Afrika-Hapsi.jpg

Batı sömürü ve köleleştirmeyi en ilkel haliyle devam ettiriyor

Dünyaya örnek bir medeniyet seviyesi olarak takdim edilen Batı'nın medeniyet anlayışı bütün insanlığa bir kurtuluş reçetesi sunmaktan çok uzak. Batı'nın inşa ettiği medeniyet, dünyanın geri kalanının sahip olduğu imkanların elinden alınarak, sömürgeleştirilmesi ve insanların köleleştirilmesi sistematiğine dayalıdır.

4 Şubat 2018 Pazar
İNTİZAR - Batı'nın bu gün mevcut olan varsıllığının kaynağı insanoğlunun bin yıllardır aradığı ve bütün insanların kurtuluşuna vesile olabilecek bir kurtuluş reçetesine dayanmıyor. Aksine Batı'nın bu varsıllığı oldukça ilkel bir davranış modeline dayalıdır: "Gücünle başkasına ait olanı ele geçir, paylaşma, ayakta kalabilmek için başkasının ayağa kalmasına müsaade etme". Belki bu vahşi doğadaki sistematikten bile geri olarak tanımlanabilecek bir durumdur. Bu durum ise insanoğlunun tamamına bir kurtuluş önerisi getirmiyor.
 
Gelin görün ki Batı'nın bu gün geldiği refah düzeyi tüm insanlığa adeta bir kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor. Bu bile Batı'nın varsıllığının kaynağı olan sömürü ve köleleştirme sistematiğinin bir yansıması. Yani Batı'nın örnek gösterilmesi, yine aynı Batı'nın sömürü ve köleleştirme sistematiğinin meşrulaştırılmasına yardımcı oluyor.
 
Oysaki Batı medeniyetine ait olanın doğru tanımlanması, karşı yapılması gerekenlerin de doğru tespit edilmesini sağlayacaktır. Batı'nın bu gün ulaştığı refah düzeyi yüzyıllardır devam ettirdiği, zaman içerisinde sadece form değiştiren sömürü ve köleleştirmeye dayalıdır. Bu gün de bu durum devam etmektedir. Bir kere kitle iletişim araçları vasıtasıyla 'ay yüzlü güzel' olarak sunulan Batı'nın gerçek yüzünün görülmesi, aynı Batı'nın dünyanın geri kalanı için büyük bir felaket olduğunun tespit edilmesi doğru bir stratejinin oluşturulabilmesi için öncelikli gerekliliktir.
 
Batı'nın gerçek yüzünün anlaşılmasına yardımcı olabilecek Vijay Prashad'ın imzası, Ömür Şahin Keyif'in tercümesi ile Birgün gazetesinde yayınlanan aşağıya alıntıladığımız yazı bu çerçevede oldukça kayda değer bir resim sunuyor... 
 
 
Afrika'da maden şirketleri ve çocuklar
 
Zambiya yoksul bir nüfusa sahip zengin bir ülke. Ülkenin Copperbelt bölgesinde uzun yıllar mücadele vermiş bir sendikacının sözleriyle, ülkede durum iç açıcı değil. Yoksulluk oranının hayal edilemeyecek şekilde; hükümetin ve uluslararası ajansların verilerinden çok daha yüksek olduğu doğru. Rakamlara nüfusun yüzde 60'ı ila 80'i yoksul. Bu 16 milyon Zambiyalı'dan 10 milyonunun yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Küresel Açlık Endeksi'ne göre, Zambiya açlığın en çok olduğu üçüncü ülke. Ülkede açlık seviyesi alarm veriyor, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Çad'da da öyle. Hem Zambiya hem de Orta Afrika Cumhuriyeti nüfuslarının yarısı yeterli beslenemiyor. Geçen yıl, Yoksulluğa Karşı Hıristiyanlar'dan Gregory Chileshe, açlığın işsizliğin sonucu olduğunu ifade etmişti. ‘Yoksulluğun azabı, halkı insanlık dışı koşullara itecek' demişti.
 
Eğer kaynaklara bakarsanız, Zambiya yoksul bir ülke değil. Dünyanın en büyük sekizinci bakır tedarikçisi. Ülke geçen yıl, 850 bin ton bakır üretti. Bu, bir önceki yılın 100 bin ton fazlası demek. Bakırın fiyatı hâlâ yüksek. Bu değerli kaynaktan çok fazla para kazanılabilir. Ülkede madenciliği domine eden beş bakır firmasının ismi Zambiya dilinde, fakat bu firmalar Zambiyalı değiller. Sahipleri Kanadalı firmalar Barrick ve FQM, İngiliz firma Vedanta, İsviçreli firma Glencore ve Çinli Non-Ferrus Metal ve Madencilik Şirketi. Zambiya'nın kaynaklarını sömüren bu büyük madencilik şirketleri, -rüşvet yoluyla- hükümetin sadakatini kazanıyorlar. 
 
Zambiya'nın Copperbelt bölgesinde ilkokul birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar çocukların yüzde 60'ı okuyamıyor. Bu bilgiyi Copperbelt Bölgesi Eğitim Yetkilisi Felix Ngoma, 26 Ocak'ta verdi. Afrika'nın en zengin kaynaklarına sahip bölgelerinden birinde çocuklar okuyamıyor. 
 
Geçen yıl, İngiltere Yüksek Mahkemesi, Copperbelt bölgesinde yaşayan ve Vedanta şirketine ait Nchanga madeninin köylerini kirlettiğini söyleyen Zambiyalılar'ın açtığı davayı kabul etti. Dava kasımda görülecek. Bu, Kanada kadar uzak ülkelerde kurulu büyük firmalar tarafından tarihsel olarak sömürülen zengin ülkedeki sıradan insanların ödediği sosyal maliyetin küçük örneklerinden biri. 
 
Kanada için özgürlükçü bir başbakana sahip, özgürlükçü bir ülke olarak görünmek kolay. Kanadalı firmaların Zambiya gibi yerlerdeki faaliyetleri, Justin Trudeau'nun havasıyla örtüşmüyor. Doğu Madagaskar'dan Şili'deki Atacama Çölü'nün güneyine kadar, Kanadalı maden firmaları çevreyi yok edip sıradan insanların hayatlarını harabeye çeviriyor.
 
Kaynakların çalındığı zorunlu yoksulluk bölgesinde, en ağır bedeli ödeyenler ise çocuklar. Cehalete mahkum kalıyorlar.
 
BM Çocuk Ajansı -UNICEF- okuryazarlık oranıyla ilgili dikkt çekici bir rapor yayınladı. Rapora göre, Zambiya'nın kuzeyinde, -Güney Sudan'dan Nijer'e kadar- çocukların okuryazarlık oranı çarpıcı. En yüksek okuma yazma bilmeme oranları Nijer (yüzde 76), Çad (yüzde 69), Güney Sudan (yüzde 68) ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde (yüzde 64). Bu ülkelerde çocuklar ne okuyabiliyor ne de yazabiliyor. Neden böyle? Her biri kaynak bakımından zengin olan bu ülkeler, çocuklarına neden temel becerileri öğretemiyor?
 
UNICEF'e göre, sebep, bu bölgenin uzun zamandır bir çatışma alanı olması. Afrika genişliğince uzanan bu kuşağın savaşlarla boğuştuğu doğru. Nijer örneğin, orduları Fransız şirketlerinin uranyum madenlerini savunmak için alanda olan Fransa ve ABD'nin askeri işgaliyle yüz yüze geldi. Savaş kesinlikle kaos yaratıyor. UNICEF raporunun savaş vurgusu doğru. Fakat savaş yeterli açıklama değil. Savaşın kendisi, altta yatan çok daha tehlikeli bir gerçeğin semptomu. 
 
Bu ülkelerin hepsi kaynak bakımından zengin. Ayrıca bu ülkeler ulus devletlerin kaynaklarını kendi kendilerine dizginleyemediği bir bölgedeler. Bu ulus devletlerdeki yönetici elitler egemenliklerini aşırı derecede güçlü çok uluslu şirketlere devretti. Buna örnek olarak Zambiya'nın politikasını şekillendiren beş firma verilebilir. 
 
Bu firmaların, Zambiya'nın bakırı ya da Nijer'in uranyumunun satışı üzerinden elde ettiği kâr, bu devletlerin gayrisafi yurtiçi hasılasından çok daha fazla. Bu şirketler kazançlarının yalnızca bir kısmını beyan ediyorlar. Kazançlarının üçte ikisi kadarı ‘yanlış fiyatlandırılıyor', para da vergi cennetlerine gönderiliyor. Global Financial Integrity'nin Gana, Kenya, Mozambik, Tanzanya ve Uganda olmak üzere beş Afrika ülkesi üzerinde, bu ülkelerin yapılan finansal hilelerle en az 14,5 milyar dolar kaybettiğini göstermek için bir araştırma yaptı. 
 
BM'nin Afrika Ekonomik Komisyonu, Afrika dışına doğru yasadışı finansal akışın yılda 50 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor. Bu paranın çoğu vergi cennetlerine gidiyor.
 
Bu Afrika ülkelerindeki yönetici elitler, bu firmalara razı geliyorlar; çünkü çok uluslu şirketlerin yolsuzluklarını görmezden gelmek için rüşvet alıyorlar. Uluslararası Şeffaflık Örgütü'ne göre, tüm Afrika'daki rüşvet miktarı 3 milyar dolar civarında. BM'ye göre, rüşvetlerin yüzde 99,5'i Afrika dışından firmalarca Afrikalı yetkililere veriliyor. Bu büyük maden gruplarının boğazına kadar rüşvete batmış durumda olduğunu gösteriyor.
 
Yönetici elitler ülkelerini ucuza satıyor. Batı merkezli yatırım firmalarının kazancı kayda değer ölçüde. Rüşvet amorti ediliyor. Para, bakır ya da uranyumun üzerinde oturan çocuklar için değil. Onlar bu makaleyi okuyamazlar. Anne babalarının çoğu da öyle… 
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar