2018929141852489.jpg

Trump’ın yeni ittifakı İran’ı endişelendiriyor mu?

İran bugün, modern tarihi boyunca ulaşamadığı bir güce ulaştı. Bu nedenle Washington, hangi düzeyde olursa olsun, kendi adında en küçük bir anlayışa dahi sahip olmayan ülkeler arasında bir “Arap NATO”su oluşturmak için acele ediyor. Acaba bu ittifak Washington için öncekilerden daha fazla umut vaat ediyor mu? Peki, İran bu yeni ittifaktan dolayı endişelenmeli midir?

3 Ekim 2018 Çarşamba
İNTİZAR  - İran bugün, modern tarihi boyunca ulaşamadığı bir güce ulaştı. Bu nedenle Washington, hangi düzeyde olursa olsun, kendi adında en küçük bir anlayışa dahi sahip olmayan ülkeler arasında bir “Arap NATO”su oluşturmak için acele ediyor. Acaba bu ittifak Washington için öncekilerden daha fazla umut vaat ediyor mu? Peki, İran bu yeni ittifaktan dolayı endişelenmeli midir?
 
İlk olarak, başarılı stratejik planlamaları ve çabalarının meyvesini toplayan İran'ın gücünün, aynı zamanda bölgedeki rakiplerinin kötü stratejileri ve başarısız hesaplarından kaynaklandığını vurgulamalıyız. Suudi Arabistan'ın, Yemen, Katar, Lübnan ve Suriye'deki askeri ve siyasi operasyonları bunun için iyi bir örnektir. (İki ülkenin yetenekleri arasında bir kıyaslamanın dahi yapılamayacağını belirterek, eğer Suudi Arabistan'ı İran için bölgesel bir rakip olarak kabul edersek, Tahran'ın her seviyede Riyad'dan üstün olduğunu açık bir şekilde söyleyebiliriz. Riyad ise, sadece petrol üretimi hacmi konusunda İran'a karşı üstünlük sağlamaktadır.)
 
Suudi Arabistan'ın İran için gerçek bir rakip olmak konusundaki yetersizliği, bu politikaların kulis arkasında ABD yönetimi tarafından art arda yönlendirdiğini gösteriyor. Bu durum, ABD'nin güvenli şemsiyesi altında toplanmaya alışan Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri arasındaki koordinasyon unsurlarını bulabilmek için acil bir arayış içerisine girilmesine yol açtı. Tüm bu girişimlere rağmen, bu ülkeler arasındaki projelerin beklenmedik bir şekilde bir biri ardında başarısızlıkla sonuçlanması, İran liderliğindeki Direniş Ekseni'nin daha da güçlenmesine sebep oldu.
 
İttifak mı, sağmal inek mi?
Dolaylı bir şekilde Amerika'nın açık ve gizli politikalarının pusulasını oluşturan İran bugün, Arap NATO'su kurmak için bölgesel düzenlemeleri yapmaya çalışan ABD'nin yeni bir girişimi ile karşı karşıyadır. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo tarafından, İran ve bölgedeki politikaları ile savaşmak için kurulmaya çalışılan Ortadoğu stratejik ittifakı adı altındaki anlaşma, bunun göstergelerinden biridir.
 
ABD Başkanı Donald Trump, yaklaşık iki yıl önce Beyaz Saray'a gelmesinden bu yana, İran'a yönelik birkaç çelişkili mesaj gönderdi. Bir yandan İran ile nükleer anlaşmayı iptal ederek, önkoşul olmaksızın bir toplantı ve müzakere yapmak için çeşitli münasebetler ile çok defa İran'a davet gönderen Trump, (bu talep İranlı yetkililer tarafından kati suretle reddedilmiştir.) diğer taraftan ise, İran'ın komşuları ile bir askeri ittifak oluşturmasına karşı çıktı.
 
Trump, Arap NATO'sunu kurmak için oluşturmaya çalıştığı yeni ittifakının, İran'a karşı koymak ve bölgedeki etkisinin genişlemesini önlemek bağlamında geldiğini iddia ediyor. Ancak bu projeye biraz daha dikkatli baktığımızda, Beyaz Saray yetkilileri tarafından “İranfobi” planı hakkındaki açıklanan hedeflere bakılmaksızın, Amerika'nın asıl amacının, bu koalisyona üye olan ülkelere şantaj yapmak olduğunu görüyoruz. Öyle görünüyor ki, Trump yönetiminin Arap NATO'sunu kurmasının en önemli hedefi, Basra Körfezi'nde yer alan Arap ülkelerinin sütlerini sağmaktır.
 
İttifak Tahran'ı endişelendirmiyor
Buna benzer koalisyonların tamamının başarısızlıkla sonuçlandığı göz önünde bulundurulduğunda, İran tecrübelerine dayanarak Amerika'nın yeni bir Arap NATO'su kurma girişimleri karşısında endişeye kapılmıyor. Aslına bakılırsa Washington'un Ortadoğu'da İran'a karşı yürüttüğü ve bölgede İran'ın müdahalesine karşı siper oluşturmayı hedefleyen kampanya, Özellikle de Amerika'nın, bu askeri ittifak içinde yer almayı önerdiği ülkelerin birbiri ile hiçbir uyum sağlamadığı şu dönemde gerçekleştirilmesi zor ve tüketici bir fikir haline geldi. Buna benzer süreçler, bu tür ittifakların yıkılmasına yol açmıştır. Körfez İşbirliği Konseyi bunun en belirgin örneğidir.
 
İran'ın bölgesel rolünü engelleme politikasında, Washington'un siyasi bir başarı elde etme olasılığı, kesinlikle çok düşüktür. Amerika'nın ilk iş olarak yeni NATO üyesi Arap ülkeleri arasındaki boşluğu kaldırması gerekiyor. Trump'ın, ortaklarını askeri ve güvenlik alanlarında birbirine yakınlaştırması gerekiyor. Bu ise, oldukça zor bir iştir.
 
Bunun yanı sıra, bölgesel konumu, etki alanının büyüklüğü ve Direniş Ekseni'nin kuruluşundaki rolü ile bilinen Tahran, kendisine karşı koymak için geliştirilen her türlü eksene karşı büyük bir yol kat etti. İran, bu konuda her türlü meydan okumaya hazır gibi görünüyor. İranlı yetkililer, Arap NATO'su kurma fikrinin yeni olmadığını, tekrarlanan başarısız bir projenin yeni bir sürümü olduğunu çok iyi biliyorlar.
 
Bu sebeple, Amerika'nın bu ittifakı kurma planı da maksadına ulaşamayacaktır. Çünkü, tüm bölge halkı, İsrail rejiminin bölgeyi ve Arap dünyasının güvenliği ile istikrarını tehdit eden en büyük tehlike olduğunu görüyor. İran'a karşı uzun yıllardan beri sürdürülen asker toplama girişimleri ve medya üzerinden İran'ı şeytanlaştırma girişimleri de başarılı olmadı. Arap ülkelerinde yapılan tüm kamuoyu anketlerinin, güven ve barış ortamına karşı gerçek bir tehlike olarak İran'ı değil, İsrail'i göstermesi, sözlerimizin en büyük kanıtıdır.
 
Eğer Amerika'nın bu yeni ittifakı kurmayı başardığını kabul edersek, öyleyse ABD bu yeni anlaşma ile bölgeye ne getirecek?
 
Birincisi: Amerika'nın yeni politikası, Sünni Arap ülkelerin desteği ile Ortadoğu'da mezhepsel bölünmelerin şiddetini arttıracaktır. Bu bağlamda, söz konusu bölünmenin, geçtiğimiz 15 yıl içerisinde büyük bir oranda arttığına dikkat çekmek gerekiyor.
 
İkincisi: Bu anlaşma Ortadoğu'daki sekiz diktatörlük rejimine yeni bir askeri güç verecektir. Dolayısıyla bu rejimler, kendilerine meşruiyet kazandıracağını umdukları girişimlerini arttırmaya çalışıyor.
 
Üçüncüsü: Türkiye gibi ülkeleri, kendisi ile alakası olmayan bu Arap ittifakına girmek için zorlayan “ya bizimle, ya da bize karşı” mantığı, Ankara'yı Tahran'a daha fazla itecektir. Konuya Arap ve Türk milliyetçiliği penceresinden bakarsak, bu anlaşma İran ve Türkiye arasındaki yakınlaşmayı güçlendirecektir.
 
Belki de Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin karşısındaki gerçek problemlerin İran'dan değil konseyin içindeki ülkelerden kaynaklandığını vurgulayan eski ABD Başkanı Barack Obama, genelde bölge ülkeleri, özelde ise Körfez ülkelerinin yaşadığı sorunların doğasını en iyi teşhis eden ABD başkanlarından biriydi. Özellikle Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere buradaki totaliter yapıya sahip olan rejimler, siyasi bir meşruiyete sahip değildirler. Yani asıl ihtiyacımız olan şey, Washington'un politikalarına değil, bölge halkalarına hizmet edecek koalisyonların kurulmasıdır.
 
Kaynak: Al-Waght
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar