amerikanci-siyonist-muslumanlar.jpg

İsrail’le kader birlikteliği yaşayan Müslümanlar!

"...Hatta bazı İslamcı yazarlar peygamberimizin yaptığı anlaşmalardan örnekler vererek İsrail’le anlaşmanın ve birlikte hareket etmenin İslami gerekçelerini yazacak duruma geldiler. Bunlar yolun sonuna geldikleri gibi artık uyanmaları da çok zordur."

12 Temmuz 2016 Salı

İNTİZAR - Uzun sürece yayılmış ve yavaş yavaş oluşan sapmalar çok tehlikelidir. Kısa zaman içerisindeki sapmaların farkına varmak ve bu tür sapmalara karşı koymak daha kolaydır. Mutlak şer olan İsrail'le ilişkilere ve dostluklara toplulukları hazırlamak, süreçler de şekillendirildiği için belki başlangıçta şiddetli tepki gösterecek topluluklar tepkisiz hale sokuldukları gibi, hatta İsrail önderliğinde bölge düzenlemelerinde görev almaya gönüllü işbirlikçiler haline getirilebiliyorlar.

Amerika'nın Suriye üzerinden bölgeyi düzenleme mücadelesinde Amerika'yla, İsrail'le aynı safta olanların beş yıl sonra İsrail'le müttefik, dost ve İsrail'e ihtiyaç duymaları anlaşılır bir gelişmedir. İsrail'in desteklediği savaşçıları destekleyenlerin zaman içerisinde İsrail'e karşı duydukları kızgınlıkların yerini olumlu duygu ve düşünceler almaya başladı. Büyük Şeytan duygu ve düşünceleri böylece yönlendirmiş oluyor. Küçük günahları işleyenler bir zaman sonra büyük günahları da işlemeye başlarlar. İş öyle bir noktaya varır ki artık insan günah işlediğini hissedemez olur. Şeytanın uzun zamana yayarak insanları kandırması,  daha etkili bir yöntemidir.

Cemel'de ve Sıffın'da İmam Ali'nin karşısında yer alanların bir kısmı, imamın karşısında yer alacaklarını tahmin edemezlerdi. Yaşadıkları süreçler onları imamın karşısına çıkardığında artık yaptıkları en büyük yanlışlığı anlayamaz oldular ve o hal üzere bu dünyadan ayrıldılar. Yakın zamana kadar Suud'un Amerika'nın uşağı olduğundan ifade edenler, şimdi İslam ve Müslümanlar için çok büyük önemini keşfettiler! Evet, Suud ve Katar'ı keşfeden Müslümanlar onlarla birlikte olmanın gerekliliğiyle amel etmeye çalışıyorlar. Hatta bazı İslamcı yazarlar peygamberimizin yaptığı anlaşmalardan örnekler vererek İsrail'le anlaşmanın ve birlikte hareket etmenin İslami gerekçelerini yazacak duruma geldiler. Bunlar yolun sonuna geldikleri gibi artık uyanmaları da çok zordur.

Müslümanların tarihini araştırdığımız zaman bir anlık kararlara dayalı İslam'dan uzaklaşmalar ya da İslamdan çıkmalar fazla olmamıştır. Uzun zaman süreçleri içerisinde İslami değerlerden, düşüncelerden ve yaşantıdan uzaklaşanlar daha sonra İslam'ın dışında olma noktasıyla karşı karşıya kalmışlardır.

İsrail'i dost edinmek ya da dost edinmeyi normalleştirmenin birçok nedenleri vardır.  Uzun süreçlerde insanların sapmalarının tespitini yapmıştık. Elbette ki uzun bir zamana yayılarak gerçekleşen bu sapmayı yaşamanın da nedenleri vardır. İnanç ve düşünce dünyalarının bu değişime elverişli olmaları da gerekiyor. İsrail'le yakınlaşanlar ve yakınlaşmayı onaylayanlar ve süreç içerisinde onaylayacak duruma gelecek olanlar,  bu günahlarının ruh kökeninde bir takım nedenleri de vardır. Bu günahlarınız eğer bir sonuçsa, bunlar başka günahlarınızın eseridir. Hizbullah'a düşman olanlar, hizbüşşeytan olduklarını ortaya koyuyorlar. Elbette ki hizbüşşeytan olmaları sebepsiz değildir.

Genel hatlarıyla bu sebepler:

1-    Hizbüşşeytandan yana olmanın en önemli sebeplerinden biri cehalet. Kendileriyle ilgili cehaletleri olduğu gibi asıl cehalet karşı oldukları inanç ve toplumlarla ilgilidir. Kısaca bir gerçeği ortaya koyalım. Bugün Büyük Şeytan Amerika' ya ve uşaklarına karşı olan ve direnen ve direnişi organize edenler Şii Müslümanlardır. Elbette ki bu direnişten yana olan Sünni Müslümanlarda var. Direniş karşısında yer alan Sünni dünyanın en belirgin özelliği Şiilik konusunda ki cehaletleridir. Tanımadıkları gibi içerisinde bulundukları şartlardan dolayı tanıyamıyorlar. Şiiliğin inançlarını okuyup anlama erdemliliğinden uzak olan bu topluluklarda cehalete dayalı düşmanlıklar oluşuyor ve oluşturulabiliyor. Mesela en temel inanç olan tevhid konusunda bilgileri olmadığı gibi masum imamlardan okuyarak öğrenme imkânına ulaşmıyorlar. İmamları okuyan biri,  tevhid konusunda ne kadar cahil olduğunu anlayacaktır. İmamların dilinden tevhidi okumayanlar, Allah'ı tanıma konusunda ne durumda olduklarını bilmiyorlar. Ya tekfirciler gibi putperestçe bir inanca sahip oluyorlar ya da bunları destekliyorlar. Tabii ki "Sünni blok" sahada tekfirci kardeşlerinden başka dayanaklardan da yoksunlar. Cehaletleriyle Şia'yı batıl gördükleri gibi Şiilere karşı İsrail'le işbirliğini bile onaylayabiliyorlar.

2-     Hizbullahi Şii Müslümanları kendilerine rakip görenler, İsrail'le işbirliği için istekli olabiliyorlar. İsrail'de bu durumdan yararlanıyor. İsrail kendini "Sünni blok"tan hatta bu bloğun başı görebilmektedir. Suud yönetiminin ve İsrail'in ortak düşman olarak İslami İran'ı ifade etmeleri tesadüf değildir. Direnişe karşı rekabet edecek durumda olmayan Suudi önderliğindeki "Sünni blok", uşak sistemlerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Direniş cephesi İslami ve insani ilkelere dayanırken, Suud'un önderlik ettiği cephe küresel emperyalizme dayanıyor. Bu iki cephe arasında rekabet yerine her zaman mücadele var olmuştur.  Bu cepheler arasında rekabet olamaz. Mesela İslam'a daha fazla hizmet etme gibi rekabetler olamaz. Ama bu mücadele verilirken gayri meşru pozisyonunu kurtarma adına Suud cephesi işin içerisine din ve mezhep süsü vermeye çalışıyor.

3-    Suud komutasındaki "Sünni blok" ve bunlarla kendilerini aynı safta gören İslamcı hareketler, İsrail'e dostluk ellerini uzatmakla kalmayacağa benziyorlar. İsrail komutasında asker olurlarsa şaşırtıcı olmayacaktır. Tabii ki bu durum için dini gerekçeler bile bulabilirler. Sünni bloğu temsil eden siyasal sistemleri İsrail'i varlıkları için bir tehlike olarak görmüyorlar. Amerika'ya uşaklık yaptıkları için, uşaklılığın onların varlığını tehdit etmediği gibi varlıkları için en büyük desteği oluşturmaktadır. Ama İslami İran ve Hizbullah gibi İslam'a dayalı yapılar, varlıklarıyla, duruşlarıyla halklar nezdinde Suudi bloğunun gayri meşruluğunu ve uşaklığını ortaya koymuş oluyorlar. Şii Müslümanlar önderliğinde emperyalizme ve Siyonizm'e karşı bu şerefli duruş olmazsa bu dünyada rahatça saltanatlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Onların Şia düşmanlığı içerisinde olmalarının asıl nedeni budur. Emperyalizmin gönüllü hizmetçileri olan tekfirci topluluklar da Şii Müslümanlar önderliğinde ‘Direniş Cephesi'ni en büyük düşman seçmelerinin de nedeni bellidir. Tekfirciler inanç olarak varlıklarını sürdürmede emperyalizm ve uşaklarını kendileri için tehlikeli görmüyorlar. Bunlar için asla İsrail tehlikesi olmadı, olmaz da. Bunlar için en büyük tehlike Şia inancıdır ve Şii Müslümanlardır. Çünkü Şiilik tevhid inancını kâmil olarak ortaya koymaktadır. Putperestlerin Allah'ı tanıdığı gibi tanıyan bu kesim tevhid inancının doğru anlaşılmasını varlıklarını yok edecek tehlike olarak görüyorlar. Bundan dolayı tağuti sistemler ve İsrail'le tekfirciler arasında tam bir dayanışma ortaya konulabiliyor.

4-     İsrail'le dostluk kuranların ve bunu mahzurlu görmeyen İslamcı çevrelerin iç dünyalarında kendilerine izah edecek nedenleri vardır. Kendi iç dünyalarındaki nedenlerle rahatlayabiliyorlar ya da rahatlamaya çalışıyorlar. Bu batıl yollara sapanlar düşünüyorlar ki evet İsrail işgalcidir ve hadsiz cinayetler işlemiş ve işlemeye de devam ediyor. Ama İsrail'le işbirliği yapmakla Müslümanlıklarına bir zarar gelmeyeceğinin hesabını yapıyorlar. Ve düşünüyorlar ki İslami İran ve Hizbullah, izzet, haysiyet, insani ve İslami değerlere dayalı oldukları için dünya Müslümanlarının ve özgür dünya halklarının teveccühünü kazanıyor. Bu teveccühü varlıkları ve varoluşları için tehlike görüyorlar. İsrail'le dayanışmayı varlıklarının devamı için gerekli görüyorlar. İsrail tehlikesi varsa bile geçicidir ama İslami İran tehlikesi kalıcıdır diye düşünüyorlar. Hakkın geldiği zaman batılın yok olacağını anlamaları, onları çirkin işbirlikleri onaylamaya götürüyor. Direniş Cephesi'ne duydukları düşmanlığı, başkalarına duyamıyorlar. Çekememezlik ve hased şahıslara ve topluluklara her cinayeti işletir. Hz. Ali ile savaşmanın temel iki nedeni,  çıkar ve hasettir. Hasetçilerin en büyük zararları kendilerine olacaktır. Bu konularda İslamcı çevrelerin hiçbir İslami gerekçeleri olmadığı gibi insani gerekçeleri de yoktur. 

Suud'un İslami ve insani değerler itibariyle çağrıştırdığı bir şey var mı? Zavallı Suud önderliğindeki bloktan yana olan İslamcı çevreler, fırsat buldukça İslami İran aleyhinde yazıyorsunuz. Şu üç-beş yıl içerisinde bakın ki Suud aleyhine yazılar yazdınız mı? Mazlum Yemen halkını hunharca katleden koalisyona itiraz etmeyen islamcıların kalplerinde nasıl bir inanç ve duygular var? Bu gidiş nereye deyip düşünmeleri gerekmez mi?

 

Mizan Gümüş

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar