358821373299497.jpg

Şahsiyet oluşumunda ve kemale ulaşmada orucun önemi

Hakiki oruç tutan kişinin iftar esnasında ettiği dua kabul olunur. Karnı oruç tuttuğu gibi, organları ve azaları da oruç tuttuğunda mübarek Ramazan ayının son günlerinde yüce ve ulvî bir dereceye ulaşması ve seyr-ü sülûkunda ilerlemesi imkân dahilindedir.

21 Haziran 2015 Pazar

Ayetullah Hüseyin Mezahiri

 

Ramazan ayı mübarek bir aydır. Azametle dolu bir aydır. Dünyanın hayrına ulaşmak istiyorsan dünyanın hayrı bu aydadır. Bu ayda Âlemlerin Rabbi rahmetini indirmektedir. Yapılan duaları kabul etme vadini vermiştir.

Eğer ahiretin hayrına ulaşmak istiyorsan ahiretin hayrı da bu aydadır. 

Biz Kur'an-ı Kerim'de, oruç tutanların cennete girdikleri esnada kendilerine şöyle hitap edildiğini okuyoruz:

"(Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yiyin, için."[1]

Oruç taatine karşılık cennet nimeti verilmiştir. Mübarek Ramazan ayında, sizin için hazırlamış olduğu mükâfattan yiyiniz ve içiniz.

Seyr-ü sülûkta kemale ermek ve ilerlemek istiyorsan elli yıllık bir ilerlemeyi bir ayda gerçekleştirebilme kudretine sahipsin. Hatta bir gecede, hatta bir saatte dahi gerçekleştirebilirsin.

"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz."[2]

Allah Teâlâ, şahsiyetinizi oluşturmanız ve seyr-ü sülûkta kemale varabilmeniz için sizden öncekilere orucu farz kıldığı gibi size de farz kılmıştır.

Orucun Kısımları

Değerli gençlerden dikkat ve inayetlerini, orucun üç kısmına vermelerini istemekteyiz.

1- Şer'i Oruç

Şer'i oruç, insanın karnının oruç tutmasıdır. İlmihal kitaplarında yer alan, orucu bozan şeylerden kaçınmaktır. İlmihal kitaplarında geçtiği üzere hareket eden, bu şekilde oruç tutan bir yükümlü için orucu kaza ve kefaret etme sorumluluğu bulunmamaktadır. Tutulan bu oruçla dünyanın menfaatinin ve ahiretin sevabının elde edileceği kesin hakikatlerdendir. Ancak bu oruç, elde edilmesi umulan diğer faydaları gerçekleştirmez. Bu şekilde tutulan oruç şer'i oruçtur ki, insanların genelinin tuttuğu oruçtur.

2-Ahlakî Oruç

İnsanın karnının yanı sıra göz, kulak, el ve ayak gibi organlarının da oruç tutmasıdır. Bu oruç, haram kılınan şeylerden kişinin kendisi engellemesidir. Ahlakî oruç; oruçlunun mekruh ve şüphelerden kendisini engelleyerek tuttuğu oruçtur.

Bazı rivayetlerde mübarek Ramazan ayında yalan söyleyen, bir kişiyi çekiştiren veya onu töhmet altında bırakan veyahut diliyle birisini yaralayan kişinin tutmuş olduğu orucun bâtıl olduğu geçmektedir.

Zür'a, Semae'den rivayet etmektedir. Semae der ki:

“İmam (a.s.)'dan Ramazan ayında yalan söyleyen bir adamın tuttuğu orucun durumunu sordum. İmam (a.s.) “Orucu bozulmuştur. Kaza etmesi gerekir.” karşılığını verdi.

Ben “Orucunu bozan yalan nedir?” diye sorunca İmam (a.s.) “Allah Teâlâ'ya ve Allah'ın Resûlüne yalan isnad etmesidir.” dedi.[3]

Hakiki oruç tutan kişinin iftar esnasında ettiği dua kabul olunur. Karnı oruç tuttuğu gibi, organları ve azaları da oruç tuttuğunda mübarek Ramazan ayının son günlerinde yüce ve ulvî bir dereceye ulaşması ve seyr-ü sülûkunda ilerlemesi imkân dahilindedir.

Resûlullah (s.a.a.) oruçlu olan bir kadının cariyesine sövmesini işitti. Resûlullah (s.a.a.) bir yemek getirilmesini istedi. Yemek getirildiğinde Hazret-i Resûl (s.a.a.) söven kadına: “Yemeği ye” dedi. Kadın: “Ben oruçluyum” deyince, Hazret: “Cariyene sövmüş olduğun halde nasıl oruçlu olmuş olursun ki? Oruç sadece yememe ve içmeme değildir.” buyurdular.[4]

Hazret-i Resûl-u Azam'dan aktarılan diğer bir rivayette ise Hazret-i Resûl (s.a.a.) müstehap olarak, iftar esnasında kendisinden izin istemelerini oruçlulara tembihlemiştir. İftar vaktinde yaşlı bir adam geldi. Hazret-i Peygamber (s.a.a.)'den kendisine ve iki kızına oruçlarını açması için izin istedi.

Hazret-i Resulullah (saa): “Sen oruçlusun, git, orucunu aç ve iftar et. Ancak senin iki kızın oruçlu değildir.” dedi.

Bunun üzerine yaşlı adam şöyle dedi: “Ey Allah'ın Resûlü! Ben iki kızımın da oruç tuttuğuna kesin eminim.”

Hazret-i Resûl (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Git ve iki kızına kusmalarını söyle.”

(Hazret, yaşlı adama geniş bir kap verdi) Yaşlı adam, Hazret-i Peygamber (s.a.a.)'in isteğini yerine getirince her iki kızın ağzından iki et parçası düştü. Şahıs bu duruma son derece şaşırdı. Zira her iki kızı da et yememişlerdi. Ayrıca bu et kokuşmuştu. Yaşlı adam bunun nedenini Hazret-i Resûl (s.a.a.)'den sorunca Hazret: “Sen Kur'an-ı Kerim'i okumuyor musun? Kur'an dedikodu yapan kişinin laşe etini yediğini söylüyor. Bu iki genç kız oruçlu olmalarına rağmen insanları çekiştirip gıybetlerini etmişlerdir.”[5] dedi.

Kur'an-ı Kerim'de yer alan ayet şu şekildedir:

Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (49/el-Hucurat/12)

Gıybet etmeyiniz. Zira gıybet ölülerin etlerini yemektir. Ölü etini yemekten kaçındığın gibi gıybet etmekten de kaçın. İnsanları gıybet etmek için ayıplarını ve kusurlarını ağızlarınızda gevelemeyiniz.

Orucun bu ikinci kısmına ‘ahlakî oruç' denilir.

Zira insan bu oruçta karnına oruç tutturmasının yanı sıra organlarına da oruç tutturur.

Allah Teâlâ'dan başarı talebi, tertemiz Ehl-i Beyt İmamlarına ve Hazret-i Zehra (s.a.)'a tevessül etmek, şer'i oruca ek olarak ahlakî orucun eda edilmesi noktasında da oruçlulara yardımcı olur.

Mübarek Ramazan ayında bir kişi bakışları oynar, göz, dil ve kulağını korumazsa diğer organlarını da aynı şekilde muhafaza etmezse şer'i orucu yerine getirmiştir. Ancak takva derecesine ve dua-i müstecab ve seyr-ü sülûkta tekamüle ulaşmak noktalarında muvaffak olamamıştır.

3- İrfanî Oruç

Orucun üçüncü kısmı meşakkatli olarak bilinen âriflerin orucudur. Bu oruç, karnın ve organların orucuna ek olarak kalbin de oruç tutmasıdır. Ancak kalp nasıl oruç tutacaktır ve kendisini hangi şeylerden engelleyecektir?

Kalp, kötü düşüncelerden ve rezil sıfatlardan kendisini engelleyerek oruç tutar.

Yani kalpte kötü sıfatların varlığına rağmen onda bu düşüncelerin yanıp tutuşmasına engel olunmalıdır. Kalpte kıskançlık ateşi ve cimrilik ateşi alevlenmemelidir. Su-i zan ateşi alevlenmemeli ve ekebbür/büyüklenme ateşi alevlenmemelidir.

Yani kalp Allah Teâlâ'dan başkasına yönelmeyerek oruç tutar. Ârif oruç ibadetini yerine getirdiğinde kalbinde gayrullahı bulundurmaz, barındırmaz. Bu tarz bir oruç bize göre değildir. Ancak bizler şer'i oruçta ve ahlakî oruçta muvaffak olursak Ramazan ayının sonuna kadar bu makama ulaşabiliriz.

İnsan –özellikle de gençler- kalbin halisliği ve katışıksızlığı noktasında ısrar eder ve kalbinde gayrullahın tahakküm etmemesini sağlarsa bunu başarabilir.

Ramazan ayının orucu bu gayeyi gerçekleştirmek için vacip kılınmıştır. Oruç, insanın adım be adım ilerleyebilmesi için vacip kılınmıştır. İlk gecede, ikinci gecede, onuncu gecede, on beşinci gecede, Kadir gecelerinde ve Kadir gecelerinden sonra adım adım ilerler. İnsan bakışlarını ve düşüncelerini kontrol altına aldığında, karın ve organlarına ek olarak iradesinin kendi elinde olduğunu ve kötü düşüncelerin yok edilebileceğini görür.

Aynı şekilde kötü özellikler ve sıfatlar kökünden sökülüp atılamasa da insanın sultası ve otoritesi altına alınabilirler. Putlar birer birer yıkılır. Buna göre, Allah Teâlâ oruçlu kulun kalbine sahip olur. Oruçlunun kalbini nurlandırır ve onu saflık ve katışıksızlık derecesine ulaştırır. Ramazan ayının sonunda Allah Teâlâ'nın şu ayette buyurduğu kişilerden olur:

Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.” (24/en-Nur/37)

Ramazan ayında oruçlu kişi karnı ve organları oruç tutsun diye, velayet ve oruç nurundan faydalanarak öne doğru adım atması gerekir. Umulur ki, Allah Teâlâ böylece onun elinden tutar da Ramazan ayının sonunda yücelikler makamına, kemal konumuna ulaştırır. Bu mümkün bir olaydır. Elli yılda ulaşılabilecek bir mesafeyi bir saatte hatta bir anda alabilen nice kişiler bulunmaktadır.

 

Çev. Cevher Caduk

 


[1] 69/el-Hakka/24.

[2] 2/el-Bakara/183.

[3] Biharü'l-Envar, c. 96, s. 276, 23. Rivayet. 32. Bab.

[4] Furuu'l-Kafi, c. 4, s. 87, Bab-u Adabi's-Saim.

[5] Bihârü'l-Envâr, c. 96, s. 293-4.

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar