1389615430_suriye-3.jpg

Ortadoğu'da mülteci olmak: Filistinli mülteci tanımlaması örneğinde

"...Filistin’in Siyonizm tarafından işgaline sessiz kalındığı gibi Irak ve Suriye’nin talan edilmesinde üç maymun rolüne bürünmemek gerekmektedir. Aksi halde kıyılarımıza birçok cansız yavru insan bedenleri vurmaya devam eder."

8 Eylül 2015 Salı

Ortadoğu'da mülteci olmak: Filistinli mülteci tanımlaması örneğinde

Hasan Hüseyin Güneş

Mülteci meselesi dünyada yeni bir sorun olmamakla birlikte Ortadoğu'da meydana gelen “gelişmeler” nedeniyle gündemde yer işgal etmeye başladı. Oysa mülteci olmak uzun yıllardan beri Filistinli birçok insanın adeta hayatlarını devam ettirmenin tek yolu olarak süregelen bir sorundu. Mülteci -Arapça tabirle اللاجئ / lâci'(çoğulu lâciûn)- olmanın ne demek olduğunu en anlatan Naci el-Ali'nin ölümsüz karakteri Hanzala olsa da burada bizlere düşeni yapmaya çalışacağız. Bu şekilde mültecinin ne demek olduğu az çok zihnimizde Filistinli mülteciler üzerinden canlandırıp, söz konusu yeni iltica eylemlerinin nedenlerini de az çok anlamaya çalışalım.

Birleşmiş Milletler 28 Haziran 1951'de Cüneyfe Kurulu'nda alınan kararda (1.) madde (1.) fıkraya göre lâci'/lâciûn tanımlaması şu şekilde yapılmıştır:

1952 Ocağından evvel meydana gelen olaylar sebebiyle kişi can, din ve tebaiyetinden dolayı; veya bağlı bulunduğu siyasi bir fikir veya cemiyet nedeniyle korkup bulunduğu beldenin haricinde yaşıyor ve o devletin himayesine zikredilen korkulardan dolayısıyla giremiyorsa; veya önceden ikamet ettiği beldenin dışında olup zikredilen korkulardan oraya dönemiyorsa veya dönmeyi istemiyorsa bu kişi sığınmacıdır(اللاجئ(. 1967 hadiselerinin vukuundan sonra ise aynı yılda yapılan protokolle 1951 tarihini düşürerek aynı tanımlama kabul edilmiş, onaylamıştır.[1]

Birleşmiş Milletlerin sığınmacı/mülteci tanımlamasına yer verdikten sonra Filistinli kimliğini ortaya koymak gerekmektedir. Böylece ‘Filistinli mülteci' tanımının kimleri kapsamına alacağını açıklığa kavuşturmak için gerekli enstrümanlara sahip olunacaktır. Filistin anayasasının  (5.) maddesine göre 1947 yılına dek Filistin'de ikamet eden, bu topraklardan ihraç edilmiş olsun olmasın, herkes Filistinlidir. Ayrıca bu tarihten sonra Filistinli bir Arap erkekten olma, Filistin dâhilinde veya haricinde olsun, herkes yine Filistinlidir. (5.) madde gereğince de Siyonist saldırılar başlayıncaya dek Filistin topraklarında yaşayan Yahudiler de Filistinlidir.[2]

O halde ‘Filistin'in neresi olduğu ve hangi coğrafyayı kapsadığı da bu bağlamda önemli bir düğüm teşkil etmektedir. Bu sorun Filistin anayasası (2.) maddesinde gerekli tanımlama yapılarak çözülmüştür. Buna göre Filistin, Britanya sömürgesi döneminde sınırları çizilmiş olan coğrafyanın bölünmez toprak bütünlüğünden müteşekkildir. Tam da burada Filistinli mülteci (اللاجئ الفلسطينى) ve Filistin mültecisi (اللاجئ الفلسطين) tariflerinde bir karmaşa husule gelmektedir. Birinci tanımlama etnik bir vurguda bulunurken ikinci tanımlama ise Britanya sömürgesinde bulunduğu dönemin topraklarına sahip bir ülke olan Filistin'den iltica eden Arap asıllı kişilere işaret etmektedir[3].

Bu tanımların her biri siyasi tanımlamalardır ve mültecilerin nereli oldukları ve hangi nedenlerden ötürü sığınmacı konumuna geldikleri hakkında örtük malumat vermektedir. Oysa bu tanımlamalar mültecilerin gündelik hayatlarının birçok problemini oluşturan ekonomik hayata dair iktisadi bir çözümleme getirmez. Bu nedenle söz konusu tanımlamalar, mültecilerin gündelik hayatlarında sorunların çıkmasına neden olmaktadır. Misal olarak, Ürdün'ün başkenti olan Amman'da bulunan Muhkayyemu'n-Nasr/Nasr Çadır Kenti[4] sakinlerinin hukuki konumlandırılmalarından dolayı duçar oldukları iktisadi sorunlar bir televizyon programına konu olmuştur.[5] Yapılan görüşmelerde Nasr çadırlığında yaşayan Filistinli mültecilerin Ürdün'de ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünden devlet işlerine girmelerinin neredeyse imkânsız olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum, diğer çadırlıklar için de söz konusudur. O halde Filistin mültecileri için iktisadi bir tanımlama da söz konusu olmaktadır. Buna göre yukarıda verilen mülteci tanımlamalarda ‘Filistinli mülteciler, sığındıkları topraklarda çalışamayan Filistin'den gelen sığınmacılardır' tarifi zımnen kabul görmüş durumdadır.

Filistinli mültecilerin iktisadi sorunlarıyla daha çok UNRWA (Birleşmiş Milletler Ortadoğu Mültecilerine Yardım Ajansı) adındaki uluslararası yardım kurumu ilgilenmektedir. Bu kurumun yaptığı tanımlamaya göre Filistinli mülteci, 1 Haziran 1946 tarihinden Mayıs 1948 tarihine kadar Filistin'de mukim olup 1948 yılı sonunda II. Dünya Savaşı nedeniyle evini ve maişetini kaybedip iltica talebini kabul etmiş devletlerde bulunan kişidir.[6]

Bu tanımlama da gayet yetersiz ve hatta Filistinli mülteciler için tehlikeli bir niteliktedir. Zira Filistin mültecileri sorunu Filistin toprakları içerisinde hâlen devam etmektedir. Örneğin 1967'de yıkılan Meğâribe Mahallesi sakinleri mükerreren Kudüs içerisinde yer değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu insanların maruz bırakıldıkları can korkusu, barınma sorunu vb. müşküller de Filistinlilerin ülkeleri içerisinde yer değiştirmelerine sebep teşkil etmiştir. Zikredilen yer intikalleri sadece şehir içinde değil şehirlerarasında da gerçekleşmiştir. Zira İsrail işgali nedeniyle şehirlerini terk etmek zorunda bırakılan binlerce Filistinli, Batı Şeria ve Gazze'de tesis edilen çadırlıklarda hayatlarını idame ettirtmek zorunda bırakılmıştır.

Yukarıdaki tanımlamada bulunan benzer sorunlar Kızıl Haç'ın tasvip ettiği tanımlamada da dikkat çekmektedir. ‘Filistin'de daimi ikamet halindeyken ve burada bir ana iş kolunda çalışıyorken bu vaziyetten Filistin'deki çatışma(lar)dan dolayı bunları kaybedip yeterli bir şekilde maişetini devam ettirecek mali gücü bulunmuyorsa bu kişi Filistinli bir mültecidir ve birleşmiş milletlerin yardımından istifade edebilmektedir' şeklinde bir tanımlama yapılmıştır.[7] Ancak bu tanımlamada tasvir edilen kişinin Filistinli olup olmadığı belirtilmemiştir. Filistinlilerin kaybolan haklarına işaret edilmemiş, tanımlama mali yetersizlik ve işten mahrum edilme üzerine bina edilmiştir. Evinden yurdundan ve ailesinden edilmiş iş sahibi olmayan Filistinlerin de bulunabileceği, bunun yanı sıra mali durumu yerinde olan bir Filistin'in de mülteci konumuna düşürülebileceği göz ardı edilmiştir.[8]

Tüm tanımlamaların ortak yönü, Filistinli mültecilerin varlığının ve içinde bulundukları sosyolojik ve psikolojik sorunları ortaya koymasıdır. Buradan hareketle Filistin meselesinin bir veçhesinin iltica meselesi oluğunu söylemek gerekmektedir. Bu sorunun nasıl çözüleceğine dair kamuoyunda tartışmalar oluşturup ve çözümlerin olgunlaşacağına dair bir emare görünmemektedir. Oysaki Filistin meselesi, aynı zamanda bu topraklarda yaşayan bir gurup insanın tard edilmesi (mass expulsion) veya bu insanların zorla yaşadıkları yerden tamamen gönderilmeleriyle (population transfer) neticelenen tarihi bir süreçtir.[9]

Sonuç olarak şunu söylemek gerekir: Filistinli mülteci sorunu yıllar içerisinde Siyonizm ve emperyalizmin neden olduğu tüm dünya vatandaşlarını ilgilendiren bir meseledir. Benzer emeller, bugün Irak ve Suriye'de de gerçekleştirilmeye çalışıldığından her iki ülke mültecilerinin de ileriki zamanlarda büyük bir sorun hâline geleceği unutulmamalıdır. Bunun meydana gelmemesi için Filistin'in Siyonizm tarafından işgaline sessiz kalındığı gibi Irak ve Suriye'nin talan edilmesinde üç maymun rolüne bürünmemek gerekmektedir. Aksi halde kıyılarımıza birçok cansız yavru insan bedenleri vurmaya devam eder.

 



[1] İsam Muhammed Ali Udvan, el-Lâciî el-Filistînî:İşkâlâti't-Ta'rîf ve'l-Hulûli'l-Vâcibe, Daru Vacib, Dımaşk 1433/2012, s. 8.

[2] İsam Muhammed Ali Udvan, a.g.e., s. 10.

[3] İsam Muhammed Ali Udvan, a.g.e., s. 11.

[4] Mülteci kampları kuruluş aşamalarında çadırlardan müteşekkil olduğundan hâlen bu isimlerle anılmaktadırlar.

[5] Ahmed Beştu'nun hazırlayıp sunduğu el-İktisâd ve'n-Nâs adlı programın bir bölümü Amman'da 1947 kurulan Nasr çadırlığında yaşaya Filistinli mültecilerin sorunlarını ele almıştır. http://www.youtube.com/watch?v=Izve7KnK9NU. 31.07.2013.

[6] İsam Muhammed Ali Udvan, a.g.e., s. 12.

[7] İsam Muhammed Ali Udvan, a.g.e., s. 19.

[8] İsam Muhammed Ali Udvan, a.g.e., s. 19. Tanımlamalarla ilgili bu yetersizlikler için uzun bir bahis açılabilir; ancak böyle bir tutum  konunun maksadını aşmaktadır. Ayrıntı için İsam Muhammed Ali Udvan'ın zikredilen eserine müracaat edilebilir.

[9] Necva Mustafa Husavî, Hukûku'l-Lâciîni'l-Filistiniyyîn Beyne'ş-Şer'iyyeti'd-Düveliyye ve'l-Mufâvdâti'l-Filistiniyye-el-İsrâiliyye, Merkezu'z-Zeytune li'd-Dirâsât ve'l-İstişârât, Beyrut 2008, s. 145.

 

 

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar