Hamanei.jpg

Batı, Amerika ve Siyonizm

"Dünya istikbarı ve sömürgeci devletler başlangıcından bu güne gasıp İsrail rejimini öncelikle Arap devletlerine ve sonra da bölgedeki İslam’a karşı bir baskı piramidi olması için meydana getirip oraya yerleştirdi ve İslam dünyasının kaburgalarına saplanan zehirli bir hançer gibi oraya sapladı. Bu gün büyük şeytan bu evcil hayvanın tasmasını elinde tutmaktadır..."

22 Ekim 2015 Perşembe

İNTİZAR - İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah'il Uzma Seyyid Ali Hamanei'nin; Filistin meselesinin cerh edildiği ve bu mesele üzerinden İslam dünyasına musallat olmuş Siyonist İsrail ile birlikte, genelde Batı, özelde ise Amerika'nın yaklaşımlarının açıklığa kavuşturulduğu ve yine genelde İslam dünyasının tavrının değerlendirildiği, gösterilmesi gereken tavrın ne olması gerektiği ve İslam İnkılabı'nın örnekliğinde bunun ortaya konulması üzerine oldukça ufuk açıcı bu konuşmasını ilginize sunuyoruz; 

 

İstikbarın İsrail'i Kurmasındaki Hedefi

Dünya istikbarı ve sömürgeci devletler başlangıcından bu güne gasıp İsrail rejimini öncelikle Arap devletlerine ve sonra da bölgedeki İslam'a karşı bir baskı piramidi olması için meydana getirip oraya yerleştirdi ve İslam dünyasının kaburgalarına saplanan zehirli bir hançer gibi oraya sapladı. Bu gün büyük şeytan bu evcil hayvanın tasmasını elinde tutmaktadır. Şu halde uluslar arası kararların sürekli olarak çiğnenmesi, insan haklarının devamlı ihlal edilmesi –üstelik en feci şekilde– komşu ülkelere karşı yapılan sürekli tecavüzler, terörist eylemler, açık şekilde adam kaçırmalar, her gün artan şekilde atom silahları ve benzerlerini üretmek –ki dünya devletlerinin her biri Amerika ve diğer büyük devletlerle dostluk ve itaat ilişkisi içinde olmazsa bunu büyük bir olay olarak görmekteler– İsrail için kabul edilebilir olması ve küresel istikbar örgütlerinden özellikle de büyük şeytandan hiçbir ciddi itirazın olmaması şaşılacak bir şey değildir.

 

Siyonistlerin Avrupa ve Batı Üzerindeki Nüfuzları

İnsanın ilk önce kaybettiği duygu insanlıktan utanmasıdır, dolayısıyla Avrupa'nın ve Batı'nın liderleri bu kadar Siyonistlerin nüfuzu altına girdikleri için insanlıktan utanmalıdırlar. Kendi halklarından da utanmalıdırlar. Sanki dünyada başka bir devletin varlığını kabul etmeyen ve onların siyasî kimliklerini tanımayan başka bir örnek yok mu? Sanki dünyada gönüllerinde başka bir devlet başkanının yok olmasını arzulayan devlet başkanlarının sayısı az mıdır? Bunu sürekli olarak dile de getirmektedirler. Böylesi bir hassasiyet nereden meydana gelmiştir? Siyonistlerin Batı ve Avrupa devletleri üzerindeki nüfuzları maalesef böylesine bir kargaşayı meydana getirmektedir. Sonra da fırsattan istifade ederek bunu nükleer enerji konusuyla ilişkilendiriyorlar. Onlar, atom silahının hükümetleri, sistemleri ve rejimleri ortadan kaldırmak için olmadığını anlamadılar, sistemler ve rejimler atom silahıyla yok edilemez, atom silahı sadece insanları ve yerküreyi yok eder. Rejimleri yok eden şey direniş, azim ve halkların savaşıdır ki, bu azim ve savaş Filistin'de vardır ve ilahî lütuf ile kesinlikle  Siyonist rejimin devrilmesiyle son bulacaktır.

 

İstikbarın Hedefi; Bütün Direniş Unsurlarını Yok Etmek

Bunlar bu bölgede hiçbir direniş unsurunun var olmamasını istiyorlar. Direniş unsurlarının kaynağı olarak İslam Cumhuriyeti'ni görüyorlar. Elbette bunu doğru anlamışlardır. Burası direnişin merkezidir. Burası öyle bir yerdir ki, eğer biz hiçbir şey yapmasak ve hiçbir şey söylemesek bile İslam Cumhuriyeti'nin kendisi bölge halkları için bir ilham kaynağıdır. Bütün müstekbir güçlere ve onların kör gözlerine rağmen bu bölgede bir varlık ve bir kimlik boy göstermiş ve günden güne kök salmakta, günden güne daha güçlü hale gelmektedir. Bu büyük ve görkemli oluşumun kendi varlığı, istikbarın gözündeki diken ve halkların ümit kaynağıdır. Evet, burası direnişin merkezidir, bunda şüphe yok. Başkaları da buradan ilham aldılar, ancak onlar direnişi ezmek için ilk önce zayıf halkayı, Gazze'de halk tarafından seçilen Hamas hükümetini hedeflediler. Onu mazlum gördüler ve ezmektedirler. İslam dünyasında bu gün Gazze meselesini, bölgesel, şahsî ve mahallî bir mesele olarak gören herkes, halkların canına okuyan bu zulüm karşısında tavşan uykusuna yatmıştır. Hayır, bu Gazze meselesi, sadece Gazze meselesi değildir, bölgenin meselesidir. Şimdilik burası küçük bir noktadır, saldırıya oradan başladılar ve başarılı olurlarsa ellerini bölgeden çekmeyeceklerdir. O bölgenin etrafında olan, yardım etmeleri gereken, yardım edebilecekken etmeyen Müslüman ülkelerin hükümetleri hata etmektedirler, hata ediyorlar. Bu bölgede İsrail'in çivisi ne kadar çok derine giderse, müstekbirlerin hakimiyeti de o kadar çok olacaktır, bu devletlerin bedbahtlığı, zaafı ve zilleti daha çok olacaktır. Neden dikkat etmiyorlar? Devletleri ve halkları da kendi peşlerinden zillete sürüklemektedirler. Zelil, uysal ve bağımlı bir devlet, halkını da zelil, uysal ve bağımlı bir hale getirmektedir. Bu yüzden halklar kendilerine gelmelidirler.

 

Amerika'nın Desteği ve Arap Devletlerinin Yetersizliği, İsrail'in İçsel Zayıflığını Telafi Ediyor

İran halkı gibi diğer halklar da İsrail rejimini bölgedeki uyduruk ve zorlama bir rejim olarak kabul etmektedirler. Elbette devletler halklarıyla aynı doğrultuda değillerdir ve maalesef İsrail'i güçlendiren şey de budur. Siyonist rejim kendi içinde güçsüzdür, kudreti yoktur, ayaklarının üzerinde duracak takati yoktur. Bu gün Siyonist rejimi ayakta tutan iki etken vardır: birincisi Amerika'nın rezilce bu yozlaşmış rejimi kayıtsız şartsız desteklemesi, ikincisi ise Arap ve Müslüman devletlerin Filistin halkına destek vermemeleridir. Maalesef Müslüman devletlerin ve hükümetlerin birçoğu, bu gün Filistin karşısında yapmaları gereken sorumluluklarını yerine getirmiyorlar, halklarıyla aynı duyguları paylaşmıyorlar. Eğer onlar da kendi milletleriyle aynı şeyi söyleyip mazlum Filistin halkını savunsalardı, bölgedeki durum belki değişecektir. Bu halkların genel istekleridir ve bu büyük İmam'ın bize haber verdiği yayılmadır.

 

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi; Nil'den Fırat'a Efsanesinin Görünen Kısmı

Bu gün müstekbirlerin İslam dünyası için yaptıkları plan, tam hakimiyettir. Amerikalıların ortaya attığı Büyük Ortadoğu Projesi, başka bir deyişle Siyonist rejimin merkezinde olduğu Büyük Ortadoğu ülkesinin oluşturulmasıdır. Bu ülkelerde olan bütün hükümetler, İsrail'in kuklası devletler haline gelmek zorundadır. Büyük Ortadoğu'nun anlamı, biz büyük bir coğrafyayı ve insan topluluğunu İsrail'in ihtiyarına verelim ve orada yatırım, ucuz üretim yaparak orada daha çok semirsin, eğer Nil'den Fırat'a efsanesini askerî olarak gerçekleştiremezse bile ekonomik, siyasî, mali ve teknolojik açıdan bunu gerçekleştirsin demektir. Amerika –bir anlamda Batı'yı da dile getirmeliyiz– bunu istemektedir. İslam dünyası neden böylesi bir isteğe teslim olmak zorundadır?

Fikir, akıl, tedbir ve hikmet alanlarında ilerlemeye ihtiyaç vardır, devletlerimizin birbirlerine daha çok yakınlaşmasına ihtiyacımız vardır. Elde etmemiz gereken o "ulaşılmaz iksir", Müslüman ülkelerin farklı alanlardaki birlik ve yakınlığıdır.

Büyük Ortadoğu meselesi Amerika'nın istediği bir şeydir. Onların dediği şekliyle Büyük Ortadoğu, yani İsrail ekseninde büyük bir Ortadoğu devleti. Elbette onların kastettikleri bir tek büyük devlet oluşturmak değildir, hayır. Şimdiki coğrafî sınırları içinde olan devletler kalsınlar, ancak bu devletler Amerika'nın avuçlarında olsun, halkları görünüşte onları seçsin, ama bu seçilenler Amerikalıların istediklerinden olsun, tıpkı son dönemde Ukrayna ve Gürcistan'da yaptıkları gibi.

Onlar sermaye ve tabii kaynaklarla dolu olan bu bölgede İsrail'in merkezde olmasını, maddî Batı medeniyetinin temsilciliklerinin ve merkezlerinin bu bölgeye girmesini istiyorlar, onların ucuz iş gücünden, paralarından faydalanıp kendi ekonomilerini geliştirmek, tarımlarını ilerletmek ve gerçekte kendilerini beslemek istiyorlar. Tıpkı kökleri komşunun toprağına giden ve o topraktan beslenen ağaç gibi, gerçekte o ağacın meyveleri toprak sahibinindir.

Bir zamanlar askerî güçle ele geçirmek istediklerini ilan ettikleri Nil'den Fırat'a kadar projesini, şimdilerde siyasî ve ekonomik güç ile elde etmek istemektedirler. Elbette kesinlikle bu hedeflerine ulaşamayacaklardır, ne Amerika, ne Siyonistler ve ne de Filistin'i gasp edenler.

Halklar uyanmışlardır. Bizim de uyanık olmamız lazımdır. İslam Cumhuriyeti uyanık olmalıdır. Bizim uyanık olmamız bir slogan değildir, aklımızı başımıza almalıyız.

 

Amerika'nın İsrail'i Desteklemekteki Hedefi

Düşman bir seferde Filistin'i İslam dünyasından koparmanın ve Siyonizm'in lanetli ağacını Müslümanların evinde kalıcı hale getirmenin peşindedir. Amerika işgalci rejimin yerini sağlamlaştırarak, bu hassas bölgede yaşamın bütün alanlarına hakimiyet kurup bu şekilde kendini Ortadoğu ve Afrika'daki İslamî uyanış endişesinden kurtarmak istemektedir. İslam düşmanları İslam'a olan o kadim kinlerini ve son yıllarda Müslümanların uyanışları neticesinde uğramış oldukları yenilgiyi burada telafi etmek istiyorlar. Bu olay son zamanlarda bölge için kurulan komplolardın hiç biriyle kıyaslanmayacak ölçüdedir, burada bir ülkenin gasp edilmesinden, bir milletin süre gelen acılarından, İslam dünyasının bir parçasını, İslam'ın büyük vatanının merkezini ve Müslümanların ilk kıblesini sonsuza kadar ayırmaktan bahsediyoruz.

 

İstikbarın En Büyük Hatası; Siyonist Rejimi Desteklemek

Dünya meseleleri bağlamında –arz ettiğimiz gibi– istikbar büyük hatalara düşmektedir. Bu hatalardan biri, Amerika'nın Siyonist rejimi desteklerden düşmüş olduğu durumdur. Bu gün Siyonist rejimde iki şeyi görmek mümkündür: Birincisi, sınırlarını aşan şiddet ve vahşettir. Bu gün Siyonistlerin Filistin topraklarının sahiplerine karşı uyguladıkları vahşet çok acayip, hayret verici ve görülmemiş bir olaydır. İkinci nokta ise, Siyonist rejimin hiçbir yolu kalmamış, tamamen bir çıkmaza girmiştir. Amerika'nın hatası bu durumda, açık ve aleni bir şekilde Siyonist rejimi desteklemesi, İsrail'e ve onun yöneticilerine hangi pisliği yaparlarsa yapsınlar, hangi cinayeti işlerlerse işlesinler açık çek vermesidir. Bu, Amerika'nın telafisi olmayan hatalarındandır ve bunun zararını görecektir. Filistin halkı liyakatli ve dirençli bir halk olduğunu göstermiştir, İsrail gibi zorba, silahlı, merhametsiz ve vahşi bir rejime karşı elleri boş bir şekilde karşı koyabileceğini ve direnebileceğini göstermiştir. Bu gün hepimiz Filistin halkını madden ve manen desteklemekle yükümlüyüz.

Elbette Amerika bu gün İsrail'in suçlarının ortağıdır. Amerikan başkanı kendini arabulucu olarak tanıtarak açıkça İsrail'i desteklemenin kendi dış politikalarının bir parçası olduğunu söylemektedir. O, Arap dünyasının, Arap liderlerinin ve İslam ümmetinin karşısında açık ve aleni bir şekilde İsrail –ki Filistin topraklarını gasp etmiştir– taraftarlığını göstermektedir.

 

Batı'nın İsrail'in Suçlarını Utanmazca Desteklemesi

Bu gün Amerikalılar sadece kana susamış Siyonist rejimi değil, aksine onların suçlarını de hiçbir utanma ve mazeret göstermeden sahiplenmektedirler. Sadece terör meselesi değil, büyük ve aşikar bir cinayet işlenmiştir, bunu da desteklemektedirler, sokaklara ve caddelere tankların yerleştirilmesini savunmaktadırlar, halkın evlerinin yıkılmasını desteklemektedirler. Bu istikbar rejiminin iç yüzüdür. İslam Inkılabı'nın yerleştirmiş olduğu kelimelerden biri olup sürekli tekrarlanan “istikbar” işte budur.

Hamas'ı, İslami Cihad'ı ve Hizbullah'ı terörist olarak tanıtmaktadırlar. Neden? Bunlar ne yapmışlardır? Bunların suçu; şereflerini, vatanlarını, evlerini ve halklarını savunmalarıdır. Amerika, İsrail'in cellatlarıyla küçük bebekleri, çocukları tıpkı bu adamın oğlu gibi[1] babalarının gözleri önünde katletmelerini ve hiç kimsenin itiraz etmemesini, hiçbir şey yapmamasını, cevap vermemesini ve öfkelenmemesini istemektedir. Hamas'ın, İslami Cihad'ın, Lübnan Hizbullahı'nın ve gerçek savaş meydanlarında savaşanların suçu bu tür kahredici eşi benzeri görülmemiş saldırılar karşısında amelî olarak cevap vermeleri ve bir şeyler yapmalarıdır. İslam Cumhuriyeti'nin suçu da aşikar ve açıkça hak ve adaleti savunmaktır. Biz asla hak ve adaleti savunmayı istikbar güçlerinin canları istedi diye terk etmeyeceğiz. Biz asla bu alanda, uzlaşmacı ve ikiyüzlü olmadık. Biz açıkça hak ve adaleti ortaya koyup onu savunduk. Bizim suçumuz budur.

Amerikalılar kendi iç yüzlerini gösterdiler. Amerikan başkanı son konuşmasında, tıpkı insanların kanına susamış biri gibi konuştu. Ülkeleri ve halkları tehdit etmiş ve suçlamıştır. Bütün dünya biliyor ki, Büyük Şeytan Amerika'dır, bu delillere dayanan bir sözdür. Amerika için bu “Büyük Şeytan” unvanı boş yere verilmiş değildir. Sizler otuz, kırk yıl öncesine bakın, halka dayanan ve özgürlükçü hareketlere karşı en fazla sabotajı Amerika yapmıştır. Dünyada mümin ve temiz şahsiyetlere karşı en fazla terör eylemini Amerikan casusluk örgütü CIA yapmıştır. Dünyadaki halk karşıtı rejimleri en çok Amerika desteklemiştir. Bunlar şeytanlıktır, yani o şeytanların en büyüğüdür. Elbette dünyada başka şeytanlar da bu işleri yapmaktaydılar, ama hiç biri Amerika'nın şeytanlığı kadar değildi. Demek ki o gerçekten Büyük Şeytan'dır.

 

İsrail'in Cinayetleri Karşısında Batı'nın ve Amerika'nın Suskunluğu ve Desteği

Bu gün Amerika ve Batı, Filistin meselesinde ve birçok diğer meselelerde açıkça yalan söylüyorlar ve söylemeye devam etmektedirler. Gazze faciası gibi açık bir faciayı, 22 gün savaşında tam tersi bir şekilde yansıtıyorlar. Buna dikkat etmemiz gerekmektedir. Bunu hatırlatmak istiyorum. Bu gün Gazze ve Filistin Batı'nın rezil oldukları alanlardır. İnsan hakları savunuculuğu iddiasında bulunan Batı, Gazze'de işlenen en büyük ve en feci insan hakkı ihlalini görmezden gelmiştir. Geçen yıldan bu güne kadar onlardan Gazze halkının yararına ve desteklediğine dair bir tek kelime bile etmemişlerdir. Bütün bu zaman zarfında biz kulak kabartıp bekledik, acaba Avrupa'dan –Amerika'yı zaten söylemeye bile gerek yok– insan hakları örgütlerinden, sözde bağımsızlık savunucusu örgütlerden Gazze halkının yararını bir kelime çıkacak mı? Olmadı, halkların seslerinin yükselmesinden sonra, farklı ülkelerde halklar itirazlarını yükselttikten, yürüyüşler düzenledikten, gösteriler yaptıktan sonra bir şeyler söylediler, rezillikleri zirve yaptı, konuşmaya başladılar, sadece laf yaptılar. Batı, herkesin gözleri önünde gerçekleşen böylesi büyük bir facia karşısında hiçbir şekilde Gazze halkını desteklemedi. Bu güne kadar da Batı aynı tutumunu korumaktadır. Birleşmiş Milletler kendini rezil etti. Amerika rezildi daha rezil oldu. Oysa Goldstone Raporu hazırlanmıştı ve herkes ondan haberdardı. Bu gün Siyonist rejimin cani ve mücrim liderleri mahkemeye çıkartılmalı ve cezalandırılmalıdırlar, ancak hiçbir gelişme yoktur, hiçbir girişimde bulunulmamış, aksine uydurma ve gasıp Siyonist rejimine destek daha da artmaktadır. Bunlar Batı'yı rezil ettiler. Amerika bu yeni hükümet ve yeni başkanla değişim meydana getirmeyi vaat etti. Değişim sloganı, Amerika'nın İslamî bölgedeki itibarsızlığı ve kötü imajını biraz olsun onarabilmekti, ama düzeltmeyi başaramadı ve bilsinler ki, sonsuza kadar da bunu başaramayacaklardır, çünkü yalan söylüyorlar, çünkü açıkça halka yalan söylüyorlar. Onlar birçok konularda yalanlar söylemektedirler. Biz ki İslam Cumhuriyeti'yiz, her zaman onların konuştukları yalanları görmekte ve işitmekteyiz. Hakikatleri ters yüz etmek, gerçekleri tam tersi hale getirmek, bunlar otuz yıldır gözlerimizin önünde olan şeylerdir, biz bunlara alıştık, lakin dünya hüküm verecektir, tarih hüküm verecektir. Bu gün Batı medeniyeti –ben size arz ediyorum– Filistin meselesi karşısında sorguya çekilmektedir. Bu gün Batı'nın liberal demokrasi davası zan altındadır. Yani siz Filistin'deki direnişinizle,  kaç yüz yıllık Batı iddiasını ki dünyayı bu iddiayla yönetiyorlardı, ayaklarınız altına aldınız, bu iddiayı yok ettiniz. Direniş bu kadar önemli ve büyüktür, sizler bu direnişi zaten gösteriyorsunuz.

 

Siyonistlerin Günahları, Amerikan Rejiminin Boynundadır

Siyonistlerin ve gasıp devletin günahları ziyadesiyle Amerika'nın boynundadır. Sizler bunu bilin; bunların iş başında oldukları bu elli yıl boyunca, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail aleyhine yirmi dokuz kararname çıkarmıştır ve Amerika da bu yirmi dokuz kararnameyi “veto” etmiştir. Şimdi de yaklaşık on yıldır –Sovyetler Birliği'nin dağılmasından günümüze kadar– artık Güvenlik Konseyi'nden İsrail'in aleyhine bir kararın gündeme gelmesine bile kesinlikle izin vermemektedir. Şu halde bu cürümlerin günahı Amerika'nın boynundadır. Amerika bu kadar barışçıl bir maske takınmakta ve bazen de halklara karşı zehirli bir tebessüm –özellikle de bizim şerefli milletimize– gösterirken, Filistin meselesinde birinci dereceden mücrimdir, günahlarından biri budur. Bu gün Amerika'nın eli dirseklerine kadar Filistinlilerin kanına batmıştır. Bunlar bölge ülkelerini tehdit etmektedir. Elbette Suriye, Lübnan ve orada bulunan diğer ülkeler bir takım zorluklar ve yokluklarla karşı karşıyadır. Devletlerin meselesi halkların meselesinden ayrıdır. Halklar her yerde yüreklidirler, devletler de yeni yeni bazı baskılardan dolayı bir şeyler söylemeye, müzakere etmeye ve tavır almak zorunda kalmışlardır.

 

İstikbarın İsrail'e Desteği: Onun Bekasının Garantisi

Eğer istikbarın ve onların başında da Amerika'nın İslam ülkelerinin ortasına yerleştirilen Filistin işgalcisi ve uluslar arası teröristlere –yani şuan hakim olan uyduruk İsrail devleti–  desteği olmasa orada kalmaya gücü yetmezdi. Şimdi de aynı şekildedir.

Amerikalılar Filistin meselesinde arabulucu olamazlar, aracılık yapamazlar. Onlar meselenin taraflarıdırlar. Müslüman devletlerin ve halkların karşısındadırlar. Bu son birkaç yıllık meselede de bunu gösterdiler. Şimdi de Siyonistlerin gerçekleştirdiği bu büyük faciaya Amerika'nın vermiş olduğu cüret sebep olmuştur, yoksa bunlar o cüreti gösteremezlerdi. Eğer Amerika'nın desteği olmasaydı Müslüman devletler bu azgın zümreye yeterlerdi. Şimdi de eğer İslamî ülkeler ve Müslüman devletler birleşseler, buna güç yetirebilirler.

Genel anlamda Amerika'nın İslamî İran'a olan düşmanlığı iki şeyden dolayıdır: Birincisi, İslam'a sarılması, ikincisi ise Filistin meselesindeki kesin duruşudur. Hepiniz bunu bilin, bütün dünya bunu bilsin. Amerika'nın İslamî İran karşısında böylesine küstah, cüretkâr, öfkeli ve inatçı duruşu bu iki meseleden kaynaklanmaktadır: İslam ve Filistin meselesindeki duruşu; İnkılabın ilk gününden beri değişmeyen ve günden güne daha belirgin ve aşikâr olan, apaçık ve kesin duruşu. İslamî İran'a yapılan bütün baskılar bu iki şeyden dolayıdır: İslam'dan, onun kutsal hükümlerinin hakimiyetinden vazgeçmemesinden ve Filistin meselesindeki tutumunu değiştirmemesinden dolayıdır. Bu duruşumuzu koruduğumuz müddetçe Amerika bizimle uyuşmayacaktır. Son zamanlarda görülen bu zahirdeki yumuşak tavırlar da biraz siyasî olarak menfaati olduğundan ve biraz da İran'ın iç meselelerindeki yanlış tahlillerinden dolayıdır. İran'da neler olduğunu anlamıyor, yanlış tahliller yapıyor, yanlış çıkarımlarda bulunuyor, yanlış sınıflandırmalar yapıyor.

 

Siyonistlerin ve Amerika'nın Hedefi; Filistin'in Adını Silmek

Şimdi belki iki haftadan fazladır Filistin topraklarında gasıp Siyonistlerin yarattığı yeni bir facia devam etmektedir ve mazlum Filistin halkı kendi evlerinde, Amerika'nın desteğiyle istedikleri her şeyi o halka yapan gasıpların vahşiliğine ve ezilmeye maruz kalmışlardır.

Neden bu işleri yapabilsinler? Neden Müslüman halklar, dünyanın her yerinden ortak bir hareket başlatmasınlar? Neden Amerika ile akıllıca tartışıp sözlerini uyumakta olan Amerikalı ağır siyasetçilere duyurmasınlar? Neden Müslüman devletler, böylesi hassas bir meselede gereken o vahdeti, uyumu ve tek yürekliliği kendi aralarında oluşturmasınlar? Bu İslam Cumhuriyeti'nin zafere ulaştığı ilk günden şimdiye kadar ede geldiği feryadıdır.

Kaçıncı defadır Filistin halkına bunları yapmaktadırlar. Filistin halkı masumdur, sadece kendi evlerinde yaşamak istemektedirler, sadece bu. Halkın kendi evlerinde yaşamak, evinin kendisine ait olması, düşman onun evinde ona saldırmaması, onun kanını dökmemesi, onun güvenliğini ortadan kaldırmaması gibi haklı ve doğru isteklerine rağmen Amerikalılar kollarını sıyırarak, kendi zanlarınca Filistin meselesini tamamen unutulmaya mahkum etmek ve külli bir şekilde Filistin ismini dünya halklarının hafızalarından silmek için, barış, barış görüşmeleri, müzakere masası gibi formüller uydurdu, kaç yıl kendilerini de oyaladılar. Ne olması bekleniyordu?

Meğer coğrafî bir bölgeyi tarihî geçmişine rağmen zaman sahnesinden koparmak mümkün müdür? Çok eski tarihlerden beri birçok medeniyetin beşiği olan, büyük ilahî peygamberlerin orada tevhit bayrağını ve adalet feryatlarını yükselttikleri Filistin'i dünya haritasından silerek onun yerine İsrail adında yalancıktan uyduruk bir ülke konulabilir mi? On yıl, yirmi yıl, kırk ve elli yılın geçmesiyle tarihî gerçekler unutulamaz. Hata ettiler, yapabileceklerini düşündüler. Saldırgan yapıları, böylesi uyumlu bir hareketi oluşturmalarına izin vermez. Gördünüz, saldırganların kendileri yeniden böyle bir kargaşanın çıkmasına sebep oldular. Filistin halkını en zorlu baskılar altında tuttular. Halkın feryat edeceği, ayaklanacağı ve gelen nesillerin uyanacağı çok açıktır.

 

Batı'nın Çelişkisi; Hayvanların Kurtulması İçin Çaba Gösterip, İnsanların Öldürülmesi Karşısında Susmak

Bu gün, şeytanî ve karanlık güçler –yani sizin istikbar dediğiniz, zahirde Amerika olan–  insanlık ve insanî değerler aleyhine ayaklanmışlardır. Bunlar için, milyonlarca insanın hayatının bir önemi yoktur. Sizler İsrail'in on beş, on altı gün içinde on binlerce insanı öldürdüğünü, yaraladığını, yurtlarından ettiğini gördünüz, ancak dünya istikbarının kaşları çatılmadı bile. Bunlar ki, falan evin kuyusuna bir kedi düştüğünde, riyakârlıklarından dolayı kediyi kurtarmak için bütün imkânlarını seferber eden, paralar harcayan kimselerdir. Ya da bazı vakitler insan sevgisi gösterilerinde bulunuyorlar, bizler bunları çok iyi tanıyoruz.  Bazen gerçekten şüpheye düşüyoruz. Acaba bütün bu üzüntüler gerçek mi diye? Bunlar bu kadar riyakâr olabiliyorlar.

 

Amerika ve Siyonistlerin İslam'a Düşmanlık İçin Şer İttifakı

Dünya Müslümanları hakkında gerçekten acı, üzüntü ve dert verici olan Müslümanların bu gün her şeyden daha çok ihtiyaç duymalarına karşın çok az ilgilendikleri şey olan İslam'a dönüş, İslam'ın gücüne dayanmak, Müslümanlar arasındaki yakınlaşma ve Müslümanların vahdetidir. Bunun sebebi günümüzde İslam düşmanlarının bu din karşısında çok daha sert hatta çok daha net bir tavır takınmalarıdır. Geçmişte de İslam'a karşı çok düşmanlıklar ve savaşlar olmuştu, ama bu gün her zamankinden daha fazla olmaktadır ve bu düşmanlık daha sert, daha net ve daha kavgacıdır.

Bu düşmanların başında da Amerika ve Siyonizm'in şer ittifakı vardır. Amerika dünya istikbar gücünün başı unvanıyla, Siyonizm de siyasî fesat, Müslümanların birbirleriyle olan ilişkilerini bozma ve İslamî halkların ve ülkelerin gelişmekte olan hareketlerini bozma misyonuyla iş görmektedirler. Bu ikisi ittifak halindedirler. Maalesef birçok Arap ülkelerinin liderlerinin takındıkları tutum –oysa Filistin'i gasp edenlere, bu çirkin, aleni ve vahşi tecavüzler karşısında doğru tutum almaları beklenirdi– Müslümanları gün geçtikçe bu şer ittifakı karşısında daha zayıf ve o devletlerin kendilerini de daha zayıf ve destekten yoksun bırakmaktadır. İslam ülkelerinin başkanları, onlara güç, şahsiyet, bağımsızlık ve zorbalar karşısında direnme gücü bahşeden İslam'ın kadrini bilseler ve anlasalardı. Maalesef birçok Müslüman lider bu büyük nimetin kadrini bilmemektedir.

İslam imanın bereketiyle, yüce ve nuranî öğretileri, maarif ve ahkamıyla İslam ülkelerini yüceltebilir ve böylece hiç kimse onlara zorbalık, kabadayılık ve dayatmacılık yapamaz. Neden bu büyük güçten yararlanmıyorlar?

 

Batı Basınının İsrail'in Cinayetleri Konusundaki İkiyüzlülüğü

Elbette İslam ümmetinin vicdanında bir tufan koptu. Bu meselede en fazla hata ve eksiklik Batı basınındaydı. İsrail radyosundan ve Siyonist rejimin basınından bir beklentimiz olamaz. Onların kendileri zaten katildir. Katilden kendisini mahkum etmesi beklenemez. Ancak sözde özgür dünya basını neden bu kadar hakkı katlediyor? Neden bu kadar susuyor ve olayı küçük bir şeymiş gibi gösteriyorlar?

Son zamanlarda Amerika'da yaşayan bir Arap genç, silahı eline alarak birkaç kişiye saldırdı ve görünüşe göre öyle çok büyük zarar da vermedi. Sizler Amerikan basınının geçen günlerde ne kadar yaygara yaptığını gördünüz. Bütün gazeteler, dergiler ve Batı'nın diğer medya organları Müslüman bir Arap'ın yapmış olduğu saldırıyı dünyaya duyurdular. Ancak buna karşılık o acı olayda sessizliğe gömüldüler ve bir şeyler karalasalar dahi tamamen tahrif edilmiş şeyler karaladılar. Bunlar bütün bu faciaları bir kişiye bağladılar. Bunların hepsi zulümdür. Gerçekten Amerika ve Batı dünyasındaki basın çalışanları iddia ettiklerinin aksine ne kadar taassup sahibi, ne kadar taş kalpli ve özgürlükten uzaklaşmışlar ki, böylesi bir olay karısındaki kötü ve vurdum duymaz hareket ediyorlar.

 

Büyük Güçlerin İsrail'in Cinayetleri Karşısındaki Sessizliği

Büyük güçler hangi münasebetle bir ülkenin ve bir milletin böylesine saldırı ve tecavüz altında kalmasına izin verebilirler. Bu vahşilik değil midir?

Onlara sormak lazım: “Biz Irak'ı cezalandırma kararı aldık” derken mantıklı gerekçeleriniz nedir? Sizler kim oluyorsunuz? Peki dünyada sizi kim cezalandıracak? Eğer sizler kendinizde dünya meselelerine bu şekilde müdahil olma hakkını görüyor ve kendi zannınızca güvenlik konseyi üyesisiniz ve oradan çıkan kararları uyguluyorsanız neden İsrail'e karşı bu şekilde davranıyorsunuz? Bu gün Filistinlilere karşı İsrail'in işlediği cinayetlere neden göz yumuyorsunuz?

 

Acı Gerçek; Gasıbı Mazlum Gibi Göstermek ve Mazlumu Zalim Gibi Göstermek

Filistin meselesi hakkında, söylemek istediklerim arasında çok acı bir nokta vardır. Her ne kadar Filistin topraklarıyla ilgili bütün meseleler acı ise de bu nokta; yani dünya basınında Filistin'in işgalinden bu güne kadar geçen bütün bu kırk elli yıllık zaman zarfında  –özellikle son on, yirmi yıl– dışarıdan gelip Filistin'i işgal eden Yahudilerin mazlum, hakları elinden alınmış ve baskı altında bir millet olarak gösterilmeye çalışılması, buna karşın evini geri almak için çabalayan Arapların ise vahşi ve ölçüsüz zorba olarak yansıtılmaları gerçekten can acıtıcıdır. Dünyada Amerika ve İsrail medyasının bu büyük yalan ve eşi görülmemiş hileye inanılması çok acı ve can yakıcı bir durumdur. Onlar film ve fotoğraflarla kandırmayı da ihmal etmiyorlar. Mesela, kendi dergi ve gazetelerinde Arapları göstermek istediklerinde zulme uğramış kadın ve çocukların resimlerini seçmezler. Yahut zalim Siyonistlerin zulmünden titreyen, dünyanın bütün nimetlerinden ve hayırlarından mahrum olan gençleri göstermezler, aksine kefiyeli, sert bir çehre, elinde silah olan bir resim koyup altına şöyle yazarlar: “Filistinliler bunlardır.”

Öte yandan Rus Yahudileri Filistin'e göç etmek istediklerinde, bunlar gasıptır demiyorlar. Bunlar Filistinli değildir ki, oraya dönsünler, bunlar Rusyalıdırlar, Ukraynalıdırlar, Avrupa ülkelerindendirler, Amerikalılardır hepsi kendi ülkelerinde bir yere, eve, servete, paraya ve yaşantıya sahip insanlardır, bu halde kalkıp Filistin'e giderek Filistinlilerin hakkın gasp etmeye, evlerine sahip çıkmaya, servetlerini, topraklarını gasp etmeye, yuva kurma imkanlarını ellerinden almaya gidiyorlar. Bunları söylememeleri bir yana üstüne Amerikan ve Siyonistlerin etkisiyle medyalarında bir grup Yahudi kadın ve çocuğu yorgun halde göstererek insanların “Garip! Neden bu Araplar bu mazlum ve zavallılara böyle davranıyorlar?” sorusunu sormasını sağlıyorlar.

Bunlar küresel istikbarın yansımalarıdır. Amerika'nın yeni düzen dediği şey işte budur. Yani bütün dünyanın onların istedikleri gibi düşünmelerini ve gerçekleri tersinden anlamalarını sağlamaktır. Filistin meselesi benim tarihte eşini benzerini görmediğim bir meseledir. Nasıl olur da bir millet ülkesinden ve toprağından dışarı atılabilir? Farz edin Irak rejimi bir kısım insanları kendi ülkelerinden dışarı attı –mesele yaklaşık bir iki milyon insanı– ama bütünüyle bir milletin kendi toprağından çıkarılması, onların ismini o coğrafyadan kaldırılması ve o toprakların kimliğini tarihten silinmesi, böyle bir şey görülmemiştir. Eğer bu iş Müslüman olmayan bir ülkede yapılsaydı, Avrupa'nın güç sahipleri ne yaparlardı? Eğer bu iş bu hassas bölgenin dışında bir Müslüman bölgesinde olsaydı dünyadaki güç sahipleri ne yaparlardı?

Bu, Siyonistlerin ve Filistin gasıplarının istikbar davranışının göstergesidir. Bana göre Filistin meselesinin en acı yönü gerçeklerin böylesine tersine çevrilmesi ve aksi gibi gösterilmesidir.

Meselenin hakikati şudur: Bir milleti evinden ve yaşamından kopardılar ve bu milletin geriye dönüp evini geri alma hakkı vardır. Bu savaş, hak isteme savaşıdır. Amerika bu savaşı “terörizm” olarak adlandırmaktadır, ama Siyonistlerin Filistin savaşçılarına karşı işledikleri cinayetleri terörizm olarak görmüyorlar. Bakınız, bu gün beşeriyetin önderi ve dünyanın lideri olduğunu iddia eden kimselerin zihninde ve amellerinde hakikatler ne kadar da ters yüz olmuştur. Gerçeklerden ve insanlıktan ne kadar uzak olduklarını görün. Bu siyasetin ne kadar insanlık karşıtı olduğunu görün. Siyonistler Lübnan'a girdiler ve Seyyid Abbas Musevi gibi yüce ve değerli bir insanı şehit etti. Sadece onun kendisini de değil, savaş meydanlarında olmamalarına karşın eşini ve çocuklarını da şehit ettiler. Onlar arabalarına binmiş yolda gidiyorlardı. Amerikalılar bu cinayete karşı çıkmadılar. Buradan da anlaşılıyor ki, siz zalimden tarafsınız. Neden bunu inkâr ediyorsunuz? Sizler kötülüklerden tarafsınız, tecavüzden tarafsınız, terörden tarafsınız. Terör bundan daha şiddetli ve aşikâr olamaz. Öte yandan birkaç Filistinli genç evleri için ayaklandıklarında ve fedakârlıkla gasıp Siyonist devlet aleyhine bir şeyler yaptığında “terörist hareketidir” demektedirler. Siz nasıl bu yanlış isimlendirme hakkını kendinizde görüyorsunuz?

… Sizler bu gün Siyonistlerin yaptıkları işlerin Amerika tarafından teyit edildiğini görüyorsunuz. Hangi terörist hareket bundan daha vahşice ve zalimcedir? Bazen televizyonda, bir ülkede halk ayaklanmış ve ülkenin polisi onlara karşı sert müdahalede bulunduğu haber programlarını izliyorum. Böylesi bir manzara birçok ülkelerde görülmektedir, ama hiçbir ülkede polisin halka müdahalesi Siyonistlerin Filistinlilere uyguladığı vahşet, çirkinlik ve öfke kadar büyük değildir. Filistin halkına müdahale eden polisin yabancı olduğu ve polis tarafından dayak atılan gencin ev sahibi olduğu bir durumdur.

Filistin meselesindeki en büyük komplo, hakikati tersine göstermektir. Filistin meselesi için –yani kendi evi, insanî ve milli hakları için– birinin bir şeyler yapması, dünya istikbarının medyasında ve istikbara ve Siyonistlere bağlı olan medyada geleneksel olarak terörizm olarak ilan edilir. En büyük musibet, bütün bu belaları medenî dünyanın kabulü ve onayıyla bir milletin başına getirmiş olmalarıdır. Sözde medenî dünya, sözde insan haklarından yana olan dünya, bir milletin bütün insani, ilahî ve meşru haklarını görmezden gelen kimselerin yanında yer almıştır.

Siyonistler geldiler Filistinlilerin evlerini gasp ettiler, onları öncelikli haklarından mahrum bıraktılar, onların topraklarında onlara karşı bir devlet kurdular ve bu gün sözde medenî dünya –Amerika ve istikbarın hoparlörleri– mazlum milletin yanında yer alacaklarına kırk elli yıldır bu zulümleri yapanların tarafında olmuşlardır. Gerçekten bundan daha büyük hangi musibet olabilir? Hiç böylesine büyük bir zulüm görülmemiştir. Bir millete böylesine büyük bir zulümle saldırı yapıldığında, buna karşılık eğer o millet çaresizlik yüzünden bir hareket ve bir eylem yaptığında da o eylemi terörizm ve şiddet içeren davranışlar adı altında bastırıyorlar.  Bu gün dünya istikbarının siyasetinin durumu budur. Bu gün dünyada para ve güç odakları el ele vermiş Filistin milletinin haklarını yok etmek için, bu olayın insanî yönünün tamamen görülmemesi için hatta tam tersi bir şekilde yansıtılması için çaba gösteriyorlar.

… Amerika demokrasiden söz etmektedir, milletin oyunun değerine dair laflar etmektedir; ama Filistin'de halkın oylarıyla seçtiği hükümeti görmezden gelip, hiçe sayarak önemsememektedir. Bu halkın zihninde nasıl bir sonuç doğuracaktır? Malumdur. Filistin halkının hakları konusunda, yani on yıllardır evlerinden, vatanlarından vahşi bir şekilde zalimce sürülmüş olmaları karşısında –bunu herkes bilmektedir, bu çok uzak bir tarihte değil, altmış yıl önceki olaydır. Filistin halkı bu vaziyette haklarından mahrum, farklı ülkelerde mülteci durumundadır–, Amerika sadece bunların hiçbir hakkını görmemekle kalmayıp, onları korumamış aksine yüzde yüz gasıp rejimi desteklemiş ve eğer mazlum Filistinliler itiraz etmeye kalkarlarsa, o itirazı bozgunculuk ve kötü maksatlı bir iş olarak tanıtmıştır. Bu nasıl düzelecektir?

 

Terörizm Karşısında İstikbarın İki Yüzlü Davranışı

Uyduruk ve yapmacık bir devlet olan İsrail Siyonistlerinin terörizmiyle elli yıldan fazladır Filistin halkı baskı altına alınmış ve postallı Siyonistlerin ayakları altında ezilmektedirler. Alenen ve açıkça evleri yıkmakta, halkı öldürmekte, gençleri yok etmekte, erkekleri tutuklamakta ve kadınları aşağılayıp hakaret etmektedirler. Bu apaçık bir terörizmdir ki, İsrail'in kendisi de bunu inkâr etmeyerek, “Biz terörü yöntem olarak kullanıyoruz” demektedir. Bu beyler bunu görmezden gelerek Filistinli gencin kendi şerefini, evini savunmak için bu mütecavize vermiş olduğu küçük karşılıklara sertlikle karşılık verip, Filistin terörü demektedirler. Onların terör karşıtlığı dedikleri şey budur. Bunların mantığında terörizmin anlamı budur. Bölge halkları Amerika'ya ve onun Avrupalı çocuğu olan İngiltere'ye karşı nefret doludurlar. Bu, bizim milletimize has bir şey değildir, bütün bölge halkları bunlardan nefret etmektedir. Bu nefreti onların kendisi oluşturmuştur. Birileri başka milletin haklarına, özgürlüğüne, namusuna, sınırlarına saldırırsa, kendi eliyle bu milleti kendine karşı nefretle doldurmuş olur. Neden kendilerinden nefret edilmesinden yakınıyorlar? Evet, biz sizden nefret ediyoruz.

… Propaganda araçları ve kendisine bağlı medya aracılığıyla dünya liderliğinin gerekliliği, insan hakları ve dile getirdiği diğer boş iddialarıyla beraber, İsrail'in arkasında durmaktadır. Gerçekten insan bazı müstekbir devlet adamlarının vahşilikleri ve utanmazlıkları karşısında hayrete düşmektedir. Bunu adaleti savunmak olarak görmektedirler, bunlar adaletin anlamını bilmeyen kimselerdir. Amerikan devleti adaletin manasını derk edememektedir. Bunların hangi işleri adalete uygundur? Bu cinayetleri adaletli bir savaş ve terörizm ile mücadele olarak kabul etmektedirler, oysa en feci terörist eylemleri açıkça savunmaktadırlar. Gerçekten insanlık utançtan terlemektedir.

… Diğer bir örnek, işgal edilmiş Filistin'dir. Bu gün dünyanın gözü önünde sürgün etmekte, bombalamaktadırlar ve dünya da hiçbir şey söylememektedir. Bundan daha tuhaf olanı, istikbar dünyası o mazlumları “Neden kendinizi savunuyorsunuz?” diye tehdit etmesidir. İstikbar dünyası, yani birinci derecede hepsinden daha şerli ve pislik olan Amerika, ondan sonra da Amerika'nın peşine takılanlardır.

İstikbar dünyası, gasıba “Neden gasp ediyorsun?” diye soracağına, kendini evlerini savunanlara “Neden kendinizi savunuyorsunuz?” diye sormaktadır. Bakın ne kadar kirli bir yeni düzen dünyaya hakimdir. Yeni Dünya Düzeni dedikleri şey bu mudur? Farz edin ki, zorba ve kabadayı birisi bir grup yetim çocuğun evine giriyor, eve el koyuyor, eşyaları alıyor, yiyecekleri çalıyor, rahat odaları alıyor, evi işgal ediyor ve çocukları evin kilerine hapsediyor veya onların hareketlerini sınırlıyor. Çocuklar da fırsat bulduklarında feryat ediyorlar ve şöyle diyorlar “Neden?” Gasıp zorba kaşlarını çatarak “Siz de her zaman savaştan söz ediyorsunuz! Barış nerede kaldı? Barış peşinde koşun. Ne kadar da kötü ahlaklısınız?”

Bir milletin hakları işgal edilmiş Filistin'e göç eden göçmenler karşısında kurban edildi. Bu uydurma devletin kuruluşundan bu yana yaklaşık elli yıl geçti, her zaman baskı, adam öldürme, yalan, hile, tecavüz, insanlara ve günahsızlar saldırı onun varlık sebebi ve yaşamının devamını sağlayan sebep olmuştur.

İsrail budur. Amerikan başkanı  –gerçekten insan hayret ediyor–  utanmadan açıkça dünya kamuoyunun karşısına çıkıp güpegündüz, yüksek sesle “Biz terörizme karşı İsrail ile işbirliği yapmak istiyoruz” dediğinde, gerçekten insan hayretler içinde kalıyor ve bu tutumun adını ne koyacağını şaşırıyor. Bunun adı gaflet, insafsızlık, istikbar ve zorbalıktır. Bu sözün anlamı nedir? Hâlâ dünyanın en tehlikeli ve kirli teröristleri, işgal edilmiş mazlum Filistin ülkesinde gücü elinde bulunduran elebaşlarıdır. Sizler terörizm ve teröristler karşısında bunlarla mı işbirliği yapmak istiyorsunuz? Hangi teröristler? Vatanlarından sürülen ve sonra da uzun yıllar boyunca yapılan baskılar neticesinde kendine gelip yumruklarını sıkan ve feryat edenler mi teröristtir?

Ben her zaman zaaf hissi duyan kimselere şöyle dedim: Neden siz propagandaların tuzağına düşüyorsunuz? Neden Amerika insan haklarından bahsettiğinde, İran'da insan haklarının çiğnendiğinden endişe duyduğunu düşünmek zorundasınız? Onların insanlık için yürekleri yanmaz. Onların kendileri, insan haklarının en büyük çiğneyicileridirler. Onlar Amerika'nın bir şehrinde gündüz vakti bir evin içinde seksen kişiyi canlı canlı yaktılar da kılları kıpırdamadı. Onların insanla ve insan haklarıyla ne işleri olabilir? İnsan haklarından ne anlarlar?

Terörizm yeni bir olgu ve son yıllarda ortaya çıkan bir şey değildir, ancak ateşli silahların icadı ve toplu kıyımların kolaylaşması bu çirkin olguyu yüzlerce kat daha tehlikeli ve daha korkunç hale getirmiştir.

Önemli ve sarsıcı nokta, musallat olan güçlerin şeytanî hesaplarla, gayrı meşru hedeflerine ulaşmak için terörizmi bir araç olarak kullanmaları, siyasî hesaplarına ve programlarına dahil etmeleridir.

Bölgemiz halklarının tarih hafızası, sömürgeci devletlerin Filistin'i gasp etmek ve o mazlum halkı evlerinden yurtlarından kaçırmak için uluslar arası Siyonizm ajansı ve buna benzer ondan fazla grubun oluşturularak Deyr Yasin ve benzeri faciaları meydana getirdiklerini asla unutmayacaktır.

Siyonist rejim kurulduğundan günümüze kadar Filistin'in içinde ve dışında alenen terörist faaliyetlere devam etmiş ve üstelik utanmazca onları duyurmuştur. Siyonist rejimin eski ve şimdiki yöneticileri kendi terör tarihleriyle, hatta katılmış oldukları terör operasyonlarıyla iftihar etmektedirler.

Amerika ve onun kuyruğu olan Avrupa, aynı şekilde Filistinli savaşçı grupları, topraklarını kurtarmak için vermiş olduğu mazlumca savaştan dolayı terörist olarak görmektedirler. Bu tersine çevrilmiş terörizm tarifi, günümüz dünyasındaki terörizm sorununun asli dayanaklarından biridir.

Sultacı düzenlerin liderlerine göre terörizm, onların meşru olmayan menfaatlerini tehdit eden her şeydir. Onlar kendi meşru hakları için işgalcilere ve müdahalecilere karşı savaşanları terörist olarak görmektedirler, ancak habis hücreleri, günahsız halkın can güvenliğine musallat olan kendi uşaklarını terörist olarak görmemektedirler.

Şimdiki konferansın asıl işlerinden biri de sizin terörizmin açık ve net bir tarifini yapmanızdır.

 

Amerika'nın Nazarında Filistinlilerin Teröriste ve İsraillilerin de Savunan Tarafa Dönüşmesi

Şimdiki Amerikan başkanı, gasıp İsrail hükümetinin yaptıklarını destekleyerek, İsrail'in kendini savunduğunu söylemiştir. İsrail bunca cinayet işlemektedir ve o, “İsrail kendini savunuyor” diyerek, bu cinayetleri terörizmle mücadele olarak göstermektedir. Acaba kadınları, çocukları, gençleri öldürmek Filistin'in toprak evlerini buldozerlerle yıkmak kendini savunmak mıdır? Kendini savunanlar Filistin halkıdır. Gasıp işgalcilerin zulmünden bıkan ve artık tahammülünü kaybetmiş meydanlara çıkmaktan başka çare bulamayan Filistinli kadın ve erkeklerdir kendini savunanlar. Kim gençlerinin gidip kanlı bir olayda ölmesini ister? Bir anne genç evladını kucaklıyor, öpüyor ama ağlamıyor. “Ben bunu gönderiyorum” diyor. Sizler bu annenin başına neler getirdiğinize bakın. Sizler bu milletin başına neler getirdiniz de bu millet gençlerini bu şekilde meydana gönderip ve “Eğer yüz tane daha çocuğum olsa hepsini bu şekilde ölmeleri için yine gönderirim” diyecek hale getirdiniz. Sizler bu millete ne yaptınız da on yedi, on sekiz yaşında bir genç kız kendine bomba bağlayıp Siyonist düşmanların arasına dalarak kendini ve onları yok edecek hale geldi. Siz bunların önlerindeki bütün yolları kapattınız. Sonra da diyorlar ki, İsrail devleti kendini savunuyor. Savunma bu mudur? Bu mantıklı bir söz müdür? Bu söz bir devlet başkanına yakışır mı? Bu, kendini dünya lideri gören ve bütün dünyanın kendisine tabi olmasını isteyen bir devlete yakışan söz müdür? Dünya halkları bu güçsüz delilleri ve zayıf mantığı mı destekleyip itaat etsinler? Bir milleti hakir gördünüz, her gün onu aşağılıyorsunuz, bir şehirden diğerine giderken kendi evinde ve vatanında yabancı güçler tarafından kontrol ediliyor. Eğer bir şekilde saldırıp birini öldürürlerse devlet yetkilileri oturup görüldüğü yerde vurulması kararı alıyor. Siyonistlerden başka dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüştür? İşte bu millete terörist yaftasını yapıştırıp, vahşi, yırtıcı ve aşağılık teröristleri de savunarak şöyle demektedirler: “Onlar kendilerini savunuyorlar.” Acaba Amerikan devleti bundan daha kötü bir tutum içinde olabilir mi? İsrail'in bu hareketi de Amerika'nın yapmış olduğu bu onaylamalarla başladı. Eğer Amerika onaylamasa, yeşil ışık yakmasa, eğer destekleme sözü vermese bunlar böylesi bir saldırıya cüret edemezlerdi. Arkalarında Amerika'nın mantıktan uzak desteği vardır, bu yüzden bütün cinayetleri işlemektedirler. Dolayısıyla bu gün Filistin'de işlenen bütün cinayetlerde Amerika da suç ortağıdır.

Dikkat edin! Filistin halkının intifadası, bir milletin kıyamıdır. Filistin milleti ellerini ceplerinden çıkarmıştır; bunun için birilerin suçlamayın. Bir millet kıyam etmiş, onun şerefi, onun izzeti, onun kimliği ve onun bilinci o milleti meydanlara çekmiştir ve şimdi de bunlara terörist demektedirler. Bunlar mı teröristtir? Eğer İsrail devleti sınırlı sayıdaki bir grupla karşı karşıya olduğunu iddia ediyorsa peki neden insanların evlerine girmektedir? Neden evleri yıkmakta, sokakta, pazarda bu cinayetleri işlemektedirler? Gidin o sınırlı sayıda olduğunu söylediğiniz grupla hesaplaşın. Halkın kadın ve çocuklarının ne günahı vardır? Hata üstüne hata! Öyle ki mantık hatalı, önerme yanlış, netice yanlış; bir devlet başkanı bütün dünyanın önünde bu sözleri dile getirmekte ve içi dolu olmayan bu sözlerden dolayı o devleti bu devleti –İslam Cumhuriyeti, Irak, Suriye ve diğerleri– suçlamaktadır. Bu iddialar Amerika'yı dünya halklarının gözünde nefret edilen bir konuma getirmektedir, onlar bunun farkında değiller.

 

Amerikalı Yöneticilerin Terörist Kavramını Yanlış Anlamaları

Bir başka konu, Amerikalı yöneticilerin zihninde terörizm kavramının yanlış anlaşılmış olduğudur. Onlar terörizmi yanlış anlamlandırıyorlar, Sabra ve Şatilla'daki –bunlar Filistin kamplarıydılar– insanların bir gecede bu gün gasıp Siyonist hükümetin başında olan kişilerin emriyle topluca öldürülmesi ve katledilmesi terörizm olarak kabul edilmemektedir.

Bundan birkaç yıl önce Lübnan'ın Kana şehrinde halk Birleşmiş Milletler bürosu önünde şikâyet için toplanmıştı, ama İsrail helikopterleri gelerek yüzlerce insanı –ki aralarında kadın, erkek ve çocuklar olup aç ve susuzdular– kurşun yağmuruna tutarak hepsini öldürdüler. Amerikalılar bunu terörizm olarak görmüyor. Defalarca Lübnan'a girerek adam kaçırdılar veya öldürdüler, ama bunların hiç biri terörizm olarak görülmedi. Gasıp Siyonist devlet bir iki ay önce resmen bazı Filistinli unsurlara terör saldırıları düzenlenmesini –hatta açıkça terör kelimesini kullandılar– resmen onayladı. Ve dedikleri gibi de yaptılar, arabalarını bombalayarak birçok kimseyi öldürdüler, fakat bunların hiçbiri terör kapsamına girmedi. Ancak topraklarını ve yağmalanmış haklarını savunan Filistin halkı teröristtir! Amerika'nın mantığı budur. Bu hatalı bir mantıktır ve dünya bunu kabul etmemektedir.

 

Amerika'nın İsrail Devletinin Terörizmini Desteklemesi

Diğer taraftan son birkaç günde, Amerika'nın işbirlikçisi –yani gasıp Siyonist devlet– Filistin şehirlerinde bölgenin Müslüman halkı aleyhine böylesi bir hücum başlatmış, tanklarıyla, uçaklarıyla, helikopter ve savaş gemileriyle savunmasız insanların evlerine, sivillere, çocuklara, okullara, hastanelere saldırmıştır. Durum çok korkunçtur. İslam ümmeti çok çabuk karar vermeli ve bu gafletten uyanmalıdır. İslam dünyası sokak sokak saldırı altındadır. Beyler müjde de vererek, “Biz burayla yetinmeyeceğiz, diğer başka ülkelere de saldıracağız” demektedirler. Irak'ın, Somali'nin ismini dile getirmektedirler. İslam dünyasına, terörizmle mücadele adı altında kendi çıkarlarını korumak için farklı alanlarda saldırılmasına karar verilmiştir. Dünyanın büyük terör silahına –yani Siyonist hükümet– karşı savaşmamakla kalmayıp, aksine onu desteklemektedirler. Eğer insanların evlerine tanklarla saldırmak terörizm değilse, o halde terörizm nedir? Eğer F16 uçaklarıyla, savaş helikopterleriyle insanların evlerini füze yağmuruna tutmak terörizm değilse, o halde terörizm nedir? Her halükarda bu iki mesele çok önemlidir ve ben bu iki meseleye yönelik birkaç cümle arz edeceğim.

 

Amerika'nın Terörle Mücadeledeki İkiyüzlülüğü

Elbette hiç kimse Amerika bu cinayetlerdeki sorumluluğunu inkâr edemez. Amerikalılar terörizmle mücadele sloganlarıyla Afganistan halkına saldırdılar. Afganistan'da birçok kimseyi terörist olarak ilan ettiler, ama Filistin halkına yapılan teröre ve onlara karşı yapılan vahşi saldırılara karşı çıkmamakla kalmayıp, teyit de ettiler. Gerçekten dünya halkları ve kamuoyu için ibret alınacak bir durumdur. Bunlar ne söylemektedirler? Hangi yüzle insan haklarından, özgürlükten ve halkların hukukundan bahsedebilmektedirler? Bir millet kendi evinde böylesine vahşice, acımasızca ve merhametsizce muamele görmektedir, ancak buna karşı sadece muhalefet olamaması bir yana aksine yardım da edilmektedir. Maalesef hem Amerika ve hem de İngiliz devleti kamuoyu karşısındaki imtihanlarını çok kötü vermektedirler. Bana göre, Amerikalı yetkililer Amerikan halkını tarih önünde utandırmışlardır, İngiliz yöneticiler de kendi halklarını tarih önünde edilgen ve utanç içinde bırakmışlardır. Bu devletlerin ve milletlerin liderleri bütün iddialarına rağmen bu büyük insanlık cinayeti karşısında kayıtsız kalmakla yetinmeyip aksine destek de vermektedirler.

 

En Büyük Zulüm; Filistin Halkını Terörist Olarak Tanıtmaktır

Bu mazlum millet eğer kendini savunursa, feryat eder ve İslam dünyasını yardıma çağırırsa terörist midir? Siyonist rejim terörist eylemlerini olabildiğince çirkin ve vahşi şekilde günden güne arttırarak devam ettirmektedir. Onun yaptıkları karşısında gözlerini kapatmışlardır. Bu yapılabilecek en büyük zulümdür. İslam dünyası kendine gelmeli ve sorumluluk hissetmelidir.

 

Batı Medyası Aracılığıyla İntifadanın Geleceğinin Ümitsiz Olduğunu Yayınlamak

Bizim bu gün ihtiyaç duyduğumuz şey, savaşanların morallerinin yükselmesi ve geleceklerinin ümit verici olduğunu bilmeleridir. Maalesef bazen bunun tersi görülmektedir. Batı'nın medya araçları bu ümidi yıkmak için uğraşmaktadırlar. Bu son aylarda, intifadanın en çok desteğe ve yardıma ihtiyaç duyduğu zamanda, İslam dünyasında bazı kalemlerin intifadayı zehirleyici şeyler yazdığı görüldü. İntifadanın güçsüzlüğünden ve zayıflığından bahsedildi, bunlar zehirdir. Bu sözlerin anlamı Filistin halkının teslim olmaktan ve Siyonistler karşısında yere kapanmaktan başka çaresi olmadığıdır.

 

İsrail; Amerikan Devletinin Bekçi Köpeği

Amerika ve İsrail'in –ki Amerikan devletinin bekçi köpeği hükmündedir– eliyle Arjantin'de meydana gelen son olay, bu düşmanlıkların bir örneğidir. Elbette bizim için bu tür propagandalar yeni bir şey değildir ve önemi de yoktur.

Amerika'nın bu evcil köpekleri, hayvandan daha aşağı olan bu İsrailliler, işgal edilmiş Filistin'de bütün bu feci olayları gerçekleştirmekteler ancak dünyada hiçbir yankı uyandırmamaktadır, çünkü karşı taraf Müslüman'dır. Bu, Hitler'in devrilmesinden otuz, kırk yıl sonra birilerinin kalkıp birçok Yahudi öldürüldü ya da işkenceden geçirildi diyenlerin dünyasıdır. Şayet öyle bir şey olmuşsa bile, bu söylenenlerin çok çok altındaydı.

 

Amerika ve İsrail'in Tek İsteği Filistinlilerin Teslim Olmasıdır

Elbette Amerika ve İsrail de mutlak teslimiyetten daha azını düşünmüyorlar, ama onlar düşmandırlar ve elbette hata ediyorlar. Bu başlarına gelecek şeydir. Onlar Filistin tarafının mutlak teslimiyetinin dışında hiçbir şeyle yetinmezler, onların Filistinlilere davranışı bunu bir kez daha ispat etmiştir. Onlar Filistin tarafına hiçbir taviz vermekten yana değillerdir. Onlar Filistin tarafını intifadayı bitirmek için bir araç olarak kullanmak istemektedirler. Bundan daha aşağısına razı olmazlar.

 

İsrail'in Menfaatleri, Batı'da Özgürlüğün Kırmızı Çizgisidir

Biz yıllar önce bir cümle duymuştuk –tekrar ediyorlardı– “Ey özgürlük senin adına ne cinayetler işlenmedi ki!” Bu gün bizim düşmanımız bu cümlenin pratiğini ortaya koymaktadır. Şu aralar Amerika bizim özgürlüğümüzü savunur olmuştur, konuşma özgürlüğümüzü. Sanki bu memlekette uzun yıllar boyunca kukla rejimini ve Pehlevi'nin fesatlarını destekleyenler sizler değil miydiniz? Oysa o rejimde kimse bir kelime bile konuşmaya cüret edemezdi. Ben yıllarca bu Meşhed'de bu ilmî havzada, bu sokak ve caddelerde, bu halk ile tağutla mücadele zamanını yaşadım. O gün bir âlimin dinî günlerde Filistin topraklarının Siyonistler tarafından gasp edildiğine dair en küçük bir işarette bulunmasına bile izin vermiyorlardı. Bu ülkenin hali böyleydi. Evet, kahrolsun İsrail, kahrolsun İsrail'i destekleyenler ve kahrolsun yıllarca Siyonistlere yönelik tek kelime etmeye izin vermeyenler. Bu gün Batı ülkelerinde gazetelerde Siyonistlere yönelik kötü bir şeyin söylenmesine izin verilmemektedir. Biri kitabında “Yahudiler İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler tarafından kendilerinin öldürülmesi meselesini abarttılar” diye yazdığında kitabın toplatılması bir yana, kitabın yazarını da mahkemeye verdiler. Kendileri bu gün özgürlük konusunda böyle davranmaktadırlar.

Batı'da gazeteler özgürdürler, her şeyi yazabilirler, ama Batı'daki bu gazeteler kimlere aittir? Halka mı aittirler? Bu çok açık bir şeydir, gidip baksınlar. Sizler Batı'da ve Amerika'da sermayedarların olmayan kayda değer bir gazete gösterebilir misiniz? Demek gazetenin özgürlüğü, sermayedarların istedikleri herkesi karalamak ve istediklerini de yüceltmek ve kamuoyunu istedikleri yöne çekebilmek için kendi sözlerini özgürce söylemeleri anlamına gelmektedir. Bu özgürlük değildir. Eğer Siyonizm'in aleyhine söz söyleyecek biri çıkarsa –tıpkı Siyonistlerin aleyhine birkaç cilt kitap yazan ve Yahudileri yaktıkları iddia edilen fırınlar gerçek değildir diyen Fransız beyefendi (Roger Garaudy) gibi– ona başka türlü davranmaktadırlar. Eğer bir kimse sermayedarlara ve sermayedarların güç merkezlerine bağlı değilse ne sözleri söylenir, ne söylediklerini birilerine duyurabilir ne de özgürce konuşabilir.

 

Amerika'nın Müdahalesi Filistin Meselesinin Daha da Kördüğüm Olmasına Sebep Oluyor

Bu bölgenin güvenliği, bu bölgenin kendi ülkeleri tarafından sağlanmalıdır. Aynı şekilde Amerika'nın müdahalesi Filistin meselesini daha da düğümlenmesine neden olmaktadır.

Filistin meselesinin düğümü Amerika'nın müdahalesiyle çözülmüyor, daha da kör hale geliyor. Amerika bu meseleye ne kadar çok müdahale ederse, daha da düğümlü hale getiriyor. Filistin halkı, uyanık bir halktır, özgür bir halktır, aydın bir halktır. Bir hükümet seçmiştir, bırakın bu hükümet o halkı korumak için bir şeyler yapsın. Onlara müdahale etmek, üstelik tek taraflı, zorbaca, gasıp Siyonist rejimin yararına müdahalede bulunmak, gün geçtikçe Filistin meselesini daha da zorlaştırmaktadır. Elbette bu meseleler halledilecektir. Hem Irak meselesi hallolacak, hem de Filistin meselesi hallolacaktır. Ama hallolduğunda, Amerikan istikbarının ve diğerlerinin haysiyetlerinden, kimliklerinden ve varlıklarından eser kalmayacaktır.

 

İstikbarın Her Zamanki Arzusu; Filistin Hedeflerini Siyonistlerin Ayakları Önünde Kurban Etmek

Bakınız bu gün Filistin hakkında neler yapmaktadırlar ve bu millet için gerçekte bölge için hangi rüyayı görmektedirler. Bu da en fazla son bir yıl içindeki olaylardan kaynaklanmaktadır.

Amerika bölgede tank, top, savaş ve bombardıman gemisi ve bu tür araçlarını, böylesi bir savaş gücünü oluşturduktan sonra hemen, bölgenin temel meselesine yani Filistin meselesine yöneldi. Sonra aç gözlü bir şekilde bölgede kendilerini Irak rejiminin tehlikelerinden koruduğu için Amerika'ya minnet duyan zayıf devletlerden istifade etmenin ve istikbarın her zamanki arzularını bu son yıllarda gerçekleştirmenin zamanının geldiğini düşündü. Bu hangi arzudur? Bu arzu Filistin hedeflerini Siyonistlerin ayakları önünde kurban edip boğazlamaktır. Yapmak istediği budur ve yapıyor da, ama ben İslam ümmetinin ve Filistinli Müslüman gençlerin gayretiyle bu büyük ihaneti başaramayacağını ümit ediyorum.

 

Amerika'nın Bölge Meselelerine Müdahale Hakkı Yoktur

Amerika bu meselede necidir? Amerikan devleti hangi münasebetle bu millete ve bu bölgeye ait olan meseleye bir yönetici, bir söz sahibi ve bir zorba olarak müdahale ederek bir şeyleri dikte etme hakkını kendinde görmektedir? Size ne? Sizler Amerika kıtasından saldırdınız ve tecavüz ettiniz, izinsiz girdiniz ve adam öldürdünüz artık yetmedi mi? Bu Ortadoğu bölgesinde uyanık ve aydın millettin her bir ferdinin kalbi size karşı nefret ve düşmanlıkla doludur. Hâlâ gelip Filistin meselesini halledeceğinizi düşünüyorsunuz. Acaba hal yolu bu mudur? Filistin meselesini halletmenin yolu gasıp Siyonist devletin parçalanıp yok olması ve toprakların gerçek sahiplerinin geri dönerek orada bir devlet kurması ve Müslüman, Hıristiyan, Yahudi her ne iseler beraberce yaşamalarıdır.

 

Liberalizmin Filistin Meselesinde Rüsva Oluşu

Yöneticiler konusunda var olan zayıf noktaların en önemlileri –ki ben o gün de İmam meydanında özetle buna işaret ettim ve şimdi onu siz gençler için daha çok açacağım– birkaç konudur:

Birisi, bazı yöneticilerde İnkılaba ve İslam'a olan imanın ve bakış açısının zayıflamasıdır. Bunlar Batı'nın siyasî programlarına kapılmışlardır, üstelik bunlar denenmiş yanlış programlardır. Batı'nın liberal demokrasisi hakkında insanın fikrî ve amelî doruk noktasıdır, bundan daha ötesi yoktur denilmişti –ki bana göre bu söz yani, insanın bir noktaya ulaşıp ve sonra da gidilebilecek en üst seviye budur demesi o fikrin yetersizliğinin göstergesidir. Hayır, insan hareketinde sınırsızdır–,  bu gün kendi eliyle kendini rezil etmiştir. Bu liberalizm denilen şey bu gün Afganistan olayını ve yıllardır Filistin meselesini oluşturan şeydir. Batı'nın yalan hümanizmi, elli yıldır Filistin halkını görmezden geliyor ve onu tamamen yok etmek istiyor. Kendilerine gerçekte dünya üzerinde bir Filistin halkının olup olmadığını kendilerine sormuyorlar. Eğer Filistin diye bir yerin olduğunu kabul ediyorlarsa, şu halde o millet nerede? Bir milletin ve bir coğrafyanın adını bütünüyle yeryüzünden silmek istediler. Bu gün onların hümanizmi, liberalizmi ve demokrasisi öylesine boğucu bir hale geldi ki, yabancı bir gazetenin Afganistan ile ilgili haberler yayınlamasına bile izin vermiyorlar. Bu, özgür basına Batı'nın bakış açısıdır. Bu program rezil ve denenmiş yanlış programlardır; aynı zamanda falan yöneticimiz İslam İnkılabının bereketiyle izzet ve ihtiram sahibi olmuş ve İslam'a, İmama ve İnkılaba bağlılığını göstermekle birkaç kişinin saygısını kazanmış olabilir, birden bunlar İslam halk yönetiminin karşıtı olan Batı liberal demokrasisi taraftarı oluveriyorlar. Kesinlikle İslamî halk yönetimi ve İslam'da özgürlük bu değildir, başka bir hakikattir. Bazen bu tür şeyler nadiren de olsa görülmektedir. Elbette ben en üst kademedeki yöneticilerin İslam'ın temellerine inandıkları için Allah'a şükrediyorum. Düşman fikrî ve siyasî olarak hassas noktalara nüfuz etmeyi başaramamıştır. Bu gün üç kuvvetin başkanlar ve üst düzey yöneticileri, derinden İmamın ve İnkılabın değerlerine bağlıdırlar, ama o gün de işaret ettiğim gibi bazı kurumlarda böylesi şeyler görülebilmektedir.

 

Yazıklar Olsun Size! Özgürlükten Yana Olmak Bu Mudur?

Filistin milletinin hakları vardır, o haklıdır, mazlumdur. Yazıklar olsun özgürlükçülük iddiasında bulananlara, insan hakları taraftarlığı iddiasında bulananlara! O millete bütün bu zulümler reva görülürken gözlerini kapadılar, yine de insan hakları taraftarlığı iddiasında bulunmaya devam ediyorlar, üstelik utanmıyorlar da! Hayret ediyorum, dünyanın neresinde insaflı bir insan, eğer Filistinliler yabancı bir azınlık olsaydılar, ülkelerinde –ülkenin sahipleri demiyorum, farz edin Filistinliler kendi topraklarında azınlık olsaydılar ya da Filistin'e gelen muhacirler olsaydılar– bütün bu zulümleri onlara yapar mıydı? Evlerini yıkıp, gençlerini öldürüp, erkeklerini hapse atıp, sürekli bunları tehdit edip, evlerini bombalayıp, gıda yollarını kesip, ekonomik ambargo uygulayıp, meyveliklerini yıkıp bütün yaşamlarını alt üst ederler miydi? Sonra da Bush efendi kalkıp utanmadan biz özgürlüklerden yanayız desin. Bu mudur özgürlük? Yazıklar olsun size! Özgürlükten taraf olmak bu mudur?

 

İstikbarın “Filistin Milleti” Adındaki Hakikati Vahşice İnkâr Etmesi

İstikbar, Müslüman milletlere olan saldırısında sınır tanımamaktadır. Bu gün gasıp Siyonistler ve Amerika –onların her yönüyle destekçisi olarak–  Filistin milletini inkâr edecek, “Filistin milleti” adlı hakikati tanımayacak kadar ileri gittiler. Oysa ki Filistin milleti, derin tarihî kökleri ve inkâr edilemez coğrafî bağları olan bir millettir. Tarihî kökleri ve coğrafî bağları olmayanlar uydurma ve yalan olan İsrail milletidir.

 

İnsan Hakları Konusunda Batı'nın İkiyüzlülüğü

İşgal edilmiş Filistin'de, haince uzlaşmalara aldırmayarak, silahsız bir şekilde hakları için savaşmaya devam eden Müslümanlar, sert ve insanlık dışı yöntemlerle bastırılmaktadırlar ve kadın, çocuk ve ihtiyarları emir almış Siyonist askerleri tarafından işkenceye ve eziyete uğramaktadırlar. Bütün bu insan hakları iddiasında bulunan Batı devletlerinden hiç ses çıkmamakta, Amerika, İngiltere ve diğer bazıları amelî ve sözlü olarak destekleyip teşvik etmektedirler.

Lübnan'da Filistinli mültecilerin kamplarına ek olarak Lübnanlı Müslümanların evleri barkları da İsrail jetleri tarafından bombalanmakta ve kadın, erkek, ihtiyar, yoldan geçen sivillerin kanlarını toprağa dökmektedirler. Yine mübarek bir din adamı Siyonist uşakları tarafından gece yarısı evinden kaçırılıyor, ancak yıllardır terörizmi ve adam kaçırmayı kınayan, kendi çıkarlarına karşı gelen tüm devletleri bununla suçlayan bütün bu Batılı devletler, hatta bir tek kişi bile bu çirkin hareketler ve vahşi terörizm karşısında ciddi bir tavır takınmıyor ve başka ülke halkının evlerini bombalayan ya da adam kaçıran bu zorba devletin yaptıklarından dolayı üzüntü duymuyor.

 

Kaynak: Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî, Özgürlüğünü Bekleyen Toprak FİLİSTİN, s. 147-189, Feta Yayıncılık 2015.

 

 



[1]  Cemal el-Dure, Şehit Muhammed el-Dure'nin babası.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar