poster ghadir2-web.jpg

Ali, Ali’dir; başka bir şey değil!

"O, Muhammed’in damadı ve amcaoğlu, Fâtıma’nın eşi ve sırdaşı, Hasan ve Hüseyin’in babası ve mürebbisiydi... Bunların hiçbirini inkâr etmiyorum; ama şunu da iddia ediyorum; bunların hepsi Ali’dir; ancak cüz’î Ali; oysa Ali, Ali’dir; başka bir şey değil!"

23 Nisan 2016 Cumartesi

ALİ, ALİ'DİR; BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL!

Masum Bazarov

Bazı şeyler parça parça tanınır ve/veya tanımlanır. Farklı ve mürekkep, birbirine katılmış muhtelif hususiyetleri taşıdıklarından; tarif edildikleri, tanıtıldıkları zaman parçadan bütüne doğru gitmek gerekmektedir. Aşamalı bir tasvir olmadan meseleyi anlamak mümkün olmamaktadır.

Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.” (Mu'minûn Suresi: 14)

Kimi zaman da tanınan/tanıtılan şey çok basittir. Birbirine geçmiş çeşitli sıfatların bir aradalığının bağımsızlığından ziyade, katışıksız bir hâlde aslında her şey yerli yerinde bir insicam içerisinde yer etmiştir. Buna binaen de tanıtıldıklarında veya tanındıklarında tikelden tümele değil, tümelden tikele; parçadan bütüne değil, bütünden parçaya; cüz'den külle değil, küllî olandan cüz'e doğru bir yöneliş söz konusu olmaktadır. Hz. Yusuf peygamberin kardeşleri de onu bu şekilde tanıdılar:

'Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?' dediler. 'Ben Yusuf'um' dedi. 'Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufda bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.' ” (Yûsuf Suresi: 90)

Hazretin kardeşleri onun kaşını, gözünü, saçını veya herhangi bir ahlakî davranışını öne sürmeksizin, muhatap oldukları şahsın kardeşleri Yusuf olduğunu -adeta içlerine bir anda belirmişçesine- cüz'î bir karinden hareket etmeden anladılar. Yusuf, Yusuf'tu; başka bir şey değil! Yakub'un oğlu, İbrahim'in varisi, Kenan diyarının güneşi, Mısır'ın adil yöneticisiydi; ama bunların hiç biri kardeşlerin diline gelmedi; Sen Yusuf'sun!

Ülkemizde Hz. Ali üzerinden bu durumu düşünmemiz gerekmektedir. O, Muhammed'in damadı ve amcaoğlu, Fatıma'nın eşi ve sırdaşı, Hasan ve Hüseyin'in babası ve mürebbisiydi; evet, ama bunların hiçbiri Ali değildir. Ali, Ali'dir!

Kanaatimce Türkiye'de Ali efendimizin bu külli şahsiyeti üzerinden onu tanıma gayreti yerine, hem Ehli Sünnet ve bazı Şia (Alevîleri de Şiiler içerisinde değerlendiriyorum) kardeşlerimizin çoğu arasında cüz'îyattan külliyata geçememe durumu söz konusudur. Küllî bir şekilde tanıma gerçekleşmeden cüz'iyata geçiş, kendi içerisinde bazı sıkıntılar ihtiva etmektedir.

Ehl-i Sünnet'e göre Ali, Peygamberin damadı, Fatıma'nın eşi, Hasan ve Hüseyin'in babasıdır. Bunların yanında Hulefâ-yi Raşidîn'in dördüncüsüdür ki bu dördüncülük aynı zamanda fazilet sıralamasındaki de yeridir. Ortada olan çalışmalara ve kendini ona bağlayan tarikatların bağlı oldukları silsilelere bakılacak olursa, Nakşibendi tarikatı hariç tüm tarikatların menşei Ali'dir. Peygamberin onun için “ben ilmin şehriyim ve Ali de bu şehrin kapısıdır” dediğini aktarırlar ama bu ilimden ne kadar istifade ettikleri Kutub-i Sitte adındaki hadis külliyatına bakmak yeterlidir.  O hep savaşlarda karşımıza çıkar İslam tarihinde ve bu nedenle de çok fazla hadis rivayet etmemiştir, diye öğretildi bizlere.

Diğer taraftan Şiîlerden bazıları da onu Ehl-i Sünnet'in bir tarikat şeyhini tasvir edişi gibi tasvir etme eğiliminde, maalesef! Çeşitli mahfillerde onun Ka'be çocuğu; peygamber ilminin varisi, Kur'ân-ı nâtık, Fatıma'ya eş olarak denk olan tek kişi; Hasan ve Hüseyin'in mürebbisi, Zülfikar sahibi vb. cüz'î tanımlalar üzerinden bir anlatımın da ötesine geçerek, adedi birçok sahifeleri dolduracak kerametlerini nakillere geçiliyor. Bunların hiçbirini inkâr etmiyorum; ama şunu da iddia ediyorum; bunların hepsi Ali'dir; ancak cüz'î Ali; oysa Ali, Ali'dir; başka bir şey değil!

Kanaatimce bazı Şiîlerin, Ehl-i Sünnet'in Ali'ye olan duruşunu eleştirmesine rağmen hazreti yukarıdaki gibi tasvir edip anlatanlar insanlardan misdak olarak pek de farkları bulunmuyor. Tarikat şeyhini öven ve sürekli onun menkıbelerini anlatan bir Ehl-i sünnet şahsiyetten, Hazretin olağanüstü kerametlerini naklederek onu tanıtan söylemler arasında metodolojik açıdan ne fark var diye sormak geliyor içimden. Ayetullah Hamaneî,  Ayetullah Mutahhari vb. güzide şahsiyetler böyle mi anlatmışlar/anlatmaktalar Ali'yi.

Günümüz dünyasında yaşayan bilinçli bir Şiî, Ali'yi günümüz insanlarına göre anlatmalıdır. ‘insanlara akılları nispetinde konuşmalı'dır. Bendeniz için Ali'nin ağabeyi Akil'in ondan Beytülmal parasından biraz fazla istemesi üzerine eline vurduğu maşanın insanî bilincimdeki sarsıcılığı; Ka'de'ki doğumundan fazladır. Yahudi bir bayanın ayağındaki altın halhalın Müslüman bir toplumda çalınması üzerine hiddetlenip ‘bir mü'min, bunu dert edinip ölürse kınanamaz' sözü, Kumeyl duasındaki nurani cümleler kadar hafızalara işlenmelidir. Kendinden önceki halifeleri eleştirmesine rağmen, kargaşa başladıktan sonra Osman'ın evinin önüne Hasan ve Hüseyin'i dikmesi düşünülmelidir. Ali'nin, Fatıma'nın ciğerparesi olan iki evladını, canları pahasına oraya dikmesi, Şii mahfillerde, halifelere getirilen eleştiriler kadar anlatılmalıdır. Çünkü Ali' parçalı değil; küllî anlatılmalıdır; zira Ali, Ali'dir!

Ancak üzülerek söylüyorum ki bizler Sünni'siyle Şiî'siyle hasta bir toplumuz. Sırf Kürt olduğu için, bazı Şiîlerin ve Sünnîlerin, bu Kürt Müslüman kardeşlerini ötekileştirmesini başka türlü izah edemiyorum kendime. Erklere ve iktidarlara yanaşan ve bu düşünceleri taşıyan bir saray mollası Sünnî ve İran'da okumuş böyle bir molla arasında fark göremiyorum. Ezilenlere karşı, ezenlerin yanında olup kendilerini Şiî-Sünnî olarak lanse edenlerin bu simülasyonlarının farkındayız diyorum.  Haksızlıklar, hırsızlıklar karşısında susan bir Şiî âlimin ne farkı kalır eleştirdiği Emevî ulemasından? Yemen'de zulümler ile öldürülen Yemenli mazlumları hatırlamak, ne anlam ifade eder Diyarbakır'da mağdur olan yanı başındaki insanı görmeden? Bunları soruyorum ve hem Sünni ve hem de Şiî ulemadan bir yanıt istiyorum?

Neden Ali'yi Ali olarak anlatmadınız bana? Biri Alevilerin “peygamberi” gibi lanse etti; diğeri İslam tarihinde hakkını hiçbir zaman elde edememiş birini anlattı. Ali sadece bu iki kurgudan mı ibaret Ali'nin hayatı?

Evet, bunlar Ali'dir; ama cüz'î Ali. Yalan yanlış Ali; gerçek Ali değil; zira Ali, Ali'dir!

 

 

 

 

 

 

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar