51467d6a4b3f.jpg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları niçin başarısız olmaya mahkûm?

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları niçin başarısız olmaya mahkûm?

Türkiye, Çin, Japonya ve Hindistan gibi 8 ülkenin bu yaptırımlardan muaf tutulması, yaptırımların başarısızlığının en önemli göstergesidir. Kendi ektiğini yiyen ve diktiğini giyen İran halkını bu ambargo ne kadar etkileyebilir ki? İran, Amerika'nın ilk saldırısını kendi içerisinde eritebilecek sert ve zorlu bir kıtadır.

6 Kasım 2018 Salı

İNTİZAR - Amerika'nın İran'a dayattığı enerji ve bankacılık sektörlerine uzanan yaptırımların ikinci aşamasının, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tarafından “tarihi bir gün” olarak tanımlanması, tüm şerefli Araplar ve Müslümanların tereddütsüz ve güçlü bir şekilde bu yaptırımların karşısında durması gerektiği anlamına geliyor.

ABD'nin yaptırımları İran'ı hedefliyor, çünkü İran işgal altındaki Kudüs'te Arpların ve Müslümanların kutsallarını işgal eden İsrail'e karşı Direniş'in yanında duruyor. Eğer İran yönetimi, İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Lieberman için kırmızı halılarını serseydi, judo ve jimnastik takımlarının topraklarında müsabakalara katılmasına izin verseydi, bir de üzerine İsrail'in ulusal marşını çalsaydı, o zaman Amerika ve Yahudi lobisi için sadık bir dost, ABD Hazine Bakanlığı için de taçlandırılmış bir lider olurdu.

Eski ABD Başkanı George Bush'un Irak halkına yaptığı gibi, Trump'ın İran halkına yönelik dayattığı açlık ambargosu, İsrail'in gündemini yerine getiriyor. Ne var ki, bu ambargonun başarılı olma şansı çok zayıftır. Türkiye, Çin, Japonya ve Hindistan gibi 8 ülkenin bu yaptırımlardan muaf tutulması, yaptırımların başarısızlığının en önemli göstergesidir. Çünkü bu ülkeler, İran ile petrol alışverişini herhangi bir erteleme olmaksızın sürdüreceklerini önceden açıkladılar. Ayrıca yaptırımların petrol dışındaki ilk aşamasında, İran ile ticari alışverişi sürdürdüler.

Amerika – İsrail ittifakına karşı İran hükümeti ve halkının hiçbir taviz vermeyeceğini, bu ablukaya dayanıklı bir şekilde karşı koyacaklarını ve Irak ile Libya'daki geçmiş deneyimlerini kullanacaklarını temenni ediyoruz. Çünkü taviz verme süreci eğer başlarsa, bunu ancak savaş ve işgal durdurabilir. Biz, nükleer müzakereler sırasında altı büyük ülkenin hakkından gelen İran liderliğinin, bu gerçeğin farkında olduğundan eminiz.

ABD Başkanı Trump, İran'dan korkuyor. Çünkü İran, Körfez bölgesinde ABD'nin üslerini, silahlı güçlerini ve müttefiklerini yok edebilecek bir füze cephaneliği ve askeri teçhizata sahip olan güçlü bir ülkedir. Bundan dolayı, ABD Başkanı İran halkını yönetime karşı isyan ettirmek ve bunun sonucunda rejimin düşürülmesi ümidi ile ambargoya başvurdu. Ancak kendisinin unuttuğu çok önemli bir şey var; bu ülke 40 yıl boyunca ambargo altında yaşadı ve bir kez dâhi teslimiyet bayrağını kaldırmadı. Şimdi de bu bayrağı kaldırmayacağına dair hiçbir kuşkuya yer yoktur.

Rakamlar ve petrol varillerini bir kenara bırakıp, akıl ve mantık dili ile konuşuyoruz. (Asla yerinde olmayan bu kıyaslama için bizi bağışlayın) “İslam Devleti” ya da “IŞİD” bulanık petrol tortusuna bile alıcı bulabilmişken, sizce İran bunu yapmaktan aciz mi kalacak? Kuzey Kore daha önce karşılaşmadığı boğucu bir açlık ablukasına rağmen, nükleer silah geliştirebildi ve Amerika'nın derinliklerine ulaşabilecek kıtalararası füze üretebilmişken, İran da bu ablukaya karşı koyup, hatta cevap veremez mi?

Gazze Şeridi'nde savunmasız olan Kahraman Filistin halkı, on yıldan fazla süredir İsrail ve Arap dostlarının dayattığı boğucu bir ablukaya karşı dayanıyor. Üç İsrail saldırısı ile karşı karşıya kalan bu halk, bu sayede 3 milyon yerleşimciyi sığınaklara göndermeyi başardı. Direnişin “ilkel” füzeleri, Tel Aviv Havaalanı'nda 18 saatten fazla süre boyunca hava trafiğini aksattı. İşte bu kahraman halk, günde yarım öğün ve iki saat elektrik ile yaşıyorlar. Tüm geçiş yolları yüzlerine kapanıyor. Hal böyle iken, kendi ektiğini yiyen ve diktiğini giyen İran halkını bu ambargo ne kadar etkileyebilir ki?

İsrailliler, Amerikalı vekilleri ve Arap dostlarının dün ve bugün en çok korktukları şey, İran'ın desteklediği Direniş gruplarıdır. Burada elbette işgal devletinin kuzeyi ve güneyini kuşatan “Hizbullah”, “Hamas” ve “İslami Cihad” hakkında konuşuyoruz. Yıkıcı füzeleri ve özellikle de Hizbullah, İran'ı koruyor. Bu güç, İsrail ve Amerika'nın, Tahran'a bir tek füze fırlatmak için binlerce kez düşünmesini sağlayacaktır.

İran, Amerika'nın ilk saldırısını kendi içerisinde eritebilecek sert ve zorlu bir kıtadır. Ancak İsrail ve Arap müttefikleri, “Hizbullah”, “Hamas” ve “İslami Cihad”ın Suriye'den yapacakları ilk misilleme saldırısının altından kalkabilecek midir? Peki, İsrail ve dostları her yönden kendilerini vurmak için fırlatılan binlerce füze ile savaşabilecekler mi? ABD'nin hava savunmasının iftihar kaynağı olan “Patriot” füzeleri Husi'ler tarafından fırlatılan balistik füzeleri durduramıyorken, Hizbullah'ın daha gelişmiş ve hassas olan binlerce füzesini durdurmayı başarabilir mi dersiniz?

İran Cumhurbaşkanı Seyyid Hasan Ruhani, Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yıllık toplantısı için New York'ta olduğu zaman, “dört büyük ülkenin liderleri” nin, kendisi ve ABD başkanı arasındaki bir toplantıya arabuluculuk yapmaya çalıştıklarını söyledi. Ruhani dün yaptığı açıklamada, bu arabuluculuk tekliflerinin tamamını reddettiğini açıkladı. Ruhani bu teklifi reddetti, çünkü sağlam bir toprakta duruyor ve ondan daha sağlam olan bir halka güveniyor. Amerika bu halkı korkutamaz. Bunun aksini söyleyenler, bu halkın onur, şeref, izzet-i nefis, azim ve direniş arzusunu daha tanımamışlar.

Bir kez daha söylüyoruz ki, Netanyahu'nun İran'a yönelik yaptırımların başladığı günü tarihi bir gün olarak tanımlaması, bizim için başka seçenek bırakmıyor. Bu, hiçbir tereddüt olmaksızın karşı cephede yer almaktır. Hayat, şerefli bir duruştur.

Abdulbari Atvan
Kaynak: Ray el-Yevm
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar