946503.jpg

Şii Mercilik: 1917 sonrası Irak’ta İngilizlere karşı isyanların öncüsü (Özel Dosya)

Şii Merciliği, “kâfir ve işgalci” İngilizlerin yaptığı her plan ve politikaya karşıydı. Bundan dolayıdır ki, İngilizlerin planı doğrultusunda 30 Kasım 1918’de yapılan referanduma da karşı çıkmışlardı.

22 Mart 2015 Pazar

Ziya Abbas

Mart 1917'ye gelindiğinde, Bağdat İngilizler tarafından işgal edilmiş ve cihad hareketi askerî açıdan başarısız olmuştur. Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesi ile ortaya çıkan güç boşluğunu İngilizler dolduramamıştır. Savaşın sona ermesi ile birlikte İngilizler, Irak'ın geleceği konusunda hâlâ kararsızlık içindedir. Söz konusu güç boşluğu, İngilizlerin kararsızlığından faydalanan Şii mercilerin devreye girmesini beraberinde getirmiştir. Anayasal Dönem ve Birinci Dünya Savaşı sürecinde cihad hareketine önderlik eden merciler, Şii toplumunu harekete geçirme yollarını da bulmuşlardır.

İngilizlerin 11 Mart 1917 tarihinde Bağdat'ı işgal etmeleri ile Irak'ta Osmanlı dönemi bitmiş ve İngiliz devri başlamıştır. İngilizlerin Irak'ta izledikleri siyaset, Irak'ın geleceğini belirleme konusunda çözüm getirememenin yanı sıra, kararlı ve önceden bir stratejiye bağlı olan planlı politikalar da değildi. Nitekim bu durum, 25 Nisan 1920 tarihinde San Remo Konferansı'na kadar devam eden süre içinde sık sık bağlı kalmadıkları vaatlerde bulunmalarından belli olmaktaydı. Söz konusu konferansta Irak'ın resmen İngiliz mandasına verildiği açıklanmıştı. 3 Mayıs 1920 tarihinde de İngiltere, Irak mandasını kabul etti ve Irak ile ilgili manda rejimini Irak'a yönelik temel politika olarak uygulamaya geçirdi.[1]

İngiliz işgaline karşı Iraklıların direnişi, İngilizlerin Irak'ta izlediği politikanın tutarsızlığı ile ülkenin geleceğini belirlemesinde ortaya atılan birçok projeyi engelleyerek başarısızlığa mahkûm kılan birincil faktördür. Bu direniş, siyasal muhalefetten silahlı mücadeleye kadar değişen şekillerde kendisini göstermiştir. Direniş, 1917–1920 yılları arasında Irak'ın birçok bölgesini kapsamaktaydı.[2] Direnişin önemi ile etkisi, faaliyetlerine ve yayılma alanına bağlı olarak farklılık arz etmekteydi.[3] Bu süre zarfında Irak'ın birçok yerinde işgale karşı, değişik ideolojilere sahip farklı kesimlerin liderliğinde askerî ve siyasî hareketler görülmeye başlamıştır. Silahlı ya da siyasal mücadeleye kadar ulaşan ve çoğunu Şii Müslümanların oluşturduğu muhalif hareketlerdeki önemli nokta, Şii merciliğinin liderlik ve yönlendirici rolünün bu hareketlerde etkili olmasıydı.[4]

El-Şuaybe Savaşı'nın ardından cihad hareketinin şiddeti azalmaya başlarken İslamî muhalefetin ilk sinyalleri de kendisini hissettirmişti. Bununla birlikte, Necef ve Kerbelâ'daki Şii merciler ve diğer din adamları, Orta Fırat Bölgesi'nden el-Şatra, el-Nasıriyye ve el-Şamiye'de olduğu gibi aşiret reisleri ile arka arkaya görüşmeler ve konferanslar düzenliyorlardı. Söz konusu toplantılarda hâkim olan ortak düşünce, İngilizlere karşı ayaklanma hazırlıklarını bir an önce bitirme ve saldırıya geçme yönündeydi.[5] Ancak bu direnişin büyümesi, Bağdat'ın işgalinden sonra başlamıştır. Özellikle 1917 sonlarında itibaren direnişçiler, işgalci kuvvetlere karşı güçlü bir siyasal ve silahlı mücadeleye girişmiştir. Bunlardan en önemlisi Mart–Nisan 1918'de Necef Ayaklanması sırasında yaşanan mücadeledir.[6] 1918 sonlarında 1919 başlarında İngiliz yönetimi tarafından yapılan referandumdan sonra başlatılan siyasal mücadele, daha sonra silahlı mücadeleye dönüşerek Haziran–Kasım 1920'de ateşi ile tüm Irak'ı saran Büyük Ayaklanma olarak kendini göstermiştir.[7]

Şii Merciliği'nin, Büyük Ayaklanma ve Necef Ayaklanması'ndaki rolünü incelemeden önce ilk olarak Merciliğin bu rolü üstlenmesinin nedenlerine göz atmakta fayda vardır. İngilizlerin Irak'ı işgal etmeye başladıkları ilk günlerden itibaren Necef, cihad hareketinin ana merkezi haline gelmişti. Necefliler, Osmanlı yerel yöneticilerini Mayıs 1917'de şehirden kovduktan sonra işleri yürütmek için bağımsız bir yönetim kurmuşlardı. Söz konusu yönetim, geçici bir hükümet ya da özerk bölge şeklindeydi. İki yıl süren bu durum içinde merciler ile diğer din adamları, Orta Fırat Bölgesi'ndeki kabile şeyhleri başta olmak üzere İngiliz ve Osmanlı idarelerinden bağımsız olarak Irak'ın birçok yerinde halk ile ilişkilerini kuvvetlendirmişlerdi.[8] 1917 yılının ortalarında Necef'te İngilizlere karşı birtakım hareketler görülmeye başlanmıştı. Necef halkı, Hamid Han adlı kişinin Necef'e yeni siyasî yönetici olarak tayin edilmesine karşıydı. Bunun yanı sıra İngilizler ile iş birliği yapan İnizah Kabilesi Reisi Fehad el-Hazzal adlı kişi, İngilizlerin emri doğrultusunda Necef'e girmiş ve şehir halkında problem yaratmaya çalışmıştır. 1918 yılının başlarında da Necef'in bitişiğinde bulunan Kûfe'ye İngilizlerin askerî birlik göndermesi Necef halkını kızdırmıştı. Bunu hem kendilerine hem de Irak'ın geneline yapılan bir kışkırtma eylemi olarak değerlendirmişlerdi.   

Şii mercilerin tutumları, etkisi ve önemi açısından Kerbelâ'daki, Necef ve Irak'ın genelinde sergilediği tutumdan daha farklı idi. İngilizler, Kâzım el-Yezdî'nin bir köşeye çekilerek suskunluğa bürünmesinden istifade etmişlerdir. Irak'ta İngilizlerin Sivil Yöneticisi olan Sir Percy Cox, Kûfe'de ikamet eden el-Yezdî'yi ziyaret etmiştir. Öte yandan, Samarra'da ikamet eden Muhammed Tâkî el-Şîrâzî ve Necef'te ikamet eden Fethullah el-İsfahânî, bu konudaki tutumlarını açıkça belli etmemişlerdir. Ancak Necef ve Kerbelâ'da kendilerine bağlı din adamları sayesinde halkı İngilizlere karşı harekete geçirmekte büyük rolleri olmuştur. Halkın tutumuna gelirsek, Havza'daki Şii mercileri ile ileri gelenlerin verecekleri her türlü işarete bağlı olarak pasif direniş ve silahlı mücadeleye tamamen hazır olduğunu söylemek mümkündür.[9]

Kerbelâ ve Necef, siyasî konuları tartışan[10] birçok sempozyuma ev sahipliği yapmıştı. Söz konusu sempozyumlar, önde gelen din adamları ile birlikte Cevat ve Abdülkerim el-Cezairî gibi birkaç aydın tarafından yürütülmekteydi. El-Şebibî Sempozyumu da Muhammed Rıza el-Şebibî ve Muhammed Bakır el-Şebibî gibi isimler tarafından yürütülmüştür. Bu tür sempozyumlar, bir taraftan Kasım 1917'de “İslamî Kalkınma Derneği'' gibi gizli bir İslamî derneğin kurulmasında büyük etkisi olmuş, bir taraftan da Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin Samarra'dan ayrılarak Necef'te ve daha sonra da Kerbelâ'da ikamet etmesinde büyük rol oynamıştır. Kâzım el-Yezdî'nin ayaklanma taraftarı olmadığını gösteren bir tutum sergilemesi üzerine, sempozyum ve konsey üyeleri ruhanî liderliğin el-Şirâzî'de sınırlı kalması için harekete geçmiş, karşılıklı görüşmeler ve yaptıkları çağrılar üzerine el-Şirâzî, en büyük Şii merci olmuştur.[11]

Necef'in İngiliz siyasî yöneticisinin 19 Mart 1918 tarihinde Necefliler tarafından öldürülmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur. İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Marshall, Necef'in abluka altına alınması ve şartlar yerine getirilmedikçe ablukanın kaldırılmaması yönünde emir vermiştir. İleri sürülen şartlar, ayaklanmanın öncülüğünü yapan kişilerin teslim edilmesi, yüz elli bin lira maddî ceza ödenmesi ve bin kişinin savaş esiri olarak Hindistan'a sürgün edilmesiydi. Ayaklanmaya karışan çok sayıda kişi idam edilirken, Muhammed Tâkî el-Şîrâzî ve Muhammara Şeyhi Prens Hazal'ın araya girmeleriyle Şeyh Cevat el-Cezairî ile Muhammed Bahru'l-ulûm idama çarptırılmaktan kurtulmuş ve yurt dışına sürgün edilmişlerdi.[12]

Ayaklanmaya liderlik etmek için Samarra'dan Necef'e ve daha sonra Kerbelâ'ya giden Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin dışında, üst düzey Şii mercileri bu konuda hiçbir girişimde bulunmayıp, sessiz kalmayı seçmişlerdir. Daha sonra sükûtu terk edip hareketten yana tavır almaları da halkın, bazı din adamlarının ve Havza öğrencilerinin baskıları sonucunda gerçekleşmiştir. Diğer mercilerin bu tutumu, Şii toplumunun büyük bir kısmının el-Şîrâzî çevresinde toplanmasına yol açmış ve kısa bir süre içinde Şiilerin en büyük mercii konumuna yükselmesinde ana etken olmuştur.

Şii Merciliği, “kâfir ve işgalci” İngilizlerin yaptığı her plan ve politikaya karşıydı. Bundan dolayıdır ki, İngilizlerin planı doğrultusunda 30 Kasım 1918'de yapılan referanduma da karşı çıkmışlardı. I. Dünya Savaşı sona erdiğinde Şerifler harekete geçerek, Irak'ın yönetiminin Şerif Hüseyin ya da oğullarından birine verilmesini istediler. İngilizlere baskı yaparak referandumlar yaptılar ve Irak'ta bağımsız bir Arap devleti kampanyası sürdürdüler. Arap milliyetçiliğini ilke edinen el-Ahd Cemiyeti'nin Irak'taki kolu bu kampanyada etkili bir rol alarak, Şii merciler ile Şerifler arasında iletişim kurulmasını ve Şerif Hüseyin ailesinden bir ferdin Irak'a kral seçilmesini hedefliyordu.[13]

Irak ve Arap dünyasında gelişen durumlar sonucu İngilizler Irak'ı yönetmek üzere Şerif Hüseyin'in bir oğlunu atama görüşünde mutabık bir tavır sergileme yoluna gitmişlerdir.[14] Kasım 1918'de, Irak'ta eğitim görmüş ve söz sahibi olan kişilerin görüşünü saptamak için referandum yapılması öngörüldü. Referandum üç soru içermekteydi:

· İngilizlerin gözetiminde bağımsız bir Arap hükümeti ister misiniz?

· Bu hükümetin başkanlığını bir Arap prensinin yapmasını ister misiniz?

· Hangi prensi seçersiniz?

Söz konusu referandum, İngilizlerin Irak işgalini tamamladıktan ve I. Dünya Savaş'ının sona ermesinin ardından gelmiştir. Referandumun hedefi, İngilizlerin planı doğrultusunda Osmanlı Devleti'nden koparılmış Arap eyaletlerinin geleceğini belirlemektir.[15] İlk maddede görüldüğü üzere “İngilizlerin gözetiminde bağımsız bir Arap hükümeti” hükmüyle devletin bağımsız olması mümkün olmadığı gibi, halkın iradesini de yansıtması mümkün değildi. Referandumun gerçek dışı olduğunu bilen İngilizlerin, Kerbelâ, Necef ve Kâzımiyye'de kabul görmesi hususunda ümitleri yoktu. Nitekim Şii Merciliği, referandumu boykot etmiştir. Beklenildiği gibi referandum sonuçları, İngilizleri memnun etmemekle birlikte, Şii Merciliği'nin tutumunun, çıkarlarını ne kadar etkilediğini bir kez daha görmüş oldular.[16] Yine referandumun sonucunda Şii mercilerin Şii toplumun yanı sıra Sünni toplumunu da etkileyebilen bir güç olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Şii merciler, kendileri ile Şerifler arasında bir çıkar birliği olduğundan, İngiliz yönetimine son vermek için iki tarafı işbirliği hususunda yönlendirmişlerdir.

Bir Arap prensi tarafından Irak'ın yönetilmesini isteyen Şii merciler, İngilizlerin yönetimine son verilmesi, kurulacak olan Irak Ulus Devleti'nin İngiliz denetimi olmaksızın anayasaya dayalı ve halkın seçtiği bir meclis tarafından yönetilmesi fikrini şiddetle savunmaktaydılar. Mercilerin bu fikrini açıkça belirten, Büyük Merci Kâzım el-Yezdî'den sonra ikinci Merci Ayetullah Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin etkisi ile Ocak 1919'da önde gelen mercilerin de imzasını içeren bir bildiri Kerbelâ'da İngiliz yönetimine sunulmuştur. Kerbelâ bildirisinin hemen ardından el-Şîrâzî, Müslüman olmayan birinin Müslümanları yönetmesini yasaklayan bir fetva yayınlayınca İngilizler zor durumda kalmıştır. Fetvanın etkileri kısa bir süre içinde Bağdat, Kâzımiyye ve Kerbelâ'da görülmüştür. Giderek etkisi artan fetvayı birçok dilekçe takip etmiş ve bu dilekçeler İngilizlere sunulmuştur. En önemli dilekçelerden biri Bağdat ve çevresinden sunulan dilekçedir. Bu dilekçe, elliye yakın Şii ve Sünni din adamının imzasını içeriyordu. Dilekçede imzaları bulunan ulema, kendilerini, Bağdat ve çevresinde bulunan Şii ve Sünni halkın Müslüman temsilcileri olarak tanıtmıştır. Merkezi, Irak'ın başkenti Bağdat'ta olan bir ulusal yasama meclisi tarafından yetkileri sınırlanmış Müslüman bir kralın yöneteceği bir Arap devleti istediklerini belirtmişlerdir.[17]

Şii Merciliği'nin referandumu boykot etmesiyle Kerbelâ'da İngiliz yönetimi sekteye uğramıştır. İslamî hareket, referandumdan önce Kerbelâ'da güçlü bir konumdaydı. Nitekim Kerbelâ'da en büyük Şii Mercisi Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin oğlu Muhammed Rıza'nın başkanlığında, “İslamî Cemiyet” gibi bazı gizli örgütlerin oluşumu başlamıştı. “İslamî Cemiyet"te Hibetuddin el-Şehristânî, Hüseyin el-Kazvinî, Abdu'l-Vahab el-Vahhab, Abdülkerim el-Avvat, Ömer el-Alvan, Osman el-Alvan, Tuleyfih el-Hassun, Abdulmehdi el-Kanber ve Muhammed Ebu el-Hab gibi üyeler bulunmaktaydı. Ayrıca, “Ulusal İslamî Cemiyeti” adında başka bir cemiyet daha kurulmuştu. Bu cemiyetin üyeleri arasında, Abdu'l-Hüseyin el-Mendelavî, Mehdi el-Monovî ve Yahya el-Zerandî gibi isimler vardı. Söz konusu iki dernek, dini etkinlikleri fırsat bilerek halkı eğitmeye ve halka siyasette toplumun aleyhine neler yapılmaya çalışıldığını anlatmaya başladılar.[18]

Kerbelâ'daki İngiliz siyasî yöneticisi Major Taylor, şehirdeki dinî ve siyasî liderleri, referandumla ilgili görüşlerini ve sonuçları konusunda görüşmek üzere bir toplantıya çağırmıştır. Ancak toplantıya katılanların adına Abdu'l-Vahab el-Vahhab, halkın tamamını temsil etmediklerini söylemiş, insanların düşüncesini daha iyi bir şekilde belirtebilmek için Taylor'dan üç gün süre istemiştir. Verilen süre içinde Şii Merci Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin evinde bir toplantı düzenlenmiş, toplantıda referandum sonrası meydan gelebilecek sonuçlar ele alınmıştır. Bunun üzerine 23 Aralık 1919 tarihinde el-Şîrâzî meşhur fetvasını yayınlamıştır.[19] Fetva, “Müslüman olmayan bir kimseyi, Müslümanları yönetmek, emirlik ya da saltanat yapmak üzere hiçbir Müslüman'ın seçme hakkı yoktur'' şeklindedir.[20]

El-Şîrâzî'nin fetvası, Şii toplum başta olmak üzere İngiliz işgaline karşı olan çevrelerde büyük yankı uyandırmıştır.[21] Fetva, İngilizlerin fiilen Irak'ı işgal etmesinden bu yana verilen ilk fetvaydı. El-Şîrâzî, İngilizlere karşı düşüncesini alenen ilan etmişti. Böylece ulusal bağımsız yönetim dinî meşruiyet kazandığı gibi Kerbelâ'daki el-Şîrâzî'nin tutumu Necef'teki din adamlarının tutumuyla dengelenmiş oldu. El-Şîrâzî'nin tutumunun bu olaylarda büyük etkisi vardı. Çünkü Irak halkının büyük bir kısmı Büyük Ayaklanma öncesi Büyük Şii Mercii Muhammed Tâkî el-Şîrâzî'nin etrafında toplanmıştı. El-Şîrâzî, kısa sürede herkesi bir araya getirerek Irak toplumunda siyasî ve dinî liderliği ele aldıktan iki sene sonra Irak'ı ve halkını işgalden kurtarmayı başarmıştır.[22]

İşgal karşıtı hareketler, Irak'ın tüm bölgelerinde düzenli bir şekilde yürütülerek tüm halk kesimleri arasında büyük bir etki yaratmıştır. Bu hazırlıkları yürütenlerin başında, büyük toplumsal güce sahip Kerbelâ merkezli İslamî Cemiyet gelmekteydi. İngilizler, kendilerine karşı hareketin büyüdüğünün ve Irak'taki varlıklarına karşı ciddi bir risk ve tehdit oluşturduğunun farkındaydılar. Dolayısıyla bu arenada önemli ve etkin rol oynayan kişilere karşı harekete geçmeleri gerekiyordu.[23] Öncelikli tedbir olarak, Ömer Elvan, Abdülkerim el-Avvad, Muhammed Mehdi el-Mevlevî, Muhammed Ali el-Tabatabai, Muhammed Ebu el-Hab ve Tuleyfih el-Hassun gibi kişiler gözaltına alınmaya başlanmıştır.[24]

Bu gözaltılar büyük merci el-Şîrâzî'nin tepkisine yol açmıştı; ulusal harekâtçıların tutuklanmasının ertesi günü Sir Arnold Wilson'a acil bir mektupta, bu adamların tutuklanmayı gerektiren bir suç işlemediklerini ve hemen serbest bırakılmaları gerektiğini ifade etmiştir. Mektuba cevap olarak İngilizler, tavırlarını daha net göstermek üzere el-Şîrâzî'nin oğlu olan Cemiyet başkanı Muhammed Rıza'yı ve bazı arkadaşlarını tutuklamışlardır. İngilizlerin bu sert tutumu karşısında el-Şîrâzî öfkelenmiş, İngilizleri onlara karşı cihad fetvası vermek ile tehdit etmiştir. El-Şîrâzî'nin ciddiyetini anlayan ve cihad fetvasının ne kadar etkili olacağını bilen İngilizler, tutukluları serbest bırakarak Kerbelâ'da siyasî yönetici olarak görev yapan Major Bovell'i görevinden almış, yerine Irak vatandaşlığı olan İran asıllı Mirza Muhammed Han'ı getirmişlerdir. Ayrıca Kerbelâ'yı idarî olarak Hille eyaletinden ayırarak el-Hindiye eyaletine bağlamışlardır.[25]

El-Şîrâzî, 30 Nisan 1919'da Büyük Şii Mercii Seyyid Kâzım el-Yezdî'nin vefatından sonra Havza ve Mercilik piramidinin zirvesinde rakipsiz olarak bilfiil en üst merci hâline gelmiştir. El-Şîrâzî'nin merciliğe geçmesi Şii merciliğinin Irak siyasetindeki yerinde de önemli değişikler meydana getirmiştir. Merciliğin merkezi Necef'ten Kerbelâ'ya geçmiş ve diğer merci ve müctehidler Necef ve Kerbelâ'da el-Şîrâzî ile birlikte hareket etmeye başlamışlardır. Ülkenin siyasî otoritesi ile toplum üzerinde gerçek otorite sahibi olan Şii Merciliği arasındaki ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, el-Şîrâzî'nin referandum ile ilgili tutumu, işgale karşı çetin ve tehlike dolu bir mücadelenin ilk tohumları olarak belirlenmiştir. [26]

El-Şîrâzî, başarılı olabilmek için, kapsamlı ve silahlı direniş başlatmadan önce İngiliz planlarına karşı Şii Merciliği'ni yeterince güçlü hale getirmeye çalıştı. İslamî direniş hareketinin karşısına çıkabilecek bazı sorunları da halletmeye özen gösterdi. Ayrıca Irak halkının dikkatini Havza ve Mercilik üzerine çekmeye, aşiretler arasındaki problemleri çözmeye, aralarında yakınlık ve uyum sağlamaya çalışarak işgalcilere karşı mücadelede Irak'ın istiklaline giden yolda problemsizce aşiretlerden ve toplumun diğer kesimlerinden yararlanmaya çalıştı. Çünkü aşiretlerin nüfus oranlarından yola çıkarak siyasî etkilerinin hafife alınmaması gerektiği düşüncesindeydi.

 

Kaynak: Ziya Abbas, Irak'ta Şii Merciliğin Siyasi Rolü, Önsöz Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 126-137

 

Yazının ilk bölümü için:

Şii Merciliği'nin I. Dünya Savaşı'nda İngilizlere karşı tutumu (Özel Dosya)

http://intizar.web.tr/inanc-ve-dusunce/haber/1573/sii-merciligi-nin-i-dunya-savasi-nda-ingilizlere-karsi-tutumu-ozel-d#.VQ7TS46sVu4

 

 

 

[1] Abdurrezzâk el-Hasenî, es-Sevretu'l-Irâkiyyetu'l-Kubrâ, 4. bs., Beyrut, 1987, s. 55.

[2] İshâk Nakkâş, Şîatu'l-Irâk, çev. Abdulilâh en-Naîmî, Dâru'l-medâ li't-tibâa ve'n-neşr, Paris, 1996, s. 115.

[3] Musa el-Huseynî, el-Şia ve el-Hukum fî el-Devla el-Irakiya el-Hadita, Şabaket el-Nuha, s. 3. www.alnoha.com/visitor/alshee2ah.htm.x, 23 Temmuz 2005.

[4] Abdurrezzâk Abd ed-Derrâcî, “Cafer Ebû Timmen ve Davruhu fi'lhareketi'l-Vataniyye fi'l-Irâk”, Mastır Tezi, Bağdat, 1978, s. 41.

[5] el-Huseynî, a.g.e., s. 100.

[6] Saîd es-Sâmerrâî, et-Tâifiyye fi'l-Irâk: el-vâki ve'l-hâl, Muessessetu'lfecr, Londra 1993, s. 54.

[7] Abdulhalîm er-Ruhaymî, Târîhu'l-hareketi'l-İslâmiyye fi'l-Irâk 1900- 1924, 2. bs., Dâru'l-âlemiyye li't-tibâa ve'n-neşr, Beyrut 1985, s. 189.

[8] Abdullâh en-Nefîsî, Devru'ş-şîa fî tatavvuri'l-Irâki's-siyâsiyyi'l-hadîs, Dâru'n-nehâr, Beyrut 1973, s. 67.

[9] er-Ruhaymî, a.g.e., s. 190.

[10] Hasan el-Haşimî, "Ulemâ-i el-İslâm ve Esrahum fî et-Tesdî li'l-İsti'mâri Matla' el-Karn el-Işrîn", Vekâlat Baratha li'l-Enba', s. 6.

 www.burathanews.com/news_article_83662.html, 24 Nisan 2010.

[11] Ahmed Bâkır Avlân eş-Şerîfî, Kerbelâ beyne'l-harbeyni'l-âlimiyyeyn 1918-1939, mastır tezi, Mahedu't-târîhi'l-Arabî ve't-turâsi'l-ilmî li'ddirâsâti'l-ulyâ, Bağdat 2004, s. 45.

[12] Fârûk Sâlih el-Ömer, el-Ahzâbu's-siyâsiyye 1921-1932, Matbaatu'l-irfân, Bağdat 197

8, s. 37.

[13] Nakkâş, a.g.e., s. 62.

[14] İngilizleri bu kararı vermeye iten gelişmelerin detayı için bak.: Alî el-Verdî, Lemehât ictimâiyye min târîhi'l-Irâki'l-hadîs, 1-5, Dâru'l-Kitâbi'l-İslâmî, Kum 2005.

[15] el-Huseynî, a.g.e., s. 84.

[16] en-Nefîsî, a.g.e., s. 118.

[17] Nakkâş, a.g.e., s. 65.

[18] eş-Şerîfî, a.g.e., s. 46.

[19] el-Huseynî, a.g.e., s. 48.

[20] Ahmed el-Kâtib, el-Merciu'd-dîniyyu'ş-şîiyyu ve âfâku't-tatavvur ve'l-İmâm Muhammed eş-Şîrâzî nemûzecen, 2. bs., ed-Dâru'l-Arabiyye li'l-ulûm, Beyrut 2007, s. 17.

[21] en-Nefîsî, a.g.e., s. 121.

[22] el-Haşimî, a.g. m., s. 6.

[23] eş-Şerîfî, a.g.e., s. 47.

[24] Gassân el-Atiyye, el-Irâk: neş'etu'd-devle 1908-1921, ed-Dâru'l-lâmi Londra 1988, s. 235; el-Ömer, a.g.e., s. 38.

[25] eş-Şerîfî, a.g.e., s. 50. 

[26] el-Haşimî, a.g.m., s. 6.

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar