dogumu.jpg

"İmam Humeyni'nin İnkılabı dünyayı o büyük Zuhur hadisesine bir adım daha yaklaştırdı"

Dünyada Zuhur yönünde bir hareket ortaya çıktığı vakit, o hedefe duyarsız kalarak ‘’kalkınmak’’ ve bunun gibi küçük hedeflere odaklanmak ve Zuhur doğrultusunda hareket eden bir milleti Batı’nın “kalkınma” hedeflerine yönlendirmek İmam Mehdi (as)’ın ideallerine bir nevi ihanet etmektir.

28 Haziran 2015 Pazar

İNTİZAR - Heyet al-Reza'nın haftalık toplantısında konuşmacı olan Hüccetülislam Seyyid Muhammed Mehdi Mir Bakırî “Zuhur” ve karanlık dönemleri atlatmak gibi önemli konulara değindi.

Kum İslami İlimler Akademisi Başkanı; “Gayb âleminin bizlere tecellisi olmadan şeytanî karanlıklardan kurtulmamız mümkün değildir.” diyerek sözlerine şunları ekledi: “İmam (as)'ın nuru bizlerde tecelli etmez ve kalplerimiz İmamın nuruyla aydınlanmazsa, bu karanlık vadiden kurtulmamızın ve geçmemizin de imkânı yoktur.”

Hüccetülislam sözlerine şöyle devam etti: “O yaşam kaynağı yani İmam Mehdi (as) zuhur edeceği zaman, dünya aydınlanarak ‘temiz yaşama' ulaşacak ve tüm dünya dirilecektir. Sadece bizler değil, tüm cansız varlıklarda dirileceklerdir ve hayvanlar da ‘temiz yaşama' ulaşacaklardır.”

Hüccetilislam Mir Bakırî sözlerinin devamında İmam Humeyni liderliğindeki İslam İnkılabı'nın zaferi hakkında bir dizi farklı analize değinerek şunları beyan etti: “İmam Humeyni'nin İnkılabını sadece zulüm ve sömürgeciliğe karşı bir devrim olmakla sınırlamak doğru değildir. Dünya İmamın hareketiyle yeni bir aşamaya girdi ve İmam Humeyni bu inkılap sayesinde dünyayı o büyük Zuhur hadisesine bir adım daha yaklaştırdı.”

Hüccetilislam Mir Bakırî konuşmasının bir başka bölümünde Batı'nın İslam İnkılabı'yla mücadele etmek için kurduğu ve desteklediği Selefilik ve Laiklik anlayışını da sapkın İslamî akımlarından sayarak şunları söyledi: “İslam İnkılabı bu fitneleri İslam dünyasından def etmelidir. Ve bu sapkın akımları def etmek için ise dimdik durarak direnmemiz, kan vermemiz ve şehit olmamız gerekir ve nitekim bu hadise günümüz dünyasında gerçekleşmektedir.”  

Hüccetülislam Mir Bakırî'nin Raja News'e yapmış olduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

İmamın Nurunun Tecellisi Olmaksızın İnsanın Nefsinin Karanlıklarından Kurtulması da İmkânsızdır

والذين كفروا اولياؤهم الطاغوت يخرجونهم من النور الي الظلمات

'İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.''(Bakara/257).

Kur'an-ı Kerim'in tabiriyle gayb âleminin bizlere tecellisi olmadan nefislerimizin, şeytanın ve tağut ehlinin karanlıklarından kurtulmamızın imkânı yoktur. Yani İmam Mehdi (as)'ın nuru bizlere tecelli etmeden ve kalplerimiz İmamın nuruyla aydınlanmadan bu karanlık vadiden geçip kurtulmamız da olanaksızdır.

İmam Mehdi'nin Nuru İnsana Ulaşmazsa Eğer, Kıyamete Kadar Karanlıkta Kalır 

Bizler bu dünyada bu vadiden kurtulmayı başaramamış ve karanlık vadide kalarak İmamın nuruna ulaşamamışsak eğer, öteki dünyada da bu böyle devam edecektir. Tıpkı Allah Teâlâ'nın Kur'an-ı Kerim'de Nur Sûresi'nin 40. ayetinde buyurduğu gibi

أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُّجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ مَوْجٌ مِّن فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَن لَّمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِن نُّورٍ

Yahut da derin bir denizi kaplayan karanlıklara benzer; onu bir dalgadır, sarmıştır, üstüne bir dalga daha gelir, daha üste de bulut çökmüştür, karanlıklar, karanlıklar üstüne yığılmıştır, öylesine ki elini çıkarsa onu bile nerdeyse göremez ve Allah, kime nur vermemişse artık bir nur yoktur ona.”

Allah Teâlâ bir kimsenin karanlıktan kurtulması için ışık tutmazsa eğer o kişi için başka bir ışık olmayacaktır. Tıpkı Kuleyni'nin Usûl-u Kâfî'de bu ayetin tefsiriyle ilgili İmam Sadık (as)'dan naklettiği gibi:

إِمَاماً مِنْ وُلْدِ فَاطِمَةَ (Fatıma evladından bir İmam).

İmamın nuru insana ulaşmazsa eğer, kıyamete kadar karanlıklarda kalır. O halde İmamın nuru olmadan her birimizin nefislerimizden, şeytanın ve tağut ehlinin karanlıklarından kurtulmamız da imkânsızdır ve bu ilahî nurun gayb âleminden doğarak kalplerimizi ve yolumuzu aydınlatması gerekmektedir. Nitekim İmam Bakır (as)'ın Ebû Halid Kabulî'ye buyurdukları gibi:

 لنور الامام فی قلوب المؤمنین انور من الشمس المضیئة بالنهار و هم واللّه ینورون قلوب المؤمنین

'İmamlar müminlerin kalplerini nurlandırırlar öyle ki İmamın nuru müminlerin kalplerinde gündüz ışık saçan güneş ışığından daha parlaktır.''

Bu karanlıklardan kurtulmanın ve nefis vadisinden geçmenin tek yoludur. Başka hiçbir yolu yoktur. İmama Sırat, Sebil, Vechullah, Bâbullah denmesi işte bu nedenledir. Yani tek yol, İmamdır.

Kur'an-ı Kerim'de Tağut Ehli Döneminden “Gece” Olarak Tabir Edilmiştir

İmam Allah'ın nurudur, peki bu, bizlerin nefsani dünyası için midir? Yahut bu karanlık vadiden geçmek isteyen tüm insan toplulukları için de tek yol bu mudur? Yani nefsin, şeytanın ve tağut ehlinin karanlığında kalan yalnızca bizler miyiz, yoksa bu karanlık örtü tüm beşeri toplumu damı kaplamıştır? Toplum bu karanlık örtüden kurtulmak istese dahi, bu gayb âleminin tüm insanlığa tecellisi olmayana ve bu perde kalkmayana kadar gerçekleşmeyecektir ve nitekim tüm âlem karanlıkta kalacaktır. Dolayısıyla Kuran bazen tağut ehlinin iktidar dönemini ve Resûl'ü Ekrem'in düşmanlarını karanlık bir gece olarak tabir etmiştir.

والیل اذا یغشی

Karanlığı ile etrafı bürüyüp örttüğü zaman geceye.” (Leyl/1)

Bu vadiden geçmek istediğimiz takdirde ilahî nurun, gayb âleminden tecelli etmesi gerekir. Zira İmam Mehdi (as)'ın zuhuru bu demektir. Yani bu nurun kaynağı olan İmam Mehdi (as)'ın mukaddes vücudunun aydınlığı bizlerin âlemine tecelli edip doğarsa, tüm dünyamız aydınlanır, karanlık gece kalkar ve dünya aydınlık sahnesine girer.

Herkes Karanlık Dönemleri Atlatarak “Temiz Bir Yaşama” Ulaşacaktır

Görmüş olduğumuz nur, güneş, ay ve yıldız gibidir ve Allah Teâlâ bunları birer misal olarak bizlere göstermiştir. Allah Teâlâ hakiki güneşi ve aydınlığı bâtınî karanlıklardan ayırt edebilmemiz için, bu gecenin karanlığını bizlere misal olarak vermiştir. Bunlar birer misal ve örnektirler. Dolayısıyla bu karanlık dönemi İmamın tecellisi ve gaybın zuhuru ve İmamın nuru olmadan atlatmak mümkün olmayacaktır. İmam Mehdi'nin Kur'an'da gayb olarak tabir edilmesi bu yüzdendir. Bu gayb zuhur edecektir ve dünya başka bir dünya olacak ve insanlarda başka bir insan olacaklardır, akılları kemale erecek ve istekleri değişecektir. Herkes nefsanî isteklerine galip olacak ve “temiz hayata” ulaşacaktır. Şimdi yalnızca bâtın ehline has bir şey olan gizli âlemi müşahede ve keşif İmam Mehdi zuhur ettiğinde O Hazretin zuhurunun bereketiyle bizlerde bu dünyada bâtın ehli olacağız. Hem bizler dirileceğiz hem de dünya. Bizler dirilirsek âlemde dirilir, diriler dirilerle beraberdir. Bildiğiniz üzere ölüler ölülerle, diriler ise dirilerle beraber bilinir.

Zuhur Döneminde Hayvanlar Dahi Vahşi Dünyalarından Çıkacaklardır

İmam Mehdi (as) geldiği zaman dünya dirilecektir. İmamın hakiki zuhuru- tabii ki gerçektir ancak bu bizim gördüğümüz cismi değildir kuşkusuz, İmamın cisminin başka cisimlerden farklı olduğu doğrudur, fakat İmamın hakikati bu cisim değildir- O, beşer elbisesine bürünen gaybî bir hakikattir ve O, hakiki güneş ve hakiki nurun dünyaya tecelli etmesi gerekmektedir. O hayat kaynağı tecelli ettiği zaman dünyada görünmelidir ve İmam ortaya çıktığında ise, dünya aydınlanarak temiz bir yaşama ulaşacak ve tüm dünya dirilecektir. Sadece bizler değil tüm cansız varlıklarda dirilecektirler ve hayvanlar da temiz bir yaşama ulaşacaklardır. Rivayetlerde geçtiği gibi gökyüzü yağmur yağdıracak ve yeryüzü ise bereketlenecektir, hayvanlar dahi birbirleriyle savaşmayacaklardır, yani hayvanlar bile o vahşi yaşantılarından çıkacaklardır ve başka bir hayat onlarda vücut bulacak ve daha iyi bir yaşama ulaşacaklardır,  zuhurun anlamı budur.

Zuhur” Asrın İmamının Tecellilerinden Biridir

Dolayısıyla kıyamet ve cennet hakkında Kur'an'da nazil olan birçok ayetin tefsirinde Zuhurdan sonra yani zuhur döneminde dünya “Cennet” olacaktır diye geçmiştir. Bütünüyle Allah'ın günleri üçtür ve hakikat onda tecelli edecektir, bunun haricinde olduğu da söylenmiştir elbet, fakat rivayetlerin çoğunda bu 3 gün olarak geçmiştir. Bunlar Zuhur günü, İmamın Ric'at (dünyaya döneceği) edeceği gün ve kıyamet günüdür. Bu her 3 gün Allah'ın günleridir ve gaybet bu alemde tecelli edecektir. Dünya yavaş yavaş dirilecektir. Dünya Zuhur döneminde, yaşamın bir evresine ulaşır, Ric'at döneminde ise daha kâmil bir hayata ulaşır ve kıyamet günündeyse gerçek yaşama erişir.

وَما هذِهِ الحَياةُ الدُّنيا إِلّا لَهوٌ وَلَعِبٌ وَإِنَّ الدّارَ الآخِرَةَ لَهِيَ الحَيَوانُ

Bu dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, işte asıl hayat odur, keşke bu gerçeği bilselerdi.” (Ankebût/64)

Dünya ve insan dirilir, dünya başka bir dünyaya dönüşür. Peki, nasıl? Açıktır ki ilahî âlemden bu dünyaya üflenmesi gerekir.

وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي

Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman…” (Hicr/29)

İmam tecelli edeceği zaman, onun tecellilerinden biri de “Zuhur” olacaktır ve dünya kıyamete bir adım daha yaklaşacaktır. Ric'at ve kıyamette bir diğer tecellileri olacaktır. Peki, neler olacaktır? Tahayyül dahi edemeyeceğimiz şeyler olacağını söylüyorlar, dünya cennet olacaktır. Dünya bize söyledikleri bu dünya değildir. Çünkü şeytanın aletleri, tağut ve sakife ehlinin İmam ve İmamın Velayetini perdeledikleri için hakikatleri idrak etmekten ne yazık ki aciz kaldık. Ve bu perdelerin Allah'ın izniyle kalkması gerekiyor. Bu perdeler nefislerimizden kalkmayana kadar o batıni makamları anlayamayız. Duyuyoruz, görüyoruz, okuyoruz, fakat örneğin inkıtanın kemali nedir, Münacat-ı Şabaniye duasında geçtiği gibi:

إِلَهِي هَبْ لِي كَمَالَ الانْقِطَاعِ إِلَيْكَ

Allah'ım! Her şeyden kopup sana yönelmeyi bana bağışla.'' (Münacatı Şabaniye).

İnkıta makamının kemali nedir? Yüce makam nedir? Hepimiz görüyor ve duyuyoruz, ancak perdeler kalkmayana ve İmam insanların elinden tutup, onu nur perdelerinden geçirip, yüce makama eriştirmeyene dek bunların ne olduğunu anlayamaz. Zuhur da bu şekildedir. Dünya İmamla seyrini tamamlamayana ve zuhura ulaşamayana ve İmam dünyayı Zuhur'a eriştirmeyene kadar bizler Zuhur'un ne olduğunu bilemeyiz. Sadece Zuhur'un gerçekleşeceğini söyleriz. Kur'an bu bağlamda şöyle buyuruyor:

وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا

 “Yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanır…'' (Zumer/69).

İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor:

Cennette güneş olmamasına rağmen, insanlar ay ve güneş ışığına doyacaklardır.”

لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا

Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.” (İnsan Suresi/13)

“Yenilikçilik” ve “Modernite”, Zuhur Döneminin Kalın Perdelerindendir

Bizler o âlemi anlamıyoruz. Tağut ehli ve şeytanlar gözlerimize çektikleri perdeyle bizleri heveslerin pençesinde sürüklediler ve bizlere bahçelerin kapısını gösterdiler. Kendi deyimleriyle bizlere fâzıla (mükemmel, kusursuz) “Ütopyalar” ve “Medineler/Şehirler” gösterdiler. Gelen herkes kendince bir tasvir çizdi ve gözlerimize perde indirdi. Bizler için kurdukları son Medine-i Fâzıla ise, Zuhur'un büyük perdelerinden biri sayılır. Bizler bu perdenin ötesinden Zuhur'a bakıyor ve Zuhur2u anlamıyoruz ve bu “Yenilikçilik” ve “Modernite” perdesidir. Öte yandan kalkınma adı altında bir şey icat ettiler ve herkesi de o doğrultuda yönlendirdiler ve şükürler olsun hepimiz o yöne doğru ilerliyoruz! Bizler İmam Mehdi'nin de uçakla geleceğini zannediyoruz. Karıncanın da iki anteni vardır ve bu antenler sayesinde yolunu bulur ve etrafı kontrol eder. İmam karıncanın da düşünebildiğini söylüyor o zaman Allah'ında mı iki anteni var, estağfurullah! Bizler Sakife perdesinin altında olduğumuzdan İmamın da bu modern iletişim sistemleriyle geleceğini zannediyoruz. Bazılarının İmam geldiği zaman teknoloji ne olacak dediğini duymuşsunuzdur. Tüm bu teknoloji ve kültürü  “Sakife” ve “Çağdaşlık” perdesi ve o şeytanî medeniyet içindir.  Bu, Zuhur döneminin kalın perdelerindendir. Hepimiz bu perdenin ötesinden baktığımızdan İmam geldiği zaman bu tür şeyler yapacak sanıyoruz, hayır! Kesinlikle. Dünya Ric'at ve kıyamete doğru yavaş yavaş ilerliyor. Allah'ın günleridir. Dolayısıyla Zuhur bu anlama gelmektedir.  

Allah Maslahat ve Hikmeti Gereği Şeytanî Güçlere Yardım Ediyor

Şeytanın bizi kandırmasına izin vermemeliyiz. Şeytanın kendisi Allah'a ona mühlet vermesi için yalvarmıştır. Şeytani güçler ins ve cin ordusunun gücüyle dünyada bir şeyler ayaklandırdı. Allah'ta maslahat ve hikmeti gereği şeytana yardım etmiştir ve böylelikle bir şeyler oluşmuştur. Bizler İmam geldiği vakitte böyle olacağını zannediyoruz. Fakat böyle olmayacaktır İmam gelecek ve gözlerimizdeki karanlık perdeyi kaldıracaktır ve bizler de böylelikle başka türlü yaşamaya başlayacağız. Nitekim günümüzde de temiz hayata erişenler dünyada bir an bile nefes alamıyorlar. Şimdi ise İmamla seyir edenler İmam Ali'nin tabiriyle şimdi bile cennettedirler ve cennet ve cehennemi görüyorlar ve dünyada zorla tutulmaktadırlar.

وَ لَولَا الْأَجَلُ الَّذِي كَتَبَ اللَّهُ عَلَيهِم لَم تَستَقِرَّ أَروَاحُهُم فِي أَجسَادِهِمْ طَرفَةَ عَينٍ شَوقاً إِلَى الثَّوَابِ

Zoraki tutulmazlarsa eğer, yüce ruhları bir an bile bu bedenlerde duramaz.” (Nehcü'l-Belâga 193. Hutbe)

Dolayısıyla Zuhur bu anlama gelir. Cenneti ve Zuhu'ru görenler bu dünyaya tahammül edemezler. Onlara Zuhur'un bir tezahürü gösterilirse, çağdaşlık vadeden tüm dünyaya bir an bile tahammül edemezler. İmam geldiğinde de böyle olacağını ve sadece camilerin büyüyeceğini düşünenler yanılıyorlar, onlar Zuhur'u görmeyen ve ondan gafil olan kimselerdir.

İmam Humeyni İmam Mehdi'nin Nurunu Bizlere Yansıtan Gerçek Bir Aynadır   

Bu esasa göre özel bir tecelli olan zuhur döneminde İmam Mehdi (as) dünyamıza tecelli edeceği vakit, O Hazretin hem cismanî ve hem de hakiki Zuhur'u gerçekleşecektir. Dünya İmamın Zuhuruyla yeni bir evreye erişecektir. Tıpkı güneşin doğup geceyi yok ettiği gibi. Fakat insan bazen doğrudan güneş ışığından faydalanır bazen de ay vasıtasıyla gece sayesinde. Ay'ın yükselmesiyle çıkan ışık kendisi için değildir, fakat nihayetinde etrafını aydınlatır ve bizlerin ışığı olur. İmam Mehdi gaybet dönemimizde, nurumuzu müminden alın diye buyuruyor. Büyüklerin tabiriyle İmamı perdelerin ötesinden görmemiz gerekiyor. O bir aynadan parlıyor ve aynada bize İmamın nurunu yansıtıyor. Nedir bu ayna? Bu ayna “kâmil bir mümindir.” Bunu şu yüzden ifade ettim zira bizler bu İslami Kıyamın sancaktarı olan ve onu başlatan İmam Humeyni'nin İmam Mehdi'nin onda tecelli ettiği bir şahsiyet olduğuna ve onun vasıtasıyla insanlık âlemine doğduğu ve bu doğuşun Zuhur'un ön hazırlığı olacağı görüşüne sahibiz.

İslam İnkılabıyla İlgili Çeşitli Analizlerin İncelenmesi

İmam Humeyni'nin İnkılabını Yalnızca Zulüm ve Sömürgeciliğe Karşı Mücadele Olarak Sınırlamak Eksik Bir Analizdir

Bu büyük şahsiyetin dünyada gerçekleştirdiği hareket üzerinden çeşitli analizler yapılmaktadır. Kısaca birkaç noktaya değinmek istiyorum. Dünyayı başka bir evreye ulaştırarak Büyük Zuhur'a bir adım daha yaklaştıran İmamın bu büyük devrimini bazıları şu şekilde analiz ediyorlar: “İran İnkılabı modernlik akımının ta kendisidir, fakat Batılılar bunun çabuk gerçekleşmesini istiyorlardı. Bu acele İran'da geleneksel akımın yeniden ortaya çıkmasına neden oldu, fakat yenilikçi dalga geleneksel akımdan geçmektedir.” Bu 19 ve 20. yüzyılın geri kalmış edebiyatıyla İran İslam Cumhuriyeti hakkında yapılan Batılı bir analizdir. Olumlu bir şekilde bakacak olursak eğer, bir kısımda şu şekilde analiz ediyor. “Bir millet askerî baskı altındaydı, İmam geldi ve onları adalete davet etti, bu adalet çağrısı bir milleti uyandırdı ve insanlar da İmamla birlikte hareket ederek zalim bir rejimi devirdiler.” Bu, gerçekten büyük bir olaydır. Büyük bir hadise olduğu, doğrudur gerçekten. Halkı despot bir sistemden kurtarmak için devrim yapıldı, ancak bu analizde yetersizdir, zira İmamın İnkılabı bunların çok daha ötesindedir.

Bazıları ise şöyle söylemektedir. “İmam Humeyni'nin İnkılabı anti-sömürgeci bir hareketti. Sömürgeci ve zalim bir sistem hâkimiyet kurarak, halkı sömürüyor ve siyasi, ekonomik ve kültürel yaşantımıza hükmediyorlardı. İmam geldi ve iktidarların halka uzanan ellerini kırdı.” Bu analiz de doğrudur, fakat yine de yetersizdir. Mesele dünyada benzerleri olan sömürgeciliğe ve zulme karşı mücadele meselesi değildir. Marksist hareketi döneminde de birçok ülkede devrimler yaşanmaktaydı, birbiri ardına rejimler düşmekte ve yerine başka rejimler geçmekteydi. Böylelikle Amerika'nın elinin uzanamadığı her ülkede Amerikan ve Batı sömürgeciliği son buluyordu. İmamın hareketi bu değildir. İmamın hareketi kendi tabiriyle Zuhur dönemine doğru bir adım atmaktır. Nitekim İmam çeşitli vesilelerle bunu dile getirmişlerdir.

Kalkınmak Uğruna İslam İnkılabı Çizgisini İhlal Edecek Meselelere Girişmek İmam Mehdi'ye İhanettir

1989 yılının Şaban ayı İmam Humeyni'nin ömrünün son demleridir ve İmam Humeyni Hazret-i Mehdi'nin veladeti münasebetiyle konuşma yapmışlardır. İmam, dayatılan savaşın sona ermesiyle yavaş yavaş şehirlerine dönen ve savaş sırasında birçok sıkıntıyla karşılaşan mücahitlere hitaben yaptığı konuşmada bir mesaj vermişlerdir. Asıl mesaj kuşkusuz İmam Mehdi (as)'ın veladeti hakkındadır. Fakat birçok noktaya da değiniyorlar. İmam konuşmasında ağır bir baskı altında olduklarını bildiği hususuna dikkat çekiyor. Zira 8 yıllık dayatma savaşı zamanındaki şartların zorluğunu hatırlayanlar bilir. Bu sıkıntılar, hatta günümüzdeki yaptırımların baskısıyla kıyaslanabilir bir nitelikte dahi değildir. İmam sözlerine şöyle devam ediyor. “Bizim İnkılabımız İmam Mehdi'nin Evrensel İslam İnkılabının ön hazırlığıdır.” Onun başlangıcıdır. Ulusal ölçekli anti-despot sosyalist bir devrim değildir. Bu türden değildir. Dünyayı nüzulü yüceltmeye ve İmamın tecellisine hazırlayarak, dünyayı başka bir vadiye sokmak istiyor. Dünyayı Sakife'nin karanlık örtüsünden ve sapkın akımlardan kurtarmak isteyen bir devrim olduğunu beyan ediyor. Ardından hem halka hem de yetkililere şöyle sesleniyor:

“Sizler halkı düşünmek zorundasınız, fakat bu, sizlere o büyük hedefleri unutturmamalıdır, çünkü bu, büyük bir ihanettir. Sizler bu büyük hareketin dünyayı Zuhur'a bir adım daha yaklaştırmak için gerçekleştiğini unutmamalısınız. Zira tüm dünya önlerine serildiği halde dünyaya meyletmeyen 124 bin peygamber bu hedefi gerçekleştirmek ve dünyayı İmam Mehdi'nin Zuhuruna hazırlamak için gönderildiler.”

İmam Mehdi'nin Zuhurunun gerçekleşeceğini vadederek bu doğrultuda çabaladılar. Gerçekleşen bir hareket Zuhur'a doğru ilerlediği halde, bu hedeften gaflet edip, kalkınmak ve bunun gibi küçük hedeflere odaklanmak ve Zuhur doğrultusunda hareket eden bir milleti Batı'nın kalkınma hedeflerine dâhil etmek, İmam Mehdi (as)'ın idealine bir nevi ihanet sayılır. Kimsenin refah, emniyet, adalet ve özgürlüğe karşı olmadığı açıktır kuşkusuz, fakat onların vaat edilmiş toplum olarak sundukları yalan ve palavradan ibarettir.

Zuhur Gibi Yüce Bir Hedef İçin Dökülen Her Damla Kan İnsanın Gelişmesine Neden Olur

Dolayısıyla İmam Humeyni'nin hareketi Zuhur doğrultusundaydı. İmam bu konuşmalarının bir diğer bölümünde ise şu mesajları veriyor:

“Süper güçlerin bir darağacı kurduğunu ve dünyadaki tüm besicileri darağacında astığını ve tüm kadınlarımızı da esir aldığını farz etsek dahi, bizler yine de dini vazifemizi yerine getirmekten imtina etmeyiz.”

Zira bu dinî görevimiz dünyayı Zuhur dönemine doğru bir adım daha götürmektir. Ve bu, hepimizin darağacında asılmasına ve İmamın tabiriyle son bir kişi kalana ve kanımızın son damlasına kadar dimdik durmamıza değecektir. Bunun için müminin bir damla kanı bile çoktur. Fakat bu büyük hedef için tüm kanlar dökülse dahi bu herkesin yeniden “gelişmesini” sağlayacaktır. Bu büyük hedef doğrultusunda akacak her damla kan insanın kendisinin yücelmesini sağlar.

Dolayısıyla İmam Humeyni'nin takip ettiği hedef budur. Nitekim İmam, kıyamlarının ilk başlarında bunu beyan etmişlerdir. Bunu Merhum Asgar Oladi şöyle anlatıyor: “Bir gün İmama bir mesaj ulaştırmak için evine doğru gidiyorduk o zamanlar İmam sıkıntılı günler geçiriyordu. İmamın yakın dostları olduğumuzdan bizi de takibe almışlardı. Biz endişeliydik. Fakat o, bize ‘Bu sefer de başınıza hiçbir şey gelmeden onları güvenli bir şekilde atlatacaksınız' diyordu. Öte yandan İmam yapmış olduğumuz bu girişim için 3 adım atmak istediklerini söylüyordu. Bunları, ilk olarak İran'da İslamî bir hükümet kurmak olduğunu, ikinci olarak İslam dünyasında değişim ve diğerinin ise insanların manevî uyanışı olarak belirtmişlerdi. “Bunlar İmam Mehdi'nin Zuhurunun ön hazırlıklarıdır. Bizim yolumuz budur. Benimle birlikteyseniz ve bu yol boyunca çıkacak zorluklara katlanabilecekseniz eğer benimle gelebilirsiniz, yanımda değilseniz eğer bilin ki, yol budur ve şimdiden kenara çekilebilirsiniz.” diye buyurmuşlardır.

Mesele Şiilerin Zuhurun Ön Hazırlıklarının Sancaktarı Olması Gerektiği Meselesidir

Bakınız hedef buydu. Amerika'nın önünü kesmekti örneğin, fakat hedef, bundan daha büyüktür. Zira mesele İmam Mehdi'nin zuhuru için ön hazırlık yapılması meselesidir. Mesele Şii dünyasının Zuhur'un ön hazırlıklarının sancaktarı olması gerektiği meselesidir. Bu Şiiler vasıtasıyla yapılmalıdır. Başka türlüsü mümkün müdür sanki? İmam Mehdi'nin zuhurunun ön hazırlıklarını o hazretin Şiilerinden başka kim yapabilir ki? Aşura'dan bin kaç yüz bin geçmesinin ardından bu mümin toplumun bunu yapması gerekiyor. İmamın bu yöndeki girişimlerini bilirseniz, İmamın başarılı olup olmadığını da görürsünüz. İmamın başarılarını ve ödediğimiz bedelleri ve katlandığımız zorlukları ve aldığımız sonuçları birbirleriyle kıyaslayınız. Ne kadar bedel ödedik? Bizler çok şehit verdik. İnsanın sevdiği birini kaybetmesi çok zordur. Şehit aileleri gerçekten çok sıkıntılar çekti. Esir olanlar da oldu, senelerce esir olup özgürlüklerine kavuşanların yaşadıkları sıkıntıları dinledik, okuduk. Tekerlekli sandalyeye mahkûm olan ve hala hastanelerde kalan ve bu sıkıntılara tahammül eden gazilerimiz de oldu. Peki, bizim kazanımlarımız ne oldu? İmamın kazanımları ne olmuştur?

Zuhurun Önündeki En Büyük Engellerden Biri de Maddi Medeniyettir/ "Kalkınmanın” Gerçekleşmesi İçin Önce “Allah'ın Ölmesi Gerekir” Diyorlardı / İslam İnkılabı Dünyanın Bir Köye Dönüşmesine Engel Oldu

Zuhurun önündeki büyük engellerden biri de insanlığı peygamberlerden yüz çevirmeye davet eden “maddî medeniyettir.” Ve halen de insanın sosyal yaşamında dinin olmaması gerektiğini herkese yüksek sesle haykırıyorlar. Nitekim Zuhur'a engel olduğu da malumdur. Zuhur o hazretin sadece bâtınî hayatımızı ve kişisel ve özel yaşantımızı nurlandırması için değildir. Zuhur'un manası hayatın tüm alanlarının İmamın nuruyla aydınlanması demektir. Oysa onlar dinin işlere müdahil olmaması gerektiğini yüksek sesle haykırıyorlardı. Ve işleri öyle bir raddeye getirmişlerdi ki artık bunu “Din milletlerin afyonudur” ya da “cinsel dürtülerden dolayı din hayal kırıklığına uğramıştır” diye yüksek sesle dile getiriyorlardı. Batılılar bir biçimde Doğulular da başka bir biçimde dindarlık taslıyorlardı. İnsanın anlatmaktan dahi hayâ edeceği bir tabirdir bu ve nitekim reform döneminde Batılılar tarafından dile getirilmiştir. Ve onların sözde düşünürlerinden birisi bu tabiri kullanmıştır. “İran'da reform olduğunu nasıl söylersiniz -Estağfurullah! Bunu duymamış farz edin- Hâlbuki Allah henüz ölmemiştir.” Batı'da Allah öldüğü için kalkınmanın gerçekleştiğini söylüyorlar. Çünkü kendileri ölüdürler.

اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ

 “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur.” (Bakara/255)

Allah'ın insanın sosyal yaşantısından çıkması gerektiğini söylüyorlar. Bir medeniyet kurdular ve tüm dünyayı aldılar ve dünyayı birleştirerek bir köye dönüştürüyorlardı ki, İslam Devrimi gerçekleşti.

Kötü İletişim Araçlarıyla Dünyayı Köy Olma Yolunda İlerletiyorlar

Batılılar o dönemlerde çok zayıf iletişim araçlarına sahiptiler. İran'da da o dönem televizyonlar tek kanal gösterirdi ve günde sadece birkaç saat yayın yapardı. Ne bu uydular, ne bu yeni iletişim araçları ve ne de bu yeni elektronik ağlar vardı, zira dünyayı bir köye dönüştürme yönünde ilerliyorlardı o dönemlerde. Bunlar bu şekilde ilerlediler ve eğer şimdi bizler onlarla mücadele etmek istersek ne olacak? Üniversiteler, bilimsel ve akademik çevreler peş peşe birçok çalışmalar yaparak kitaplar yazdılar ve düşünceler geliştirdiler ve nitekim okullar yaptılar böylelikle siyaset ve kültür alanında teknoloji dünyasındaki ürünlerini yapılandırmış oldular.

Adalet Bayrağını Marksistlerin Elinden Alan ve Güç Dengesini İslam Lehine Değiştiren İmam Humeyni'nin İnkılabıydı

Siz kitap yazmakla Marksist ortamdan sıyrılmanın mümkün olduğunu mu düşünüyorsunuz? Siz gençler çoğunuz o dönemde olmadığınız için bilmezsiniz. Marksistler gerçekten de kargaşa çıkarıyorlardı. Dindar bir genç Tahran üniversitesine gidiyor, orak ve çekiç armasıyla çıkıyordu. Yine bu üniversitede bir genç Kumeyl duası okumak istese yavaşça kimsenin onu görmediği bir köşeye gitmesi gerekirdi, çünkü gören olursa eğer ona “gerici” derdi. Yine Tahran üniversitesinde sosyoloji sınıfında genelde hocaları Marksist olurdu, öğrenci “Dışarı çıkabilir miyim?” diye sorduğunda hoca “Neden?” diye sorar, öğrenci “Eşeklik ettim oruç tuttum, şimdi ise iftar yapmak istiyorum” diyordu. Böyle bir atmosferin nasıl kırılabileceğini düşünebiliyor musunuz? Adalet ve özgürlük iddiasında bulunan bir mektep, size ya adalet taraftarı ya da din taraftarı olun diyordu. “Adalet yanlısı olmak isterseniz eğer, dinsiz olmanız gerekir. Din zulüm ve baskı yanlısıdır. Tarih boyunca böyleydi. Nasıl olur da bu mektebi ayaklar altına alırız? On milyonlarca kayıp veren ve dünyanın yarısını alan bir mektep, adalet iddiasında da mı bulunuyordu? Bunu nasıl atlatabilirdik? Kitapla mı? Evet, büyüklerimiz çok zahmet çekmişlerdi. Şehit Sadr, Allame Mutahhari, Allame Tabatabai, çok zahmet çekmişlerdi. Fakat bunlar yeterli değil. Adalet Bayrağını Marksistlerin elinden alan ve güç dengesini İslam lehine değiştiren İmam Humeyni'nin İnkılabıydı. Nitekim Marksistlerin yenilgisi İslam Devrimi'nin doruk noktası olmuştur. Özellikle de casus yuvasının 1979 yılında işgal edilmesi ve adalet mücadelesinin bayrağının ele geçirilmesiyle bu akımın bu tarafa geçtiği apaçıktır.

Marksizm'in Yenilmesiyle, Liberal Demokrasinin Tüm Dünyaya Yayılacağını Söylüyorlardı/ Komünizmin İslam'dan Dolayı Yenildiğini Kendileri de Anladılar 

İmam Humeyni yaşamının son yıllarında Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı Mihail Gorbaçov'a bir mesaj yazarak, “Marksizm'i tarih müzelerinde arayın” ifadelerini kullanmıştı. Yani bu yayılmacılık İmamın İnkılabıyla toparlandı. Nasıl kargaşa çıkardıklarını bilemezsiniz. Batı'nın ikinci cephesi şu anda da savunduğu kapitalizm ve liberalizmdir. Bunlar Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ve Marksizm'in yenilgisinden sonra dünyaya hâkim olacaklarını zannediyorlardı. Şimdi ise liberal demokrasi zahmetsiz ve engelsiz bir biçimde tüm dünyayı ele geçireceğini sanıyor. Hâlbuki onlar Doğu'yu kendilerinin yendiği kuruntusuna kapılmışlardı. Bazı sosyal filozoflar komünizmin yenilgisinin kendilerine karşı değil de İslam karşısında olduğunu ve kuşkusuz bir sonraki hedeflerinin de kendileri olduğunu çok iyi anlamışlardı.

Batı Medeniyetinin Çöküşünü Kendileri Dahi İtiraf Etmişken Ülkemizden Bazıları Bunu Kabullenmiyor

Medeniyetler çatışması” adında bir teori vardır ve 2000 yılında bu teori esas alınarak İslam dünyasında askeri operasyonlar başlatılıyor. Teorisyenin görüşü Medeniyetler Çatışması'nın Sovyetler Birliği'nin çökmesinin ardından başladığı yönündedir. Yani medeniyetler kuruluyor ve medeniyetler arasında kapsamlı ve çok yönlü savaşlar gerçekleşiyor. Öte yandan bizler 3 büyük medeniyete sahibiz bunlar; Amerika öncülüğündeki Batı medeniyeti, Çin öncülüğündeki Konfüçyüs medeniyeti ve İran öncülüğündeki İslam medeniyetidir. Çin'le Batı medeniyeti arasında en fazla ekonomik savaşlar olduğu ve Çin'in onlara karşı bir ideolojisi olmadığı görüşündeler. Ve ideolojisi olan medeniyetin İran öncülüğündeki İslam medeniyeti olduğunu savunmaktadırlar. Ve bu medeniyetle mücadele edilmediği takdirde İran'ın onları dünyadan izole ederek ortadan kaldıracağına inanıyorlar. Şimdi Batı bu medeniyetin ışığını söndürmek için tüm gücüyle bölgeye gelmiştir. 2001 yılında Bush iktidara geldiği ilk günden itibaren önce Afganistan'ı sonra 2002 yılında Irak'ı ve ardından 2003 yılında ise İran'ı şer odağı olarak tanıttı. Şimdi bunun üzerinden neredeyse 15 yıl geçti ve sizler geçmişe bakarak, dünya sahnesinin bizim lehimize mi yoksa liberal demokrasi ve Batı'nın lehine mi değiştiğine bir bakınız. İslam Devrimi'ne karşı yürütülen bu ideolojik savaş, Batı'da 2007 yılında ekonomik krizin çıkmasıyla birçok Batılı düşünürün Amerikan öncülüğündeki Batı medeniyetinin çöküşünün başlangıcıdır demesine kadar işi vardırmıştır. 2013 yılında İran'a gelen Batı Amerikalı ünlü sosyolog Wallerstein Amerikan liderliğindeki Batı medeniyetinin çökmekte olduğunu ve artık yeniden kurtarılmasının da mümkün olmadığını söylemişti. Ne yazık ki buradaki bazı üniversite hocalarının ona İran'a geldiğinizde Batı'nın çöküşünden söz edip bizim işimizi zora sokmayın demişlerdi. Wallerstein ülkesine döndüğünde gazetecilere: “Ben İran'a gittim ve oradaki liberalizm yanlısı üniversite hocaları bana Batı'nın çöküşü hakkında konuşmamam gerektiğini söylediler.” diye demeç vermişti. Zira Batı'nın çöküşü liberal demokrasinin de yenilgisi demekti. Nitekim Amerika öncülüğündeki Batı medeniyetinin çöküşü kendilerinin de söylediği gibidir. Bizler toplumsal felsefelerimizi Avrupa'da şekillendirerek, Amerika'da biçimlendirdik ve onun doğrultusunda diğer kültürlere doğru ilerledik ve tüm kültürleri yok ettik, ancak burada tek dirençli kültür yalnızca İslam kültürüdür.

İslam Devrimi İlerledikçe Daha da Başarılı Olmuştur

Dolayısıyla İslam Devrimi İslam Dünyası dışındaki,  görmüş olduğunuz cepheye karşı da tamamen başarılı olmuştur. Ne kadar ilerlediyse bir o kadar da başarılı olmuştur. Şimdi Batıda bir kriz ortaya çıktı ve bazıları Batı bunu rahatlıkla atlatacaktır diyor, fakat bu doğru değildir. Zira Batılı düşünürlerin kendileri dahi bunun büyük bir kriz olduğunu ve derinleşmesinin ideolojik bir yenilgiye yol açacağına inanıyorlar. “Ekonomik krize girmemizin nedeni, dünyadaki ideolojik yenilgimizdir. Dünyaya ihraç ettiğimiz düşünce ve kültür İslam ideolojisiyle karşı karşıya kalmıştır ve bunun izleri ekonomide de ortaya çıkmaktadır.” görüşünü savunuyorlar ve nitekim bu en iyi bilinen doğru bir analizdir. Bu nedenle eserlerinden biri de bu olmuştur.

İslam İnkılabı Akımına Karşı İki Sapkın İslami Akımı Tanıtmak

Batı'nın İslam İnkılabı'yla Mücadele Etmek İçin Başvurduğu Yollardan Biri de Selefi Katı İslam Anlayışıdır

Kesinlikle bu alanda biz başarılı olduk. Yani 2005 yılında bölgeye gelen Amerika, etrafımıza sıkıca bağladığı kemerin bizi sağlam tutacağına ve aşağı çekerek bizi boğabileceğini düşünüyordu. Şimdi ise bunun üzerinden 10 yıl geçmiştir ve bizler günden güne daha da güçlendik, ancak Amerika'nın Ortadoğu'daki konumu giderek zayıfladı. Fakat İslam dünyasında İmam Humeyni'nin Amerikancı İslam olarak adlandırdığı iki sapkın akım vardır ve nitekim İmam bu tabiri kullanmak zorundadır. Zira bu hem konuşan ve hem de siyaset ve tedbirle beraber olan bir tabirdir. Bunlardan birisi Selefi İslam diğerleri ise Vahhabilik, IŞİD ve Taliban ve benzerleridir. İslam İnkılabı zaferinin başlarında ve casus yuvası ele geçirildiğinde, o dönemin Amerikan başkanı ve oldukça da güçlü olan Reagan Avrupa ve Amerika'nın Selefi İslam anlayışının dünyaya yayılmasına yardım etmeleri için Suudi Arabistan'la bir anlaşma imzaladı. Bu bağlamda Arabistan 20 yıl içinde 80 milyar dolardan fazla harcama yapmıştır. Oysa Sovyetler Birliği 70 yıllık soğuk savaş döneminde sadece Marksizm'i sınırları dışına yaymak için 7 milyar dolar harcamıştır, fakat Arabistan'ın şimdiye kadar yaptığı masraflar çoktan birkaç yüz milyar doları geçmiştir. Öte yandan bizlerin İslam dünyasının içinde olan bu akımdan kurtulması gerekiyor, zira bu sönmüş bir yanardağdır. Sönmüş bir fitnedir. Bu yok edilebilir fitne, Batı'nın ve nifak akımlarının yardımıyla günümüz İslam dünyasında Taliban ve IŞİD olmuştur. Bunlar İslam'ı nasıl yozlaştırdılar? İslam Cumhuriyeti'ne karşı Afganistan'da Taliban'ı yerleştirdiler. Bu İslamcıysa eğer, o da İslamcıdır dediler. Ben Arabistan'daki kırmızı puşililerin ve Selefilerin Taliban hükümetiyle nasıl iftihar ettiklerini hatırlıyorum. Gerçekten de bu dejenerasyona mı uğradı? Ardından dünyada özgürlük isteyen akımların onlara katılması için,  adalet ve istismara karşı mücadele eden bir akım olarak el-Kaide'yi kurdular Peki, katılanlar oldu mu? IŞİD'i kurdular. Katıldılar mı?

Türkiye ve Malezya İslam Modelini Başka Bir Akım Olarak İslam İnkılabı Karşısına Koydular

Bizi yozlaştırmak için kullandıkları bir diğer akım, yine İslam dünyasında olan liberal ve laik akımdır. Bize rol-model olarak önce Malezya'yı kurdular. Mahathir Muhammed'in Malezya için neler yaptığına bir bakınız. İran'ı da tıpkı onun gibi yapalım dediler. Fakat başarılı olamadılar. Sonra Türkiye'yi kurdular. Bu ülkede bizim kendi laiklerimiz “Mehirname” dergisini yayınladılar şimdi de yayınlanıyor, onların da kıblesi Türkiye'dir. “Türkiye'deki gibi bir İslam, hem savaşçı, hem sömürge karşıtı ve hem de özgürlük ve din yanlısıdır” diyorlar. Gerçekten de öyle midir? Dananın kuyruğunun nasıl koptuğunu gördük. Zira İsrail'e karşı Mavi Marmara gemisini gönderen “Beyefendi”nin şimdi Amerika ve İsrail'in bölgesel siyasetlerini nasıl desteklediğine bir bakınız. Oysa IŞİD Suriye ve Irak'taki faaliyetlerini ondan aldığı destek ve askeri güçle sürdürüyor.  

Sapkın İslamî Akımlardan Kurtulmak İçin Direnmeli ve Bu Uğurda Kan Vermeliyiz  

Dolayısıyla İslam dünyasında olan bu akım iki nifak akımıdır. Bunlardan birisi liberal ve Batı uzlaşmacılığı versiyonu olan İslam anlayışı, diğeri ise katı İslam anlayışı olan Selefilik'tir. Bu, İslam dünyasının gerçeğidir. İslam İnkılabı İslam dünyasını ondan kurtarmalıdır. Şimdi kurtarıp kurtaramadığını soruyorlar. Marksizm'den kurtulmak nasıl sadece kitapla mümkün değilse, bu sapkın akımdan kurtulmak için de sadece “el-Gadir” ve “el-Ukubat” (iki klasik eser ismi) yeterli olmayacaktır. O büyük insanların mücadeleleri küçümsenmelidir demiyorum, bunlar zaruri ve gerekliydiler. Onlar Allah'ın evliyalarından sayılırlar. İmam Ali (as)'ı savunmak için gece ve gündüzlerini verdiler. Kitaplar yazarak, araştırmalar yaparak Vahhabilikle ilgili şüphelere yanıt vermek gereklidir, laiklikle ilgili şüphelere de yanıt vermek gereklidir. Fakat sadece bunlarla bu akımdan kurtulamayız. Bunun için direnmeye, kan vermeye ve şehadete erişmeye ihtiyacımız var ve nitekim günümüzde bunlar yaşanmaktadır. Bundan 10 yıl kadar önce Avrupa'da birisi Müslüman olduğunda İslam'ın ne olduğunu bilmiyordu. Sadece Selefi anlayışın İslam olduğunu zannediyordu. Şimdi ise dünyanın herhangi bir yerinde Müslüman olan birisi İslam dünyasına baktığında İslam'da iki anlayışın olduğunu görüyor. Bu, İslam Cumhuriyeti İran'daki İslam anlayışı ve diğer anlayışlardır. Hatta kendilerini aydın zanneden Müslüman Kardeşler'in Mısır'daki rol modellerini de gördünüz. Devam edebilmeyi başarabildiler mi? Ülkenin kalkınmasının devamı için mücadele edebildiler mi? Ülkeyi 1 sene bile idare edemediler. Bu, İslam İnkılabı'nın dünyada gündeme getirdiği gerçeklerdir. Yani sizler Müslüman Kardeşler'in nasıl yaygara çıkardığını ve kendilerini İslam İnkılabı'na rakip olarak gördüklerini bilmiyor muydunuz? Mursi kazanır kazanmaz İran'a geldi, fakat Ayetullah Hamaney ile görüşmeye gitmedi. Burada ideolojik bir duyuruda bulundu. Ve kendini onun karşısında “Sünni Devrimci” hareketlerin lideri olarak ilan etti. Peki, başarılı oldular mı?

Dünyanın Zuhura Hazırlanması İçin Ehl-i Beyt Dostları Fedakârlık Yapmalıdırlar  

Dünya sınıflandırmasına baktığınızda dünyanın tamamen iki kutuplu olduğunu göreceksiniz. Bu da Zuhur'un ön hazırlığı demektir. Bir tarafta din, İslam ve İmam Mehdi karşıtı olan akımlar yani Batılılar, Avrupa, Amerika ve İslam dünyasındaki laik ve Selefi akımlar diğer tarafta ise Ehl-i Beyt mektebi vardır. Bu şekilde sınıflandırılmışlardır. Yemen'deki Ehl-i Beyt taraftarlarının direnişine bir bakınız da Suudi Selefi İslam anlayışını meydana çıkmaya mecbur bıraktığını ve nasıl rezil ettiğini görünüz. Sizler IŞİD'in yalnızca İslamofobi yarattığını mı zannediyorsunuz? Evet, İslamofobi yaratıyor, fakat İslamofobi'den çok “Sünni” korkusu yaratıyor.  Böyle bir İslam anlayışını kim kabul edebilir? Artık dünyada hangi akıllı Müslüman olur? Bunun bedelini kim ödeyecek? Bunun bedelini Irak'taki, Lübnan'daki, Suriye ve Yemen'deki Şiiler ödüyor. Direniyorlar ve şehit oluyorlar. Dünyanın Zuhur'a hazırlanması için Ehl-i Beyt dostlarının fedakârlık yapması gerekir. Bizlerin vazifesi de budur. Dünyayı sapkın akımların karanlığından Zuhur'a doğru götürmek bizlerin vazifesidir. İmamın kendisi bütün işleri yapacaktır kuşkusuz, fakat bizlerin de birlik olması gerekmektedir. Öncelikle kendimiz hazır olmalıyız. O döneme inşallah hızla yaklaşıyoruz. Çok kapsamlı bir fitne de yoldadır şüphesiz ve inşallah dua, sebat ve sabırla bunları da atlatacağız. Allah Teâlâ inşallah bu sapkın akımı bertaraf eder de  bizler de Zuhur'a doğru hızla hareket ederiz. Allah tüm aziz gençleri temiz ve sağlam nefisleriyle İmam Mehdi'nin Zuhuru için hazırlar inşallah. Sizin bu dönemlerde yapmanız gereken en iyi hayırlardan birinin de yaptığınız bu toplantılar olduğunu da ayrıca belirtmek isterim. Yani İmam Hüseyin'in etrafında toplanmak ve onun etrafında olmak sizleri Ahir Zaman fitnelerini en iyi biçimde atlatmanızı sağlayacak hayırlardan birisidir. Ve Yüce Allah sizleri İmam Mehdi'nin yolundan ayırmaz inşallah.

Çeviren: Gülden Koşaca

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar