2030.jpg

Bin Selman’ın vizyonu tökezliyor: 2030 hedefleri ne durumda?

Ekonomik vizyonunu ilan etmesinden iki yıl sonra, başarısızlığın işaretleri açık ve net bir şekilde görünüyor. Analiz yoluyla değil, bin Selman'ın daha önce açıkladığı hedeflerinin geldiği nokta ve istatistiksel verilerle elde edilen bu işaretler, geleceğe dair sinyaller veriyor. Tüm göstergeler, bin Selman'ın pratikteki adımlarının, ilan ettiği vizyon ile çelişen bir siyaset olduğunu gösteriyor.

1 Ağustos 2018 Çarşamba

İNTİZAR - Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 2016 yılı Nisan ayında, “2030 vizyonu” olarak bilinen görüşünü ortaya attığında, Suudi Arabistan'ın ekonomi kapısından girerek siyasi sahnede belirdi. Bu vizyon, bin Selman ve çalışma ekibinin 2030 yılına kadar uygulamak istediği stratejik toplumsal ve ekonomik hedeflerini içeriyor.

Bin Selman'ın, veliaht adayı olduğu günlerde, vizyon ve siyaset propagandası yapan Batı medyası ve yerel Suudi medyası ile birlikte, karşısında takip etmesi için biraz sert ve zorlu bir yol vardı. Bu, yönetimi devralma yoluydu. Ancak Donald Trump'ın Beyaz Saray'a gelmesi ile başlayan ABD desteği, yoldaki tüm taşları ortadan kaldırdı ve bin Selman öldürmek, hapis ve tehdit yoluyla tüm rakiplerini ekarte ederek veliahtlık koltuğuna oturdu.

Ekonomik vizyonunu ilan etmesinden iki yıl sonra, başarısızlığın işaretleri açık ve net bir şekilde görünüyor. Analiz yoluyla değil, bin Selman'ın daha önce açıkladığı hedeflerinin geldiği nokta ve istatistiksel veriler ile elde edilen bu işaretler, geleceğe dair sinyaller veriyor. Tüm göstergeler, bin Selman'ın pratikteki adımlarının, ilan ettiği vizyon ile çelişen bir siyaset olduğunu gösteriyor.

Sektörlerin Suudileşmesine rağmen İşsizlik oranında artış

2030 vizyonunun en önemli maddesi, Suudi gençleri arasında işsizlik oranını düşürmekti. Ancak, Suudi Arabistan'ın (resmi) Genel İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan verilere göre, içinde bulunduğumuz yılın ilk çeyreğinde, Suudi Arabistan'da işsizlik oranı rekor seviyeye ulaşarak yüzde 12.9 seviyesine yükseldi. Bu da, son 19 yılın en yüksek oranı oldu. Yine İstatistik Kurumunun verilerine göre, Nisan 2016 tarihinde yaklaşık 11.6 seviyesinde olan işsizlik oranları, Veliaht Prensin ekonomi vizyonunu açıklamasından bu yana yüzde 1'den fazla artış gösterdi.

Suudi vatandaşlarının istihdamı ve yerleştirme konularında öncelik tanıyan, sektörleri Suudileştirme politikası, yükselişe geçen işsizlik oranlarının düşüşünde olumlu bir etki uyandırmadı. Özel ve genel sektörlerin çalışanlarının büyük kısmı yabancı işçilerini ve deneyimlerini kaybettiği bir dönemde, Suudi gençleri arasındaki işsizlik oranı hala yükselişe geçmedi. Bu, sorunun yerli iş yerlerinde yabancı işçilerinin varlığından kaynaklanmadığını, aksine Suudi Arabistan yönetiminin benimsediği ekonomik sistemden kaynaklandığını ele veriyor.

Suudi Arabistan Genel İstatistik Kurumuna göre, içinde bulunduğumuz yılın ilk çeyreğinde, 234.2 bin yabancı işçi, Suudi iş piyasasından çıkarıldı. İşsizlik oranının rekor seviyeye ulaştığı bu son dönem olan geçen yılın son çeyreğinde, yabancı işçi sayısında yüzde 2.25'lik bir düşüş gözlemlendi.

Bu durumda, iş piyasasındaki yabancı iş gücünün yerini neyin aldığına dair çok sayıda soru gündeme geldi. Yabancı işçilerin şirketlerden atılması, hükümetin benimsediği Suudi politikaları kapsamında mı, yoksa ekonomik krizin pençelerinde olan şirketlerin mali yükü azaltmak için uyguladıkları özel politikaları kapsamında mı geldi? Yabancı iş gücünün oranındaki düşüşe paralel olarak, Suudi gençleri arasında işsizlik oranının yükselmesi bu sorunun cevabını veriyor. Bu durum, 2030 vizyonu ile tamamen ters düşüyor. Ancak Suudi Arabistan'da yaşanan ekonomik kriz, 2030 vizyonunun metnindeki gibi yabancı işçileri işten çıkararak yerel istihdamı arttırmak yerine, mali iş gücünü azaltmayı hedefleyen şirketleri yabancı iş gücünü azaltmaya götürüyor.

“Aramco” şirketinin arzının askıya alınması ve petrol dışı büyümenin yavaşlaması

Bin Selman'ın vizyonu, aynı zamanda petrol gelirlerine olan bağımlılığın azalmasını ve diğer sektörlerde gelişmeye gitmenin sorumluluğunu üstlendi. Özellikle de, krallıkta nerdeyse sıfıra ulaşan petrol dışı ekonomik sektörlerin büyümesi hedeflendi.

“Aramco” petrol şirketinin özelleştirilmesi kararı da bu bağlamda geldi. Suudi yönetimi, 2 trilyon dolar değerindeki şirketin yüzde 5 hissesini satmak istedi. Ancak Amerikalı “Wall Street journal” gazetesi, şirketin halka arz edilmesinin hazırlıklarında son zamanlarda bir duraksama olduğunu yazdı. Bundan dolayı iki yıllık hazırlıkların ardından, bu işin tamamlanmayacağına dair güçlü kuşkular ortaya atıldı. Gazetenin Suudi yönetimi yetkililerinden aktardığına göre, bu teklif 100 milyar dolar getirecek olsa da, aynı zamanda şirketin tarihinde ve kayıtlarında daha önce benzeri görülmemiş bir küresel denetimi beraberinde getirdi.

“Aramco” şirketinin halka açılmasının durdurulması, iki olay ile eş zamanlı olarak geldi. Bu olayların meydana getirdiği etkileri okuyarak, hazırlıkların durdurulması ya da ertelenmesinin sebeplerini analiz edebiliriz. Olaylardan ilki, 2016 yılı Eylül ayında ABD kongresi tarafından onaylanan, terörizmin sponsorlarına karşı adalet yasasıdır. Söz konusu yasa, maddeleri gereğince Yabancıların ve devletlerin dokunulmazlığını azaltıyor ve ABD mahkemelerine, terör olaylarıyla bağlantısı bulunan bir yabancı ülkeye karşı açılan davalara bakma yetkisi veriyor. 2001'de yaşanan 11 Eylül olaylarının kurbanlarının ailelerine de ABD mahkemelerinde Suudi yetkililere dava açma hakkı veriyor. Bu durum, “Aramco” şirketinin arz edilmesi dahil olmak üzere, Suudi ekonomisinin çıkarları için doğrudan tehdit oluşturuyor. Özellikle de New York borsası, Suudi petrol devinden pay sahibi olmak için en önde gelen adaylardan biriydi.

İkinci olay ise, ABD Başkanı Trump'ın son günlerde, ABD'nin Tahran'a dayattığı yaptırımların ardından İran'ın petrol üretiminin azaltılması ile küresel piyasadaki açığı telafi etmek için Suudilere karşı petrol üretimini arttırmaları yönünde uyguladığı baskılardır. Riyad'ın, petrol fiyatlarını desteklemeye çalıştığı ve üretimi durdurma anlaşmalarıyla petrol fiyatlarını mümkün olan en yüksek seviyeye çıkardığı bir zamanda, petrol üretimini arttırması, dünya piyasalarında fiyatların düşüşüne sebep olacaktır. Bu durum ise, “Aramco” şirketinin hisselerinin fiyatını etkileyecek ve kâr oranını azaltacaktır.

Öte yandan, Suudi Arabistan'da petrol dışındaki özel sektörün büyümesi, geçtiğimiz Nisan ayında, 2009 Ağustos ayından beri görülen en düşük seviyeyi kaydetti. Amerikalı “Bloomberg” ekonomi ajansının raporlarına göre, Suudi Arabistan'daki petrol dışı ekonomik büyüme, yüzde 6'yı geçmedi. Bu, iddialı bir hükümetin planları için çok zayıf bir rakam.

Bin Selman'ın pervasız iç politikası ve yatırımcıların geri çekilmesi

Suudi hükümeti, petrol satışlarından elde edilen hızlı ve kolay gelirlerine tarihi bağımlılığı nedeniyle, petrol dışı ekonomini unsurlarının dinamiklerinden yoksun durumda. Bunun yanı sıra, ekonomik çeşitlilik konusundaki planları uygulayabilecek yeterliliği veya isteği olan bir yönetim eksikliği de mevcut. Dahası, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın politikalarındaki daha önce görülmemiş pervasızlık sonucu Suudi ekonomisinin yatırımcılarının güveninin yitirmesi, Suudi ekonomisinin petrol dışı gelişmesini etkileyen en büyük faktördür.

Geçtiğimiz aylarda, Veliaht Prens sadece yerel ekonomide değil, uluslararası ekonomide de büyük bir finansal etkiye sahip olan onlarca işadamı ve prensi tutukladı. Velid bin Talal ve kraliyet ailesine mensup diğer işadamları bunların önde gelenleri oldu. Bin Selman, daha sonra para, şirketlerinden hisse ya da siyasi feragatleri karşılığında bir özgürlük pazarlığının ardından büyük kısmını serbest bıraktı.

ABD Başkanı Trump'ın desteğiyle Bin Selman tarafından yönetilen tutuklama kampanyası, yabancı yatırımcıların paralarını krallıktan kaçırmasına neden oldu. Kampanyayı takip eden dönemde, Suudi Arabistan'ın zenginleri ülke yönetiminin düşmesi korkusuyla paralarını transfer etmeye başladılar. Ülkenin zenginlerinin bir kısmı, geri kalan Körfez ülkelerinde dahi sahip oldukları yatırım hisselerini satarken, bazıları ise mal varlıklarını yurt dışına kaçırabilmek için yabancı bankalar ve şirket yöneticileri ile görüşmeler yaptı. Yabancı şirketlerin büyük kısmı da yatırım projelerini erteledi.

Bu bağlamda 2030 vizyonu, yabancı yatırım oranını 3.8'den küresel ortalamaya, yani 7.5'e arttırmayı hedefliyor. Ne var ki tutuklama kampanyaları, birçok yatırım projesinin durdurulmasına ve yabancı şirketlerin krallıktaki yeni projelere finansman sağlamaktan kaçınmasına sebep oldu. Bu da yabancı yatırımların oranında düşüş sağladı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının, Haziran ayında yayınladığı açıklamasına göre, 2016 yılında 7.5 milyar dolar olan doğrudan yabancı yatırım oranı, 2017 yılında 1.4 milyar dolara düştü. 2012 yılında ise 12.2 milyar dolar değerinde olan yabancı yatırımlar, bin Selman döneminde son 14 yılın en düşük seviyesine geriledi. Bu arada ekonomi vizyonunun ilk aşaması, 2020 yılında doğrudan yabancı yatırımlarının 18.7 milyar dolara kadar artmasını gerektiriyor.

Yabancı üretim sektörlerinde devlet yatırımları

Bin Selman'ın düşüncesizce sürdürdüğü iç politikasının yanı sıra, Suudi Arabistan son iki yıl içerisinde Amerika'da başta askeri alan olmak üzere tüm sektörlerde yüzlerce milyar dolar değerinde yatırım yaptı. Geçtiğimiz Mart ayında Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Amerika Başkanı Donald Trump ile görüşmesi bunu ortaya koyuyor. Amerikan şirketlerinin Suudi Arabistan için üretmeye başladığı silahların parasını, Suudi Arabistan'ın sadece “jest” için ödediği biliniyor. Bu, bin Selman'ın gülümseyerek kabul ettiği şeyin arkasında, Suudi ekonomisinin yıkımı suçuna katıldıklarını saklıyor.

Suudi Arabistan'ın yüzlerce milyar doları, krallık içinde ekonomiye can verecek olan üretime değil, ABD sektörlerine yatırıldı. Suudi Arabistan'da işsizlik oranının rekor seviyelere çıkması tesadüf değildir. Aynı zamanda Amerika içindeki işsizlik seviyesinin düşüşü de bir rekor kırarak geçtiğimiz nisan ayında 3.9 oranına ulaştı. Bu, geçtiğimiz yıl Ağustos ayında Trump'ın Suudi Arabistan ziyaretinin ardından Amerika'ya döndüğünde söylediği şeyi hatırlattı. Suudi Arabistan'la yapılan 110 milyar dolarlık silah anlaşmasına atıfta bulunan ABD Başkanı Donald Trump, düzenlediği Suudi Arabistan gezisinin ardından, Ortadoğu'dan milyarlarca dolarla döndüğünü ve daha fazla iş yapmak istediğini söyledi. Trump, ABD'nin üretim sektörlerine Suudi Arabistan tarafından 450 milyar dolarlık anlaşma imzalandığına işaret ederken, Suudi Arabistan krallığında ise gençleri istihdam edecek bir üretim sektörü olmadığı için işsizlik oranı rekor seviyelere yükselmişti.

Suudi rejimi ABD koruması için ödeme yapmaya devam edecek mi?

Suudi Arabistan yönetimi, ekonomik düzeyde bölgedeki Amerikan politikalarına bağlılığından dolayı vergi ödüyor. Washington'un Suudi rejimini kanatları altına alması karşılığında aldığı “rüşvet” ABD Başkanı tarafından da kabul edildi.

Öyleyse, işsizlik, yoksulluk, ekonomik durgunluk, yatırımcıların geri çekilmesi ve diğer krizler, Muhammed bin Selman'ın Veliaht Prenslik koltuğuna oturduğu ilk yılın hasılatı ve 2030 vizyonunun ikinci yılının neticeleridir. Olumsuz sonuçlar, Suudi hükümetinin elinde herhangi bir pratik çözüm olmaksızın tırmanıyor. Üstelik tüm bunlar, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı, rüşvet, yolsuzluk ve skandal olaylarına karışan, yarı Amerikan ve yarı Alman Klaus Kleinfeld'i kendine danışman olarak atamasına engel olmadı.

Artan ekonomik kriz ortamında değişmeyen tek şey, Muhammed bin Selman'ın otoritesi ve koltuğunu korumak için her şeyi yapmaya hazır olmasıdır. Üstelik bu ”her şey” Trump tarafından belirleniyor. Bin Selman'ın krallıkta siyasi hayata girişi ve 2030 vizyonunu benimsemesi, eğer bu politikaları sürdürürse, bu görüşünden dolayı ve egemenlik yılları onu ekonomik bir felaket ile karşı karşıya bırakacaktır.

Yukarıdakilere ve Suudi vatandaşının geleceği ile ilgilenmeyen bin Selman'ın benimsediği yıkıcı ekonomik politikalara binaen, Amerika Birleşik Devletleri, 2030 yılında kadar Suudi yönetimini halkın öfkesinden ve kraliyet ailesi içindeki iç çatışmalardan koruyabilecek mi?

Bu sorunun cevabı, önümüzdeki günlerde krallığın yaşadığı ekonomik krizlere paralel olarak Suudi rejiminin bölgesel düzeyde siyasi başarısızlıklarının ışığında cevaplanacaktır.

Abbas el-Zeyn
Kaynak: el-meyadin
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar