7386-1029042604.jpg

Batı'nın bitmeyen kimyasal saldırı yalanları

Batılı egemen güçler 'kimyasal' veya 'kitle imha silahları' gibi iddialarla aslında en çok da kendi envanterinde olan silahlara sahip olduğu iddiasıyla veya bu tip saldırıları en çok da kendileri gerçekleştirdikleri halde hedef aldıkları ülkelerin bu saldırıları gerçekleştirdikleri iddiasıyla 'sahte bayrak' operasyonları gerçekleştiriyorlar. Tıpkı Irak'ta, şimdi de Suriye'de olduğu gibi.

9 Nisan 2018 Pazartesi
İNTİZAR - "Sahte bayrak, gizli örgütlerin ya da istihbarat örgütlerinin halkı kışkırtmak ya da yönlendirmek amaçlı kendi yaptıkları bazı olayları hedefteki kişiler yürütüyor gibi göstererek kamuyu aldatmak için tasarladıkları gizli operasyonlardır. 1997, New York (Random-Greenhill) baskısı casusluk ansiklopedisi Spy Book (Casus Kitabı)"*. İngilizce'de 'false falg' olarak ifade edilen, Türkçe'de ise 'sahte bayrak' olarak tercüme edilen bu tip operasyonlar tanımından da anlaşılacağı üzere yanıltma maksadıyla icra edilirler. Bu tip operasyonlar Batılı egemen devletlerin istihbarat örgütleri tarafından sıkça kullanılan bir yöntem olarak dikkat çekmektedir. Maksat dünya kamuoyunu yanıltarak bu egemen güçlerin kendi çıkarlarının teminine dönüktür. 
 
Bu günlerde Suriye'de yeniden bir 'sahte bayrak' operasyonu ile kimyasal saldırı olduğu iddiası üzerinden bir 'dış askeri müdahale zemini' oluşturulmaya çalışılıyor. Her zamanki gibi bu iddianın ardında başını Amerika'nın çektiği egemen Batılı güçler ve onun bölgedeki ortakları bulunuyor. 
 
Suriye'de bunun gibi kimyasal saldırı iddiaları defalarca gündeme taşındı. Her defasında da bu iddiaların hedefinde olan Suriye'nin mevcut yönetimi kimyasal saldırıdan mesul tutuldu. Fakat bağımsız araştırmaların neticesinde bu girişimlerin bir dış müdahaleye zemin hazırlamak için gerçekleştirilen 'false flag' yani 'sahte bayrak' operasyonları olduğu ispatlandı.
 
Daha henüz yaşanan ve etkileri halen devam eden, Suriye'de egemen güçlerin saldırılarına karşı mevcut yönetime desteği ile ön alan Rusya'yı hedefleyen, Skripal olayı da böylesi bir kimyasal saldırıyı içeren 'sahte bayrak' operasyonu olarak Batılı güçlerin aldatıcı girişimlerine en yeni örnektir. 
 
Batılı egemenler Skripal olayını da Rusya'yı sıkıştırıp önce yalnızlaştırıp sonra mümkünse daha ileri operasyonların kapısını aralamak için bir 'sahte bayrak'  operasyonu olarak planladı. Bu artık daha da netlik kazanmaya başladı. Fakat bu arada bu olaya dayanarak bir çok ülke onlarca Rus diplomatını sınırdışı etti. 
 
WSWS'de Robert Stevens imzası ile yayınlanan Skripal olayının aslında bir 'sahte bayrak' operasyonu olduğunu ortaya koyan yazı tam da Batılı egemenlerin bu tip işleri nasıl gördüğünün en iyi örneği olarak ortaya koyuyor... 
 
Emperyalist devletlerin Skripal olayı üzerine yalanları açığa çıkıyor
 
1 Eylül 1939'da, Alman radyosu, Adolf Hitler'in Reichstag'da yaptığı ve “Bu gece ilk kez Polonyalı muvazzaf birlikler topraklarımıza ateş açtı; 05.45'ten beri ateşe karşılık veriyoruz. Bundan böyle, bombaya bombayla karşılık vereceğiz.” dediği konuşmayı bildirerek, İkinci Dünya Savaşı'nın başladığını duyurmuştu.
 
Polonya'nın istilası, Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in talimatı doğrultusunda, bir meşru müdafaa eylemi olarak resmedilmişti.
 
Benzeri bir yalana ve şeytanlaştırmaya, Rusya'nın eski çift taraflı ajanı Sergey Skripal ile kızı Yulia'nın 4 Mart'ta İngiltere'nin Salisbury kentinde zehirlenmesi üzerinden, bugün Britanya hükümeti ve onun ABD ile Avrupa'daki suç ortakları tarafından başvuruluyor.
 
Aşağılanan ve kriz içinde olan Theresa May'in Muhafazakar hükümetinin Skripaller'in zehirlenmesinden Rusya'yı sorumlu tutan iddialarının uydurma olduğu, artık her türlü makul kuşkunun ötesindedir.
 
Salı günü, Britanya'nın kimyasal silah tesisi Porton Down Savunma Bilimi ve Teknoloji Laboratuvarı'nın başkanı Gary Aitkenhead, Sky News'e, bilim insanlarının 4 Mart'taki Salisbury saldırısında kullanılan maddenin “kesin kaynağını doğrulamadığı” bilgisini verdi. Aitkenhead'in açıklaması, Britanya hükümetinin durumunu ifşa edecek olan Lahey'deki Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'nün (OPCW) Moskova'nın talebi üzerine toplanmasının öngününde geldi. Ancak bu şekilde hasar kontrolüne başvurulması, yalnızca, Britanya ve Amerikan burjuvazisinin ve onların Avrupalı destekleyicilerinin gerçekleştirdiği iğrenç aldatma suçunu vurgulamaktadır.
 
May, 12 Mart'ta, parlamentoya, Porton Down'ın Skripaller üzerinde kullanılan “sinir gazı”nın Rusya'dan gelmiş olduğu konusunda “kesinlikle emin” olduğunu söylemişti. Başbakan, “hükümet, Porton Down'daki dünyanın önde gelen uzmanlarının bu kimyasal gaza ilişkin kesin saptaması temelinde,” Britanya topraklarındaki bir “cinayet girişiminden büyük ihtimalle Rusya'nın sorumlu olduğu sonucuna vardı.” demişti.
 
Dışişleri Bakanı Boris Johnson, 20 Mart'ta Alman radyo-televizyon kanalı Deutsche Welle'ye, “Porton Down'dan insanlar,” Skripaller'e karşı kullanılan sinir gazının kaynağının Rusya olduğundan “kesinlikle emin” diyordu. Johnson, “Kendi kendime sordum, ‘hiç kuşku yok' dedim.” diye konuşmuştu.
 
Britanya'nın yalanlarının ifşa olması siyasi olarak o kadar yıkıcı ki, dün, Dışişleri Bakanlığı, 22 Mart'ta yayınladığı bir mesajı sildi. Mesajda, “Porton Down Savunma Bilimi ve Teknoloji Laboratuvarı'ndaki dünyanın önde gelen uzmanlarının analizi, bunun, Rusya'da üretilmiş askeri türde bir noviçok sinir gazı olduğunu netleştirdi.” deniyordu.
 
Amerika Birleşik Devletleri, 14 Avrupa Birliği üyesi devlet, Ukrayna, Kanada, Avustralya ve üç başka müttefik, bu yalan temelinde ve May'in ve Johnson'ın sözlerinden başka bir kanıt istemeksizin, 100'den fazla Rus diplomatını sınır dışı etti. NATO askeri ittifakı da, “Rusya'nın pervasız eylemlerinin bir bedeli olduğuna ilişkin açık ve çok güçlü bir mesaj” vermek için yedi Rus çalışanı sınır dışı ederek aynı şeyi yaptı.
 
Bu devletlerin her biri, başından itibaren, Rusya'ya yönelik suçlamaların savaşı gerekçelendirmeye yönelik bir sahtekarlık olduğunu biliyordu. Her ne kadar Britanya'nın Rusya'ya karşı davası paramparça olmuş olsa da, bunun, onun emperyalist müttefiklerinden aldığı destek üzerinde hiçbir etkisi olmamıştır.
 
OPCW'nin Rusya'nın talebiyle toplanan olağanüstü oturumunda, Moskova'nın Britanya'nın yanıtlamak zorunda olduğunda ısrar ettiği ciddi sorulara hiçbir cevap alınmadı. Bunun yerine, Britanya temsilcisi, Rusya'nın Britanya ile Skripal olayına ilişkin ortak bir soruşturmada yer alamayacağını; çünkü onun “büyük ihtimalle bir fail” olduğunu söyledi. Buna, Rusya'nın, Britanya'nın noviçok üretimine devam etme iddiası hakkındaki “meşru sorular”a yanıt vermesini talep eden bir AB sözcüsü tarafından koşulsuz destek verildi.
 
Geçtiğimiz ayı Londra'nın ve Washington'ın kaba propagandasını yayarak ve Moskova'nın cezalandırılmasını isteyerek geçirmiş olan şirket medyası, özellikle de New York Times da, bu canice olaya en az onlar kadar bulaşmıştır.
 
New York Times, May hükümetinin iddialarının güvenilirliği konusunda tek bir soru bile ortaya atmadı. O, şimdi, yalanların çürütülmesine, Aitkenhead'in açıklamasını görmezden gelip örtbas ederek tepki gösteriyor.
 
Şirket medyasının Skripal provokasyonundaki rolü, onun “aldatıcı haberler”e karşı önderlik ettiği histerik kampanyanın ve sosyal medyanın düzene sokulması, sınırlanması ve izlenmesi gerektiği konusundaki ısrarlarının siyasi hedefini doğrulamaktadır.
 
Skripal olayından sonra, resmi olarak desteklenen medyanın yayınladığı hiçbir şeyin doğru kabul edilemeyeceği konusunda daha fazla kanıta gerek var mı?
 
Bu medya, sahte ve yalan haberler yayınlayarak işlevlerini yerine getirirken, emperyalist anlatıya yönelik her türlü sorgulamayı “aldatıcı haberler” olarak suçlamaktadır.
...
Bir kısmını alıntıladığımız Skripal olayı ile ilgili bu yazı da aslında Batılı egemen güçlerin  işlerini nasıl gördüklerinin en aşıkar ve yeni örnekliğini teşkil ediyor. Suriye'de daha önce de kimyasal saldırı iddiaları ile ilgili bunun gibi birçok 'sahte bayrak' operasyonu gerçekleştirildi. Her defasında da bu girişimlerin Batılı egemen güçlerin kendi çıkarlarını temin için organize ettikleri bir operasyon olduğu ıspatlandı. Amerika ve diğer Batılı devletlerin Irak gibi bir ülkenin işgalini tam da bu tip bir operasyonla tezgahladığı ve daha sonra İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair tarafından itiraf edildi.
 
Anlaşılan o ki dünyada işler egemenlerin göstere göstere kamuoyunun yanıltılmasına bile bile lades diyen dünyanın geri kalanlarının boyun eğmesiyle şekil buluyor. Her defasında hem de 'sahte bayrak' operasyonunun tezgahlayanların bu yaptıklarının ardında olanı bildikleri halde diğer ülke iktidarlarının onay vererek ortak olmaları hakikatin aşikar olmasını engelliyor. Hatta hakikat ortaya çıksa bile bunun dünya kamuoyunda bir karşılık bulması mümkün olmuyor.
 
Bu fasit döngünün kırılabilmesi, yalan sahibi Batılı egemen güçlerin dünyayı aldatmalarının bir cezasının ortaya konulabilmesi için dünya güçler dengesinin değişmesi gerekiyor. Direniş Ekseni'nin Batı Asya'da ortaya koyduğu karşı duruş Amerika'nın ve diğer Batılı güçlerin ve onların bölgedeki ortaklarının planlarını boşa çıkardı. Bu 'direniş' Rusya ve Çin'in de bölgedeki Batılı egemenlerin operasyonlarına karşı politika geliştirmelerine vesile oldu. Bu gün artık Amerika ve ortakları planlarını dakik bir şekilde sahada uygulayamıyor.
 
Bu gün artık Batılı egemenler için sonun başlangıcında olunduğunu söylemek, bu yeni kimyasal saldırı provakasyonunun da planlanan sonuca ulaşamayacağını iddia etmek yerinde bir tespit olacaktır. 
 
 
 
---------------------------------------------------------------------------------------------------
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar