image.jpg

İlahî Sınavları Geçme Sırrı

Yüce Allah insanları yaratılışlarının esas amacı doğrultusunda ve onlara verdiği özelliklere ve kapasitelere göre çeşitli yaşam arenalarında sınar.

11 Ekim 2014 Cumartesi

Hepimiz bir nevi ilahî sınavlarla karşı karşıyayız. Evet, aslında beşerî âlem ilahî sınavların arenası sayılır. İnsan yaşamının çeşitli evrelerinde ister istemez ardarda bazı sınavları geride bırakır. Yüce Allah insanları yaratılışlarının esas amacı doğrultusunda ve onlara verdiği özelliklere ve kapasitelere göre çeşitli yaşam arenalarında sınar. Çünkü hayat düzeni, insanların içindeki saklı yetenekleri yetiştirme, geliştirme ve evrimleştirme düzenidir. Özü çaba ve evrimleşme olan bu düzende, insan yaşamının her merhalesinde yeni bir fazilet veya erdem elde ederek sonunda fazilet ve kemalin en yüce seviyesine ulaşabilir.

Gerçekte ilahî sınavların bir gayesi insanın içindeki saklı yetenekleri yetiştirmek ve içindeki cevherleri aşikâr etmektir. İnsan ilahî sınav arenasında, ocağın içindeki kor ateş üzerine atılan ve böylece has metalin ortaya çıkmasıyla ortaya çıkan bir maden taşına benzer. Kur'an'ı Kerim bu gerçeğe işaret ederken Al-i İmran Sûresi'nin 140 ve 141. ayetlerinde şöyle buyurur:

“... O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şâhidler edinsin. Allah zalimleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.”

İnsan bu süreçte iç yeteneklerini geliştirmenin yanında kendi hakikatini ve kimliğini de ortaya çıkarır ve ahiret âleminde düşünceleri, inanç, ahlak ve amellerinden oluşan iç bâtını ve gerçek hakikatiyle mahşur olur. Şehid âlim Murtaza Mutahhari bu konuda şöyle diyor:

“Allah Teâlâ'nın afetler ve musibetlerle sınıyor olmasının anlamı şu ki, bu sınavlarla herkesi hak ettiği kemale erdirir. Afetlerin ve musibetlerin felsefesi sadece meselenin ağırlığı, derecesi ve niceliği değildir. Allah Teâlâ insanları afetlere ve musibetlere maruz bırakarak, kulun gerçek ağırlığını ve manevî derecesini ve kişiliğinin boyutunu arttırır. Allah Teâlâ cennet ve cehennem ehli belli olsun diye sınamaz. Allah Teâlâ cennete gitmek isteyenlerin şu afetlerin ve musibetlerin sırasında kendisini cennete layık hale getirmesi ve layık olmayan da kaldığı yerde kalması için insanları sınar.”

Dolayısıyla insan kişiliğini geliştirmek için saf altın veya gümüş gibi bu sınavların üstesinden gelmesi ve ocaktaki maden taşı gibi içindeki her türlü maddî manevî kötülük arınmalıdır. Bir başka ifade ile insanların kişiliğini ve kimliğini yapan şey, insan iradesi düzenine göre ortaya çıkan düşünce ve amellerdir. Kendi iradesiyle düşünen ve amel eden bir mahlûku değerlendirmek için onu sınamak gerekir, böylece gerçek iman ile iddia edilen iman birbirinden ayırt edilir. Çünkü insanın yaratılışının nihai gayesi, diğer mahlûkların aksine sadece bilinçli seçimle ulaşılabilirdir. Dünyevî işlerde insanların yeteneğinin ortaya çıkarılması için sınav yararlı olduğu gibi, hedefin belirlenmesinde de etkilidir. Çünkü insan başıboş bırakılmadığı ve sürekli ilahî sınavla karşı karşıya olduğunu anladığı vakit, sürekli düşüncelerine ve amellerine dikkat eder. Allah'ı hoşnut etmeyen her şeyden sakınır ve bu da onun ahlakını, terbiyesini ve hatta ruhunu olumlu yönde etkiler. Kuşkusuz hepimiz ilahî geniş sınavlarla karşı karşıyayız ve bu yüzden bu sınavlarda başarılı olmanın yollarını bilmek isteriz. İslam dini tüm ahlakî faziletlerin, güzelliklerin, şeref ve insanî erdemlerin içinde barındığı bir inanç olarak insanları varlık âleminde yücelme yoluna yönlendiren ve nihaî amaca, yani ilahî kata yaklaşma hedefine doğru ilerleten bir takım öğretilere sahiptir. Kur'an'ı Kerim ilahî sınavda başarılı olmanın ilk adımını hak yolunda direnme ve zorluklara karşı sabırlı olma şeklinde beyan ediyor. Bu bağlamda Bakara Sûresi'nin 155. ayeti bu gerçeğe işaret ederken şöyle buyurur:

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele!”

Her türlü sıkıntıya ve sınava karşı direnmek, insan nefsinin faziletlerinden biri sayılır, öyle ki mü'minlerin bir derecesi de zorluklara karşı sabretme şeklinde beyan edilmiştir. İmam Ali'nin (a.s.) buyurduğu üzere her ne kadar sınav ve sorunlar daha büyük olursa, sevabı ve mükâfatı da bir o kadar büyük olacaktır. İnsan yaşamında acı tatlı tecrübelerle karşılaşır. Ancak ne zafer insanı kibirlendirmeli, ne de yenilgi onu umutsuzluğa sürüklemelidir. Yenilgi, zaferin hazırlığı ve ilerleme basamağıdır. Eğer bir insan her hangi bir sınavı kazanamazsa en başta neden başarısız olduğunu araştırmalı ve böylece ikinci kez başarılı olmalı ve başarısızlıkları onu gaflet uykusundan uyaran etken şeklinde algılamalıdır. İmam Ali (a.s.) umutsuzluk ve hüsran psikolojisinin aşılanmasını şiddetle eleştirirken şöyle buyurur:

“Selamette kibirli ve sorunlarda umutsuzlardan olmayın.”

Yine Kur'an'ı Kerim Yusuf Sûresi'nin 87. ayetinde şöyle buyurur:

“Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.”

Bu yüzden Allah'a ümitvar olmak ve umutsuzluktan uzak durmak, ilahî sınavlarda başarılı olmanın bir başka sırrıdır. Allah'ın ihlaslı kulları öylesine ilahî iradeye karşı teslimiyet içindedir ki, sadece musibetlere ve sorunlara karşı sabretmez, aynı zamanda her halükarda Allah'a hamd ve şükreder. Muhlis kullar her şeyin Hak Teâlâ katından geldiğini bilir, ilahî rahmet ve merhamete iman eder ve bu yüzden asla şikâyetçi olmaz ve imanını kaybetmez. İmam Hüseyin (a.s.) Kerbela çölünde dünya kadar musibetle karşılaştığında şöyle buyurur:

“Bu musibet bana vız gelir, çünkü Rabbim her şeye şâhiddir.”

İmam Ali (a.s.) da musibetler ve sıkıntılarla karşılaştığı zaman şöyle buyurur:

“Ey Yüce Rabbim, sen alansın, sen verensin, şifa veren de sensin, hasta eden de. Sana en güzel ve en sevilen ve seçkin şükürler olsun.”

Bu dünyanın fani oluşu ve sadece bir geçiş âlemi olduğunu göz önünde bulundurmak, ilahî sınavlarda başarılı olmanın bir başka sırrıdır. Bakara Sûresi'nin 156. ayetinde “Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz” şeklinde buyurur. Bu cümle tevhid derslerinin en özü sayılır ve her yerde ve her zaman Hak Teâlâ'nın zâtına dayanmak gerektiğini gösterir. Eğer İslam'ın önde gelen büyüklerinin en ağır musibetlerde bu ayetten ilham aldıklarını görüyorsak, bunun sebebi; musibete sarılmak istememeleri ve Allah'ın her şeyin maliki olduğu ve her şey bir gün O'na döneceği inancıyla ağır musibetleri tahammül edebilmeleri içindir. Öte yandan insan sınavlar ve zorluklarla karşılaştığında sürekli Allah Teâlâ'ya tevekkül etmeli ve şaşkınlık içindeyken O'na doğru ve güvenli yol göstermesini niyaz etmeli ve eğer Allah yolunda adım atmaya karar verdiyse, Hak Teâlâ'nın onu gözetleyeceğine iman etmelidir. Nitekim Yüce Allah Kur'an'ı Kerim'in Ankebut Sûresi'nin 69. ayetinde şöyle buyurur:

“Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir. Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.”

İlahî sınavlarda başarılı olmanın bir başka sırrı, geçmişti sınanan ve yanlış yolu izleyenlerden ibret almaktır. Çünkü onların yanlış yolu şimdi başkaları için o yolu tekrar gitmemek üzere ibret aynasıdır, yoksa yine aynı şom sonuçlara ulaşmaları kaçınılmazdır. Kur'an'ı Kerim'de bir çok ayette Yüce Allah yanlış yolu seçen milletleri ve ümmetleri anlatıyor ve bunların akıl ve şuur sahibi olan herkes için ibret aynası olduğunu buyuruyor. İmam Ali (a.s.) da değerli bir vecizesinde ilahî sınavların sebebini şöyle beyan ediyor:

“Hamd olsun Rabbime ki acı ve sıkıntıları bizi izleyenlerin bu dünyada işledikleri günahları silme vesilesi yaptı ve böylece onlara acılarda ve musibetlerde kullukları sağlam kalması ve mükafatı hak etmeleri için fırsat verdi.”

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar