trumpmbskhashoggimain.jpg
  • Anasayfa» 
  • Analiz»
  •  Bin Selman, petrole alternatif yatırımlar ile “Quincy” anlaşmasını canlandırmaya çalışıyor

Bin Selman, petrole alternatif yatırımlar ile “Quincy” anlaşmasını canlandırmaya çalışıyor

ABD-Suudi ilişkilerinin yaşadığı bu değişim karşısında Bin Selman düşük petrol fiyatları nedeniyle Suudi ekonomisinin gerilemesi pahasına bu korumanın gerekliliklerine ayak uydurabilecek mi? ABD, gerçekten anlaşma süreci boyunca yatırımlar karşılığında Quincy Anlaşması'nı yenilemek zorunda mı kaldı? ABD'nin müttefikleri ile ilişkilerinin yakın ve uzak tarihine dönüş, bu soruların cevabını veriyor.

23 Şubat 2019 Cumartesi

İNTİZAR - Suudi Arabistan Krallığı ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki pozitif ilişkiler, daima Amerikalıların ihtiyaçlarına yönelik yönünü değiştirmiştir. Değişmeyen tek şey ise, Riyad'daki kraliyet ailesinin, Beyaz Saray'ın korumasına duyduğu ihtiyaçtır. İki taraf arasındaki ilişkileri yöneten bu kural, Suudi Kralı Abdulaziz Âl-i Suud'un o dönemin ABD Başkanı ile gerçekleştirdiği ilk görüşmesinde belirlendi. Bugün ise, Suudi Kralının torunu, dedesinin temellerini attığı bu çıkar anlaşmasını hayatta tutmak için, Amerikalılara farklı unsurlar sunmaya çalışıyor.

14 Şubat'ın geride kalması ile birlikte, 1945 yılında Kral Abdulaziz Âl-i Suud ile dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt arasında Quincy Anlaşması'nın imzalanmasının üzerinden 74 yıl geçmiş oldu. İki liderin görüşmesi, Mısır'da Süveyş kanalı üzerindeki Acı Göl'de, Amerikan uçak gemisi “USS QUİNCY”nin içerisinde gerçekleşti. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarını tartışmak üzere düzenlenen Yalta konferansına katılan Roosevelt'in, dönüşü sırasında gerçekleşen bu görüşmede imzalanan anlaşmanın en önemli maddesi şudur: “Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan'ın istikrarını garanti ediyor ve onu hayati çıkarlarının bir parçası olarak görüyor.”

Buna karşın, başkan ve kral Suudi petrollerinin imtiyazının Amerika'ya verilmesi konusunda anlaşmaya vardı. Anlaşma aynı zamanda “ABD, özelde Suud ailesine koşulsuz bir koruma sağlar, genelde ise Krallık için dış tehditlere karşı koruma sağlar” maddesini şart koşuyor. Yani, buna göre ABD, Krallıktan daha öncelikli olarak Suud Hanedanını koruyor. Bu madde, Suud ailesinin dışarıdan daha çok içeriden gelen tehlikelerin tehdidi altında olduğuna işaret ediyor.

“Quincy” sınav karşısında!

Washington ve Riyad arasındaki ilişkiler bu doğrultuda ilerledi. 1948 yılında yaşanan Filistin Nekbe'si ile Quincy Anlaşması ilk defa hassas bir kader sınavına girmiş oldu. Abdulaziz ve Roosevelt arasındaki görüşmeyi belgeleyen tarihi kaynaklar, Amerikan gemisinde tartışılan Roosevelt'in “Filistin'deki Yahudiler için ulusal bir vatan” önerisinin, Abdulaziz tarafından kabul edilmediğini gösteriyor. Ancak Roosevelt, Amerika'nın çıkarları için İsrail'in varlığının önemine rağmen, Abdulaziz'in önerisini reddetmesine o sırada pek aldırış etmedi. Anlaşmanın maddelerini konuşmaya devam eden ABD Başkanı, anlaşmayı imzalamak için Abdulaziz'in İsrail'i kabul etmesini şart koşmadı. Abdulaziz'in o zamanki niyetleri ne olursa olsun, bunun nedeni Roosevelt'in “petrol karşılığı güvenlik ve koruma” anlaşması sayesinde Suudi Arabistan'ın tüm siyasi kararlarını kontrol altına aldığını hissetmesidir. Ayrıca, Abdulaziz'in Yahudiler için ulusal bir vatan kurulmasını reddetmesi, Amerika'nın planlarını etkilemiyordu.

Bu anlaşma, Nekbe'den sonra Suudi Arabistan'ın ABD'ye karşı benimsediği pozisyonunda açık bir şekilde kendini hissettirdi. 1948 yılında dönemin ABD Başkanı Harry Truman'ın İsrail'i tanıması üzerine birçok Arap lider, Kral Abdulaziz'i “Aramco” şirketi ile birlikte petrol sondajı imtiyazından geri çekilmeye çağırdı. Ancak Abdulaziz bunu reddetti ve dönemin Suriye Devlet Başkanına şu sözlerle cevap verdi: “Konuşmak kolaydır, sen de konuş… Petrol, gelişmek için sahip olduğum tek yoldur. Amerikalılar bunu istiyor, benim de Amerikalılara ihtiyacım vardır.”

Quincy geriliyor

Anlaşmanın 60 yıl sürmesi kararlaştırılmıştı, ancak bu süre 2005 yılında ABD Başkanı George Bush tarafından yenilendi. Gel gelelim ki, son on yıl zarfındaki ikili ilişkiler, artık sadece “koruma karşılığı petrol” anlaşmasına mahkûm değildi. ABD'nin Suudi petrolüne olan zorunlu ihtiyacı git gide azaldı. 1945 yılında ABD yerel üretimin çoğunluğunu kaybetmesi nedeniyle petrole ciddi bir şekilde ihtiyaç duyuyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiki olan ülkeler 6 milyar varil petrol üretimi tedarik ettikten sonra, Washington yeni kaynaklar arayışı içine girdi. Suudi Arabistan ile sağlanan anlaşmanın dayanağı, petrol karşılığında koruma idi.

Ne var ki, 2015 yılından bu yana ABD günlük olarak dünya çapında üretilen 80 milyon varil petrolün yaklaşık 20 milyon varilini tüketiyor. Suudi Arabistan tarafından ABD'ye yapılan ham ihracat, günlük 700 bin ila 1 milyon varil arasında değişiyor. Yani ABD'nin kullandığı Suudi petrolünün oranı, son yıllarda yüzde beşi geçmedi. Bu rakam, Quincy Anlaşması'nı şekillendiren temellerin, iki ülke ilişkileri arasında geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi etkili olmadığını ortaya koyuyor. Böylelikle Amerika'nın Suudi rejimi ve çıkarları için sağladığı koruma, yeni tetikleyici unsurlara ihtiyaç duyar hale geldi.

Quincy Anlaşması'nın gerilemeye başladığını gösteren işaretler, eski ABD Başkanı Barak Obama döneminde iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Washington yönetimi, Obama ile birlikte Suudi Arabistan'ın bölgedeki çıkarları ile çelişen kararlar almaya başladı. Bu çıkarlar, anlaşmanın metnine göre ABD için de hayati öneme sahip çıkarlardı. Bunlardan daha önemlisi, İran ile nükleer anlaşma yapılması ve Suudi Arabistan'ın rolüne karşın Türkiye'ye etkisini genişletmesini sağlayacak şekilde bölgesel bir rol verilmesiydi.

Buna karşın Riyad, o dönem içerisinde Quincy Anlaşması'nı canlandırmak için petrol yerine alternatif hiçbir şey sunmadı, ta ki Donald Trump Beyaz Saray'a gelene ve Muhammed bin Selman Veliaht Prenslik makamına yükselene kadar. İki ülkenin ilişkisi için yeni bir dönem başladı.

Bin Selman, Quincy Anlaşması'nı canlandırıyor

Muhammed bin Selman Suudi Krallığında yönetime geldiğinden bu yana, Washington ile olan Quincy Anlaşmasını, korumaya karşı sadece petrol olmayacak şekilde yenilemeye çalışıyor. Çünkü Suudi petrolünün artık ABD için zorunlu bir ihtiyaç olmadığına ikna oldu. Bundan dolayı, Suudi ekonomisini petrol gelirlerine mutlak bağımlılıktan kurtarmayı amaçlayan “2030 vizyonu”nu açıklayan Bin Selman, Quincy Anlaşması'nın değişikliği için Trump'ın seçim kampanyaları sırasında yaptığı açıklamalara ve Suudi Arabistan'a gönderdiği açık mesajlara güvendi. Bu mesajlar, Amerikalıların desteği ve koruması ile kraliyet ailesindeki hasımlarını devirdikten sonra Bin Selman'ı kolayca iktidara taşıyacak bir açık arttırmaya benziyordu.

Böylece, Trump-Bin Selman döneminde iki ülke arasında daha önce görülmemiş bir şekilde devasa yatırımları kapsayan anlaşmalar imzalandı. Bu anlaşmalar sayesinde, silah anlaşmaları, ABD'nin altyapısına yatırımlar ve teknoloji alanında Riyad yönetimi Amerikan ekonomisine yüzlerce milyar dolar pompaladı. Bu yatırımların akabinde Suudi petrolü iki ülkenin ilişkileri için ikinci unsur haline geldi. Elbette Washington hala Riyad'ın petrolüne müdahale etmeye devam ediyor. İran'a yaptırımlar dayattığı sırada, İran petrolünün oluşturacağı açığı kapatmak için Riyad'dan petrol rezervini arttırmasını istemesi, bunun en belirgin örneğidir.

Bin Selman, ABD ekonomisine milyar dolarlar yatırarak, Amerika'nın korumasına karşı yeni yatırımlar yapmaya çalışıyor. Bu sayede, Amerika için petrolün hayati rolünün sona ermesinden sonra da, Suudi parasının ABD ekonomisi için zorunlu bir ihtiyaç olduğunu göstermek istiyor. Bu nedenle Bin Selman'ın düşüncesine göre, Suudi rejiminin korunması Suud ailesi için varoluşsal bir ihtiyaç olmadan önce, ABD için zarurettir. Bu bağlamda, Washington'un Riyad petrolüne olan ihtiyacı gerilese de, karşılıklı ihtiyaçların hala devam ettiği görülüyor.

ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin son yıllar içerisinde yaşadığı bu değişim karşısında, Bin Selman düşük petrol fiyatları nedeniyle Suudi ekonomisinin gerilemesi pahasına bu korumanın gerekliliklerine ayak uydurabilecek mi? Washington, gerçekten anlaşma süreci boyunca yatırımlar karşılığında Quincy Anlaşması'nı yenilemek zorunda mı kaldı? Amerika'nın müttefikleri ile ilişkilerinin yakın ve uzak tarihine dönüş, bu soruların cevabını veriyor.

Abbas Ez-Zeyn
Kaynak: El-Meyadin
Çeviri: Merve Soyda
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar