3952-cats.jpg

Beyrut Limanı patlaması üzerine İsrail’in stratejik planları

Hizbullah kasıtlı bir şekilde patlamadan sorumlu tutuldu. Lübnan içerisinde Hizbullah'ın gerilemesiyle İsrail'in çıkarlarının sağlanacağına dair medya analizlerine rağmen, İsrail hala Hizbullah'ın Suriye krizinde olduğu gibi oyunu başlarına çevirmesinden ve patlamanın sonuçlarından başarıyla çıkmasından endişe duyuyor.

12 Ağustos 2020 Çarşamba

İNTİZAR - Lübnan'ın Beyrut limanında yaşanan patlamanın ilk anından bu yana İsrail medyasının olayı yakından takip etmesi ve olayları ele alma şekline dayanarak, İsrail'in Lübnan ve Hizbullah ile başa çıkma stratejisini özetleyebiliriz.

İsrail medyası, İsrail halkına yönelik yayınladığı içerikleri sayesinde siyasi ve askeri kurumun politik stratejisini doğru bir şekilde yansıtıyor. Resmi açıklamaların yokluğunun gölgesinde, medya İsrail'in askeri ve siyasi kurumlarının gerçek siyasi çizgisini oluşturuyor. Bundan dolayı Beyrut Limanı'nda yaşanan patlama anından bu yana İsrail medyasının olayları, fotoğrafları ve videoları nasıl yayınladığını, gazetelerindeki analizleri, televizyonlarında yayınlanan yorumlarını takip etmek ve hatta program sunucularının beden dilini okumak, İsrail'in patlamadan sonra Lübnan ve Hizbullah'a yönelik stratejisini özetlememizi sağlıyor. Bu stratejinin en belirgin noktaları şöyledir:

1- Beyrut'ta yaşananlar üzerine, İsrail içerisinde her ne kadar gizlemeye çalışsalar da gerçek bir sevinç yaşanıyor. Siyonistlerin Nazi zihniyetinin derinliklerinde, Direnişin başkenti Beyrut'a yönelik nefret kazınmış durumda. Her ne kadar Siyonist diplomasisi Lübnan'a yardım sunmaya hazır olduğunu iddia etse ve Tel Aviv Belediye binasını Lübnan bayrağının renkleriyle aydınlatma saçmalığına girişse de, gerçek bunun aksidir. Tüm bunlar Siyonistlerin Lübnan'a yönelik nefretlerini gizlemek için yeterli değildir. İsrail'in bu konudaki hislerinin en iyi tercümesi, Knesset üyesi Moshe Feiglin'in, Beyrut'ta yaşananların Yahudilere en iyi hediye olduğunu söyleyerek ifade edildi.

2- Patlamanın ilk anından beri İsrail medyası askeri analistleri ve resmi yetkililerin yorumları aracılığıyla İsrail'in bu olayla bir ilgisi olmadığını defalarca tekrar eden açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarda, patlama olayının Lübnan'daki limanda yaşanan ihmaller ve yolsuzluklar sonucunda geldiği vurgulandı.

Bu noktada iki olasılık ile karşı karşıyayız. Bunlardan ilkine göre, İsrail'in patlama ile bir ilgisi yok ve Lübnan'daki Direniş tarafından bu patlamadan sorumlu tutulmak ve sonuçlarına katlanmaktan korkuyor.

İkinci olasılık ise, İsrail'in olayın hemen ardından jet hızıyla kesin bir şekilde inkar etmesi, 2006 yılındaki Temmuz savaşından bu yana devam eden savaşlar arası çatışma stratejisinin devamıdır. Bu strateji, gizlilik ve düşmanı medya yoluyla kışkırtmamaya dayanıyor. Ancak bu olasılık, Lübnan soruşturmasının kesin ve sabit delillerle sona ermesini gerektiriyor.

3- Hizbullah kasıtlı bir şekilde patlamadan sorumlu tutuldu. Ancak birçok analizin kesitlerinde yer alan medya mantığı ile sistematik bir kışkırtma politikası gözlemlenmektedir. İsrail'in siyasi ve güvenlik kurumlarının stratejisi tarafından bunun genelleştirildiği açıktır. Zira bu stratejiyi benimseyenler Hizbullah'ı Lübnan'ın ve söz konusu limanın fiili kontrol mekanizması olarak görüyor. Amonyum nitratın limana nasıl ulaştığı ve hükümetin 2014 yılından beri bu maddeyi limanda depolama hatası hakkında, Hizbullah'ın limanla hiçbir bağlantısı olmadığı anlaşılmadan önce, Hizbullah'ın bu limanda füze depoladığı söylentileri İsrail tarafından gündeme getirilmişti. Hatta Netanyahu birkaç ay önce bu depoyu hedef göstererek koordinatlarını yayınlamıştı.

4- Patlamanın Lübnan üzerindeki yankılarına baktığımızda, burada İsrail'in patlamadan dolayı güttüğü siyasi hedefleri ortaya çıkıyor. Patlamayı siyasi amaçları için kullanan İsrail, Güvenlik Konseyi'nin 2004 tarihli ve 1559 sayılı Hizbullah'ın silahsızlandırılması ve Güney Lübnan'dan uzaklaştırılmasına yönelik çağrı yapan kararını uygulamaya odaklandı. 2006 Temmuz savaşı sırasında bu kararın uygulanması konusundaki başarısızlığın ardından ve daha öncesinde de Başbakan Refik Hariri suikastıyla Lübnan'ı iç krize sürükleyen stratejinin Siyo-Ameirkan projesi olduğu anlaşıldı. Bu proje daha sonra da komplolarını Suriye üzerinde yürütmeye devam etti.

Bu durum, İsrail'in eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Giora Eiland'ın şu sözleriyle doğrulanmıştır: “Beyrut patlamasının ardından Lübnan'daki insani durum insanların temel yaşam ihtiyaçlarını sağlamak açısından bir felakete dönüşecektir. Beyrut'un yeniden inşası için ülkeye yardım sağlayan ülkelerin, Hizbullah'ın silahlarına karşı dış baskısı ile ülke kamuoyu ve hükümetin iç baskısı birleşirse Hizbullah silahsızlandırılabilir ve gücü parçalanabilir".

5- İsrail medyası, 11 Eylül olaylarında olduğu gibi Beyrut patlaması ve arkasında bıraktığı büyük yıkımın görüntülerini sürekli yayınlayarak bu enkazı kullanmaya çalışıyor. Patlamanın canlı yayın görüntülerinin yayınlanması, bir yandan Hizbullah'a diğer yandan Lübnan'ın iç cephesine karşı yürütülen psikolojik savaşta güçlü bir şekilde kendini gösterdi. Bu durum, İsrail ile caydırıcı dengeler kuran Hizbullah ile denklemleri yeniden kurmak için ciddi bir girişimdir.

Hizbullah'ın içinde bulunduğu tüm koşular, Lübnan'ın genel durumu ve Beyrut patlamasının olumsuz etkilerinin ardından Lübnan içerisinde Hizbullah'ın gerilemesiyle İsrail'in çıkarlarının sağlanacağına dair medya analizlerine rağmen, İsrail hala Hizbullah'ın Suriye krizinde olduğu gibi oyunu başlarına çevirmesinden ve patlamanın sonuçlarından başarıyla çıkmasından endişe duyuyor.

Hasan Lafei
Kaynak: Al-Mayadeen
Çeviri: Merve Soydaş
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar