34358.jpg

Yusuf Suresi'nden Nasrallah'ın kıssasına

"Oysa Yusuf’un başına gelen ve zahiren kötü gibi görünen her hadise O’nu zafere taşıyan asıl sebepleri yarattı!"

5 Haziran 2015 Cuma

Hasan Hüseyin GÜNEŞ

 

İNTİZAR - Yusuf (as)'ın adıyla anılan sure, yine bu surede yer alan bir ifadeye göre, kıssaların en güzelidir. Bu surede Allah'ın kulu üzerindeki velayetinin ne şekilde tecelli ettiği bir peygamberin kişisel öyküsüyle tasvir edilmiştir. Öyküye -başka surelerde anlatılan diğer peygamberlerin öykülerinde olduğu gibi- başka peygamberlerin kıssaları karışmamıştır. Her ne kadar Tâhâ suresindeki Musa (as)ın kıssasına da başka peygamberlerin kıssaları dâhil olmuşsa da Musa (as)'ın başka surelerde başka peygamberlerin mücadeleleri yanında zikredildiğini biliyoruz. Oysa Yusuf (as) hikâyesi başka bir hikâyedir. Her ne kadar iki yerde bu masum insanın ismi zikredilmişse de (En‘âm, 84; Mü'min, 34), bu ayetlerde de hiçbir surette öyküsü tasvir edilmez.

Bunun ötesinde Yusuf-ı Sıddık (as)'ın bir diğer özelliği, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, onun kişisel tasvirinin hikâyeye hâkim olan üslubudur. Diğer peygamberlerin kıssalarında bu mukaddes Allah elçilerinin toplumlarını ıslah çabaları ve bu uğurda çektikleri anlatılmaktayken, adı geçen surenin muhtevasında bir peygamberin başından geçen olaylar bütünü tasvirinin kıssaya hâkim olduğu hemen göze çarpmaktadır. Kişisellikle dolu bu hikâyede Yusuf (as)'ın başına gelen ve zahiren; Peygamber olan babasından kopmasına, kardeşleriyle arasının açılmasına, köle olarak satılmasına, Züleyha ile bir mücadeleye girmesine ve bu mücadele neticesinde hapse atılmasına, devlette bakan olmasına[1] neden olan öğelerin her biri zor imtihanları içermektedir. Daha da önemli olan tüm hikâye akışından anlaşıldığı -ve Allame Tabatabaî'nin surenin tefsirinde işaret ettiği gibi- zahiren bu yaşananların her birinin Yusuf (as)'ın hiçbir hedefe ulaşmamasını sağlaması gerekmektedir.

Üstad'ın tabiriyle “Yusuf (as)'ın kemâl yolunda karşısına çıkan her engel, onun bu yolda daha sağlam ilerlemesini, rüştünü ve kurutuluşunu sağlamıştır.” Zahiri olaylar bazen yıldırıcı, bıkkınlık verici ve yorucu olabilmektedir. Eğer bu aşamalarda zorluklara sabır edilebilirse muhakkak insan için büyük bereketler söz konusu olacaktır. Şayet sabra, yakîn denilen hâl ile eşlik edilebilirse o zaman böyle bir kararlığın mukabilinde kemâl yolları açık olacak ve her türlü musibete dayanma gücü hâsıl olacağı gibi hedeflere de ulaşılması kesinleşecektir. Allah'ın bu vaadinin Yusuf (as)'ın kıssasında anlatıldığı ve ilahî kanunun bu da bu şekilde tecelli ettiği ve edeceğinde şüphe yoktur.

Kıssada toplumsal olayların Yusuf (as)'ın kişisel kıssası üzerinden bir tasviri söz konusu olduğuna değinildi. Toplumun içinde bulunduğu şirk durumu,  hapiste bulunduğu dönemde peygamberin diliyle ifade edilmiştir. Yusuf (as) üzerinden toplumun içinde bulunduğu durumu en çarpıcı anlatan bölümlerden biri de Hazret'e hapishanedeyken rüyaların tabir ettirilmesidir. Bunun neticesinde Yusuf (as)'ın yönetim kademsinde yer alması söz konusu olmuştur. Bu özelliğinden dolayı Kur'ân-ı Kerîm'de Yusuf (as) için kullanılan tabir ona te'vîli'l-ahâdîsin öğretilmesidir. Bu tabiri birçok kişi rüyaların yorumu olarak ele alsa da Allâme Tabatabaî gerçekte olanların, yaşanan hadiselerin yorumu olarak ele almaktadır. Maddi âlem ile ötesi arasındaki münasebetin rüyada gerçekleşen misâlî olay arasındaki ilişkinin bağıntılı olduğunu, birbirinden kopuk olmadığını dile getirmektedir (Cilt: XI, s. 80).  Aynı şey Peygamberimizde de söz konusudur (Enfal, 43).

Bu görüşün ışığında Mısır sarayındaki rüya tabircilerinin madde âlemi ile madde ötesi âlem arasındaki bağıntıyı ortaya koyan dilden tam olarak haberdar olmadıklarından -çünkü bu ancak vahiyle mümkündür-, Mısır'daki olayların rüyadaki simgesel görüntülerini anlamaları mümkün olmamıştır. Bir başka açıdan bakıldığında, vahiy olmaksızın toplumun içinde bulunduğu ve içine gireceği durumu anlamak ve yorumlayıp tedbir almak da mümkün değildir. Bu ancak mutahhar ve masum olanların uhdesine verilmiş bir vazifedir.

İnsanlık bu temizlenmiş ve arındırılmış insanlarla artık direkt irtibat halinde değildir. O halde ne yapmak gerekmektedir? Burada yapılacak tek şey onların takipçilerinin takipçisi olabilme şerefine nâil olabilmek için gayret sarf etmektir. Bu gayretin ilk merhalesi elbette bu insanın/insanların kimler olduğunu tespit edebilmekten geçmektedir. Tespit ameliyesinin nasıl ve ne şekilde olacağına dair ipuçları ise Yusuf suresinde, kıssaların en güzelinde saklıdır.

Yusuf  hazretlerinin biyografisinde olduğu gibi çetin imtihanlarla dolu insanları aramak gerekmektedir. İçinde bulunduğu toplumu ıslah çabalarının ancak kendi kemâl merhalelerini kat etmekle mümkün olduğunun idrakinde olan insanları bulmak gerekmektedir. Âlim, takvalı, şecaat sahibi, karizmatik, müminlere karşı merhametli, kâfirlere karşı şedid vb. vasıfları barındırmasının yanı sıra; bu kişinin mal, makam, servet, devlet yönetimi sevdalısı, insan öldürmeye teşne vb. ahlaki rezaletlerden de uzak durabilmesi gerekmektedir.

Seyyid Hasan Nasrallah bu vasıfların tümüne sahiptir. Genç yaşından beri ilmî havzalarda bulunmuş ve Siyonist İsrail'e karşı mücadele eden erlerin en ön safında yer almıştır. 1992 yılında Seyyid Abbas Musevî'nin İsrail istihbarat birimi Mossad tarafından şehit edilmesiyle Hizbullah'ın genel sekreterliğine seçildi; bu gerçekleştiğinde 32 yaşındaydı. Bu lider, İsrail'in bölgedeki planlarını tasfiye eden adam olarak temayüz edince selefi Seyyid Abbas Musevî gibi Mossad tarafından öldürülmek istendi. İsrail-Lübnan krizi ve savaşının gerçekleştirdiği bu yılda, 14 Temmuz 2006'da, kendisinin birkaç saat evvel ziyaret etmiş olduğu yer bombalarla imha edildi. Oğlu Hadi'yi şehit vermiş olan bu insan, Lübnan'daki siyasi otoriteyi tam olarak ele geçirebilecek askeri güce sahip olmasına rağmen bunu yapmamaktadır. Çünkü o, riyaset ve başkanlığın değil Allah yolunda bir er olmanın derdindedir. Bu insan birçok merhalede çeşitli zorluklara duçar olmasına rağmen kişiliğinden, ahlakından ve duruşundan asla taviz vermemiştir.

Çok kısa arz etmeye çalıştığımız bu biyografi, sadece Müslümanlar arasında değil Hıristiyan camiada bile kendisinin mazlumların ve ezilenlerin koruyucusu olarak tanınıp sevilmesine neden olmuştur.[2] Nasrallah, bu çetin yaşamının kendisine Yusuf misali kazandırdığı kemâlât ile te'vîli'l-ahâdîsin günümüz mümessillerinden olmuş, dünyanın ve özellikle de Müslümanların içinde bulunduğu büyük tehlikeleri görmüş ve yorumlamıştır. Ortadoğu ve dünyada yaşanan hadiselerin yorumunu Yusuf (as) gibi sıdk ile yapmış olduğundan Nasrallah'ın gerek Türkiye ve gerekse diğer Müslüman devletlerde birçok sempatizanı bulunmaktaydı.

Aynı şahıs, aynı olaylar yorumcusu günümüzde bu sempatizanlarından birçoğunu kaybetmiştir. Tıpkı Mısır kralının rüyasının toplumsal karşılığını anlamadıkları için “ ‘Bu gördükleriniz karışık düşlerdir. Biz böyle karışık düşlerin yorumunu bilemeyiz.” (Yûsuf: 44) diyenlerin durumuna düşmüşlerdir. Bunun, son birkaç yıldır Ortadoğu'da yaşanan hadiselerden başka sebebi yoktur.  Nasrallah, yaşananları en büyük şeytan Amerika'nın, onun gayrı meşru çocuğu İsrail'in ve onların yandaşlarının bir desisesi olarak yorumlarken; başka bir cenah ise hadiselerin karışık düşler misali olduğunu ve bunları ancak ve ancak maddeten güçlü devletlerin yorumlama kabiliyetine sahip olduğunu söylemişler ve stratejik derinliğin bu söylemle işbirliğinde olduğunu savunmuşlardır.

Nasrallah'ın Ortadoğu yorumu onu “yalnızlaştırdı”. Müslümanlar arasında Esed'e destek verdiği ve mazlumların ölümüne göz yumduğu vb. açıklamalar getirildi. Oysa yapılan bu açıklamalar, kendilerine olay yorumlama salahiyeti verilmeyen küfür kokan medyatik ve siyasi ağızlardan taşmış olandan başka bir şey değildi. Hadiselerin Allah'ın sünneti çerçevesinde yorumlanması ömrünün hepsini veya bir kısmını; başını veyahut da sonunu haksızlık, zulüm, hırsızlık vb. cürümlerle geçirmiş insanların işi değildir. Müslümanlar bu tür insanların -ister İslam düşmanlıklarını alenen izhar edenlerin, ister nifakla bu düşmanlıklarını örtenlerin- yorumuyla, olayların ne şekilde vuku bulduğunu ve bunların gerçekte neye hizmet ettiklerini anlaması mümkün değildir.

Bu insanların tek hedefi Yusuf'un kuyudan çıkmaması ve çıksa bile hapiste yalnızlaştırılmasıdır. Düşünülmesi gereken husus, kimlerin yorumuna göre son gelişmeleri değerlendirdiğimiz ve kimin yanında durduğumuzdur.  Yusuf (as)'ın Züleyha'nın onu kendi nefsi için arzu etmesinde suçsuz olduğu bilinmekteydi. Olayı yorumlayan bir uzman tarafından da Yusuf (as)'ın elbisesinin ardından yırtılmış olması dolayısıyla O'nun suçsuz olduğu ortaya çıkmasına rağmen, Yusuf peygamber yine de zindana atıldı. Bugün de Amerika, İngiltere, İsrail ve dünyaya zülüm ve fesadı yayan bu şer odaklarının yandaşları; Nasrallah'ın hareket metodolojisinin, eylem ve söyleminin, olayları yorumlayışının Yusuf (as)'ın sıdkı misali doğru olduğunu aynı o uzman kişi gibi bilmektedirler. Ancak hesapları bunu itiraf etmeyi ve duyurmayı meşru kılmadığından, yalan haberler ve analizler ile Nasrallah'ın karalanması için çaba sarf etmektedirler.

Oysa Yusuf'un başına gelen ve zahiren kötü gibi görünen her hadise O'nu zafere taşıyan asıl sebepleri yarattı!

 


[1] Bazı İslamcılar, Yusuf (as)'ın tağut düzeninde bakan olduğunu ve buna binaen de tağut rejiminde parlamenter sistemi dönüştürme çabalarının meşru sayıldığını dile getirmektedir. Meselenin meşru olup olmadığı başka bir mevzudur. Burada dile getirmek istediğimiz şey Yusuf (as)'ın bu göreve zorla getirilmesidir. Oysa imam Rıza (as) Me'mun'a veliahtlığının da kendine canı pahasına zorla kabul ettirildiğini ifade ederek meseleyi açıklığı kavuşturmuştur. “Acaba onlar Hz. Yusuf nebi ve resûl olduğu halde mecburiyetten Mısır padişahına ‘Beni hazinelerin başına getir, çünkü ben onları iyi korur ve (yönetimi) iyi bilirim' dediğini bilmiyorlar mı?” Bkz., İbni Şeyh Saduk ibni Babaveyh,  İmam Rıza'dan Hadis Pınarı, Ferec Yay., İstanbul 2002.

[2] Lübnan'ın tanınmış ses sanatçılarından biri olan Julia Bautros -kendisi Hıristiyan'dır- Nasrallah ve Hizbullah'ı öven bir albüm çıkarmış ve gelirlerini İsrail savaşında hayatını kaybetmiş kişilerin ailelerine bağışlamıştır. Aşağıdaki linkte bu albümün iki parçasını dinleme imkânı bulunmaktadır. İkinci parça ahibbâî/canlarım, Nasrallah'ın bir konuşmasından yapılan bestedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar