41d51293fd9d9d1bc1a3.jpeg

Dünya Düzeni: Yeni Kurallar veya Kuralsız Bir Oyun (Özel Dosya)

"Bugün yeni ve değişen dünyada küresel yönetimin tanıdık modellerini yeniden üretmek için girişimler görüyoruz; bunların hepsi ABD’nin ayrıcalıklı konumunu garantilemek ile politik ve ekonomik karları toplamak içindir."

8 Mart 2015 Pazar

İNTİZAR – Valdai Forumu bir düşünce ve tartışma kulübü olarak 2009 yılından bu yana faaliyet göstermekte. Her yıl düzenlenen toplantılara, alanında en önemli uzmanlar iştirak etmekte. Geçtiğimiz senenin ekim ayında Soçi'de yapılan toplantının 11. oturumuna katılan Vladamir Putin uzun ama çok önemli bir konuşma gerçekleştirmişti.  Bu gün dünyada özelde de Ukrayna ve Ortadoğu'da yaşananlar üzerine ciddi fikirler içeren bu konuşma o günlerde yabancı medya organlarında oldukça tartışılmış ve Financial Times, Putin'in konuşmasını “Son 15 yılın en Amerikan karşıtı konuşması” olarak nitelendirmişti. Ancak  böylesi önemli bir metin maalesef Türk medyasında bu güne kadar sadece birkaç cümleyle kendisine yer bulabildi. Ana konusu “Dünya Düzeni: Yeni Kurallar veya Kuralsız Bir Oyun” olan toplantıda Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladamir Putin'in konuşmasını tam metin olarak istifadenize sunuyoruz:

 

Bu sene (2014) kulubün çalışmalarına 25 ülkeden tarihçi ve siyasi araştırmacılarla, 62 yabancı katılımcının da dâhil olduğu 108 uzman katıldı.

Genel toplantıda, uluslararası kurulların kaidelerini ve mevcut kuruluşlar sistemini kemiren etkenler üzerine yoğunlaşılmış olan bir evvelki üç günlük çalışma değerlendirildi.

Rusya Başkanı Vladimir Putin: Meslektaşlar, bayanlar ve baylar, dostlar, sizi Valdai Uluslararası İstişare Kulubü'nün 11. oturumunda karşılamak bir şereftir. Kulubün bu sene yeni ortak düzenleyicilere sahip olduğundan zaten bahsedildi. Devlete ait olmayan Rus teşekküller, uzman gruplar ve önde gelen üniversiteler… Amaç yalnızca Rusya'nın kendisiyle alakalı konuları tartışmaktan ziyade, cihanşümul politika ve ekonomiyi tartışmayı muhtevi şekilde genişletildi.

Öyle umut ediyorum ki, teşkilat ve muhteviyattaki bu değişimler önde gelen tartışma ve uzman oturumu olan bu kulubün etkisini destekleyecektir. Aynı zamanda, “Valdai Ruh”un, samimi fikirlerin ve çok çeşitli tarzların ifade edilebilmesine imkân tanıyan bu hür atmosfer ve değişimin devam etmesini umuyorum. Bu konuda şunu belirteyim ki, sizi sükutuhayale uğratmayacak; samimi ve vazıh konuşacağım. Söyleyeceklerimden bazısı biraz fazla sert görünebilir, fakat şayet hakikatte nasıl düşündüğümüzü vazıh ve mertçe söylemezsek, o zaman bu şekilde toplanmamızda bile bir ufak husus vardır. Öyleyse kimsenin gerçek anlamda bir şey söylemediği diplomatik partileri saklamak daha iyi olacaktır. Meşhur bir diplomatın sözlerini anımsayalım: “Farkındasınız, diplomatların dilleri gerçeği söylememek için vardır.”

Buraya farklı nedenlerle, birbirimizle samimi bir biçimde konuşmak için toplandık.  Bizim bugün açık sözlü olmaya, birbirimizle iğneleyici konuşmak için değil, dünyada olan şeylerin asıl sebebini bulmak, dünyanın neden daha az güvenli ve tahmin edilemez olduğuyla beraber, neden heryerin daha riskli olduğunu anlamaya çalışmak için ihtiyacımız var.

Bugünkü ana konu şu başlık altında yer aldı: Yeni Kurallar veya Kuralsız Bir Oyun. Bence bu formül bugün ulaştığımız tarihi dönüm noktasını ve hepimizin yüzleştiği tercihi gayet sahih bir biçimde tarif ediyor.  Dünyanın çok hızlı değiştiği hususunda bir şüphe yok. Bugünkü görüşmede bazılarınızın bundan söz ettiğini biliyorum. Küresel politikalar ve ekonominin, sosyal hayatın, endüstrinin, bilgi edinme ve sosyal teknolojilerin çarpıcı değişimini fark etmemek kesinlikle çok güç.

Eğer katılımcıların hâlihazırda anlatmış bulunduğu şeyleri tekrar edersem affınıza tahassun ederim. Bu konulara temas etmemek hemen hemen imkânsızdır. Siz zaten detaylı bir görüşme gerçekleştirdiniz; fakat ben kendi bakış açımı göstereceğim. Bu, bazı noktalarda diğer katılımcılarınkiyle örtüşebileceği gibi bazılarının da aksine olacaktır.

Bugünkü durumu analiz ederken tarihi dersleri unutmamalıyız. Öncelikle, dünya düzenindeki değişimlere- ve bugün bu ölçüde gördüğümüz olaylar-  küresel savaş ve çekişme eşlik etmezse, o zaman yoğun yerel seviyede çekişmeler zinciri eşlik eder. İkinci olarak, küresel politikalar ekonomik liderliğin, savaş ve barış mevzularının, insan haklarının dâhil olduğu insani boyutun üstündedir.

Bugün dünya çelişkilerle doludur. Birbirimize güvenilir ve güvenli bir yer olup olmadığını sorarken samimi olmalıyız. Maalesef, mevcut küresel ve bölgesel güvenlik sisteminin bizi büyük ve ani değişimlerden koruyabileceğine dair hiçbir garanti yok. Bu sistem ciddi şekilde zayıfladı, parçalandı ve bozuldu. Uluslararası ve bölgesel politika, ekonomi ve kültürel yardımlaşma teşkilatları da zor zamanlardan geçiyor.

Evet,  dünya düzenini korumak için uzun zaman önce yarattığımız makinelerin bazıları, bilhassa İkinci Dünya Savaşı'nda ve hemen sonraki dönemde yaratılan sistemin dayanıklılığı güçler dengesi ve kurban ülkelerin haklarından ziyade şu gerçeğe dayanır: Bu sistemin kurucu babaları birbirlerine saygı gösterdiler, diğerlerine baskı yapmadılar; fakat uzlaşma sağlamak için teşebbüste bulundular.

Asıl mevzu şu ki, bu sistem gelişmeye muhtaç ve muhtelif kusurlarına rağmen hiç değilse dünyanın mevcut problemlerini belirli hudutlar içinde tutmaya ve ülkeler arasındaki doğal rekabetin yoğunluğunu düzenlemeye muhtaç. Ben, geçtiğimiz onyıllar boyunca, bazen büyük çaba ve güçlüklerle inşa ettiğimiz bu dengeler ve kontroller mekanizmasını alıp onun yerine hiçbir şey inşa etmeden kolaylıkla yırtıp atamayacağımıza inanıyorum. Aksi halde, kaba kuvvetten başka bir şey bırakmamış oluruz.

Yapmamız gereken şey akli bir yeniden inşa yürütmek ve onu uluslararası ilişkiler sistemindeki yeni şartlara uydurmaktı; fakat kendisini Soğuk Savaş'ın kazananı ilan eden Birleşik Devletler buna ihtiyaç duymadı. Düzen ve istikrarı sürdürmek için gerekli olan yeni bir güçler dengesi kurmak yerine sistemi keskin ve derin bir dengesizlik içine atma girişiminde bulundular.

Soğuk Savaş bitti; fakat var olan kurallara saygı duyan veya yeni kural ve ölçüler yaratan temiz ve şeffaf bir barış antlaşması imzalanmadı. Bu durum, Soğuk Savaş'ın sözde ‘kazananlar'ının kendi ihtiyaç ve ilgilerine uyması için olaylara baskı yapmaya ve dünyaya şekil vermeye karar verdiği izlenimi uyandırdı. Şayet mevcut uluslararası ilişkiler sistemi, uluslararası yasa ve mevcut kontroller ile dengeler bu amaçları baltalamazsa bu sistemin değersiz, miadı dolmuş ve derhal yıkılmaya muhtaç olduğu beyan edilecektir.

Benzetme için af dilerim; fakat bu yol sonradan görmelerin büyük zenginlikler elde ettikleri yoldur ki bu da, dünya liderliği ve baskınlığı biçimindedir. Zenginliklerini akıllıca idare etmek yerine, elbette kendi çıkarları için de, pek çok ahmaklıklar ettiklerini düşünüyorum.

Dünya politikasında farklı yorumlar ve kasti suskunluklar dönemine girdik. Uluslararası ilkeler Nihilist ahlak saldırısı tarafından paldır küldür gerilemeye zorlandı. Nesnellik ve adalet politik menfaatlerin sunağında kurban edildi.  Keyfi yorumlar ve önyargılı fikirler hukuk kurallarının yerini aldı. Aynı zamanda, küresel kitle iletişim araçlarının toplu denetimi beyazı siyah siyahı beyaz olarak çizmesi istendiğinde bunu mümkün kıldı.

Bir ülke müttefikleri veya uyduları tarafından tahakküm altına alındığında küresel çözüm arayışları sık sık onların kendi evrensel reçetelerini empoze etmeye dönüşür. Bu grubun hırsları öyle büyür ki, kendi meclislerinde aldıkları politik kararları uluslararası topluluğun bütününün görüşü olarak temsil etmeye başlarlar. Fakat durum bu değildir.

‘Ulusal egemenlik' kavramı pek çok ülkenin değerleriyle alakadardır. Özünde, önerilmiş olan formül şuydu: Dünyanın yegâne güç merkezine sadakat arttıkça şu veya bu sistemin yasallığı artar. Hür bir tartışma ortamına sahip olacağız; sonra sorularınızı cevaplamaktan mutluluk duyacak ve ayrıca size soru sorma hakkımı da kullanacağım. Başlamak üzeren olan tartışma esnasında birileri sunduğum kanıtları çürütmeye çalışsın.

Boyun eğmeyi reddedenlere karşı alınan önlemler iyi biliniyor, deneniyor ve defalarca test ediliyor. Onlar şu veya bu çatışma ya da devrilmiş rahatsız edici sistemlerdeki yasadışı müdahaleleri aklamaya ihtiyaç duyduklarında, bu önlemler güç kullanmayı, ekonomi ve propaganda baskısını, içişlerine karışmayı ve bir çeşit ‘kanunüstü' yasallaştırmayı içerir. Son zamanlarda, liderlerin telefon numaralarıyla ilişkili giderek artan kesin şantaj kanıtlarına da sahibiz. ‘Büyük Birader'in tüm dünyayı, hatta en yakın müttefiklerini bile, gözetim altında tutmak için milyar dolarlar harcaması boşuna değil.

Hadi kendimize soralım; bununla nasıl rahat ve güvende olabiliriz, bu dünyada nasıl mutlu yaşayabiliriz ve bu dünya nasıl adil ve akli olabilir? Belki, endişelenmek, tartışmak ve zor sorular sormak için gerçek sebeplerimiz yoktur? Belki de Birleşik Devletler'in ayrıcalıklı konumunu ve liderliklerini sürdürmeleri hepimiz için gerçekten bir kutsamadır; tüm dünyadaki olaylara karışmaları barış, zenginlik, ilerleme, gelişme ve demokrasi getiriyordur; belki de biz sadece rahatlamalı ve tadını çıkartmalıyızdır?

Mevzu bu değil, kesinlikle değil!

Tek taraflı dikta ve birine kendi modelinin empoze edilmesi karşıt sonuçlar doğurur. Yerleşmiş çekişmelerdense onların yokluğuna sebep olur, hükümdar ve sabit hükümetlerdense kargaşanın artan yayılışını görüyoruz. Demokrasi yerine Neo-Faşizm'den Radikal İslam'a kadar değişen müphem bir halk desteği mevcut.  

Neden böyle insanları destekliyorlar? Bunu, kendi amaçlarını gerçekleştirmekte onları araç olarak kullanmak için yapıyorlar; fakat ağızları yanınca geri çekilirler. Ortaklarımızın ‘aynı tırmık üzerinde adım atması' ki bu Rusya'da kullandığımız aynı hatayı tekrar tekrar yapmak manasındadır, beni her zaman hayrete düşürüyor.

Onlar Sovyetler Birliği ile savaşması için aşırı uçtaki İslami hareketlere bir kere destek verdiler. O gruplar Afganistan'da savaş tecrübesi edinip daha sonra Taliban ve el-Kaide'yi oluşturdular. Batı'nın destekleyip desteklemediği, hiç değilse göz yumduğu konusunda diyebilirim ki, Rusya'nın uluslararası teröristler ve Orta Asya ülkeleri tarafından işgaline politik ve finansal destek ve bilgi verdiler. Biz bunu hiç unutmadık. Birleşik Devletler topraklarında yapılan korkunç terörist saldırılardan hemen sonra kendisi ülkeyi yaygın terörizm tehdidine karşı alarma geçirdi. Size şunu hatırlatmama müsaade edin: Biz o zaman Amerikan halkını destekleyen, korkunç 11 Eylül Trajedisi için tepki veren ilk ülke, dost ve ortaktık.

Amerikan ve Avrupalı liderlerle olan sohbetlerim boyunca her zaman teröre karşı, küresel boyutta bir mücadele olarak birlikte savaşma ihtiyacından söz ettim. Bu tehdide boyun eğemeyiz, bu tehdidi kabul edemeyiz ve çifte standart uygulayıp ayrı parçalara bölemeyiz. Ortaklarımız açık antlaşma ifade ettiler; fakat biraz zaman geçtikten sonra kendimizi başladığımız yerde bulduk. İlk olarak Irak'ta yer alan askeri operasyon daha sonra Libya'da gerçekleşti ve ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirdi. Neden Libya bu duruma itilmişti? Bugün o parçalanıp yıkılma tehlikesi içinde ve teröristler için adeta bir antrenman sahası haline gelmiş bir ülke.

Sadece güncel Mısırlı liderlerin kararlılığı ve bilgeliği bu anahtar konumdaki Arap ülkesini kargaşa ve aşırılıkçıların kol gezmesinden kurtarabilir. Suriye'de, tıpkı geçmişte olduğu gibi, ABD ve müttefikleri isyancıları doğrudan para sağlayıp silahlandırmaya başladılar, ayrıca onlara çeşitli ülkelerden paralı asker sağlayarak saflarını kuvvetlendirme iznini verdiler. Müsaadenizle sorayım; bu isyancılar paralarını, kuvvetlerini ve uzman erlerini nereden ediniyor? Bütün bunlar nereden geliyor?  Mahut IŞID bu denli güçlü bir topluluk, daha sonra da gerçek bir silahlı kuvvet olmayı nasıl başardı?

Mali kaynaklara gelince; para, bugün, Afganistan'daki uluslararası koalisyon güçleri orada bulunduğundan beri yalnızca -üretimi birkaç yüzde noktasından çok daha fazla artmış olan- uyuşturucudan sağlanmıyor. Bunun farkındasınız. Teröristler petrol satmaktan da para kazanıyorlar. Petrol, teröristler tarafından kontrol edilen bölgelerde çıkarılıyor, oldukça düşük fiyatlarda satılıyor, üretiliyor ve naklediliyor. Ama birileri bu petrolü satın alıyor, tekrar satıyor ve bu sayede teröristlere mali yardımda bulunduklarını, bir gün aynı teröristlerin onların ülkelerine, onların taşı toprakları için gelebileceklerini düşünmeden bundan kâr elde ediyor.

Nereden yeni asker topluyorlar? Irak'ta, Saddam Hüseyin düştükten sonra, devletin ordu dâhil tüm kuruluşları, harabe haline döndü. O zaman da söylemiştik; çok, çok dikkatli olun. İnsanları sokağa atıyorsunuz, peki ne yapacaklar orada? Unutmayın ki, haklı veya haksız olarak, onlar büyük ve bölgesel bir gücün liderliğindeydi; şimdi onları neye dönüştürüyorsunuz?

Sonuç neydi? On binlerce asker, memur ve eski Baas Partisi eylemcileri sokaklara atıldılar ve isyancıların kuvvetlerine katıldılar. Belki de bu IŞID'in neden bu kadar etkili bir hale geldiğini açıklıyordur? Askeri açıdan, oldukça etkili sonuçlar gösteriyor ve birçok uzman kişi barındırıyor. Rusya, tek yanlı askeri hareketler, egemen hükümetin işlerine karışmak, radikaller ve aşırılıkçılar ile ‘flört' etmek konusunda defalarca uyarı yaptı. Biz, bu toplulukların merkezi Suriye Hükümeti ile savaşmaktansa bilhassa terörist organizasyonların listelerinde bulunan ‘İslami Devlet' ile savaşması hususunda ısrar ettik. Ama herhangi bir sonuç gördük mü? Boşa hayıflandık.

Bazen arkadaş ve tanıdıklarımızın sürekli yaptıkları seçimlerin sonuçları ile mücadele ettikleri, bütün çabalarını kendi yarattıkları riskleri saptamak uğruna harcadıkları ve çok büyük bedeller ödedikleri izlenimine kapılıyoruz.

Arkadaşlar, bu tek kutuplu yönetim dönemi ikna edici bir şekilde gösterdi ki, yalnızca tek bir güç merkezine sahip olmak küresel süreçleri daha kontrol edilebilir kılmıyor. Aksine, bunun gibi dengesiz yapılar onun bölgesel karmaşalar, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, dini fanatizm, aşırı milliyetçilik ve Neo-Nazizm gibi gerçek tehditlere karşın mücadelesindeki yetersizliğini göstermiştir. Aynı zamanda bu yapılar şişirilmiş milli gurur, toplum fikrini manipüle etme ve zorbayı salıp zayıfı ezmek gibi şeylere yolu açmıştır.

Esasen, ‘tek kutuplu dünya' basitçe, insanlar ve ülkeler üzerinde haklı diktatörlük demek. Bu ‘tek kutuplu Dünya'nın fazla rahatsız edici olduğu ortaya çıktı, kendini ilan etmiş olan lider için bile ağır ve kontrol edilemez bir yük haline geldi. Burada az evvel bu eksende yorumlar yapıldı; onlara tamamen katılıyorum. Bu yeni tarihi dönemde Amerikan liderliğini sürdürmek için uygun bir model olarak yarı kutuplu dünya görüntüsünü yeniden yaratmak için girişimler görüyoruz. Amerikan propagandasında esas rakip olarak SSCB'nin eski yerini kötülüğün merkezi olarak kimin dolduracağının bir ehemmiyeti yok. Bu nükleer teknolojiyi elde etmeye çalışan bir ülke olan İran; dünyanın en büyük ekonomosi olarak Çin; nükleer süpergüç olan Rusya olabilir.

Bugün,  dünyayı parçalamak; yeni bölünmüş hatlar çizmek; bir şey inşa etmek için değil birine ya da herkese karşı yönlendirmek için ortak yönetimler oluşturmak; Soğuk Savaş yıllarında mesele olan bir düşman imajı yaratmak ve bu liderliğe veya diktaya yetki elde etmek için yeni çabalar görüyoruz. Durum Soğuk Savaş esnasında bu şekilde sunuldu. Hepimiz bunu anlıyor ve biliyoruz. Birleşik Devletler müttefiklerine her zaman şunu söyledi: “Ortak bir düşmana sahibiz, korkunç bir rakip, kötülüğün merkezi; sizi, müttefiklerimizi bu korkunç rakipten biz koruyoruz. Öyleyse, size emirler verme, sizi politik ve ekonomik ilgilerinizi kurban etmeye zorlama, bu ortak savunma için kendi payınıza düşün parayı size ödetme hakkına sahibiz.” Kısacası, bugün yeni ve değişen dünyada küresel yönetimin tanıdık modellerini yeniden üretmek için girişimler görüyoruz; bunların hepsi Birleşik Devletler'in ayrıcalıklı konumunu garantilemek ile politik ve ekonomik karları toplamak içindir.

Fakat bu girişimler giderek şeniyetten ayrılır ve dünyanın çeşitliliğiyle tezat oluşturur. Bu tarz kaçınılmaz adımlar çatışma ve karşı önlemler yaratak umulan amaçlara zıt tesire sahiptir. Politikanın düşünmeden ekonomiye karıştığında neler olduğunu; akli kararların mantığı birisinin sadece kendi ekonomik konum ve ulusal ticaret menfaatlerini de içeren çıkarlarına karşı önlemlerin mantığını yıktığını görüyoruz.

Müşterek ekonomik projeler ve yatırımlar açıkça ülkeleri birbirlerine yaklaştırır ve devletlerarasındaki ilişkilerdeki pürüzleri düzeltmeye yardım eder. Fakat bugün, küresel iş camiası Batılı hükümetlerin eşi görülmemiş baskısıyla yüzleşir. “Anavatan tehlikede”, “hür dünya tehlikede”, “demokrasi risk altında” gibi sloganlar duyduğumzda hangi iş, ekonomik çıkar ve faydacılıktan bahsedebiliriz? Herkes harekete geçmek zorundadır. Bu gerçek seferberlik politikasıdır.

Yaptırımlar şimdiden Dünya Ticaret Kuruluşu, Dünya Ticaret Örgütü kuralları ve özel mülkiyetin dokunulmazlığı ilkesini zayıflatıyor. Pazarlara, özgürlük ve rekabete istinat edip tam olarak Batılı ülkelerin faydalandığı liberal küreselleşme modeline zarar veriyorlar. Ve şimdi küreselleşme liderliğini kaybetme riski içerisindeler. Kendimize sormak zorundayız, bu neden gerekli? Velhasıl, Birleşik Devletler'in zenginliği büyük miktarda yatırımcılar, yabancı dolar zenginleri ve Birleşik Devletler tahvillerine dayanır. Bu güven açıkça sarsılıyor ve küreselleşmenin ürünlerindeki hayalkırıklığı sinyalleri artık pek çok ülkede görülebilir.

Meşhur Kıbrıs örneği ve politik olarak harekete geçirilmiş yaptırımlar ekonomik ve finansal hükümdarlığı ve ülkelerin veya bölgesel grupların dışarıdan gelecek baskılara karşı kendilerini koruma arzularını destekleme arayışı yönündeki eğilimleri sadece güçlendirdi. Biz zaten şunu gördük ki, gitgide daha fazla ülke dolara daha az bağımlı olmanın yollarını arıyor; alternatif mali ödeme sistemleri ve para rezervleri kuruyorlar. Öyle düşünüyorum ki, Amerikalı dostlarımız oldukça basit şekilde oturdukları dalı kesiyorlar. Politika ve ekonomiyi karıştıramazsın; fakat şuanda olan şey bu. Her zaman düşünmüşümdür ve hala öyle düşünüyorum ki, politik olarak harekete geçirilmiş yaptırımlar herkese zarar verecek hatalardı; fakat eminim ki bu konuya bilahare geleceğiz.

Bu kararların nasıl alındığını ve kimlerin baskı uyguladığını biliyoruz. Fakat belirtmeliyim ki, Rusya galeyana gelmeyecek,  gücenmeyecek ve kimsenin kapısında dilenmeyecek. Rusya kendi kendisine yetebilen bir ülkedir. Şekil alan, yerli üretim ve teknolojisini geliştirmiş yabancı ekonomik çevre içerisinde çalışacak ve dönüşümü sürdürmek için kararlı bir biçimde davranacağız. Geçmiş olaylarda mesele olarak dışarıdan gelen baskı, sadece toplumumuzu pekiştirecek, bizi tehakkuz halinde tutacak ve bizi esas gelişim amaçlarımıza yoğunlaştıracak. Elbetteki bu yaptırımlar engeldir. Bize bu yaptırımlarla zarar vermeye çalışıyorlar, diğer bir deyişle bizi geri bırakmaya çalışıyorlar. Fakat tekrar söylemeliyim ki dünya bugün çok farklı bir yer.

Kendimizi herkesten soyutlamak, bir çeşit kapalı yol seçmek, özerk olarak yaşamayı denemek gibi bir niyetimiz yok.  Her zaman ekonomik ve siyasi ilişkilerin normalleştirilmesi de dâhil olmak üzere iletişime açığız. Biz burada önde gelen ülkelerdeki faydacı yaklaşımlar ve iş camialarına itimat ediyoruz.

Bazılarının söylediğine göre Rusya güya Avrupa'ya arkasını dönüyormuş –bu tarz sözler muhtemelen tartışma esnasında burada da sarf edildi- ve Asya'da yeni iş ortakları arıyormuş. Mevzu kesinlikle bu değil. Bizim Asya-Pasifik bölgesindeki mevcut politikamız yaptırımlara cevap olarak dün başlamış değil; biz bu politikaya uzun senelerdir devam ediyoruz. Batılıların da dâhil olduğu pek çok farklı ülke gibi Asya'nın dünyada ekonomik ve politik açılardan büyük bir rol oynadığını götüyoruz ve basitçe bu gelişmeleri görmezden gelemeyiz.

Tekrar söyleyelim ki, bunu herkes yapıyor ve biz de yapacağız; ülkemizin büyük parçası coğrafi olarak Asya'dadır. Bu alandaki rekabetçi avantajlarımızı neden kullanmayalım ki? Bunu yapmamak büyük bir basiretsizliktir.

Bu ülkelerle beraber gelişen ekonomik bağlar ve devam eden müşterek bütünleşme projeleri aynı zamanda yerli gelişmeler için bizi oldukça teşvik ediyor. Bugünkü demografik, ekonomik ve kültürel eğilimlerin hepsi nesnel olarak düşüşe geçecek yegâne süpergüce bağlanmayı tavsiye ediyor. Bu Avrupalı ve Amerikalı uzmanların konuşup yazdıkları bir şeydir.

Küresel politikalardaki muhtemel gelişmeler bizim küresel ekonomide gördüğümüz gelişmeleri yansıtacaklar, o da şudur ki, belirli mevki ve belirli alanlardaki sık lider değişimleri için yoğun mücadele. Bu tamamen mümkündür.

Şüphe yok ki eğitim, bilim, kültür gibi insani etkenler küresel mücadelede büyük bir rol oynuyor. Bu aynı zamanda uluslararası ilişkilerde büyük bir etkiye sahip.  Bu yumuşak güç kaynağı büyük çapta gelişmiş propaganda hilelerinden ziyade insan sermayesinin geliştirilmesindeki gerçek başarıya bağlıdır.

Aynı zamanda, sözde çok kutuplu dünya kuruluşunun ne içinde ne de kendisinde istikrar gelişebilir. Aslında, tam tersi olması daha muhtemel. Küresel dengeye ulaşmanın amacı tam anlamıyla zor bir yapboza, pek çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşüyor.

Bu katı ve uygunsuz kurallarla yaşamaktansa kuralsız yaşamayı tercih edersek bizi bekleyen şey nedir? Küresel durumun gerginliği gözönüne alındığında bu senaryonun tamamen mümkün olduğunu reddedemeyiz. Mevcut eğilimleri içeren pek çok tahmin yapıldı ve maalesef, müspet yönde değiller. Şayet müşterek taahhütler ve antlaşmalar oluşturmaz, kriz durumlarını çözmek ve yönetmek için mekanizmalar inşa etmezsek; küresel anarşinin belirtileri kaçınılmaz olarak büyüyecek.

Bugün, zaten dünyanın başlıca güçlerinin doğrudan veya dolaylı katılımıyla tüm vahşi mücadelelerin var olma olasılığında keskin bir yükseliş görüyoruz. Ve risk etkenleri yalnızca geleneksel çokuluslu mücadeleler değil, aynı zamanda farklı devletlerdeki iç istikrarsızlık ve bilhassa başlıca ülkelerin coğrafi çıkarlarının kesiştiği yerdeki uluslar veya kültürel, tarihi, ekonomik medeniyetin sınırlarındaki kıtalar.

Uzunca tartışıldığını tahmin ettiğim ve daha da tartışılacak olan bir örnek de Ukrayna'dır, zira o uluslararası güç dengelerini etkileyen mücadelelere bir örnek ve öyle düşünüyorum ki, son olmayacaktır. Silahların kontrolü antlaşmasının mevcut sistemini yıkan sıradaki gerçek tehdit buradan yayılıyor. Ve bu tehlikeli süreç tek taraflı olarak 2002 Anti-Balistik Füze Antlaşması'ndan vazgeçtiği zaman Amerika Birleşik Devletleri tarafından başlatıldı. Daha sonra kendi küresel füze savunma sistemini kurmaya başladı ve bunu aktif olarak sürdürdü.

Meslektaşlar, dostlar,

Bunu bizim başlatmadığımızı belirtmek isterim. Tekrardan, dengeli çıkarlar ve müşterek güvenceler yerine ulusları doğrudan anlaşmazlıklardan ayıran müşterek yıkım ve korku zamanına giriyoruz. Yasal ve siyasi araçların yokluğunda, silahlar tekrar küresel gündemin odak noktası oluyor; hiçbir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yaptırımı olmadan herhangi bir yerde ve şekilde kullanılıyorlar. Ve şayet Güvenlik Konseyi bu tarz kararlar almayı reddederse derhal miadı dolmuş ve etkisiz bir araç olarak ilan edilir.

Pek çok devlet egemenliklerini temin etmek için kendi bombalarına sahip olmaktan başka bir yol görmüyorlar. Bu aşırı derecede tehlikelidir. Biz müzakerelere devam edilmesi hususunda ısrar ediyor; bunu nükleer cephaneliklerin azaltılması için yapıyoruz. Sahip olunulan nükleer silah azaldıkça dünya daha iyi bir yer olacaktır. Ve çifte standartın uygulanmadığı herhangi bir tartışmaya nükleer silahsızlandırma için biz çok ciddi biçimde hazırız.

Peki, ben ne demek istiyorum? Bugün, pek çok yüksek hassasiyetli silah tipleri kitle imha silahlarına kabiliyetleri açısından çok benzerdir. Nükleer silahların tamamen terk edilmesi ve nükleer potansiyelin kökten kesilmesi olaylarında yüksek hassasiyetli sistemler üreten lider uluslar açıkça askeri avantaja sahip olacaklar. Stratejik eşitlik parçalanacak ve muhtemelen istikrarsızlaşmaya sebep olacak. İlk küresel engelleyici saldırının kullanımı çekici görünebilir. Kısacası, risk düşmez aksine şiddetlenir.

Sıradaki belirgin tehdit etnik, dini ve sosyal çatışmaların artan gerginliğidir. Bu tarz çatışmalar sadece bu itibarla tehlikeli değil; ayrıca anarşi bölgeleri, hukuksuzluk ve kargaşa ortamları yaratarak bu bölgelerin terörist faaliyetler için rahat birer ortam olmasına sebep oluyor. Buralarda hak ihlalleri, insan ticareti ve uyuşturucu trafiği faaliyetleri gelişiyor.

Laf arasında, o anda meslektaşlarımız bir şekilde bunları idare etmeye, bölgesel çatışmaları ve "renkli devrimleri" çıkarlarına uydurmaya çalıştılar; fakat cin şişeden çıkmıştı bile. Öyle görünüyor ki, bu kontrol edilmiş kargaşa teorisinin babaları bununla ne yapacaklarını bilmiyorlar; işte saflarındaki düzensizlik budur.

 

Bu müzakereleri yönetici elitler ve uzman zümreler aracılığıya takip ediyoruz. Sadece geçen yılki Batı medyasının manşetlerine bakmak yeterli olacaktır. Aynı kişiler demokrasi savaşçıları olarak isimlendiriliyorlar. İslamistler; onlar önce devrimler hakkında yazarlar ve sonra onları isyan ve ihtilal olarak isimlendirirler. Sonuçlar aşikâr: Küresel kargaşanın daha fazla genişlemesi.

Meslektaşlar, küresel durum gözönüne alındığında, temel şeylerde anlaşma zamanıdır. Bu, inanılmaz derecede mühim ve lüzumludur; bu kendi köşelerimize çekilmekten çok daha iyidir. Genel problemlerle yüzleştikçe kendimizi aynı gemide daha fazla bulacağız. Mantıklı çıkış yolu ulusların, toplumların arasında birleşme olmasında; yükselen tartışmalara müşterek cevaplar bulmakta; risk yönetimine katılmakta yatıyor. Bazı imtiyazlı ortaklarımız bazı sebeplerden dolayı bunu sadece kendi menfaatlerine uyduğu zaman hatırlarlar.

Tecrübeler gösteriyor ki, meydan okumalara verilen müşterek cevaplar her zaman deva değildir; bunu anlamak zorundayız. Dahası, çoğu durumda, bu cevaplara ulaşması zordur. Ulusların çıkarları ve farklı yaklaşımların öznellliği arasındaki farklılıkların üstesinden gelmek kolay değil, bilhassa uluslar farklı kültürel ve tarihi geleneklerden geldiğinde. Fakat yine de, ortak amaçlara sahip olan ve aynı şartlara istinad eden misallere sahibiz; beraber gerçek başarıyı yakaladık.

Bizim bazı müspet neticeleri de olan Kuzey Kore'deki konularımızla beraber Suriye'deki kimyasal silah probleminin çözümünü ve İran'ın nükleer programı hakkındaki konuşmaları hatırlatmama müsaade edin. Gelecekte bu tecrübelerimizi yerel ve küresel meydan okumaları çözmek için kullanamaz mıyız?

Sağlıklı rekabeti teşvik ederken ve yeni tekellerin gelişmesine müsaade etmezken istikrarlı ve güvenli yeni bir dünya düzeni için yasal, politik ve ekonomik temeller ne olabilir? Muhtemel olmayan şu ki, birisi derhal ve kesinlikle yorucu ve hazır çözümler üretebilir. Çok çeşitli hükümetlerin, küresel işletmelerin, sivil toplumların ve bizim gibi uzman platformların katılımıyla yoğun bir çalışmaya ihtiyacımız olacak.

Bununla birlikte açık ki, başarı ve gerçek sonuçlar sadece uluslararası ilişkilerdeki anahtar katılımcıların temel çıkarlarda anlaşmalarıyla, makul şekilde kendilerine hâkim olmalarıyla, müspet ve sorumlu liderlik örnekleri sergilemeleriyle mümkündür.  Tek taraflı hareketlerin nerede bittiğini açıkça tanımlamalı; çok taraflı mekanizmaları uygulamalıyız ve uluslararası hukukun gelişen tesirinin bir parçası olarak,  uluslararası camianın güvenlik ve insan haklarını güvenceye alma hareketleri ve ulusal egemenlik ile hiçbir devletin içişlerine karışılmaması prensibi arasındaki ikilemi çözmeliyiz.

O çarpışmalar karmaşık iç süreçlerde keyfi dış müdahalelere giderek sebep olur ve defalarca önde gelen küresel güçler arasındaki tehlikeli çatışmaları tetikler. Egemenliği sürdürme konusu küresel istikrarı sürdürmek ve güçlendirmekte neredeyse esas olmuştur. Açıkça, dış güç kullanımı için kıstas tartışması aşırı derecede zordur; belli ulusların çıkarlarından onu ayırmak pratik olarak imkânsızdır. Yine de herkes tarafından kabul edilen bir antlaşmanın olmaması; gerekli ve yasal müdahaleler için hiçbir açık şart konulmaması çok daha tehlikelidir.

Şunu eklemeliyim ki, uluslararası ilişkiler adalet, eşitlik ve gerçeklik gibi ahlaki prensiplere dayanan uluslararası yaslara istinat etmelidir. Belki de en önemlisi, birinin ortakları ve onların çıkarlarıdır. Bu açık bir formül; fakat açıkça görülüyor ki bu küresel durumu kökten değiştirebilir.

Eminim ki eğer istersek uluslararası ve yerel teşkilatların verimliliğini geri getirebiliriz. En baştan yeni bir şey bile inşa etmeye ihtiyacımız yok; bu bir “gelişmemiş bölge” (greenfield) değil, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan oldukça evrensel enstitülere yeni anlamlar verildiğinde mevcut durumu yönetmeye yeterli olur. 

Bu tıpkı 40 senedir Avrasya bölgesinde güvenlik ve işbirliğini garantileyen gerekli bir mekanizma olduğu kanıtlanmış AGİT gibi merkezi rolü doldurulamaz olan Birleşmiş Milletler'in işlerinin gelişmesinin esasıdır. Şuanda bile söylemeliyim ki, Güney Ukrayna'daki krizi çözme girişiminde AGİT çok müspet bir rol oynuyor.

Uluslararası çevredeki temel değişimlerin; kontrol edilemez ve çeşitli tehlikelerdeki artışın ışığında sorumlu güçlerin yeni küresel fikir birliğine muhtacız. Bu bazı yerel mevzular, klasik diplomasinin ruhu içindeki çeşitliliğin etki alanı veya birisinin tamamen küresel baskınlığı ile alakalı değil. Bilakis, pozisyonların uyum sağlaması için iyi bir araç.

Bu özellikle verilen güçlendirme ve gezegendeki belirli bölgelerin büyümesiyle ile ilgilidir. Bu süreç açıkça bu tarz yeni kutupların teşkilatlanmasını, güçlü bölgesel organizasyonların kurulmasını ve kuralların gelişmesini onların etkileşimi için gerektirir. Bu merkezler arasındaki işbirliği küresel güvenlik, politika ve ekonominin istikrarına katkı sağlardı. Fakat böyle bir iletişim kurmak için, tüm bölgesel merkezler ve onların etrafında şekillenen bütünleşme projelerinin gelişim için eşit haklara sahip olduğu varsayımından devam etmeliyiz. Böylece birbirlerini tamamlayabilirler ve kimse onları suni bir anlaşmazlığa ya da karşıtlığa zorlayamaz. Bu tarz yok edici hareketler devletler arasındaki bağları koparabilirdi ve devletlerin kendileri uç bir zorluğa veya belki de toptan bir yıkıma özne olabilirdi.

Size geçen sene yaşananları hatırlatmak istiyorum. Amerikalı ve Avrupalı ortaklarımıza Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne katılması gibi aceleci kulis kararlarının ekonomi için ciddi risklerle dolu olduğunu söyledik. Politika hakkında hiçbir şey söylemedik bile; sadece ekonomiyle alakalı olarak önceden düzenlemeler yapılmayan, Ukrayna'nın ana ticaret ortağı olan Rusya'yı içeren pek çok başka ulusun çıkarlarına dokunan bu tarz adımlar hakkında konuştuk ve mevzuların geniş tartışılmasının gerekliliğini söyledik. Laf arasında, bu konuda, şunu hatırlacağım, mesela, Rusya'nın Dünya Ticaret Örgütü'ne katılımı üzerindeki konuşmalar 19 sene sürdü. Bu çok zor bir işti ve belirli bir fikir birliğine ulaşıldı.

Neden bunu ortaya atıyorum? Çünkü Ukrayna'nın katılım projesinin uygulanmasında ortaklarımız bize malları ve servisleri ile arka kapıdan gelebilirdi, tabiri caizse, biz bunu kabul etmedik, kimse bize bunun hakkında bir şey sormadı. Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne katılımıyla alakalı her başlıkta tartışmalar yaptık, ısrarlı tartışmalar; fakat şunu belirtmek isterim ki, bu bariz sebepleri ve delilleri gösteren, olası sorunları belirten, tamamen medeni bir şekilde yapıldı. Kimse bizi dinlemek ya da konuşmak istemedi. Bize basitçe şunu söylediler: Bu sizin işiniz değil, nokta, tartışmanın sonu. Kapsamlı ama medeni bir iletişim yerine, tümü hükümeti devirmek için geldi; ülkeyi kargaşaya, ekonomik ve sosyal çöküntüye, muazzam ölü sayısının olduğu bir iç savaşa sürüklediler.

Neden? Dostlarıma nedenini sorduğumda, artık cevaba sahip değiller; kimse hiçbir şey söylemiyor. Bu kadar. Kayıptaki herkes sadece bu şekilde olduğunu söylüyor. O hareketler cesaretlendirilmemeliydi, o zaman bu şekilde yoldan çıkmazdı. Velhasıl (bunun hakkında zaten konuştum), eski Ukrayna Başkanı Yanukovych her şeyi imzaladı, onayladı. Neden yaptı? Mesele neydi? Bu nedir, problemleri çözmenin medeni yolu mu? Görünen o ki, yeni ‘renk devrimleri'ni sık sık uyduruverenler kendilerini ‘parlak sanatçılar' ve basitçe durdurulamaz kişiler sanıyorlar.

Eminim ki, birleşmiş dernek çalışmaları ve bölgesel yapıların işbirliği saydam ve temiz temeller üzerinde inşa edilmelidir; Avrasya Ekonomik Birliği'nin kurulum süreci bu saydamlık için iyi bir örnektir. Bu projeye taraf olan devletler planlarının ortaklarını önceden derneğimizin parametrelerini, Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarına tamamen uygun olan çalışmalarının prensiplerini belirterek haberdar etti.

İlave etmeliyim ki, biz ayrıca Avrasya ve Avrupa arasındaki somut başlangıcı hoş karşıladık. Laf arasında,  onlar bizi de neredeyse tamamen reddettiler ve neden olduğu da belirsiz, bunda bu kadar korkutucu olan nedir?

Ve elbette bu tarz müşterek işte ekonomik ve insanı işbirliği konusunda Atlantik'ten Pasifik Okyanusu'na kadar uzanacak ortak bir alan yaratma ihtiyacı üstünde iletişim içinde olmamız gerektiğini düşünürdük.  (Bunun hakkında fazlaca konuştum ve hiç değilse Avrupa'daki pek çok ortağımızdan onay aldım.)

Dostlar, Rusya seçimini yaptı. Bizim önceliklerimiz bizim demokratik ve açık ekonomi teşkilatlarımızı ve hızlandırılmış iç gelişmelerimizi daha da fazla geliştiriyor; dünyadaki tüm modern eğilimleri hesaba katıyor; geleneksel değerlere ve vatanperverliğe dayanan toplumu pekiştiriyor.

Biz birleşme odaklı, müspet, barışçıl bir gündeme sahibiz; Avrasya Ekonomik Birliği'ndeki, Şangay İşbirliği Organizasyonu'ndaki, BRICS'deki meslektaşlarımızla ve diğer ortaklarımızla aktif olarak çalışıyoruz. Bu gündem hükümetler arasındaki bağları koparmayı değil geliştirmeyi amaçlıyor. Herhangi blokları kabaca birleştirmeyi ya da karşılıklı vuruşmalar içinde yer almayı planlamıyoruz.

Rusya'nın komşularının egemenlik haklarını gasp eden bir çeşit imparatorluk kurmaya çalıştığı iddia ve suçlamaları temelsizdir. Rusya dünyada hiç özel ve ayrıcalıklı bir konuma muhtaç değil, bunu vurgulamak istiyorum. Diğerlerinin çıkarlarına saygı duyarken basitçe kendi çıkarlarımızın da hesaba katılmasını ve kendi konumumuza saygı duyulmasını istiyoruz.

Gayet iyi farkındayız ki, dünya düşüncesiz adımlardan uzak durma yeteneğine ve belirli bir derece dikkate muhtaç olduğumuz bir değişim ve küresel dönüşüm çağına girdi. Soğuk Savaş'tan sonraki yıllarda, küresel politikaya katılanlar bir şekilde kaybettiler. Şimdi, onları hatırlamalıyız. Aksi halde, bugünün telaşı basitçe dünya düzeninin çöküşünün başlangıcı olurken istikrarlı gelişim ve barış umutları tehlikeli bir yanılsama olacak.

Evet, elbette, söylediğim gibi daha istikrarlı bir dünya düzeni kurmak zor bir görev. Uzun ve zor bir işten bahsediyoruz. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iletişim için kurallar geliştirebilirdik ve 1970'lerde Helsinki'de bir antlaşmaya varabilirdik. Bu yeni gelişim aşamasında bizim müşterek görevimiz bu temel sorunu çözmektir.

Vladimir Putin:  (Eski Fransız başbakanı Dominique de Villepin ve eski Avusturya Federal Şansölyesi Wolfgang Schuessel'in sözlerine yorum yapıyor) Dominique ve Schuessel'in sözlerine katıldığını söyleyerek başlamak istiyorum.  Söylediklerinin hepsini destekliyorum.  Fakat açıklığa kavuşturmak istediğim bazı noktalar var.

Sanırım Dominique uluslararası ilişkilerde düşüş sebebi olarak Ukrayna krizini gösterdi.  Doğal olarak bu bir sebep ama asıl sebep değil.  Ukrayna krizinin kendisi uluslararası dengesizliğin bir sonucudur.

Konuşmamda bunun nedenlerinden bahsettim ve diğer meslektaşlarım da sözünü etti. Eğer gerekliyse ekleme yapayım, bu büyük ölçüde uluslararası ilişkilerin dengesizliğinin bir sonucudur.

Wolfgang'ın bahsettiği konulara geleceğiz; Ukrayna'daki seçimler ve gerekirse Ukrayna ve Avrupa'nın enerji ihtiyacının karşılanması konusunda konuşacağız.  Fakat “Hayat pesimistlere daha zorken Wolfgang bir optimisttir.” sözüne değinmek istiyorum.  Bizdeki çok eski optimist-pesimist fıkrasını anlatmıştım, ama yine anlatmadan duramayacağım.  Bir pesimist konyağını içip demiş ki, “Of, tahtakurusu kokuyor.”  Bir optimist bir tahtakurusu ezip onu koklamış ve demiş ki “Oh, konyak kokuyor.”  

Ben tahtakurusunu koklayan optimist olmaktansa konyağı içen pesimist olmayı yeğlerim. (Gülüşmeler) Optimist daha iyi bir hayat sürüyor gibi görünüyor, ikimizin de ortak amacı iyi bir hayat yaşamak (alkole düşkün olmadan elbette). Bu amaca ulaşmak için krizlerden kaçınmalı, tüm zorluk ve tehditlerin üstesinden birlikte gelmeli ve dünya arenasında bu amaçlara ulaşmamızı sağlayacak ilişkileri kurmaktır.

Daha sonra burada bahsedilen diğer şeylere de cevap vereceğim.  Teşekkürler.

İngiliz Gazeteci Seumas Milne: (Rusça'dan çeviri) Ben iki soru birden sormak istiyorum.

İlk olarak, Sayın Başkan, geçtiğimiz aylarda Ukrayna ve Kırım'da yaşanan olayların kuralların yıkılıyor olmasının bir tepkisi olduğuna ve kurallar olmadan devlet yönetiminin bir örneği olduğuna inanıyor musunuz? Diğer sorum,  Rusya küresel olarak gerçekleşen kural ihlallerini kendi pozisyonunu değiştirmek için bir fırsat olarak mı görüyor? Daha önce burada Rusya'nın bir liderin özelliklerine sahip olmasına rağmen şu anki küresel duruma liderlik edemeyeceği söylendi. Buna nasıl cevap vereceksiniz?

Vladimir Putin:  Rica etsem sorunuzun ikinci kısmını tekrar sorabilir misiniz, ne sorduğunuzu tam olarak anlayamadım.

Seumas Milne: (Rusça'dan çeviri)  Deniyor ki Sovyetler Birliği'nin çöküşünün sonuçları yüzünden Rusya liderlik pozisyonu için çabalayamaz, fakat kimin lider olacağı konusunda söz sahibi olabilir. Rusya, Orta Doğu ve İran'ın nükleer programlarıyla bağlantılı konularda pozisyonunu ve odağını değiştirebilir mi?

Vladimir Putin:  Rusya hiçbir zaman pozisyonunu değiştirmemiştir.  Biz işbirliği konusunda geleneksel bir odağı olan ve ortaklaşa çözümler arayan bir ülkeyiz. Bu birincisi.

İkincisi, dünya liderliği konusunda bir iddiamız yok.  Konuşmamda da dediğim gibi Rusya'nın bir imtiyaz arama durumu yoktur. Güneşin altında bir yer istemiyoruz, basitçe tüm ülkelerin birbirlerinin çıkarlarına saygı göstermesine öncüllük ediyoruz. Biz ortaklarımızın çıkarlarını gözetmeye hazırız, fakat onların da bizim çıkarlarımıza saygılı olmasını istiyoruz.

Biz uyuşturucu trafiğine karşu duruşumuzu değiştirmediğimiz gibi, Orta Doğu'daki duruma karşı da, İran'ın nükleer programına karşı da, Kuzey Kore sorununa karşı da, terörizm ve suç konusuna karşı da duruşumuzu değiştirmedik. ABD tarafından yönlendirildiği açıkça belli olan Batılı ortaklarımızın düşmanca davranışlarının baskısı altındayken bile önceliklerimizden hiçbirini değiştirmedik. Yaptırımlar altındayken bile pozisyonumuzu değiştirmedik.

Fakat burada da her şeyin bir limiti var. Dış etkenler bizi bazı pozisyonlarımızı değiştirmeye zorlayabilir, ancak şu an aşırı bir etken yok ve biz hiçbir şeyi değiştirmeye niyetli değiliz. Bu ilk nokta.

İkinci nokta Kırım'daki yaptıklarımızla illgili. Bunun hakkında daha önce defalarca konuştum, ama gerekirse yeniden konuşabilirim.  Birleşmiş Milletler Sözleşmesi  2. Kısım 1.madde- halkların kendi kaderini tayin etme hakkı.  Hepsi orada yazılı, bu sadece kendi kaderini tayin etme gibi basit bir konu değil; aynı zamanda BM'nin bir hedefi. Maddeyi dikkatlice okuyun.

Kırım'daki insanlar neden bu hakka sahip değil, mesela Kosova halkı gibi, bunu anlayamıyorum.  Bundan da bahsetmiştim. Neden beyaza beyaz denirken bazı durumlarda beyaza siyah deniyor? Bu mantıksızlığı asla kabul etmeyeceğiz. Bu birincisi. Diğeri kimsenin bahsetmediği çok önemli bir konu,  o yüzden ona dikkat çekmek istiyorum.  Kırım'da ne oldu? Önce Kiev'de hükümet karşıtı darbe oldu. Kim ne derse desin, ben bunun silahlı bir gasp olduğuna inanıyorum.

Dünyanın pek çok yerinde insanlar bunu neye yol açacağını bilmeden hoş karşıladı; bazı bölgelerdeki insanlar gücün aşırı uçlar, milliyetçiler ve neo-Naziler de dahil olmak üzere sağcılar tarafından ele geçirilmesinden endişeliydi.  İnsanlar gelecekleri ve aileleri için korkup hemen tepki verdiler, Kırım'da da halk referandum yaptı.

Rusya'da şans eseri bu açıklamayı yapmadık, orada bir referandum vardı. Kırım'da referandum yapma kararı yasal Kırım yönetimi tarafından verildi. Birkaç yıl önce tüm bu vahim olaylar olmamışken Ukrayna yasasına göre seçilen Kırım meclisi tarafından.  Yasal yönetim kanadı referandum yapma kararı aldı  ve sonuçlara dayanarak tıpkı Kosova'nın yaptığı gibi bağımsızık kararı aldılar; sonra da Rusya Federasyonu'ndan Rus bölgesi olarak kabul edilmeyi istediler. Kimler ortaya bir şey çıkarmak için çabalarsa çabalasın, bu çok zor olacaktır, çünkü BM'nin dili göz önüne alındığında her şey gayet açıktır;  halklar kendi kaderini tayin ederken daha üstündeki devletin otoritesinden onay almak zorunda değildir, tıpkı Kosova'da olduğu gibi.

Bu bağlamda hep eski bir atasözünü hatırlarım. Tanrı Jüpiter'e serbest olan, öküze değildir.

Bu tarz bir yaklaşımı kabul edemeyiz. Öküzün bazı şeyler yapmasına izin verilmeyebilir, ama ayı (Rusya) izin istemekle bile uğraşmaz.  Buralarda ayıyı taygaların kralı olarak görürüz ve ayının başka iklimlere gitmeyeceğinden de eminim, çünkü başka yerde rahat olamaz. Ama taygayı da terketmeyecektir. Umarım bu yeterince açıktır.

Bugünkü dünya düzeninin sorunları nelerdir? Açık konuşalım, burda hepimiz uzmanlarız. Konuşuyoruz ve konuşuyoruz, diplomatlar gibiyiz. Dünyada neler oldu? Önceden iki kutuplu bir sistem vardı. Sovyetler Birliği çöktü,  SSCB denilen güç ortadan kalktı.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilişkileri yöneten tüm kurallar iki kutuplu bir dünya için tasarlanmıştı. Doğru, Sovyetler'e füzeleri olan Yukarı Volta denirdi ve gerçekten de çok fazla füzesi vardı. Ama bunun yanında BM'de ayakkabısıyla masaya vuran Nikita Kruşçev gibi parlak politikacılarımız da vardı. Ve ABD başta olmak üzere tüm dünya dedi ki; en iyisi Kruşçev'i yalnız bırakmak, bir sürü füzesi var ve gidip bize füze fırlatabilir, onlara biraz saygı göstersek iyi olur. Şimdi Sovyetler Birliği gitti, durum ne ve cezbedici şeyler neler? Rusya'nın fikirlerini göz önüne almaya gerek yok, çünkü biz Sovyetler'in dağılma sürecindeki değişimden geçtik, kurallara ve yönetmeliklere bağlı kalmadan istediğimizi yapabiliriz.

Olanlar tam olarak bunlar. Dominique Irak, Libya ve Afganistan ve Yugoslavya'dan bahsetti. Bunlar gerçekten uluslararası kanunlar çerçevesinde mi çözüldü? Bize peri masalları anlatmayın.

Bu demektir ki biz Kırım'daki Rusça konuşanları ve Rus halkını koruyamazken bazıları her şeyi görmezden gelecek. Böyle bir şey olmayacak.

Bunu herkesin anlamasını istiyorum. Sadece bir kişinin dünyayı istediği gibi şekillendirme arzusu ve denemelerinden, uzun süredir dünyada belirlenmiş olan çıkar ve ilişki dengelerinden kurtulmalıyız; sadece biraz saygı göstermeye ihtiyacımız var. Daha önce de söylediğimiz gibi, dünyanın değiştiğini anlıyoruz; sistemi düzgünce ayarlamak için kulak vermeye de hazırız, fakat hiç kimsenin çıkarlarımızı tamamen gözardı etmesine izin vermeyeceğiz.

Rusya liderlik rolü mü hayal ediyor? Bizim süper güç olmamıza gerek yok, bizim için sadece fazladan yük olur. Taygadan bahsetmiştim, tayga büyük ve sonsuz; sadece kendi topraklarımızı kalkındırmak için bol miktarda zamana, enerjiye ve kaynaklara ihtiyacımız var.

Bazı şeylere karışmamıza ve diğerlerine emirler vermemize gerek yok, ama diğerlerinin de bizim işlerimize burunlarını sokmamasını ve dünyayı yönetiyormuş gibi davranmalarına bir son vermelerini istiyoruz. Hepsi bu.  Eğer Rusya'nın lider olabileceği bir alan varsa o da uluslararası yasaları korumaktır.

Soru: İsrailliler ve Filistinliler arasındaki barışçıl süreç tamamen çöktü. ABD dörtlünün düzgün çalışmasına asla müsaade etmedi. Aynı zamanda işgal edilmiş topraklardaki yasadışı İsrail yerleşimlerinin artması bir Filistin devletinin kurulmasını imkânsız kılıyor gibi görünüyor. Son zamanlarda Gazze Şeridi'nde çok ağır bir saldırıya tanık olduk. Rusya'nın Orta Doğu'daki bu gergin atmosfere yaklaşımı nedir? Ve Suriye'deki gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sayın Villepin için bir de hatırlatma: Aşağılanma hakkında konuştunuz. Filistin'in bunca yıldır tecrübe ettiği işgalden daha aşağılandırıcı bir şey var mıdır?

Vladimir Putin: İsrail ve Filistin sorunu konusunda. Benim için bunun hakkında konuşmak kolay, çünkü birincisi; son yıllarda İsrail ile ilişkilerimizin ciddi bir biçimde değiştiğini gördüğünüze inanıyorum. İsrail'de eski Sovyetler Birliği'nden pek çok insan yaşıyor ve onların kaderlerine kayıtsız kalmamız mümkün değil. Aynı zamanda Arap dünyasıyla da geleneksel ilişkilerimiz var, özellikle de Filistin ile. Ek olarak, Rusya'nın mirasçısı olduğu Sovyetler Birliği Filistin'i bir devlet olarak tanımıştı. Bunu değiştirmiyoruz.

Son olarak, yerleşimler hakkında. Uluslararası ilişkilerdeki ana katılımcıların fikirlerini paylaşıyoruz. Bunun bir hata olduğunu düşünüyoruz. Bunu İsrailli ortaklarımıza söyledik. Bunun normal ilişkilere bir engel olduğuna inanıyorum ve bu uygulamanın durdurularak anlaşmaya dayalı yasal rotasındaki barışçıl yerleşim ilerlemesine geri dönülmesini bekliyorum.

Orta Doğu sorununun yalnız bölgenin değil, tüm dünyanın istikrarını bozduğu gerçeğinden yola çıktık. Orada ya da başka bir yerde yaşayan herhangi bir halkın aşağılanması açıkça bir istikrarsızlık kaynağıdır ve bundan uzak durulması gerekir. Bu doğal olarak o bölgede yaşayan tüm halklar tarafından kabul edilebilecek yöntem ve tedbirlerle yapılmalıdır.

Bu çok karmaşık bir süreç, fakat Rusya bunun çözümü için krize dahil olan tüm ortaklarla iyi ilişkiler de dahil olmak üzere her yöntemi deneyecektir.

Kiev Siyaset ve Kriz Çalışmaları Direktörü Mikhail Pogrebinsky: Sayın başkan, ben Ukrayna'dan geldim. 70 yıldır ilk defa zor zamanlardan geçiyoruz.  Benim sorum anlaşma olasılıkları hakkında. Buradan hareketle geçmişe dönmek istiyorum. Bir zamanlar dikkate alınacak üç taraflı bir format vardı: Rusya, Ukrayna ve Avrupa.  O zamanlar, Kırım'ın kaybı ve binlerce insanın ölümü gibi trajik olaylar yaşandığında, Avrupa buna katılmıyordu.

Şu an Avrupa, Rusya ve Ukrayna ile bu çeşit bir üçlü formatın mümkün olduğunu kabul etti; dahası, ihtiyaçlara cevap veren bir karar alındı. O sıralarda Rusya için Avrupa ve Ukrayna ile birlikte anlaşmaya varıp Ukrayna'daki barışın koruyucusu olma şansı vardı. Daha sonra ne oldu? Moskova-Brüksel ve Moskova-Berlin arasında durumu bu derece bir çılgınlığa getirecek neler oldu? Bunun neye yol açabileceği belirsiz. Avrupa'da neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Vladimir Putin:  Biliyorsunuz, neler olduğu “hiçbir şey olmadı” diye açıklanabilir. Uzlaşmaya varıldı, fakat iki taraf da şartları tam olarak yerine getirmedi. Fakat iki tarafın da tamamen itaat etmesi imkânsız olabilir.

Örnek olarak, Minsk Anlaşması'na göre Ukrayna ordusu birimlerinin önceden yerleştiği belirli noktaları terk etmesi ve milis ordusunun da şartlar dâhilinde önceden elinde tuttuğu bazı yerleşimlerden ayrılması gerekiyordu. Fakat ne Ukrayna Oodusu ayrılması gereken yerlerden geri çekiliyor ne de milis ordusu çıkması gereken yerleşimlerden;  bunun nedeni –dürüst olmak gerekirse- (milisler) geride bırakacakları aileleri ve onların güvenlikleri için endişe duyuyorlar. Aileleri, eşleri ve çocukları buralarda yaşıyor. Bu çok önemli bir insani faktördür.

Biz Minsk Anlaşması'nın maddelerinin yerine getirilmesi için her türlü çabayı sarfetmeye hazırız. Rusya'nın pozisyonunu vurgulamak için sorunuzdan yola çıkmak istiyorum: Biz Minsk Anlaşması'nın şartlarının iki taraf tarafından da yerine getirilmesinden yanayız.

Sorun nedir? Benim görüşüme göre, ana problem Kiev'deki ortaklarımızdan, özellikle otoritelerden,  ülkenin güneydoğusundaki sorunu barışçıl yollardan, müzakereler ile çözme arzusunu görememiz. Aynı şeyi, güç kullanarak bastırmayı, değişik şekillerde görmekteyiz. Her şey Maidan ile başladı, Yanukovych'i güç ile bastırmaya çalıştıklarında. Başarılı oldular ve sonunda bazı milliyetçi taburlara dönüşen bu milliyetçi dalgayı başlattılar.

Güneydoğu Ukrayna'daki insanlar bundan hoşlanmadığında kendi hükümet ve yönetimlerini seçmeye çalıştılar ve tutuklanıp gece Kiev'e götürüldüler. Ardından insanlar bu olanları görüp sihlandılar; bunu durdurmak ve sonunda barışçıl görüşmelere başvurmak yerine buraya askerler, tanklar ve uçaklar gönderdiler.

Bu arada küresel camia bu olanları hiç görmezmiş gibi, “orantısız güç kullanımı” diye bir şey yokmuş gibi sessizliğini koruyor. Birdenbire her şeyi unuttular. Biz Kafkasya'da karmaşık durumlar yaşarken etraftaki öfkeyi hatırlıyorum. Her gün aynı şeyleri duyardım. Artık böyle şeyler yok, “orantısız güç kullanımı” yok. Ve hepsi misket bombaları ve hatta taktiksel silahlar kullanılırken oluyor.

Görüyorsunuz ki bu şartlar altında, biz Rusya için Güneydoğu Ukrayna'daki insanları tüm şartları uygulamaya ikna etmek çok zor. Onlar da sürekli Kiev'in tüm şartları yerine getirmediğini söylüyorlar.

Fakat başka yol yok. Vurgulamak istiyorum ki biz iki tarafın da şartları tam olarak yerine getirmesi taraftarıyız. Söylemek istediğim en önemli şey –herkesin bunu duymasını istiyorum-  eğer ki, Tanrı korusun, herhangi birisi Güneydoğu Ukrayna'daki durumun çözülmesinde güç kullanmaya kalkarsa müzakereler çıkmaza girer.

Bence uzlaşmaya varmak için bir şansımız var. Evet, Wolfgang Ukrayna'da ve güneydoğusunda yaklaşan seçimler hakkında konuştu. Onu anladım. Bunu biliyoruz ve durmaksızın tartışıyoruz. Daha bu sabah Almanya Şansölyesi ile bunun hakkında bir konuşma daha yaptım. Minsk Anlaşması'nın koyduğu koşullara göre Güneydoğu Ukrayna'da seçimler Ukrayna yasaları ile koordinasyon içinde yapılmalı, Ukrayna yasaları altında değil fakat yasalarla koordineli bir şekilde.

Bunu yapmakta bir amaç vardı çünkü Güneydoğu'da kimse Ukrayna yasalarına göre seçim yapmak istemiyor. Neden? Her gün çatışmalar varken, iki taraftan da insanlar öldürülürken nasıl Ukrayna yasalarına dayalı seçimler yapılabilir? Savaş durmalı ve birimler geri çekilmeli. Anlıyor musunuz? Bu gerçekleştiği zaman uzlaşmayı ve işbirliğini düşünebiliriz. Bu gerçekleşene dek başka bir şey hakkında konuşmak zor.

Herkes Güneydoğu'daki seçimler hakkında konuşuyor, ama seçimlerin 3 Kasım'da yapılması konusunda anlaşmaya varılmış olduğunu çok az kişi biliyordu. Daha sonra tarih yasalar gereği kimseye danışmadan, Güneydoğu'ya danışmadan değiştirildi. Seçimlerin tarihi 7 Aralık'a kaydırıldı, fakat kimse bunun hakkında bir şey söylemedi. Bu yüzden Güneydoğu'daki insanlar “Gördünüz mü, bizi yine aldattılar ve her zaman böyle olacak.” diyorlar.

Bu konu üzerine istediğiniz şekilde konuşabilirsiniz. En önemli konu derhal savaşı durdurmak ve askerleri geri çekmek. Eğer Ukrayna bizim de istediğimiz gibi toprak bütünlüğünü korumak istiyorsa, bir köyü ya da bir başkasını elinde tutmanın bir mantığı olmadığını anlamalılar, bunun bir faydası yok. Asıl fikir kan dökmeyi durdurmak ve normal bir diyalog başlatmak, bu diyalog üzerine öncelikle ekonomik olmak üzere ilişkiler kurmak ve en azından bazı temasları onarmak, gerisi zaten gelecektir. Öncelikle bunların yapılması gerektiğine inanıyorum, sonra daha ileri bakabiliriz.

Siyasal Bilimler Profesörü, Carleton Üniversitesi (Ottawa) Hükümet ve Halk Politikası Merkezi Müdürü Piotr: Sayın başkan, izin verirseniz Kırım sorununa geri dönmek istiyorum, çünkü bu konu hem doğu hem de batı için hayati önemde. Bu soruna yol açan olayları, özellikle de bu kararı alma nedeninizi sizin gözünüzden aktarabilir misiniz? Daha farklı olması mümkün müydü? Nasıl yaptınız? Rusya'nın Kırım'a girmesi konusunda önemli detaylar var. Son olarak; bunun Rusya, Ukrayna, Avrupa ve kuralcı dünya yapısı için sonuçlarını nasıl görüyorsunuz? Bunu soruyorum çünkü milyonlarca insanın bu olayları ve verdiğiniz kararları sizin kendi gözünüzden görmeyi istediğine inanıyorum.

Vladimir Putin: Bu konu hakkında kaç kez konuştuğumu hatırlamıyorum, ama bir kez daha konuşacağım. 21 Şubat'ta Viktor Yanukovych muhaliflerle herkesçe bilinen anlaşmayı imzaladı. Üç Avrupa ülkesinin bakanları da anlaşmaya şartların uygulanması konusunda garantör olarak imza attılar.

21 Şubat akşamı Başkan Obama beni aradı, bu olayları ve anlaşma şartlarının uygulanmasına nasıl bir katkı yapabileceğimizi tartıştık. Rusya bazı kesin yükümlülükler aldı. Amerikalı meslektaşımın da bazı yükümlülükler almaya hazır olduğunu duydum. Bunlar 21 Şubat akşamıydı. Aynı gün Başkan Yanukovych beni aradı ve anlaşmayı imzaladığını, durumun istikrar kazandığını ve Kharkov'a konferansa gitmekte olduğunu söyledi. Endişemi belirttiğimi gizlemeyeceğim, bu durumda başkenti terketmek nasıl mümkün olabilirdi? O da bana bunu mümkün gördüğünü, çünkü muhaliflerle bir anlaşma imzaladığını ve üç Avrupa ülkesinden bakanın da anlaşmaya garantör olduğunu söyledi.

Devam ediyorum, ona her şeyin yoluna gireceğinden emin olmadığımı, fakat kararın ona ait olduğunu söyledim. Başkan oydu, durumu biliyordu ve ne yapacağını daha iyi bilirdi. “Yine de polis güçlerini Kiev'den çekmemen gerektiğini düşünüyorum.” dedim. Anladığını söyledi. Daha sonra ayrıldı ve tüm polis güçlerinin Kiev'den çekilmesi emrini verdi. İyi bir hamle elbette.

Kiev'de ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Ertesi gün, bizim tüm telefon görüşmelerimize rağmen, yabancı bakanların imzalarına rağmen, Yanukovych Kiev'den ayrılır ayrılmaz yönetimi güç kullanılarak düşürüldü ve hükümet binası ele geçirildi. Aynı gün Ukrayna Askeri Savcısı'nın kortejine ateş açıldı ve korumalarından biri yaralandı.

Yanukovych beni aradı ve bunlar hakkında görüşmek istedi. Kabul ettim. Sonunda Rostov'da buluşmak üzere anlaştık çünkü yakındı ve o da çok uzağa gitmek istememişti. Rostov'a uçmaya hazırdım. Fakat sonradan anlaşıldı ki oraya bile gelemiyordu. Şimdiden ona karşı güç kullanmaya başlamışlardı, namlunun ucundaydı. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı.

Bunu gizlemeyeceğim, onun Kırım'a kaçmasına yardım ettik, orada birkaç gün kaldı. Bu Kırım hala Ukrayna'nın parçasıyken oldu. Fakat Kiev'deki durum hızla ve şiddetle tırmanmaktaydı, neler olduğunu biliyoruz, yine de genel medya bilmeyebilir- insanlar öldürüldü, diri diri yakıldılar. Bölgeler Partisi ofisini bastılar ve işçileri yakalayıp bodrumda diri diri yaktılar. Bu şartlar altında Yanukovych'in Kiev'de dönme imkânı yoktu. Herkes muhaliflerle yapılan ve yabancı bakanların imzaladığı anlaşmayı ve tüm telefon görüşmelerini unuttu. Evet, size açıkça söyleyeceğim ki Rusya'ya gelmek için yardımımızı istedi ve biz de yardım ettik. Hepsi bu.

Bu gelişmeleri gören Kırım halkı hemen silahlandı ve yapmayı planladıkları işlerde bizim yardımımızı istedi. Dürüst olacağım, Silahlı Kuvvetlerimizi Kırım'da konuşlanmış Ukrayna birimlerini durdurmak için kullandık, fakat hiç kimseyi seçimlere katılması için zorlamadık. Bu imkânsız, hepiniz yetişkin insanlarsınız, anlarsınız. Bunu nasıl yapabilirdik? İnsanları silah zoruyla sandıklara götürerek mi?

İnsanlar oy kullanmaya kutlamaya gider gibi gittiler, herkes biliyor bunu. Herkes oy kullandı, hatta Kırım Tatarları bile. Katılan Tatarların sayısı daha azdı, ama genel katılım oldukça yüksekti. Kırım'da seçime katılım oranı %94 veya %96 iken bir grup Tatar ortaya çıktı. Sonuçta %97'si “evet” dedi. Neden? Oy kullanmaya gelmek istemeyenler ve “evet” oyu kullananlar sayesinde.

Sorunun yasal tarafı hakkında zaten konuştum. Kırım parlementosu toplandı ve referandum kararı verdi. Tekrar söylüyorum, birisi nasıl onlarca insanın oy kullandırmak için sürüklenerek parlamentoya götürüldüğünü söyleyebilir? Böyle bir şey yaşanmadı ve yaşanması da mümkün değildi; oy kullanmak istemeyen birisi kalkıp arabasıyla, otobüsle, uçakla gidebilirdi.

Tüm parlamento geldi ve referandum için oy kullandı, insanlar referanduma geldi ve Rusya'ya bağlanmak için oy kullandı, hepsi bu. Bu uluslararası ilişkilerimiz nasıl etkileyecek? Neler olduğunu görebiliyoruz, fakat biz eğer sözde çifte standartları kullanmaktan kaçınıp herkesin eşit haklara sahip olduğunu kabul etseydik herhangi bir etkisi olmazdı. Bu insanların kendi kaderini tayin etme hakkını kabul etmeliyiz.

Financial Times Doğu Avrupa Editörü Neil Buckley: (Rusça'dan çeviri) Teşekkür ederim. Ben Financial Times'tan Neil Buckey.

Sayın Başkan, duyduğuma göre uluslararası meslektaşlarınızdan birisi sizin Ukrayna'yı gerçek bir ülke olarak görmediğinizi söylemiş. Ukrayna'yı diğer ülkelerin parçalarından kurulmuş bir ülke olarak görüyormuşsunuz. Bunu doğrulayabilir misiniz? Görüşünüz bu mudur? Ukrayna'nın egemen ve bağımsız bir ülke olarak varolma hakkının olduğunu ve gerçek bir ülke olduğunu düşünüyor musunuz? Son zamanlarda bahsi geçen Novorossia (Yeni Rusya) bu ülkenin bir parçası mıdır? Eğer öyleyse neden benim çalıştığım gazetenin muhabirleri de dâhil olmak üzere medya şu anda o bölgede Rus üniformalı askerler olduğunu söylüyor? Bugün Rus otoriteler tarafından yanlış eleştirildiklerini bilmeme rağmen muhabirlerimizin sağladığı bilgilerin gerçekliğine güveniyorum. Teşekkür ederim.

Vladimir Putin: Öncelikle, Ukrayna'nın egemenliği konusunda söylemek istiyorum ki ben hiçbir zaman Ukrayna'nın modern, egemen, tam anlamıyla bir Avrupa ülkesi olduğu konusuna itiraz etmedim. Ama tarihsel süreçte Ukrayna'nın bugünkü sınırlarını şekillendiren karmaşık bir süreç var. Az önce ismini verdiğiniz toprak parçası tarih boyunca hep Novorossiya ismini taşımıştır. Neden bu isim? Çünkü orada temel olarak bugün Novorossiya dediğimiz Novorossiisk merkezli tek bir bölge vardı. Bu topraklar Kharkov, Lugansk, Donetsk, Nikolayev, Kherson ve Odessa şehirlerini içeriyor. 1921-22'de Sovyetler Birliği kurulduğunda bölge Rusya'dan Ukrayna'ya aktarıldı. Komünistlerin basit bir mantığı vardı; amaçları Ukrayna'daki proleteryanın sayısını arttırarak çeşitli siyasi gelişmelerde desteği arttırmaktı, çünkü komünistlerin görüşüne göre köylü sınıfı komünistlerin hedeflerine düşmanca davranan önemsiz burjuva gruplarıydı ve proleterya sınıfının sayısını arttırma gereği duydular. İlk noktam bu.

İkinci olarak, iç savaş sırasında yaşananlar; Ukrayna'daki milliyetçi güçler bu bölgeleri ele geçirmeye çalıştı, fakat başaramadı, Bolşevikler Ukrayna'daki destekçilerine dediler ki: Bakın Ukraynalılara ne gösterebiliyorsunuz, onlar bu bölgeyi ele geçirmeyi başaramadılar fakat siz savunmayı başardınız. Ama o zamanlar hepsi tek bir ülkeydi ve Rusya tarafından büyük bir kayıp olarak karşılanmadı.

1954'te, BM'ye yan çizmeyi çok seven Kruşçev bazı nedenlerden dolayı Kırım'ı Ukrayna'ya vermeye karar verdi. Bu karar Sovyetler Birliği'nin kendi yasalarına bile aykırıydı. Ne demek istediğimi açıklayayım: O zamanki SSCB yasasına göre bir kurucu ülkeden diğer birine toprak aktarımı olması için ilgili devletlerin Yüce Sovyetleri'nin izni gerekliydi. Bu yerine getirilmedi. Onun yerine Rusya ve Ukrayna Yüce Sovyetleri Başbakanlık Heyeti kararın altına imza atıp geçtiler. Ama sadece heyetler, parlamentoların kendileri değil. Bu o zamanki yasaların rezil bir ihlaliydi.

1990'larda, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, Kırım bazı haklar için baskı yaptı ve geniş bir özerklik elde etti. Maalesef, Kiev'deki otoriteler bu özerklik haklarını kaldırmaya başladı ve sonunda sıfıra indirdi; politik, ekonomik ve finansal ilerlemeleri merkezileştirdi. Aynı durum Güneydoğu Ukrayna için de geçerlidir.

Batı Ukrayna konusunda, belki de Ukrayna'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra toprak elde ettiğinin farkında değilsiniz? Bazı bölgeler Polonya'dan, bazı bölgelerse Macaristan'dan alındı sanırım. Lvov bir Leh şehri değil de neydi? Bu gerçeklerin farkında değil misiniz? Bana niye böyle bir soru soruyorsunuz? Almanlar doğu bölgelerinden çekildiğinde bu bölgeler Polonya tarafından ele geçirildi. Eğer araştırırsanız, ordan sürülen Almanların kurduğu dernekleri bulabilirsiniz.

Bunun doğru mu yanlış mı olduğunu şimdi burada yargılamayacağım, fakat olan bu. Buradan hareketle Ukrayna'nın karmaşık ve çok bileşenli bir devlet yapısı olduğunu söylememek zordur.

Tarihsel olayların gelişimi basitçe böyle. Batılı ortakların desteklediği hükümet darbesinden sonra Kırım halkı kendilerinin ve çocuklarının gelecekleri için endişe duydular ve uluslararası yasalarla güvence altına alınan kendi geleceklerini tayin etme haklarını kullanmaya karar verdiler. Fakat bu hiçbir şekilde Ukrayna'nın egemenliğine saygı duymadığımız anlamına gelmez. Ukrayna'nın egemenliğine saygı duyuyoruz ve gelecekte de duymaya devam edeceğiz. Ukrayna-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi ve gelişmesini umuyorum ve bunun kaçınılmaz bir süreç olduğunu düşünüyorum.

Soru: Sayın Başkan, kulüpteki tartışmalar sırasında bir Rus temsilcisi laf arasında “Putin Rusya'dır, Rusya Putin'dir.” dedi. Bu slogan hakkında ne düşündüğünüzü bilmek isterim. Teşekkürler.

Vladimir Putin: Kendisini Fransa olarak ilan eden kişi meşhur Güneş Kralı Louis XIV idi ve bu elbette yanlıştı. Rusya'nın benim hayatım olduğu konusunda hiçbir şüphe yok. Bu bir gerçek. Bir saniye için bile olsa kendimi Rusya'sız düşünemem. Geçmişte ailemin soyağacına baktığımdan bahsetmiştim. Aliemden kimse Moskova'dan çok uzaktan gelmemiş, ailem Moskova'nın en fazla 120 kilometre dışından. Bir köy var, atalarım 17. yüzyıldan beri orada yaşamışlar, uzun yıllar boyu hep aynı kiliseye gitmişler. Bu bağlamda Rus toprağı ve Rus halkına bir bağlılık hissediyorum ve Rusya'dan başka bir yerde yaşayamam. Elbette Rusya benim gibi insanlar olmadan da yaşayabilir, Rusya'nın insan sıkıntısı yok.

Ama bugün bulunduğum konuma geldiğimden beri Rusya'nın refahını ve gelişimini sağlamak, çıkarlarını korumak için elimden geleni yapmayı görev edindim.

Üst Düzey Uluslararası Danışman, Akin Gump Strauss Hauer & Feld Llp Toby Trister Gatı:(Rusça'dan çeviri) Valdai Forumu'nun ruhuna uygun konuşacağım. Umarım siz de sorumu kastettiğim biçimde anlarsınız.

Birkaç hafta önce Başkan Obama üç sorundan bahsetti: Ebola, İslam Devleti ve Ukrayna'da yaşanan olaylar yüzünden Rusya Federasyonu.

Bu söylem Rus liderleri çok fazla sinirlendirdi. Ve söylemem gerek ki, benim bugün burda sizden duyduğum şey üç zorluk değildi, vurguladığınız tek sorun olan Amerika Birleşik Devletleri'ydi. ABD'deki bazıları dediklerinizden hoşnut olacaklar, çünkü bu dedikleriniz “yumuşak güç”le, “Soğuk Savaş”la alakalı değil; Birleşik Devletler tarafından yaratılan küresel sistemdeki “sıcak savaş”la alakalı.

Kalanları sözlerinizde ve ses tonunuza şaşıracak, çünkü ABD'deki pek çok kişi tüm bağlarımızı koparmanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyolar, ben de onlardan biriyim. Dış politikanın yalnızca Rusya'nın çıkarları doğrultusunda yönlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum, ABD'nin çıkarlarına da saygı gösterilmeli.

Dürüst olmak gerekirse söz ettiğiniz o ülkeyi ben tanımıyorum. Sorum şu ki, sözlerinizde bahsettiğiniz “onlar” kim? Başkan Obama mı, ABD dış politikasını belirleyen Amerikalı elitler mi yoksa Amerikan halkı m? Savaş sonrası Amerika'nın genetik kodunu nasıl tanımlıyorsunuz? ABD ve yakın müttefikleri ile işbirliği yapamayacağınızı söylediniz mi? Başka bir soru; başka ülkelerin, özellikle de Çin'in oynayabileceği özel bir rol olduğunu düşünüyor musunuz?

Sonuncu ve en önemli soru, söylediklerinize karşılık Amerika'dan ne cevap bekliyorsunuz?

Vladimir Putin: İlk olarak, biz ABD'yi bir tehdit olarak görmüyoruz. Söylediğiniz gibi, Başkan Obama Rusya'yı bir tehdit olarak görüyor. ABD'nin bizim için bir tehlike arz ettiğini düşünmüyorum.  Klişe bir terimle, yönetici kurumların politikaları yanlış yönlendiriliyor. Bu politikaların bizim çıkarlarımıza ters olduğunu ve Amerika'daki güveni azalttığını düşünüyorum, yani bu politikalar güveni aşındırarak küresel anlamda ekonomik ve politik lider olan ABD'nin kendi çıkarlarına zarar veriyor.

Sessiz kalabileceğimiz pek çok konu var. Fakat ben zaten söyledim ve Dominique de aynı şeyden bahsetti, her şey olup bittikten sonra müttefik arayışına girerek bir koalisyon kurmaya çalışılan tek taraflı bir girişim, uzlaşmaya varma yolu değildir. Bu tür tek taraflı girişimler bugün ABD politikasında çok yaygınlaştı ve krizlere yol açıyor. Bunun hakkında zaten konuştum.

Başkan Obama tehditlerden biri olarak İslam Devleti'ni gösterdi. Ama Suriye'de Esad'a karşı savaşanları kim silahlandırdı? İslam Devleti için uygun politik ve bilgisel ortamı kim hazırladı? Kim silah temin etti?

Orada kimlerin savaştığını gerçekten farkedemiyor musunuz? Çoğunlukla paralı askerler savaşıyor. Paralı askerlerin para karşılığı savaştığını farkedemiyor musunuz? Nerede daha çok para alırlarsa oraya savaşmaya gidecekler. Silahlanıyorlar ve savaştıkları için para alıyorlar. Ne kadar para aldıklarını duydum. Bir kere silahlanıp hizmetleri karşılığı para aldıklarında bunu geri döndüremezsiniz. Sonra başka bir yerde daha çok para alabileceklerini duyup oraya gidiyorlar, Irak ve Suriye'de petrol rafinerilerini ele geçiriyorlar, petrol üretmeye başlıyorlar; diğerleri de bu petrolü alıp, taşıyıp, satıyorlar.

Neden bu işlerle meşgul kişilere yaptırımlar uygulanmıyor? ABD bunun suçlusunun kim olduğunu bilmiyor mu? Bunu yapanların kendi müffetikleri değil mi? Müttefiklerine söz geçirecek güçleri ve fırsatları yok mu ya da bunları yapmak mı istemiyorlar? Peki, neden sonra İslam Devleti'ni bombalıyorlar?

İslam Devleti petrol üretmeye başladı ve artık daha çok para ödeyebiliyor, sözde “medeni muhalefet” tarafındaki isyancılar da koşa koşa İslam Devleti'ne katıldılar; çünkü onlar daha çok para ödeyebiliyor. Bence bu çok dar görüşlü ve beceriksiz bir politika, gerçeklere uygun değil. Suriye'deki medeni demokratik muhaliflere yardım etmemiz gerektiğini duyduk ve onlar da desteklenip silahlandırıldılar. Ertesi gün muhaliflerin yarısı kaçıp İslam Devleti'ne katıldı. Bunu biraz daha erken görebilmek çok mu zordu? Biz bu tür ABD politikalarına karşıyız. Bunun yanlış yönlendirildiğini ve ABD de dâhil olmak üzere herkese zarar verdiğini düşünüyoruz.

Kendi çıkarlarımızı gözetmemiz konusundaki soruya gelirsek, sizin gibi insanlar Devlet Bakanlığı'na gelse çok mutlu olurduk. Belki bunun meseleyi tersine çevirmekte faydası olurdu. Eğer bu gerçekleşmezse ortaklarımız olan ABD Başkanı'na, Devlet Sekreteri'ne diğer görevlilere şu mesajı iletmenizi istiyorum: Biz herhangi bir şekilde karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Çıkarlarımıza biraz saygı gösterilirse pek çok sorunun çözülebileceğini düşünüyorsunuz. Ancak bunların eyleme dökülmesi gerek, sözde kalması değil. Açılış konuşmamda da söylediğim gibi; diğerlerinin çıkarlarına saygı göstermek, olağanüstü askeri ve politik nüfuzunuzu kullanarak her şeyi başkalarına yükleyemezsiniz demektir.

Irak'ta savaşıyor olmaları ve Libya'daki durumun büyükelçinizin öldürüldüğü bir noktaya gelmesi iyi değil. Bunların suçlusu biz miyiz? Bir noktada BM Güvenlik Konseyi Kaddafi'nin hava kuvvetlerinin asileri bombalamasını engellemek için Libya'da bir uçuşa yasak bölge ilan etti. Bunun verilebilecek en iyi karar olduğunu düşünmüyorum, ama öyleydi diyelim. Ama sonunda ne oldu? ABD yer hedeflerine karşı da olmak üzere hava saldırıları başlattı. Bu BM Güvenlik Konseyi kararlarının iğrenç bir ihlali ve hiçbir şekilde savunulamaz bir saldırganlıktı. Bunun suçlusu biz miydik? Bunu kendi ellerinizle yaptınız. Sonuç ne oldu? Büyükelçiniz öldürüldü. Suçlusu kim? Sadece kendinizi suçlayabilirsiniz. Büyükleçinin öldürülmesi ABD için iyi bir şey miydi? Korkunç bir şeydi, korkunç bir trajediydi.

Hataları yapan sizlerseniz günah keçisi aramamalısınız. Tam tersine, her zaman baskın olma arzunuzdan ve emperyal hırslarınızdan vazgeçmelisiniz.

Rusya'nın Amerika'nın bağımsızlığını kazanmasına nasıl yardım ettiğini asla unutmayacağız, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'ndaki ortaklığımızı ve ittifakımızı asla unutmayacağız. Bence Amerikan ve Rus halklarının pek çok ortak derin stratejik çıkarları var ve dayanaklarımızı bu ortak çıkarlar üzerine inşa etmeliyiz.

Doğu Çin Normal Üniversitesi İleri Uluslararası ve Bölgesel Çalışmalar Dekanı, Rus Merkezi Direktörü Feng Shaolei: Sayın Başkan, benim sorum Rusya'nın modernleşmesi üzerine. Birkaç kez muhafazakârlık kavramını vurguladınız. Sanırım Rusya'nın modernleşmesinde ana faktör bu. Avrupa, ABD ve Doğu Asya'nın da kendilerine has muhafazakârlık kavramları olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bu kavramı nasıl gördüğünüzü açıklayabilir misiniz? Diğer muhafazakârlık kavramlarından farklı olduğu nokta nedir? Rusya'nın modernleşmesinde her zaman baskın faktör olarak mı kalacak yoksa belirli bir süre için geçici bir rolü mü var? Teşekkür ederim.

Vladimir Putin: İlk olarak, muhafazakârlık kavramını biz ortaya atmadık. Benim bahsettiğim muhafazakârlık geleneksel muhafazakârlık tanımlamasından ve yaklaşımından biraz farklı.

Bu muhafazakârlık hiçbir şekilde kendi içine kapanma ve yeniliklere karşı çıkma anlamına gelmiyor. Sağlıklı muhafazakârlık ilerlemeci gelişime faydalı olabilecek tüm yeni şeyleri kullanmaktır.

Fakat gelişme anlamında bizi bugünlere getiren eski kurumları yıkmadan önce, yeni mekanizmaların nasıl çalıştığını anlamamız gerekli. Bu nokta çok önemli. Bu demek oluyor ki eğer hayatta kalmak istiyorsak yüzyıllar boyunca toplumu üzerine kurduğumuz temel sütunları desteklememiz gerek. Bu temel sütunların içerisinde anne ve çocukları gözetmek, tarihimizi korumak ve onunla mutlu olmak, geleneklerimizi ve geleneksel inançlarımızı korumak var. Rusya kanun tarafından tanınan dört geleneksel inanca sahip, çeşitlilikleri olan bir ülke. Bu yüzden bizim çok etnikli Rus ulusu kimliğimizi, çok etnikli Rus toplumumuzu oluşturan tüm değerlerden katı bir temel oluştururken aynı zamanda da dünyadaki yeni ve etkili olan, büyümemize katkıda bulunabilecek tüm şeylere de açık olmalıyız. Bu yüzden rica ediyorum ki bahsettiğim muhafazakârlıktan kapılarımızı kapatıp geçmişte oturmayı planladığımız sonucunu çıkarmayın. Planladıklarımız içinde bu kesinlikle yer almıyor.

Warwick Ünıversıtesi İktisat Bilimi Fahri Profesörü Robert Skidelsky: Sayın başkan, Londra'ya ziyaretlerinizi hatırlıyorum. Ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin daha sade ve basit olduğu bir dönemde, bir akşam yemeğinin onur konuğuydunuz.

Ayrıca modernizasyon sorusunu gün ışığına çıkarıp, ekonomik açıdan bakmak istiyorum. Rusya'nın gelecek dünyasındaki yerinin ve gücünün büyük ölçüde ekonomik gelişmesine bağlı olduğu konusunda hemfikir olacağımızı düşünüyorum. Açık ve dürüst konuştuğumuzu söylemiştiniz, buna dayanarak, 2001'den buna yana geçen 3 başkanlık dönemi süresince, çok az başarı elde edilen ülke ekonomisini çeşitlendirme konusu ve Rusya ekonomisinin hala çok değişken ve sürekli aşağıya doğru eğilim gösteren petrole bağlı olmasını en büyük başarısızlığınız olarak gösterebilir miyiz? 

3. başkanlık döneminizde ekonomiyi çeşitlendirme, alım satımı güçlendirme ve Londra'da gayrimenkule fazlaca harcanan Rus sermayesini durdurup yatırımı Rusya'ya yönlendirme gibi konularda neler yapabilirsiniz öğrenmek istiyorum. Başkalarını Rusya Federasyonu'nda yatırım yapması için nasıl ikna edebilirsiniz? Kısaca, şimdi, 3. Başkanlık döneminizde, 21. yüzyılda önemli bir yer edinmesi için Rusya ekonomisini çeşitlendirme konusunda nasıl adımlar atacaksınız?

Vladimir Putin: İlk önce şunu belirtmeme izin verin Rusya dıştan direk olarak yatırım almada ABD ve Çin'den sonra 3. sıradaydı. Farklı derecelerde devam eden yaptırımlar ve oyunlar büyük ihtimalle bunu değiştirecektir. Ama şunu söylemeliyim gelişme devam ediyor ve durmayacak. Eğer doğru hatırlıyorsam, geçen sene 93 milyar dolar yatırım aldık.

Rusya'nın çekiciliğini artırmak için neler yapmalıyız? Nasıl adımlar atacağız ve sizin de dediğiniz gibi çok değişken olan enerji fiyatlarında ki değişimlere, bizi etkileyen değişimlere nasıl karşılık vereceğiz?

İlk olarak, iş ortamını, alım satımı geliştirmek için büyük bir program hazırlamamız gerek. Dün, ekonomik kalkınma bakanı, bana, sunduğumuz iş ortamını değerlendirme konusunda önemli ilerleme olduğunu söyledi. Hali hazırda devam eden alım satım derecemiz birkaç puan yükseldi. Bu emeklerimizin boşa gitmediğinin göstergesidir.

İş dünyamızla sürekli devam eden diyaloglar halindeyiz, ayrıca gereksiz bürokrasiyi azaltmak, bankacılık sistemini düzene sokmak, yatırımı basitleştirmek ve özel yatırımı korumak için ortaklaşa bir hareket olarak geniş kapsamlı bir plan hazırladık. Bir çanta dolusu tedbirimiz var ve şuana kadar planlarımızı tümüyle gerçekleştirdik.

İş dünyamızla beraber çalışabilmek için bir sistem hazırladık ve aldığımız kararların uygulamaya nasıl koyulduğu hakkında sürekli akis almaya çalışıyoruz. Ayrıca bölgesel gelişim içinde bir sistem ilave ettik. Bu da Uzak Doğu'yu ve Doğu Sibirya'yı kapsıyor. Kalkınmada öncelikli alanların kurulmasıyla, bu bölgelerde tercih edilen koşullara önem göstereceğiz, özellikle projeleri destekleyen otoriteler için yeşil alan projeleri ve teşvikleri söz konusu olduğunda. Burada da bir çanta dolusu tedbir ve teşvikimiz var.

Enerji fiyatları hakkında, evet çok fazla değişkenler. Biliyorsunuz 2015 bütçemizi varil başı 96 dolardan hesaplayarak hazırladık. Fakat sosyal yükümlülüklerimiz yerine getireceğiz. Bu noktada hiç kuşkunuz olmasın. Makroekonomik gösterge ve politikalarımızda hiçbir ani değişiklik yapmayacağız. Sürekli altın ve döviz rezervlerimizi ve kendi paramızın kurunu gözlemleyeceğiz ve aşamalı olarak dalgalı kur şeklinde değişecek. Rezervlerimizi rüzgâra savurmayacağız fakat dengeyi garanti altında tutmak için kullanacağız. Tabii ki şuan minimum düzeyde olan işsizlik oranına da dikkat edeceğiz. Eğer gerekirse verimsiz harcamayı azaltacağız. Şunu tekrar belirteyim, önem verdiğimiz nokta büyük ölçüde yatırımı çekmek olacak, özellikle özel yatırımları. Eminim ki Rusya pazarı geleneksel ortaklarımız yararına olmayı sürdürecek.

Şuana kadar, endüstriyel üretim ve tarım sektöründe büyüme gösterdik. Bunun devam edeceği konusunda en ufak şüphem yok.

Sofya Liberal Stratejiler Merkezi Başkanı Ivan Krastev: Merhaba, benim adım Ivan Krastev. Bulgaristan'da, pesimizm ve optimizmi şu şekilde tanımlarız: Pesimist durumun zaten en kötü noktaya ulaştığını hisseden, optimist ise çok daha kötü sonuçlanabileceğini düşünen kişidir. Bu şekilde düşünürsek ben optimistim.

İki soru sormak istiyorum. İlk olarak dünyanın neresinde olursa olsun sokağa çıkan insanlara karşı çok sert bir duruşunuz var. Ama eminim ki insanlar sokaklara dökülmeye devam edecektir. Geçen 5 yılda, birçok ülkede birçok protesto yapıldı. İnsanlar var olan teknoloji, seçtikleri elit tabakaya güvenmemeleri gerçeği nedeniyle mutsuzlar. Sizce dünyayı bir devrim yaşamadan değiştirebilir miyiz? Sizce bu konuda daha esnek olmamız gerekmez mi?

Ve ikinci sorum Avrupa'yla ilgili. Birçok insan Avrupa'nın Ukrayna krizinde ki tutumunu ABD baskısı sonucu olarak düşünüyor. Sizce Almanya'nın duruşu ABD baskısıyla açıklanabilir mi?

Vladimir Putin: Protestolarla ilgili olarak, dünyadaki bütün kitlesel protestolara karşı sert bir tutumum olduğunu söylediğiniz bu doğru değil. Kitlesel protestolara karşı değil, yasaları çiğnemeye karşı sert bir tutumum ve negatif yaklaşımım var. Kitlesel protestolar ve mitingler düşüncelerini belirtmek ve hakkını istemek için tamamen meşru bir yoldur, fakat tüm bunların belirli bir hukuki çerçevede yapılması gerekmektedir. Devrimler kötüdür. Zaten yeteri kadarından fazlasını 20. yüzyılda yaşadık. İhtiyacımız olan şey evrim. Eğer bu yolu takip edersek ilerleyebileceğimizi düşünüyorum.

Yaptırımlara gelince, baskı sonucu olsun veya olmasın yargılamak bana düşmez. Siz büyük ihtimalle neler dönüp bittiğinin daha çok farkındasınız. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı, henüz geçenlerde yaptırımları empoze edebilmek için Avrupalı ortaklarına ciddi şekilde baskı uyguladığını söyledi. Bunu o söyledi, ben değil. Yani baskı var gibi gözüküyor.

Avrupalıların bu baskıya ihtiyacı var mı? Bence yok. Sonuçta kimse kararlarını yapılan baskıya göre almaz, küçük ülkeler bile ve Rusya gibi büyük bir ülke hiçbir şekilde ortaklarına baskı uygulayacak bir adım atmayacaktır. Bu tamamen zarar vericidir ve problemleri çözme konusunda işe yaramaz.

Yaptırımlar bizi etkiliyor mu? Bir parça. Şimdi, bir meslektaşımın bu konu hakkındaki sorusuna cevap verdim. Şunu ekleyebilirim ki, bu yılın ilk 8 ayında endüstriyel üretimimiz %2,5 arttı. Geçen yıl aynı dönemde sadece %1,5 artmıştı. Geçen yıl tarım sektörümüz ilk 8 ayda %2,5 büyümüştü, fakat bu yıl aynı dönemde %4,9 büyüdü. Bütçemizi 1 trilyon fazla Rubleyle kapatıyoruz. Evet, döviz rezervlerimiz bir nebze azaldı ve şuan 450 milyar dolar civarında. Bu Merkez Bankası'nın bu fonları ulusal para birimini etkilemek için kullanmasıyla açıklanabilir. Ama daha öncede söylediğim gibi her şeyin bir sınırı vardır ve rezervlerimizi akılsızca kullanmayacağız.

Ayrıca şunu da hatırlatmak gerek devlet rezervlerimiz de var; biri 80 milyar dolar civarında, diğeri ise 90 veya 100 milyon civarında. Yani rezervlerimiz var. Bunları belli dönemlerde kullanacağız, zor zamanları atlatmak için, 2008'de yaptığımız gibi.  Ama sadece rezervlerimiz ile geçinmeyeceğiz. Ekonomi yoluyla pozitif işgücü üretmeye çalışacağız. Bunun hakkında zaten önceki soruda konuşmuştum.

Yine de, her şeyin etkili işlemesi için devrime ihtiyacımız yok. Evrim hakkında konuşalım.

Bu arada, kitlesel gösterilerle ilgili, Occupy Wall Street'e bakalım. Nerede bu hareket? Başlamadan bitti. Ve kimse onlara kötü davranıldığını söylemedi. Onlara gayet iyi davranıldı, ama bastırıldı. Öyle sıkı sıkıya ele geçirildiler ki kimsenin bir söz söylemeye vakti kalmadı. Ve nereye dağıldığı belli değil. Bu bakımdan, haklarını verelim, iyi çalıştılar.

Dmitry Suslov:  Dmitry Suslov, Ekonomi Yüksek Okulu, Valdai Club.

Sayın Başkan, Sibirya ve Uzak Doğu hakkındaki gelişmelerden bahsettiniz, bu önemli bir istikamet. 21. yüzyıl hedeflerinden biri olarak adlandırdınız. Büyük ihtimalle bu daha büyük ve geniş bir planınızın parçasıdır, Asya'ya ve Asya-Pasifik bölgesine bir odak kayması. Tesadüfen, bunu Obama neredeyse aynı politikayı Amerika için bildirmesiyle yakın zamanlarda açıkladınız, aynı vektör. Şuan, birçok insan Rusya ve Batı arasında ki gerginlik nedeniyle, bu Asya istikametinin önceliğinin azalması, bir şekilde duraklaması konusunda endişeliler ki bu da makro eğilimlerin küresel gelişimlerini olumsuz etkileyecektir.

Ama benim sorum başka bir şeyle alakalı. Biliyorsunuz Amerika kendi başına zaten bir pasifik ülkesi, Doğu ve Güneydoğu Asya'da ki birçok ülkede ABD ile işbirliği içinde ve ABD-Rusya gerilimi göz önüne alındığında, Asya-Pasifik bölgesinde ki ekonomik ve politik varlığımızı arttırma politikamızı gerçekleştirmede zorluklar yaşatıp Uzak Doğu ve Sibirya gelişimine dışarıdan darbe etkisi yaratabilir mi?

Vladimir Putin: Sanmıyorum. Bazı ülkeler Amerika'nın baskısına dayanamaz ve Rusya ile olan karlı ilişkilerine zarar verirse bu onların tercihi.

Fakat daha önce de söylediğim gibi, dünya değişti.  Gördüğün gibi, eğer kârlı ve yararlıysa teknoloji ve yatırımları önlemek imkânsızdır. Bir şeyleri belli bir süreliğine yavaşlatabilirsin, fakat genelde bu bir kalkınma metodu değildir. Yaptırımlara, olan her şeye rağmen,  2014'ün ilk altı ayı boyunca AB ile olan ticaretimiz 260 milyar doların üzerinde gerçekleşti. Hiçbir yere ulaşmadı. Düşebilir mi? Belki, varsayıyorum, eğer, örneğin AB ülkeleriyle olan enerji ihracatımızı tamamen durdurursak. Bunu istiyor muyuz? Tabi ki hayır.  Ödeyen iyi müşteriler olduğunda bunu neden yapalım?

Böyle bir şeyin olduğunu hayal edebilir misin çünkü Avrupa'daki ortaklarımızın söylediği de bu, ister misin? Hayal etmekte zorlanıyorum. Niçin? Çünkü alternatif ne? Orta Doğu krizleri bizimkilerden daha az yoğun değil ve hatta İslam Devleti'nin ortaya çıkmasıyla daha şiddetli ve daha fazla - orada ne olabilir? Petrol yağı olduğunu varsayalım, Birleşik Devletler'den şist gazı. Bu mümkün mü? Sanırım bazı yerlerde olabilir. Fakat ne kadara mal olacak. Eğer Avrupalılar çabalarsa, rekabetlerini azaltma yönünde kestirme bir yol var, çünkü Rusya'daki çıkarma mevkileriyle dağıtım ve lojistik için “kısa mesafe taşımacılığı” ile bizim boru hatlarımız vasıtasıyla sağlanan boru hattı gazı ve petrolden daha pahalı olacaktır. Bu da kısaca rekabet avantajlarını öldürmeleri anlamına gelir. Bunu elde etmek için Avrupa'nın ne tür bir koloni olmak zorunda kalacağını bilmiyorum. Bence sağduyu etkili olacak ve buna varılamayacak.

Aynısı Asya için de geçerlidir. Kim önemli Asya milletlerini çıkarlarının zararına Rusya'yla işbirliği yapmayı durdurmaya zorlayabilir? Bunlar aldatmacalardır. Biz bunları beslemek zorunda değiliz. Genelde zararlı, Avrupa'nın eski metotlarla başkalarını dikte etmeye devam etmeye çalışmasında olduğu gibi bu prensiplere göre birisinin politikasını belirlemesi esasen zararlıdır. Bunun hakkında da konuştum. Yüklerini hafifletmek için iki kutuplu bir sistem yaratmaya çalışıyorlar gibi görünüyor.

Avrupa'da neler oluyor? Ülkeyi söylemeyeceğim, ama Doğu Avrupa'daki eski bir meslektaşımla konuştum. Gurularla söyledi “dün bir personel şefi atadım.” Çok şaşırdım. “Gerçekten mi? Bu neden bir başarı?” “Ne demek istiyorsun? En son Amerika büyükelçiliğinin izni olmadan personel şefi ya da savunma bakanı atadığımız zamandan beri birçok yıl geçti.” Bunu söylediğime şaşırdım. “Neden böyle?” Ve o da dedi ki “İşleyiş şekli bu. Eğer AB'ye katılmak istiyorsak ilk başta NATO'ya katılmak zorundayız dediler. Ve NATO'ya katılma zorunluluğu da bundan dolayıdır. Askeri düzenimizin olması gerekiyor.” Ona sordum. “Dinle! Neden bağımsızlığınızı sattınız? Ülkedeki yatırımcıların hacmi nedir?” Hacmi söylemeyeceğim, çünkü hangi milletten bahsettiğim hemen belli olur. Bu asgari!  “Dinle! Çılgın mısın? Neden böyle bir şey yaptın?” dedim. “Bu sadece ortaya çıkış şekli” diye cevapladı.

Fakat bu sonsuza kadar devam edemez. Amerikan arkadaşlar ve ortaklar dâhil olmak üzere herkes anlamalı. Bir kişinin ortağına bu şekilde eziyet etmeye devam etmek imkânsızdır. Bu şekildeki bir ilişki yıkılır; biliyorum uzun süredir buradayım. Onları hemen geri çekebilirsiniz ve bir şeyler yapmaya zorlayabilirsiniz, fakat bu sonsuza kadar sürmez, kesinlikle Asya'da değil, özellikle Asya'da değil. Dünyada egemenliğini komuta eden birkaç ülke var. Değerini biliyorlar ve kimseyi ona yaklaştırmazlar.

Alman-Rusya Oturumunda Araştırma Müdürü Alexander Rahr: Sayın başkan enerji hakkında bir soru. Rusya bizim için çok önemli olan Ukrayna ile anlaşmayı imzalamazsa Avrupa bu kış donacak mı? Ayrıca her şeyin farkında olduğunu düşündüğüm seyirciye şunu açıklayabilir misiniz; bu konuşmalardaki aldatmaca nedir?  Sabit görüşmeler varken neden iki ya da üç aydır Ukrayna ile fiyat üzerinde anlaşmada bir başarı elde edilmiş değil? Ve başka bir soru:  piyasasını serbestleştirmeye başlamış ve kuralları aniden değiştiren Avrupa Birliği'yle yeni enerji stratejisi inşa edeceksiniz ve Rusya'dan bir fiyat üzerinden gaz satın almasını önereceksiniz? Bu konu hakkında düşünceleriniz nedir?

Vladimir Putin: Sorunuzun son kısmıyla başlayacağım. Uzun bir süredir üçüncü enerji paketiyle ilgili Avrupa Komisyonu'ndaki meslektaşlarımızla tartışma içerisindeyiz bu yüzden bu dün ortaya çıkmadı. Bu kararın Avrupa için zararlı olduğunu hissediyoruz. İlk bakışta liberalleşme, piyasa koşullarını oluşturma gibi görünebilir. Aslında böyle bir şeyin söz konusu olmadığına inanıyoruz çünkü petrol sektöründe her şey çok önceden liberalleşti. Petrolün takasta ticareti yapılır ve fiyat takasta kararlaştırılır. Tabi ki belli bir süre ticaret edilen hacmi keskin bir şekilde arttırarak, üretimi arttırarak fiyatlarda kısmi bir oynama yapabilirsiniz, fakat bunu sonsuza kadar sürdürmek imkânsızdır, çünkü bu siyah altın ihracatçılarına ve petrol yağı üreticilerine zarar verecektir.

Gaz sektöründe, hiçbir şey petrol için piyasa fiyatlarına bağlı olan uzun vadeli kontratlardan daha sürdürülebilir değil. Bu kesinlikle adil fiyatlandırma sistemidir. Takasta ticareti yapılan petrolün piyasa fiyatlarından daha liberal ne olabilir ki? Petrolün kalorifik değeriyle karşılaştırılabilen gazın kalorifik değerini işaret eden standart parametreler vardır ve her şey uzmanlar tarafından kolayca hesaplanabilir. Ve Avrupalı müşterilerimiz için önemli bir etken ise şudur: onlar emin olabilirler ki bu tutar kesinlikle fiyat koyma kurallarına göre dağıtılacaktır. Bu Avrupa enerji güvenliğinde kesinlik yaratır. Ve Rusya asla -vurgulamak istiyorum- asla taahhütlerine uymakta başarısız olmamıştır, bir kere bile. 

2008'de bir kriz oluştu çünkü Ukrayna pratikte geçişi engelledi.  Fakat Rusya bundan sorumlu değildir. Kim ne derse desin uzmanlar bunun farkında. 2008'de ne oldu Ukrayna Rusya ile yeni bir kontrat imzalamak istemedi ve eskisinin süresi doldu.  Ve yeni bir kontrat imzalamadan,  kışın ihracat hattından belli hacimlerde gazı sifonlamaya başladılar.  Başta buna müsamaha gösterdik, basitçe bunun kabul edilemez olduğuna işaret ettik.  Bir süre tolerans gösterdik ve dedik ki, illegal olarak alınan özellikle çalınan eşit miktarlarda pompalanan gaz miktarını azaltacağız. Bir gün bir milyon metreküp çaldılar,  bu yüzden ertesi gün pompalanan miktarı bir milyon metre küp azalttık. Ve buna günden güne devam ettik.  En sonunda da sıfıra indirdik.  Fakat bu bizim suçumuz değildi.  Bedava gaz veremeyiz. Nasıl bir davranış bu?

Orada olup bitenler ve var olan tehditlere gelince, bildiğiniz üzere geçen sene 2013'ten beri Ukrayna'nın tahakkuk eden borçlarını ödemesine yardım etmek için kasımda ödenmemiş borç eklendi ve geçen temmuzda ödemeyi durdurdular. Söylediğimiz durumu düzeltmek için tekrar ettik: 3 milyar dolar borç vereceğiz ve 2014'ün ilk çeyreğinde en alt limitin altına azaltacağız. Buna rağmen Ukrayna'nın 2013'teki borçlarını ödemek için aldığı krediyi kullanırsa ve en düşük oranda düzenli ödemeler yaparsa- 1000 metre küp için 268,5 dolar, ikinci çeyrek için bu fiyatı devam ettireceğiz.

Sonuç şu ki, önceki yıla ait borçlar ödenmedi ve ilk çeyrek için yapılan şimdiki ödemeler tam olarak yapılmadı. Bu yüzden anlaşmaya tam uymak için Gazprom sözleşme fiyatlarına kaydırdı. Hepimizin hatırladığı gibi kontrat 2009 da imzalandı. Bütün bu süre boyunca yürürlükteydi ve ne Avrupa'daki ortaklarımız tarafından, ne biz, ne de Ukraynalı arkadaşlarımız tarafından sorgulandı. Bu kontrat bütün bu yıllarda yürürlükteydi. Timoshenko hükümeti imzaladı onu. Enerji bakanı Prodan dâhil olmak üzere Kiev'deki mevcut otoriteler imza törenine katıldılar ve bunun tamamen bilinci içerisindeler. Aniden bunun kötü bir kontrat olduğu ve gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Niçin? Fakat yine de ödemek istemiyorlar.

Herkes bu rakamları bilir fakat tekrar etmek istiyorum. Geçen sene 3 milyar dolar krediden bahsettik. Bu yılın resmi borcu zaten 5,6 milyar dolara ulaştı. Fakat gaz fiyatlarında 100 dolar indirimi gözden geçirmeye istekliyiz. Bu hala geçen sene ve bu sene için 4,5 milyar dolar anlamına gelir. Bu yüzden 3 milyar dolar kredi artı 4,5 milyar dolar borç 7,5 milyar dolar eder.

Buna ek olarak, Gazprombank Ukrayna'daki müşterileri için 268 dolar olan en düşük fiyattan kimyasal endüstriye gaz satın almak için 1,4 milyar dolar, bir özel şirket borç verdi. Aynı Gazprombank Naftogaz Ukrainy'e şu anki hesabını dengelemesi için 1,8 milyar dolar daha verdi.

Kimse borcunu ödemek istemiyor. Büyük bir sorumluluğun altına girdik. Şimdi neredeyse her şeyin üzerinde anlaştık- fiyat ve ödeme süreci. Şunu vurgulamak istiyorum ki şimdiki anlaşma ve kontrat altında, Gazprom önceden ödendiği kadar gazı gemiyle göndermesi anlamına gelen üst düzey ödemeye çevirdi. Önceki ayarlamaklar altında, önce biz gazı gönderirdik onlar da bir ay sonra öderlerdi. Fakat ödemedikleri için aynı şekilde devam ettiremeyiz. Söyledik bu katı kontrat uyması, önce öderler sonra göndeririz. Herkes bu konuda uzlaştı. Ukraynalı ortaklarımız anlaştı ve Avrupa Komisyonu bunun adil olduğunu kabul etti. Borçlarını ödemek ve üst düzey ödemeye geçmek zorundalar.

IMF ve Avrupa Komisyonu Ukraynalı arkadaşlarımızın dediklerini doğruladı. Ukrayna'nın borçlarını ödemesi için şimdi 3,1 milyar doları var. Bu bütün 4,5 milyar dolar değil sadece 3,1 milyar dolar. Teknik olarak katı bir duruş sergileyerek hepsini istiyoruz diyebilirdik. Gazprom üzerinde biraz baskı yapmak zorunda kaldım, bunun için yabancı hissedarlar dâhil olmak üzere, hissedarlarından özür dilemek istiyorum. Fakat Gazprom'dan ısrar etmemesini, en azından 3,5 milyar doları ödemelerine izin vermesini ve denge üzerine tartışmasını istedim.

Bu yüzden 3,5 milyar dolarları var ve diyorlar ki: ya bütün miktarla borcumuzu öderiz ve sonra üst düzey ödemeleri yapmak için hiçbir şeyimiz kalmaz ya da gelecek gönderilerin ön ödemelerini yaparız ve borcumuzu geri ödeyemeyiz. Sonraki durumda borcumuzun geri ödemesi için mart veya Nisan 2015'e kadar uzatma isteriz. Bu bizim için ne anlama geliyor? Kesin olarak şunu söyleyebilirim ki, eğer bunu kabul edersek son ayda hiçbir şey elde edemeyiz. Bu daha önce defalarca yaşandı. Bu yüzden, hayır dedik, bunu bir daha yaşamayacağız.

Avrupa Komisyonu ne dedi ve Sayın Ettinger tarafından halka duyuruldu? Ukraynalı ortaklarımıza borç vermemizi ve gelecek için geri ödememe istememizi önerdiler. Ya bizden başka bir borç, ya da ön ödemesiz gönderi. Bu da bir borç türüdür, bu kez mal borcu. Ukrayna'daki arkadaşlarımıza ve Avrupa Komisyon'una bunu artık yapmayacağımızı söyledik. Şuan Ukrayna'nın bize olan borcu 11 milyar dolar civarında. Ocak ayında, Ukrayna 3 milyarlık bir dilim daha alacaktı IMF'den. Bu yüzden bizde onlara Ukrayna'nın ocak ayında parayı alacağını ve bizimde onların almalarını istediğimizi bu yüzden ödemeyi ocak ayından aralık ayına çekmelerini söyledik. Cevap olarak, IMF'deki karışık karar alım prosedürlerinden dolayı bunun imkânsız olduğunu söylediler. Daha sonra ben de Ukrayna'ya bir aylık ortaklaşa bir borç vermelerini söyledim, sonuçta herkes ocak ayında ödemenin geleceğini biliyordu. Cevap bu kararı Avrupa Birliği'nde veremeyecekleri yönündeydi çünkü Avrupa Komisyonu'nun çok karmaşık borç verme prosedürleri vardı. Pekâlâ, Avrupa'nın en büyük bankalarından birinden garanti istedik. Ve yine, karmaşık prosedür olaylarını duyduk, şuan yapabilecekleri bir şey yokmuş.

Biliyorsunuz, Rusya ve Ukrayna'daki zihniyet Avrupa'dakinden farklı. Burada bir erkek, bir kadını yemeğe davet ettiğinde hesabı erkek öder, ama Almanya'ya gittiğinizde herkes kendi hesabını öder. Buna karşın, aynı durum değil. Avrupa Birliği Ukrayna ile işbirliğini seçti ve belli yükümlülükler altına girdi. O zaman neden Ukrayna'ya yardım etmiyorsunuz, 1 aylığına ortak borç sağlamıyorsunuz, sadece bir aylığına?

Ortaklarımız ile Ukrayna ve Avrupa Komisyonu'nda çok profesyonel ve dostane tartışmalar yürütüyoruz. Büyük bir sorumluluk ve risk aldık ve eğer bu riskleri Avrupalı ve Amerikalı ortaklarımız da bizimle üstlenirse kesinlikle adil bir sonuca ulaşacağımızı düşünüyorum. Neden Ukrayna'yı bu 40 milyon dolarla aşağılıyorlar. Ne yapmalılar bu sadakayla? En azından 1,5 milyar vermeliler ve bu aylık olmalı.

Umuyorum ki bu sorun kısa bir sürede çözülecek, belki gelecek hafta. Eğer asıl olay buysa şu an veya sonrası için bir tehlike olmayacak. Fakat eğer bu değilse,  biz tekrar karşılığında krize sebep olacak ihracat boru hattından gaz kaçırma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Biz bunu istemiyoruz. Ancak, Rusya asla bir krize sebep olmaz. Biz bütün sözleşmeli taahhütlerimize büyük bir önemle uyacağız ve zamanında nakledeceğiz.

Peter Lavelle: Sizi gördüğüme çok sevindim Sayın Başkan. Size basın adına bir soru sormak istiyorum çünkü bütün sorular çok ilginç. Günlerdir bugün burada bahsettiğimiz konuları tartışıyoruz. Fakat ben sizin dünyadaki imajınız hakkında konuşmak istiyorum. Aksanımdan anlayacağınız üzere ben bir Amerikanım. Burada çok az Amerikalı var.

Bugün baktığımızda Dünya'daki en kötü gösterilen lider herhâlde sizsiniz. Şu an bir derece cahillik, konuşmada yeteneksizlik ve temel ilişkileri kuramamak gibi konularda protesto ediliyorsunuz. Diğer bir taraftan eğer evrensel olarak bakarsak, siz modern tarihin en popüler insanlarından birisiniz. Hatta ben uzaklardan bakarak – Avrupa'dan ve Amerika'dan- kurtarıcı olarak, durumu kurtaran adam olarak görüldüğünüzü söyleyebilirim. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Vladimir Putin: Öncelikle tarihsel bir alıntı yaptığımda beni doğru anladığınızı bilmek isterim ki, kimse kendini bir başkasıyla karşılaştırıyor denmesin. Yoksa birçok konu çarpıtılabilir.

Bismarck Uluslararası Avrupa arenasına ilk çıktığında aklındakileri açık açık söylediğinden onu tehlikeli buldular. Ayrıca ben ne düşünürsem bunu etkili ve direkt konuya odaklı söylemeye çalışırım. Bu bazıları için bir derece cazip. Diğer yandan, bu durum bazı insanları etkiler çünkü bunu kaldıramazlar. Fakat Rusya bunu başarır.

Washington Küresel Faiz Merkezi Başkanı ve Kurucusu

Nikolai Zlobin: Adalet hâkim olmuştur. Nikolai Zlobin, Küresel Faiz Merkezi, Washington

Vladimir Putin: Adınız çok tehditkâr. (Zlobin soyadı Rusça zlo-şeytan kökünden türemiştir.)

Nikolai Zlobin: Doktor Şeytan karakterini bilir misiniz? Karım bazen beni öyle çağırır.

Vladimir Putin: Ne kadar iyi bir eşiniz var!

Nikolai Zlobin: Her şey zıtlıkla alakalı Sayın Başkan demin de söylediğiniz gibi. Bugün beni hayal kırıklığına uğrattınız, çünkü açık konuşmak gerekirse konuşmanızda daha sert değerlendirmeler bekliyordum aksine siz diplomatik konuştunuz.

Vladimir Putin: Bu benim soyadım: seninkinin aksine, bizim kesin bir yolda ilerlediğimizi gösteriyor. (Putin soyadı Rusça put'-yol kökünden türemiştir.)

Nikolai Zlobin: Benim de öğrenmek istediğim tam da bu yolun ne olduğu.

Bu arada, modern dünyayı tanımlamanızı not aldım, tamamen katılıyorum, adaletsizlik, gücün tek elde bulunması, baskı çabaları, manipülasyon ve propagandalar. Açıkçası yaşadığım yerde Washington'da Rusya'daki politik yaşamı böyle tasvir ediyorlar. Bu sadece siz sadece karşıt bir bakış açısı sunmak içindi. Fakat sorumun bununla bir alakası yok. 11 Eylül 2001'de Amerika'daydım. O günden sonra Amerikan'ın değişimini izledim. Şimdi daha farklı, daha sert oldu. Tolerans seviyesi düştü. Başkanlık verimi arttı. Herkes vatansever oldu. Amerika dış politikada daha sert oldu ve kendini dışarıya kapattı. Belki yanılıyorum ve eğer yanıldığımı düşünüyorsanız lütfen, yanıldığım konusunda beni ikna edin ama ben Rusya'nın Amerika'nın yaptığı hataları yapmaya başladığını düşünüyorum. Ratinginiz çok yüksek ve bu harika. Ama bence ülkenizdeki muhteşem vatanseverlik iyi ve kötü vatanseverlik olmak üzere ikiye ayrılmaya başlıyor. İyi olan taraf sizi destekleyen ve her dediğinizi aynen yapan taraf, kötü taraf ise sizi eleştirme cesaretine sahip veya bazı meselelerde sizle karşıt görüşte olan taraf. Bence bazı durumlarda vatanseverlik kendini çok tehlikeli bir milliyetçilik formunda bulabilir ki gördüğüm kadarıyla bu da Rusya'da hızlı bir yükselişte.

Aynı zamanda konuşmanızda belirttiğiniz bir şeye karşı çıkmak istiyorum. Son zamanlarda Rusya'nın dünyaya kapandığını düşünüyorum. Bunun sadece dünyanın Rusya'yı dışarıda bırakmasından kaynaklı değil, aynı zamanda Rusya'nın kendini dışarıda bırakacak şeyleri yapmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Belli öğrenci değişim programları sonlandırıldı, politikayla ilgisi olmayan bazı STK'ların fon kaynakları kesildi ayrıca yabancı temsilci ve çifte vatandaşlık arayışı başladı. Birçok şey sayabilirim, belli bir yönde eğilim gösteren birçok şey. Eskiden ne kadar küresel toplumla iç içe olursa, Rusya'nın o kadar güvenli olacağını düşünürdüm. Buna karşın, sizin farklı düşündüğünüzü görüyorum: Rusya- Rus toplumu, sivil toplum- ne kadar az dünyayla iç içe olursa, o kadar güvenli hisseder.

11 Eylül'den bu yana, yaşadığım yer, Amerika giderek daha az demokratik olmaya başladığını kanıtladı bana. Rusya'nın da daha az demokratik olmaya başladığı izlenimi var. Yanılıyorsam, lütfen nerede yanıldığımı gösterin. Teşekkürler.

Vladimir Putin: Öncelikle, Rusya kendini dışarıya kapatıyor mu, kapatmıyor mu? Zaten söyledim ve tekrar söylüyorum: kendimizi dışarıya kapatma niyetimiz yok. Doğrusu diğerleri Rusya'yı dışarıda tutmaya çalışıyor. Bu açıkça ortada. Liderleriniz alenen, herkesin içinde Rusya'yı cezalandırmak istediklerini, Rusya'nın bunu pahalıya ödeyeceğini, herkesten dışlanacağını vb. söylüyorlar. Bununla beraber, küresel problemleri böyle bir dışlanmış güç olmadan nasıl çözecekleri belirsiz ve buna karşın, bunun imkânsız olduğunun farkına varmışlar gibi görünüyor.

Bu yüzden, tekrarlamak istiyorum, niyetimiz kendimizi dışarı kapatmak değil, amacımız bu değil. Bununda ötesinde bunun bize zarar vereceğini düşünüyorum. Bu arada, bize bunu yapmaya çalışanlara modern dünyada bunun nafile ve imkânsız olduğunu söyleyebilirim. Bir 40-50 yıl önce olabilirdi ama şuan değil. Bu tür bütün girişimler başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Kısa bir süre sonra meslektaşlarımızda bunu daha iyi anlayacaktır.

Büyüyen vatanseverlik konusunda, Amerika ile karşılaştırdınız. Evet, bu doğru. ABD'de neden yaşandı? Niçin burada yaşanıyor? Sebep aynı: insanlar tehlike altında hissediyor. 11 Eylül'den sonra, insanlar güvende hissetmedi ve ülke liderinin etrafına toplandılar. Bu arada liderler duyulan güven eşdeğerde hareket etmesi gerekiyordu. Her şeyi doğru yaptıklarından emin değilim. Afganistan'a ilk asker ayak bastığından bu yana çok fazla kayıp var. Şimdi, neler olacağı belli değilken koalisyon dağılmak istiyor. Görüyorsunuz, bu karışık bir mesele, fakat böyle hareket ettiler. Bu ilk nokta.

İkinci nokta ise STK ve diğerleriyle alakalı. Bu, ülkeyi tamamen kapatma anlamına gelmiyor. Neden böyle düşündünüz? Bu, sadece kendini savunma. Biz dış temsilcilerin yasalarını alacak kişiler değiliz. Bu senin yaşadığın yerde Amerika'da yapıldı, yasa orada onaylandı. Doğru, şimdi bana bunu otuzlarda Nazizm ve propagandalardan korunmak için yapıldığını söylüyorlar. O zaman, neden şimdiye kadar kaldırmadın. Bununda ötesinde- daha önce belirttiğim gibi- politik olaylardaki bazı katılımcılar ABD temsilcileri tarafından sorgulanıyor. Yasa hâlâ yürürlükte. İnsan hakları, eğitim ve sağlık alanına bakarsak, Amerika'yla çalışan veya yardımlarıyla geçinen STK'ları kapatmadık. Ayrıca bazı eğitim programlarının kapandığını söylediniz. Hayır, kapanmadılar. Hükümet henüz böyle bir programın uygulamasını duyurdu. Eğer bütçe kısıtlamasıyla ilgili bir şeyse olabilir, fakat başka türlü olamaz.

Başta gelen üniversitelerimize öğretmenleri çağırıyoruz, Uzak Doğu'dan bile gelen var ve bütün üniversitelerimizde çalışıyorlar. Amerika dâhil, dünyanın her tarafındaki çeşitli üniversitelerden, 6 ay veya daha fazla çalışmak için gelen öğretmenlerden araştırma grupları oluşturan devasa hibeli bir program yürütüyoruz.

Dışarıdan finanse edilen politik aktivitelere karşıyız. Bunun Amerika'da izinli olduğunu mu söylemeye çalışıyorsunuz? Orada gözlemcilerin seçim istasyonlarına yaklaşmasına bile izin vermiyorlar. Başsavcı hapisle tehdit ediyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği teşkilatını bile kovalıyorlar ve sen de bana demokrasiden bahsediyorsun.

Eski bir Avrupa lideri bana “Amerika'da nasıl bir demokrasi var? Eğer en azından milyar veya milyarların yoksa seçime katılmayı düşünemezsin bile.” Nasıl bir demokrasi türüdür bu? Bunun yanında sen başkanını seçilmiş delegeler yoluyla seçiyorsun, bizde direk demokrasi var. Bununda ötesinde, daha önce de defalarca söylediğim gibi, anayasa öyle düzenlenmiş ki bir aday için oy veren delege sayısı yüksekken, temsil ettiği insan sayısı daha az olabilir. Bu yüzden, başkan azınlık yoluyla da seçilebilir. Bu nasıl bir demokrasidir? Demokrasi nedir? Halkın gücüdür. Burada halkın gücü nerede? Yok. Aynı anda, sen de bizi burada demokrasi olmadığına ikna etmeye çalışıyorsun.

Kesinlikle engellerimiz var. Sisteme uyuyorlar. Çoğu geçmişten geliyor. Değiştirmemiz gereken çok şey var. Aşamalı olarak ilerliyoruz, ama devrimle değil -dediğim gibi 20. yüzyılda çok yaşadık- evrimle ilerliyoruz. Seçim sisteminin eleştirisinin farkındayım. Buna karşın, bu uygulama sizin demokratik bulmadığınız birkaç ülkede var sadece. Çok dikkatli davranıyoruz ve ince ayar vermeye çalışıyoruz bu sisteme. Eski totaliter rejimimize dönmek istemiyoruz. Korktuğumuzdan değil fakat bu yol bizi çıkmaz sokağa yönlendirecektir, bundan eminim ama daha önemlisi Rusya halkı bundan emin. Bunlar demokrasinin araçlarıdır; gerçekten değişkenler ve toplumun bugün ki sosyal gelişimine karşılık verebiliyorlar.

Örneğin, Afganistan'da seçim yaptılar. Devlet bakanınız seçimleri organize etmek için oradaydı, oy sayımında neler yapmalarını gerektiğini söylüyordu. Saçmalık! Demokrasi bu mu? Bana Afganistan'ın bir demokrasi örneği olduğunu söylediklerini hatırlıyorum. Saçmalık. Bu kadar üzücü olmasaydı gülebilirdim bile buna. Bu yüzden biz diyaloga ve değişime açığız.

STK'lardan bahsettin, dediğimiz gibi birçoğu hâlâ güvenli kasada duruyor, politika ile ilgili olmadıkları için. Yani söylediğin yanlıştı. Düzeltmek gerekir.

Nikolai Zlobin: Peki ya milliyetçilik?

Vladimir Putin: Vatanseverlik milliyetçiliğe dönüşebilir. Burada sana katılıyorum, bu çok tehlikeli bir eğilim. Bunu aklımızın bir köşesine yazmalı ve gerçekleşmemesinden emin olmalıyız. Ülke için çok tehlikeli. Ben Rusya'daki en büyük milliyetçiyim. Buna karşın, milliyetçiliğin en harika ve en uygun olanı insanların yararına olan politikalara göre hareket eden ve işleyendir. Buna karşın milliyetçilik diğer insanlara karşı hoşgörüsüzlük anlamına gelirse, şovenizm-önceden çok dinli ve çok kültürlü olarak kurulmuş bu toplumu yok edecektir. Bu bizi sadece sona değil kendi kendini yok etmeye götürecektir. Rusya bunun oluşmaması için elinden geleni yapacaktır.

 

İngilizceden tercüme eden: Özgür Göndiken

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar