Cevher Caduk (İlahiyatçı-Öğretmen)
'İlahi Rıza'nın ve gazabın masadakı: Fâtıma
İlahi rıza ve gazap eylemlerle olabileceği gibi bazen o eylemlerin mücessem hali olan bireylerle de olabilir. Namaz, oruç, şükür, takva, vera, vefa, sadakat gibi erdemlerin en müşahhas ve mücessem hali Resûlullah'tır. Hatta “ve inneke le ela hulukin azîm/kuşkusuz sen yüce bir ahlak üzeresin” (58/Kalem/4) ve “inneke lemine'l-mürselin ela sıratın müstakim/sen Mürsel elçilerdensin. Sırat-ı müstakim üzeresin” (36/Yâsîn/3-4) ayetlerinde geçen ‘ala' edatı 'istila'yı ifade eder. 'İstila' da Arap Gramerinde bilindiği üzere üzerinde olmayı ifade eder. Resûlullah üstte güzel ahlak ve sırât-ı müstakîm ise Resûlullah'ın hakimiyeti altındadır. Yani "hulukin azim" ve "sırat-ı müstakim"in belirlenmesinde ölçüt Resûlullah'tır. Bunları belirlemek için Resûlullah'tan bunlara gidilir, bunlar belirlenip Resûlullah bu ölçütlere uyuyor mu uymuyor mu diye bakılmaz. Gerçi bu durum apriori olarak insanın hiçbir şey bilmediği anlamına elbette gelmez. Faal bir akıl bir çok şeyi tespit eder, ama bu ayetlerde vurgulanan husus Resûlullah'ın üst düzey bir konuma sahip olduğudur. "Sırat-ı müstakim" ve "hulukun azim" kapsamına giren ne varsa;
a- Mücessem hali Resûlullah'tır.
b- Bunları belirlemekte zorluk çekiyorsanız Resûlullah'ın siretinden yararlanabilirsiniz.
İşte kavramlar arasında Resûlullah bize rıza ve gazabı örnek vermekte ve bunun mücessem halinin Fâtıma (ruhumuz ona feda olsun) olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda artık ilahi rıza ve gazabın belirlenip Fâtıma o ölçüye uyuyor mu uymuyor mu diye bakılmaz. Aksine Fâtıma'nın tavırları ilahî rıza ve gazabın masadakı olarak belirlenip karşısında kim varsa o mahkûm edilir. Bu noktada Fâtıma (a.s.) terazinin bir kefesine konulup mahkum edilmeye çalışılıyorsa bilinmelidir ki belirlenen kıstaslar doğru değildir.
Hadislerin metinleri
(حدثنا) أبو العباس محمد بن يعقوب ثنا الحسن بن علي بن عفان العامري (وأخبرنا) محمد بن علي بن دحيم بالكوفة ثنا أحمد بن حاتم بن أبي غرزة (قالا) ثنا عبد الله محمد بن بن سالم ثنا حسين بن زيد بن علي عن عمر بن
على عن جعفر بن محمد عن أبيه عن علي بن الحسين عن أبيه عن علي رضي الله عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وآله وسلم لفاطمة ان الله يغضب لغضبك ويرضى لرضاك * هذا حديث صحيح الاسناد ولم يخرجاه *
Bize Ebü'l-Abbâs Muhammed b. Yakûb rivayet etti ve dedi ki: bize el-Hasan b. Ali b. Affân el-Amirî rivayet etti ve bize Muhammed b. Ali b. Duhaym Kufe'de haber verdi ve dedi ki: bize Ahmed b. Hâtem b. Ebû Gareze rivayet ettiler ve dediler ki: bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim rivayet etti ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd b. Ali, Ömer b. Ali'den; O, Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesi Ali b. el-Hüseyin'den; O babası el-Hüseyin kanalıyla Ali'den (r.a.) onun naklen onun şöyle buyurduğunu rivayet etti: Resûlullah (s.a.a.) Fâtıma'ya “Kuşkusuz Allah senin gazabın için gazaba gelir ve senin hoşnut olmandan ötürü hoşnut olur” buyurdular.
Hakim: Bu hadis sahih isnad zincirine sahip olduğu halde Buhârî ve Müslim tahriç etmemişlerdir.[1] Müstedrek'e vakıf olanlar hemen Zehebî'nin notu nerede diye itiraz edecekler. Biz Zehebî'nin değerlendirmesini ilerde ele alacağız
Aynı hadisi Heysemî, Mecmeü'z-Zevâid adlı eserinde tahriç eder.[2] Heysemî ardından Taberânî'nin “isnad zinciri hasendir” şeklindeki tespitini aktarır.[3]
Hadisi eserine alıp da nakil edenlerden birisi de eseri Türkçe'ye Peygamber Külliyâtı olarak çevrilen Sübülü'l-Hüdâ ve'r-Reşâd'ın müellifi Salih eş-Şâmî'dir.
“روى الطبراني بإسناد حسن وابن السني في معجمه وأبو سعيد النيسابوري في " الشرف " عن علي - رضي الله تعالى عنه - أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لفاطمة: " إن الله تعالى يغضب لغضبك ويرضي لرضاك "”
“Taberânî sahih bir isnad zinciri ile, İbnü's-Sünnî (Muceminde) ve Ebû Saîd en-Nîsâbûrî (eş-Şeref'te), Ali'den (r.a.) şöyle naklediyor: Resûlullah (s.a.a.) Fâtıma'ya şöyle buyurdu: Muhakkak ki Allah-u Teâlâ öfkelenmenden ötürü öfkelenir, hoşnut olmandan da hoşnut olur.”[4]
“حدثنا أبو بكر الطلحي، ثنا محمد بن عبد الله الحضرمي، ثنا عبد الله بن محمد بن سالم، حدثنا حسين بن زيد بن علي بن الحسين، عن علي بن عمر بن علي، عن جعفر بن محمد، عن أبيه، عن علي بن الحسين، عن الحسين بن علي، عن علي بن أبي طالب، عن النبي صلى الله عليه وسلم أنه قال: «يا فاطمة، إن الله تعالى يغضب لغضبك ويرضى لرضاك» تفرد برواية هذا الحديث العترة الطيبة خلفهم عن سلفهم حتى ينتهي إلى النبي صلى الله عليه وسلم”
Bu hadisi rivayet edenlerden birisi de Marifetü's-Sahâbe'nin sahibi Isfahânîdir. O şöyle der: Bize Ebûbekir et-Talhî rivayet etti ve dedi ki: bize Muhammed b. Abdullah el-Hadramî rivayet etti ve dedi ki: bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim rivayet etti ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. el-Hüseyin, Ali b. Ömer b. Ali'den; O Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesi Ali b. el-Hüseyin'den; O, babası el-Hüseyin b. Ali'den; O, Ali b. Ebû Tâlib'den; O, Hz. Peygamber'den onun şöyle buyurduğunu rivayet etti: Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.
Bu rivayeti Hz. Peygamber'e varıncaya İtret-i Tâhirenin halefleri seleflerinden rivayet etmek suretiyle teferrüd etmişlerdir.[5]
Hadisi başka rivayet edenler vardır. Ancak bir bölümünü hadise yapılan itirazları değerlendireceğimiz bölümde sunmaya çalışacağız.
Hadise yönelik itirazlar
Doğaldır ki bu hadise itirazlar olacak ve hadisin sıhhati hakkında kuşkular oluşturulacaktır. Biz rivayet hakkında kuşku oluşturmaya çalışanlardan en meşhuru olan İbn Teymiyye'yi ele alacak ve onun değerlendirmelerini sunmaya çalışacağız. Okuyucudan itirazımız şu an bellekleri sıfırlamaya çalışalım. İbn Teymiyye'nin ne lehinde ne de aleyhinde olalım. En azından bu hadis özelinde ortaya koyduğu fikirlerden hareketle sadece bir mesele hakkında o mesele özelinde nasıl bir yapıya sahip olduğu sonucuna ulaşmaya çalışalım.
Metni olduğu gibi alalım ve sonra da iddiaları cevaplandırmaya çalışalım.
“" وأما قوله ورووا جميعا أن النبي صلى الله عليه و سلم قال يا فاطمة إن الله يغضب لغضبك ويرضى لرضاك فهذا كذب منه ما رووا هذا عن النبي صلى الله عليه و سلم ولا يعرف هذا في شيء من كتب الحديث المعروفة ولا له إسناد معروف عن النبي صلى الله عليه و سلم لا صحيح ولا حسن "”
Râfizî'nin “Muhaddisler muhaddislerin bütünü Hz. Peygamber'in: "Ey Fâtıma! Allah, senin gazabınla gazaplanır ve senin razı olmanla razı olur" hadisini nakil etmişlerdir.” Şeklindeki sözüne gelince onun bu sözü yalandır ve muhaddisler bunu Hz. Peygamber'den nakletmemiştir. Tanınmış hadis kitaplarında da bu hadisten hiç bahs edilmez. Peygamber'den (s.a.a.) ne sahih ne de hasen bir isnad ile aktarılmış değildir.”[6]
İddialar:
a- Hiçbir muhaddis bu hadisi nakletmemişlerdir.
b- Hadis mecmualarında geçmez.
c- Ne sahih ne de hasen bir isnad zincirine sahiptir.
İddialara cevaplar
Yukarıda bizler Hâkim en-Nisâbûrî'nin el-Müstedrek ve Heysemî'nin Mecmeü'z-Zevâid'inde bu hadisin geçtiğini belirtmiştik. Bu iki kaynak dahi İbn Teymiyye'nin ilmî ve ahlakî hareket etmediğinin kanıtı olmaya yeter de artar bile. Ancak bu hadisin başka kimler tarafından aktarıldığını görmek ve İbn Teymiyye'nin hakikate karşı nasıl da kör taklidi yaptığını anlamak için hadisi geçtiği diğer mecmuâlara da bakalım.
“(182) حدثنا محمد بن عبد الله الحضرمي حدثنا عبد الله بن محمد بن سالم القزاز حدثنا حسين بن زيد بن علي عن علي بن عمر بن علي عن جعفر بن محمد عن أبيه عن علي بن الحسين عن الحسين بن علي رضي الله تعالى عنه عن علي رضي الله تعالى عنه قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لفاطمة رضي الله تعالى عنها أن الله يغضب لغضبك ويرضى لرضاك”
“Bize Muhammed b. Abdullah el-Hadramî rivayet etti ve dedi ki: bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim rivayet etti ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. el-Hüseyin, Ali b. Ömer b. Ali'den; O Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesi Ali b. el-Hüseyin'den; O, babası el-Hüseyin b. Ali'den; O, Ali'den (r.a.); O, Hz. Peygamber'den onun Hz. Fâtıma'ya şöyle buyurduğunu rivayet etti: Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.”[7]
Bir diğer müellife geçelim. İbn Asâkir. O Târîhü Medîneti Dımaşk adlı eserinde şöyle rivayet etmektedir:
Bize Ebü'l-Kâsım Ali b. Abdullah b. İbrâhîm el-Hüseynî haber verdi ve dedi ki: bize Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Abdurrahmân b. Osmân e-Temîmî haber verdi ve dedi ki: bize Kadı Ebû Bekir Yûsuf b. el-Kâsım el-Meyânicî haber verdi ve dedi ki: bize Ebû Muhammed Hibetullah b. Sehl b. Ömer el-Fakih haber verdi ve dedi ki: bize Ebû Osmân Saîd b. Muhammed el-Adl haber verdi ve dedi ki: bize Ebû Amr b. Ahmed el-Hîrî ve Muhammed b. Ahmed el-Hîrî haber verdiler ve dediler ki: bize Ebû Yala el-Mavsılî haber verdi ve dedi ki: Bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim el-Kûfî haber verdi ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd, Ali b. Ömer b. Ali'den; O, Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesinden; O el-Hüseyin b. Ali'den; O, Ali'den (a.s. çev) O Hz. Peygamber'in (s.a.a.) Hz. Fâtıma'ya şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.”[8]
Dahhâk namıyla da meşhur olan İbn Ebî Asım'a ve onun el-Âhâd ve'l-Mesânî adlı eserine geçelim.
“(2959) حدثنا عبد الله بن سالم المفلوج وكان من خيار الناس نا حسين بن زيد بن علي بن الحسين بن علي بن أبي طالب عن عمر بن علي عن جعفر بن محمد عن أبيه عن علي بن الحسين بن علي عن علي رضي الله تعالى عنه عن النبي صلى الله عليه وسلم أنه قال لفاطمة رضي الله تعالى عنها ان الله يغضب لغضبك ويرضى لرضاك”
Bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim el-Mefluc -ki insanların en hayırlılarındandı- haber verdi ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. el-Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib, Ömer b. Ali'den; O, Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesi Ali b. el-Hüseyin b. Ali'den (r.a.); O Ali'den (r.a.); O, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) Hz. Fâtıma'ya şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.”[9]
Son olarak Ebû Yala el-Mavsılî'nin el-Mucemine geçelim.
“220 - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ سَالِمٍ، حَدَّثَنَا حُسَيْنُ بْنُ زَيْدٍ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ عُمَرَ بْنِ عَلِيٍّ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ عَلِيٍّ، عَلَيْهِ السَّلَامُ، عَنْ عَلِيٍّ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِفَاطِمَةَ عَلَيْهَا السَّلَامُ: «يَا فَاطِمَةُ، إِنَّ §اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَغْضَبُ لِغَضَبِكِ، وَيَرْضَى لِرِضَاكِ»”
Bize Abdullah b. Muhammed b. Sâlim rivayet etti ve dedi ki: bize Hüseyin b. Zeyd, Ali b. Ömer b. Ali'den; O, Cafer b. Muhammed'den; O babası kanalıyla dedesinden; O, el-Hüseyin b. Ali'den; O Ali'den; O, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) Hz. Fâtıma'ya şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.”[10]
Bunlar birincil dereceden kaynaklardır. Sadece İbn Teymiyye'nin belirttiği lafzı hadis mecmualarından ortaya koymaya çalıştık. Yoksa hadisin farklı varyantları, şevâhid ve mütabaatları fazlasıyla mevcuttur. İbn Teymiyye'nin hadis mecmualarında geçmemektedir şeklindeki iddiasının gerçekle örtüşmediğini ve hakikate muğayir olduğunu okuyucunun farkına varmasını ümit ediyoruz. Bunun yanı sıra lafzın birebir geçtiği başka kaynakları da zikir edip makalenin ve yazının hacmini kabartmak istemiyoruz. Yine de hangi kaynaklarda geçtiğini okuyucuların bilmesi için sadece isimlerini belirteceğiz.
Ebû Bişr er-Râzî ed-Delâbî, İbn Adiy, el-Harkûşî, Ebû Nuaym el-İsfahânî, İbnü'l-Meğâzilî, Ebü'l-Müeyyed el-Muvaffak el-Hârezmî, İbnü'l-Esîr el-Cezerî, İbnü'n-Neccâr el-Bağdâdî, Şey Muhammed ez-Zerendî, İbn Hacer el-Askalânî ve Celâlüddîn es-Suyûtî.
Bu durumda yalancı İbn Teymiyye'nin kendisi mi yoksa merhum Allâme Hıllî mi?
Bir kaynak dahi İbn Teymiyye'nin yalancı olması için yeterliyken biz en az beş tane temel kaynak saydık.
Peygamber sulbünden olmak zaaf sebebi mi?
Ne kadar acıdır ki bu din hakkında herkesin söz söyleme hakkı var, fazilet sahibi olma hakkı var! Herkes rivayette bulunabilir, ancak Resûl'un sulbundan olanların söz söyleme, fazilet sahibi olma ve rivayette bulunmalarına gelince kocaman bir soru işareti konur. Yıllarca önce ismini söylemeyeceğim merhum bir zatın Resûlullah'tan sonra Ebû Bekir'in tahta geçmesi hakkında tevhid bunu gerektiriyor şeklindeki bir yazısını okumuştum. Ali ve Ebû Bekir'in hilafet makamına dair tafdil mücadelesinde Ebû Bekir'in başa geçmesi tevhidin gereği olarak değerlendirilmekteydi yazıda. Bunun gibi yığınlarca konuşmaya ve yazıya maruz kalmaktayız. Halbuki ölçüt belli, erdemler kimde varsa fazilet sahibi odur. Resûlullah'ın sulbüunden olması ile olmaması arasında bir fark yoktur. Bu noktada da aklî kıstaslara ve siret ile hadislerin sundukları verilere bakılır. Yakın zamanda Anadolu Coğrafyasında irfan alanında köşeli sözler söyleyen birisi bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Resûlullah Cebrâîl'e ey Cebrâîl! Bana Ömer'in faziletini anlatabilir misin?” diye sorar. Cebrâîl de Nuh'un ömrü kadar sana Ömer'in faziletini anlatacak olsam yine de bitiremem, diye cevap verir. Bunca fazilete rağmen Ömer, Ebû Bekir es-Sıddîk'ın yanında yine de sönük kalır, meyanında bir takım sözler söylemişti. Şimdi bu cümlelerin doğruluğu/yanlışlığı bir yana! Rahatlıkla anlatılıp hüsnü kabul görürken, biz Ali (a.s.) için bunun onda birisini anlatacak olsak hemen gulatlıkla suçlanırız. Halbuki bu sözün ilmî hiçbir dayanağı yok iken biz bizzat Resûlullah'ın pak dillerinden dökülen meziyetleri aktarmamıza rağmen ruhlar daralmakta ve suçlamalara maruz kalmaktayız.
Bu kadar sözü söylememize neden yukarıda aktardığımız hadisin isnad zincirinde geçen Hüseyin b. Zeyd el-Alevî zü'd-dama (göz yaşı sahibi)'nın Zehebî tarafından tazif edilmesi. Ona göre bu şahıs münkerü'l-hadistir.[11]
Zeyd b. Ali'nin oğlu olan bu Hüseyin'e metrûku'l-hadis (hadisi terk edilmiştir) demek nasıbîlikin dik alasıdır. Takva ve verada zirve yapan, yaşadığı dönemde İmam Seccâd'ın yansıması olan göz yaşlarıyla seccadesini ıslatan, İmam Sâdık gibi bir zat tarafından yetiştirilen bir şahıs emin olunuz ki sırf Nübüvvet ailesinden olduğundan ötürü tazife uğramıştır. Bu niteliklere sahip böyle bir zat Peygamber sulbünden olmasaydı tevsikin ve tadilin üst noktalarında yer alırdı.
Hüzeyin b. Zeyd b. Ali'nin şahsiyetine kısa bir bakış
Zü'l-İbre (göz yaşı sahibi) lakabıyla tanınır. Babası Zeyd'in şehadetinden sonra henüz yedi yaşında iken İmam Sâdık onu oğul edindi ve yetiştirdi. Hüseyin, İmam Sâdık'tan bir çok ilim aldı. O, abit ve zahit bir şahsiyetti. Gece namazlarında Allah korkusundan çokça ağlamasından ötürü Zü'd-dam'a olarak isimlendirildi. Muhammed Nefsü'z-Zekiyye'nin ve İbrâhîm b. Abdullah b. el-Hasan b. İmam Hasan'ın savaşlarında yer aldı. Sonra da bir uzlet ve gizlilik hayatı yaşadı.[12]
İmam Sâdık'tan bir çok ilim aldığı ve vera sahibi olduğuna vurgu yapılır.[13]
Sunduğumuz bu bilgiler Şiî müelliflerin teliflerindendir şeklinde bir itiraz gelebilir. Ancak ilk önce Şiî müelliflerin bibliyografya kitaplarında bu şahıs nasıl geçiyor diye bilinmesi için bu iki kaynaktan aktarımda bulundum. Zira birazdan Ehl-i Sünnet bilginlerinin bu şahıs hakkındaki cerh ve tevsik ifadelerini aktaracağım. Böyle yüce bir şahsiyetin nasıl tazif edildiğinin görülmesini istiyorum. Zira direkt Ehl-i Sünnet'in cerh ve tadil bilginlerinden aktaracak olsaydım bu şahıs okuyucunun zihin dünyasında sıradan bir insan, eh idare eder tarzında bir düşünce belirecekti. Gerçi Cafer-i Sâdık'tan dahi hadis mecmualarına rivayet alınmamışsa ve onların kapısına gidilmemişse, Hüseyin b. Zeyd'in bazı kişilerce tazif (zayıf sayılmasına) edilmesine o kadar da şaşırmamak gerekir.
Hüseyin b. Zeyd'i sika sayanlarla başlayalım. Dârekutnî Suâlâtü'l-Berkânî adlı eserinde şöyle der: O, el-Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. el-Hüseyin'in, Abdullah b. Muhammed b. Ömer b. Ali'den; O'nun babası kanalıyla dedesinden; O da Ali'den rivayetinden sordum. Bütünü sikadır, dedi.[14]
Bu zatı sika olarak kabul edenlerden bir diğeri meşhur el-Kâmil'in müellifi olan Abdullah İbn Adiy'dir. O ikinci cildin 481. Maddesinde şöyle der: “وجملة حديثه عن أهل البيت وأرجو أنه لا بأس به الا أني وجدت في بعض حديثه النكرة” Onun hadisleri Ehl-i Beyt'tendir. Ben bu rivayetlerde sakınca olmamasını ümit ediyorum. Ancak şu var ki onun bazı hadislerinde bir takım münkerlik olduğunu gördüm.[15]
Aziz dostlar bu Hüseyin sizce kimlerden rivayet etmektedir. Sıkı durun! İmam Bâkır'dan, İmam Sâdık'tan ve İmam Sâdık'ın kardeşinden.[16] İbn Adiy'in bizzat kendisi onun hal tercümesinde bu bilgiyi verir. Hadislerindeki nekâret/münkerliğin sebebi de artık az çok bellidir. Oluşturulan algı ve bilgi sistematiğine uygun hadisler rivayet edilmeyince ortaya çıkan manzara da bu oluyor. İşte makalemizi teşkil eden “Ey Fâtıma! Kuşkusuz Allah senin gazabından ötürü gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur” hadisi muhtemelen bu hadisler arasında yerini alır. Zira bu hadisle birinci Halife'nin meşruiyeti sorgulanacağından en baştan tedbir alınmalıdır. Büyük harflerle söyleyelim: “HÜSEYİN B. ZEYD'İN HADİSLERİNDE MÜNKERLİKLER VARDIR.” Yazarın iki arada bir derede nasıl kaldığını görüyorsunuz değil mi? Vicdanı Ehl-i Beyt'ten nakilde bir sorun olmaması gerektiğini söylüyor. Ancak sabit fikirleri de bambaşka bir yola giriyor. Halbuki “Kitab-ı Kerim ve (onun mücessem hali olan) İtretim olan Ehl-i Beyt”i mihver haline getiren Resûl'un buyruğu gereğince ortada da Resûl'un sulbünden olan ve Ehl-i Beyt'ten aktarımda bulunan bir şahıstan rivayetleri aktar demek varken kabullerine aykırı olduğundan ötürü böyle sika ve adil bir şahıstan rivayette bulunmaktan kaçınıyor.
Bir diğer bilgine geçelim. İbn Hacer el-Askalânî. O Takrîbü't-Tehzîb'inde de hem de Tehzîbü't-Tehzîbinde el-Hüseyin b. Zeyd b. Ali'den bahs eder. Takrîb'de sadûk olduğunu ve bazen yanıldığını söyleyerek sika olduğunu belirtir.[17] Tehzîbü't-Tehzîb'de ise Dârekutnî'nin Onun sika saydığını nakil eder. Gerçi Ali b. el-Medînî'nin onu zayıf saydığını belirtir.[18] Bunların sika saymaları karşısında Zehebî'nin zayıf saymasının pek bir kıymeti harbiyesi yoktur. Yeri gelmişken cerhle ilgili bir kuralı da açıklamamız gerekiyor. Şöyle ki hakkında cerh ifadesi bulunmayan çok az kişi vardır. Türkiye'de ve Arap dünyasında bir hadis tazif sayılmaya çalışılırken birkaç tane zayıf sayanı bulup işte bakın bu hadis zayıftır, şeklindeki yaklaşım ilmî olmaktan çok uzaktır.
Zehebî'nin bu tazifi belirttiğimiz gibi yukarıda ismi geçen şahısların tevsiki karşısında bir şey ifade etmemektedir. Zira cerh ancak müfesser olduğunda yani sebebi açıklandığında geçerlidir ve makbuldür. Halbuki Hüseyin b. Zeyd b. Ali hakkındaki Zehebî'nin cerhi bu türden değildir. Dolayısıyla bu cerh sayma geçersizdir.
Hatîb el-Bağdâdî'nin bu konuyla ilgili şu sözlerini aktarmakta yarar var: “أنهم ذهبوا إلى أن الجرح لا يثبت الا إذا فسر سببه” Bilginler ancak cerhin sebebinin açıklanması halinde sabit olduğu görüşündedirler.[19] Hatta Hatîb bu konuda Buhârî ve Müslim'den de örnek verir. Onun da bazı cerh bilginleri tarafından tazif edilen ancak sebebi belirtilmeyen kimselerden nakilde bulunduğunu belirtir.
Bir tane daha cerh ifadesini alıp değerlendirip konuyu kapatacağım. Zira diğer cerh ifadeleri de hepsi bu türdendir. Gerekçe ve sebep bildirilmeden hadisin metnine bakıp Hüseyin b. Zeyd'in rivayetlerini ret etmektedirler.
Yahya b. Maîn'in cerh ifadesine geçelim. Yahya b. Maîn: “Ben onunla karşılaştım. Ancak ona kulak vermedim. Zira bir şey değildi.”[20]
Yukarıda verdiğimiz cevap bu cümle için geçerli olmala birlikte şunu da belirtelim. Haddi zatında “leyse bi şeyin” ifadesi cerh ifadesi de değildir. Son dönemlerin Zehebî'si olarak kabul el-Muallimî el-Yemânî'nin, İbn Maîn'in bu sözüne yönelik açıklamasını aktaralım: “İb Maîn'den aktarılan bu sözün sıhhati sabit olsa dahi İbn Maîn ‘leyse bi şeyin/bir şey değildir.' İfadesiyle cerhi murat etmemektedir. O bu sözle ancak söz konusu kişinin hadisin az olduğuna dikkat çekmektedir…. İbn Main'in bu sözünün bu şekilde yorumlanması gerekir.”[21]
Bu konuda Ali b. el-Medînî'nin de cerhi varsa da makalenin hacmini genişletmek istemiyoruz. O da bu türdendir.
Ancak şunu belirtmekte de yarar var. “Rübbemâ ehtee” “yurefu ve yünker” gibi ifadeler ravinin pek de alışkın olunmayan şeyleri rivayet ettiğini gösteren ifadelerdir. Yoksa ravinin zaptı ve adaletine yönelik ifadeler değildir. Yani birbaşka ifadeyle bizim belirlediğimiz ve tespit ettiğimiz ilkeler ve kabuller var ve bu nakiller buna uymamaktadır. Doğaldır ki "Hz. Fâtıma'nın rızasının Rab Teâlâ'nın rızası olduğu"nu belirten ve içinde hiçbir kayıt belirtmeyen bu hadis Ehli Sünnet kardeşlerimize ağır geleceğinden ve Birinci Halife'nin konumuna ve tavırlarının meşruiyetini yerle yeksan edeceğinden baştan tedbir alınmalıdır.
Kaldı ki Hâkim en-Nisâbûrî, Hüseyin b. Zeyd'in bulunmadığı başka bir kanalı da Fadâilü'z-Zehrâ adlı eserinde şöyle nakil eder: Bana Abdülaziz b. Abdüülmelik el-Emevî rivayet etti ve dedi ki: Süleymân b. Ahmed b. Yahya rivayet etti ve dedi ki: bize Mahmûd b. Rebî el-Amırî rivayet etti ve dedi ki: bize Hammâd b. isa rivayet etti ve dedi ki: bize Tâhire bint. Amr b. Dinâr rivayet etti ve dedi ki: bana babam Ata kanalıyla Câbir'den Onun şöyle dediğini nakil etmektedir: Resûlullah (s.a.a.) Hz. Fâtıma (a.s.) annemize şöyle buyurdular: Allah senin gazabından dolayı gazaba gelir; senin hoşnutluğundan ötürü hoşnut olur.[22]
Hadisin verdiği mesaj
Gazabı ve rızası kayıtsız şartsız Rab Teâlâ'nın gazabı ve rızası olan bir zat masum demektir. Bu da masumiyet makamının en azından bu hadisle Hz. Zehrâ kanalıyla devam ettiğini göstermektedir. Hz. Zehrâ (a.s.) kimlerle problemli ise o şahsın kendisi sorunlu ve problemli demektir. Hz. Zehrâ Birinci Halife'ye biat etmeden ve ona gücenerek gittiğine göre bu birinci Halife'nin onunla arasında geçen meselelerde sıkıntılı olduğuna delalet eder.
Sonuç
a- Bu hadis sahih ve ta'n edilecek bir yönü yoktur.
b- Bu hadisin tanınmış hiçbir hadis mecmuasında geçmediğini, hadisin sahih veya hasen hiçbir hadis isnadının bulunmadığını belirten İbn Teymiyye ortaya koyduğumuz hadislerden hareketle ya hadis ilminden habersiz bir câhil veya hakka karşı büyüklenen garezkar birisidir.
c- Hz. Zehrâ'nın ismet makamına sahip olduğu.
Selam, muhabbet ve dua ile.
[1] Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek Ala's-Sahîhayn, 3/153-154. Tahkik ve işraf: Yusuf Abdurrahman Maraşlı, Dârü'l-Marife, Beyrut,
[2] Heysemî, Nureddîn, Mecmeü'z-Zevâid ve menbeü'l-Fevâid, 18/592, hds no: 15198, Thk ve tahriç: Hüseyin Esed Selîm ed-Dârânî- Mirhef Hüseyin Esed, 1. Baskı, Dârü'l-Minhâc, Suudi Arabistan, 1436.
[4] Muhammed b. Yûsuf es-Sâlihî eş-Şâmî (h. 942), Sübülü'l-Hüdâ ve'r-Reşâd, 11/44, Tahkik ve talik: Şeyh Adil Ahmed Abdülmevcûd- Ali Muhammed Muavvaz, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1. Baskı, Beyrut, 1414.
[5] Ebû Nuaym el-İsfahânî, Marifetü's-Sahâbe, 1/381. Dârü'l-Vatan, 1. Baskı, Riyad, 1419.
[6] İbn Teymiyye Ebü'l-Abbâs Takiyüddîn Ahmed, Minhâcü's-Sünneti'n-Nebeviyye 4/248-249, Thk: Muhammed Reşad Salim, 1. Baskı, 1486.
[7] Taberânî Ebü'l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, Mucemü'l-Kebîr, 1/108, hds no: 182, Tahkik ve tahriç: Hamdî Abdülmecîd Selefî, 2. Baskı,
[8] İbn Asâkir Ebü'l-Kâsım Ali b. el-Hasan b. Hibetullah, Târîhü Medîneti Dımaşk ve Zikru Fadliha ve Tesmiyetu men helleha mine'l-Emâsil evictâze bi nevâhîha min vârîdihâ ve ehliha, 3/156, hds no: 598. İnceleme ve tahkik: Ali Şiri, Dârü'l-Fikir, 1415.
[9] İbn Ebî Asım, el-Âhâd ve'l-Mesânî, 5/363, hds no: 2959, Tahkik: Doktor Bâsım Faysal Ahmed el-Cevâbire, 1. Baskı, 1411.
[10] Ebû Yala el-Mavsılî, Mucem, 1/190, hds no: 220, Thk: İrşâdü'l-Hak el-Eserî, yayıncı: İdâretü'l-Ulûmi'l-Eseriyye, 1. Baskı, Faysalâbâd, 1407.
[11] Müstedrek, 3/167, hds no: 4730, talik bölümü. Dirâse ve tahkik: Mustafa Abdülkadir Ata, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 2. Baskı, Beyrut, 1422.
[12] el-Kummî Muhaddis Şeyh, Müntehâ'l-Âmâl fî Tevârîhi'n-Nebiyyi ve'l-Âl ve Tetimmetü'l-Müntehâ, 2/75, Mektebetu Fedek-Mektebetu Safâ, 3. Baskı, Kum/İran, 1427/2006.
[13] İbnu's-Sûfî Allâme en-Nessâbe eş-Şerîf Necmüddîn Ebü'l-Hasan Ali el-Alevî el-Umerî el-Etrâfî, el-Mecdî fî Ensâbi't-Tâlibiyyîn, s. 159, Thk: Doktor Ahmed Mehdevi Damığani, Mektebetü'l-Meraşi en-Necefî, 2. Baskı, Kum/İran, 1422.
[14] Suâlâtü'l-Berkânî, 1/22.
[15] Ahmed Abdullah b. Adiy el-Cürcânî, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 2/351, 112/481, Tahkik: Süheyl Zekkâr, 2. Baskı, Dârü'l-Fikir, 1988.
[17] İbn Hacer el-Askalânî, Takrîbü't-Tehzîb, 1/215, 1326 nolu bibliyografya, Thk: Mustafa Abdülkadir Ata, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1415.
[18] İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü't-Tehzîb, 2/293, 600 nolu bibliyografya. Dârü'l-fikir, 1. Baskı, 1984.
[19] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâyetü fî İlmi'r-Rivâyet, s. 136, Tahkik ve talik: hmed Ömer Hâşim, Darü'l-Kütübi'l-arabi, 1. Baskı, Beyrut, 1405.
[20] İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü't-Tehzîb, 2/294.
[21] Abdurrahmân b. Yahya b. Ali el-Muallimî el-Atemî el-Yemânî, et-Tenkîl bimâ fî tenîbi'l-Kevserî mine'l-Ebâtıl, 1/154, Mektebetü'l-Meârif.
[22] Hâkim en-Nisâbûrî, Fazâilü' Fâtımeti'z-Zehrâ, s. 46, hds no: 21, Thk: Ali Rıza b. Abdullah b. Ali Rıza, Dârü'l-Furkân, 1. Baskı, 1429, Kahire.