas olan zulme karşı insanların bir araya gelmesi, küresel çetelerin çarklarına çomak sokmasıdır. İnsanların "ya dinde kardeşimiz yahut yaratılışta dengimiz eşimiz olduğu"nu söyleyen imam Ali'nin bu sözü de bizim için ipuçlarından biridir. Din konusunda olmasa bile insanlık konusunda bir araya gelebileceğimizin göstergesidir. İnsani değerleri savunma noktasında din belki de ikincil planda kalmaktadır. Aynı şekilde Peygamberin buyurduğu "mazlumun dini sorulmaz" ilkesi de bize bu yolda ışık tutmaktadır. Tüm bunlar İslam'ın kazandırmaya çalıştığı erdemlerdir ve insani olarak baktığımızda bu erdemlere sahip tüm insanların ortak düşmana karşı eylem ve güç birliği yapmaları kaçınılmazdır.

Erdemin öneminin en iyi anlaşıldığı yerlerden biri de, Kerbela'da yaşanan sahnelerden biridir. Yezid'in ordusu imam Hüseyin ve yanındakilerin etrafını kuşatmış, su içmelerine engel olmak için Fırat yolunu kapatmışlardır. Kafilede bulunan küçük çocuklar susuzluktan perişan haldedir. Çocukların dudakları susuzluktan çatlamış, analar perişan ve çaresiz bir halde kahrolmaktadırlar. İmam Hüseyin yolunu kesene “dindaşlarına” hitaben yaptığı konuşmada şu cümleyi sarf etmiştir: “Dininiz yoksa ahiret gününden de korkmuyorsanız bari özgür insanlar olun!” İşte erdemin ve özgür insan olmanın önemi buradadır. Önce dindaşları olarak dinlerine uygun davranmalarını istemiş, bu şekilde onları yaptıkları zulümden çeviremeyince insanlıklarına hitap ederek özgür insanlar olmalarını istemiştir. Erdemi olmayan insanın dininin olmasının bir anlamı yoktur. Çünkü tüm dinler erdemli olmayı emretmiştir, erdemsiz dindar, o dinden hiç nasiplenmemiş gibidir. Dün Filistin'deki zulme karşı İsrail buldozerlerinin önünü kesen Rachel Corrie bu erdemli insanlardan biridir. Biz erdemden nasiplenmemiş dindaşlarımızdansa Rachel gibi bir erdemliyle omuz omuza olmayı yeğ tutmalı ve kim ne derse desin bundan gocunmamalıyız. Çünkü dinimiz ve insanlığımız bunu gerektirmektedir.

Bugün küresel çetelerin başlattığı tüm dünyada yaşanan istilanın en korkunç piyonları kendilerine Müslüman(!) diyen IŞİD mensuplarıdır. Tarihin gördüğü en barbar istilalardan biri olan bu saldırı karşısında kim nerede durmaktadır? Şöyle durup, sakince bir düşündükten sonra, insan adeta beyninden vurulmuşa dönmektedir. Bizim din kardeşimiz dediklerimizin büyük çoğunluğu, ya doğrudan bu barbarlığa soyunmuş yahut dolaylı olarak bunlara destek vermekte veya durumu görmezden gelerek, sessiz kalarak bu zulümlere cinayetlere ortak olmaktadır. Küresel çetelerin kendi hedefleri doğrultusunda yaratıp, insanların arasına saldıkları bu vahşi sürü, sadece insanları değil, insanlığı ve insanlığın tarihini de hedef almaktadırlar. Bu vahşi sürüye karşı konulması, bunların durdurularak yok edilmesi, öncelikle dini ve sonra da insani bir vazifedir. Bu savaşa ülkemizin penceresinden baktığımızda, gördüklerimiz bizleri dehşete düşürmeye yetmektedir. Müslüman kardeşlerimizin büyük bölümü, bu zulmü bazen kutsamakta, bazen onaylamakta ve bazen görmezden gelerek desteklemektedir. Bu gerçekten İslam'ın mesajını anlamak yolunda çabalayan insanlar için kahredici bir durumdur. Bu insanların uydurdukları din Muhammedi din değildir. Bunlar gerçek anlamda Muhammedi bir dine sahip değillerdir, dolayısıyla özgür insanlara, vicdanlı ve yüreğinde bir takım erdemleri taşıyan insanlara yönelmeli, onlara seslenmeliyiz. Yüreğinde adalet duygusu taşıyan, haksızlıklara isyan eden insanlarla asgari müştereklerde bir araya gelmeli, ortak düşmana karşı beraberce insanlığın onurunu savunmalıyız. Bu bizim hem dini hem de insani sorumluluğumuzdur.

Şu durumda Müslümanlar, İslam Peygamberinin zulme karşı koyma azmini ortaya koymalı, onun bu yolda yaptığı tüm çalışmaları büyük bir dikkatle incelemeli ve o yüce insanın adımlarını aynen takip etmelidir. Hılful Fudul / Erdemliler Hareketi de bu adımlardan biridir. Zulme karşı çıkan, adalet peşinde olanlar nerede olursa olsun, hangi dinden olursa olsun, hangi renkten olursa olsun, ortak düşmana karşı birleşmeli, ortak bir direniş hattı kurmalıdırlar. Müslümanlar Peygamberlerinin sünnetleri diriltmek zorundadır, Peygamberin öğretileri ve eylemleri bizim için en güzel örnektir.

Müslümanlar zulme karşıdır, zulme karşı olanlarla aynı cephededir, Müslümanlar adaleti hâkim kılmanın peşindedir, adaletten taraf olan insanlarla aynı saftadır, Müslümanlar sömürüye karşıdır, sömürüye karşı olanlarla kol koladır, Müslümanlar küresel çetelere karşıdır, küresel çetelere karşı olanlarla aynı siperdedir.

O halde ey dünyanın erdemli insanları, zulme, adaletsizliğe ve sömürüye karşı omuz omuza mücadele için aynı safta, aynı cephede birleşerek, bir araya gelin.

Çünkü bu savaş artık insanlığın, erdemin, yüceliğin, onurun ölüm kalım savaşı haline gelmiştir.

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar