Musul, Irak'ın en büyük şehirlerden birisi. Irak'ın kuzeyinde Dicle Nehri kıyısında bulunan Musul'da Araplar, Türkler ve Kürtler yaşamaktadır. Nüfusunun çoğunluğunu Araplar ve Kürtler oluşturmaktadır. Musul dini bakımdan incelendiğinde ise Müslümanlar ve Hıristiyanlar olduğu görülmektedir. Müslümanlar kendi içerisinde sünni ve şii olmak üzere ikiye ayrılırlar. Sünni nüfusunu araplar ve kürtler oluşturmaktadır, şii nüfusunu ise araplar ve türkmenler oluşturmaktadır.
Musul kent merkezinde araplar ve kürtler nüfusun çoğunluğu oluştururken; Musul’a bağlı yerleşim yerleri Telafer, Sincar, Hazar, Tilkef, Ba'aj, Hamadiye, Şihkhan ve Akra, ayrıca; Neyneva ve Neyneva’ya bağlı yerleşim yerleri Yunus Peygamber, Faysaliye, Reşadiye, Kaziye, Şirahan, Karakoyunlu, Selamiye ve Muhallebiye'de de Şii Türkmen ve Arap nüfusu çoğunluğu oluşturmaktadır.
Irak’ın ve Musul’un bu renkli yapısı, etnik kimliğin ve demografik desenin, Irak’ın geleceğinin belirlenmesinde çok önemli rol oynayacaktır.
Musul hakkında bu özet bilgiyi aktardıktan sonra asıl konumuz olan Musul’un nasıl ve ne şiklede işgal edildiğidir.
Saddam’ın devrilmesinden ve Baas Patisi’nin dağılmasından sonra, bu partinin dağılan ordusu ve kaçan ordu komutanları, üst düzey olmasada binbaşı, albay ve tuğgeneral rütbelerinde tekrardan mevcut Irak ordusuna geri dönüş yaptılar. Musul, Saddam döneminden beri kent merkezinde baasçıların güçlü olduğu ve bir çok aşiretinde Saddam döneminde baas partisini desteklediği bir üs idi. Ve hali hazırda ise yine eski baasçı alt düzey komutanların ve aşiretlerin hata bir çok sünni tarikatın üssü konumundadır. Malki hükümetinin kurulduğu günden beri itraz seslerinin hiç susmadığı şehirlerden biri Musul’dur.
Bunların yanısıra Saddam’ın yakalanmayan başkan yardımcısı İzzet el- Duri’nin halen Irak’ta olduğu ve bu baascı komutan ve aşiretleri merkezi hükümete karşı organize ettiği gelen haberler arasındadır. ABD'nin prestijli gazetesi New York Times'ın haberine göre, ‘’Musul’u ele geçiren Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ABD'nin işgali ile yıkılan Baas rejiminin askeri komutanları ile ittifak yaptı. Gazeteye konuşan Baas rejimi komutanları, Şii Başbakan Nuri el-Maliki'yi devirme amacıyla cihatçı militanlar ile ortak çalıştıklarını söylediler. Habere göre, bu komutanlardan biri de devrik lider Saddam Hüseyin'in başkan yardımcısı olan İzzet İbrahim el-Duri... Duri, işgalin ardından Amerikan güçlerinin yakalayamadığı tek üst düzey Baas rejimi üyesi olmuştu.’’
Polis gücünün dışında 8000 askeri olduğunu söylenen Musul'u, tek bir asker tarafından bir mermi bile sıkılmadan, IŞİD’in elini kolunu sallayarak işgal etmeleri, İzzet el- Durri’nin, eski baascı komutanları ve aşiretlerin yanı sıra Nakşibendi tarikatının önde gelen bir çok din alimi ve tarikat üyelerininde içinde bulunduğu bir ittifakın adeta Musul’u birilerinin emriyle IŞİD’e teslim ettiklerine yönelik tezler nerdeyse kesinlik kazanmış durumda.
İlaveten, Irak seçimlerinden hemen sonra ve IŞİD’in Musul’u işgalinden bir hafta önce, Irak Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’nin Ankara’ya süpriz ziyareti bir tesadüfmüydü acaba?!
Ve hakeza, mevcut Irak Meclis Başkanı’nın Nuceyfi’nin kardeşi ve Musul valisi olan Esil Nuceyfi’nin bir gecede hiçbir açıklama yapmadan bürosunu boşaltması ve Musul’u yüklü miktarda parayla terketmesi kanaatimce tesadüf değildi.
Tüm bunlar gösteriyor ki, 1300 tane haraminin elini kolunu sallayarak gasb ve çalıntı araçlarla gövde gösterisi yaparak Musul’u işgal etmelerinin arkasında daha derin güçlerin ve ittifakların olduğunun göstergesidir. Yanı sıra IŞİD’in Irak’ta en fazla 3000-4000 askeri gücü olduğu söyleniyor. Maliki hükümetinin bunca süre zarfında bu haramilerle mücadelede başarıya ulaşmamasının ardında yatan ana etken, bu haramilerin ciddi anlamda içten ve dıştan desteklenmeleri, içerden eski baasçı komutanlar ve Saddam yanlısı aşiretler ve en önemlisi Nakşibendi tarikatına mensup şeyh ve müritlerin etkisi. Dışarıda ise; S.Arabistan, Ürdün, Katar ve dolaylı olarak Türkiye’nin desteği ve tüm bu orkestranın şefliğini yapan Amerika ve İsrail.
Musul’un İşgalinin ana hedeflerini şöyle sıralayabiliriz:
1-İsrail’in güvenliği (Suriye’den sonra, direniş hattına sınır olan ülke Irak’tır. Artık İran Türkiye üzerinden değil de Irak ve Suriye üzerinden Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad’a ulaşabilir destek verebilir. Dolayısıyla, İran’ın Suriye’ye geçişini engellemek, İsrail’in, İran’a karşı güvenliğinin garanti edilmesi için tampon bölge oluşturulması ve Irak’tan kopartılıp, sünni radikal bir islam devleti oluşturulması ve böyle bir devletin varlığı mezhep savaşı için her daim hazır tetikte bekletilip gerek Irak merkezi devletine karşı bir tehdit ve gerekse İran İslam cumhuriyeti için bir tehdit olarak kullanılması.)
2-Vampir Amerika’nın enerji aç gözlülüğü (Musul ve Kerkük petorllerinin merkezi hükümetten kopartılıp kendi taşeronları olan Barzani ve IŞİD’in eliyle daha rahat emmek)
3-bölgesel istikrarsızlık (Ortadoğunun istikrarsızlığı en çok İsrail'e yaramıştır)
4-Mezhep kavgası çıkartılarak İslamın tezyifi, Müslümanların bir birleriyle iştigal ettirilmesi ve asıl düşmandan gafil ettirilmeleri. (Şu an İsrail en huzurlu dönemini yaşıyor)
5- Bölgesel güç ve aktör haline gelen İran’ın tezyifi ve kuşatılması (1979 devrimiyle dünyanın özeliklede Ortadoğu’nun dengelerini bozan İran, en çok müstekbir, sömürgeci ve işgalcilerin çıkarlarına ters düşmektedir. Ortadoğu’da ki islami uyanışlar ve her geçen gün İran ve direnişin en güçlü ayağı olan Hizbullah’a karşı oluşan sevginin hazımsızlığı ve direniş cephesinin büyük zaferler elde etmesi ve İran’ın nükler enerjiyi elde edip nükler güç haline gelmesini hazmedemeyen batı ve onların nameşru çocuğu Siyonist İsrail, ataları gibi yine fitne ve kahpeliğe soyunmuş bulunuyorlar.)
6- Ortadoğu'da yeni sınırların çizilmesi. (Irak’ı üçe bölme planları artık bilindik şeyler; Irak şii devleti, sünni devleti ve kürt devleti.. )
Tüm bu karşmaşık ilişki ağı ve oluşan girdaptan, Maliki hükümeti ve Irak halkı kurtulabilecek mi acaba?! Düşman düşmanlığını yapmaktan elbette ki el çekmeyecek ve tüm kahpeliğini soysuzluğunu kullanarak tüm hille ve desise yollarına baş vuracaktır. Bunların karşısında İran’ın varlığı, şia merciiyet ve ulemasının varlığı, velayet-i fakihe gönül vermiş milyonlarca Hizbullahi yiğidin, İmamlarının cihad emirini beklemeleri ve yine kendi ülkelerinde ki merciiyetin iki dudağı arasına bakıp fetva bekleyen milyonlarca Ehli Beyt muhibbinin hazırda beklemeleri, ben inanıyorum ki bu dengeleri fena bozacaktır.
Tüm bu oyunların arkasında çok güçlü aktörlerin olduğu kesin, hesap kitap, plan proje çizilerek Musul’un işgal edildiğide kesin.. Ama görünen o ki işgal güçleri Suriye’den daha sert bir kayaya çarptılar. Şia merciiyetinin etkisi, Şia nüfusunun çoğunulkta olması, İran’ın Irak’ta ki bir çok alanda var olan etkisi bu hesap kitapları bozacaktır. Yanısıra işgalinden sonra bir türlü düzenli bir orduya sahip olmayan Irak, Musul’un işgalinden sonra daha düzenli ve profesyonel bir ordu eksikliğini hisetti. İran’da olduğu gibi Irak’ta da besic ( gönüllü milisi) gücü oluşturulmaya başlandı.
Ek olarak, Saddam’ın devrilmesinden sonra, Irak’ın içinde odaklanmış Saddamcılar, Saddamcı aşiretler ve bunlardan daha önemlisi 40 yıla aşkın parelel yapı gibi çalışan, Saddam döneminden beri etkisini her daim hisettiren, tamamen CİA ve MOSSAD bağlantılı çalışan Nakşibendi ‘’Kesnezani’’ tarikatının Musul’un işgalinden sonra deşifre olması, Malki’nin işini kolaylaştıracaktır.