Dünyanın her tarafında evrensel istikbarla iş tutan İslam ülkeleri, yanında İslami gurup ve cemaatler var. Aynı zamanda Amerikancı rejimlere köleliği, İslami oluşumlarının ayrılmaz parçası gören yapılanmalar oldukça fazladır. Gerçi tarihin derinliklerinden beri istikbarla iş tutmayı gereklilik gören dini yapılar her zaman çoğunluğu oluşturmuşlardır. Yemen'de devrimci halka karşı evrensel istikbarın kölesi rejimler tarafından bombalar yağdırılırken Amerikancı İslamcı gurup ve cemaatler istikbar adına Yemen’i yakıp yıkanlardan yana olmuşlardır. Bahreyn’deki zalim ve Amerikan uşağı rejimin yaptıklarına ses çıkarmak Amerikancılar içim mümkün olmamıştır. Nijerya’da yüzlerce müslümanın zalimce katledilmesine Amerikancı rejim ve cemaatler ses çıkaramadılar. Bu ses çıkarmamanın zerre kadar İslami ve insani bir yanının olmadığı ortada olmasına rağmen sessizlik sürdürülmektedir. Samir Kuntar gibi kendini Filistin’e adayan bir büyük kahramanın şahadetine karşı sevinebilen İslamcı yapılara şahit olmaktayız. Yanlışlıkları saymakla bitmediği gibi asıl amacımda bu yanlışlıkları sıralamak değildir. Bunlar herkesin gözü önünde yapılan insanlık dışı yaklaşımlardır. Benim asıl üzerinde durmak istediğim mesele; nasıl oluyor da Müslümanım diyen topluluklar bu derece sapabiliyorlar? Ya da bu kadar yanlış içerisinde kalabiliyorlar?
1- Eğer bir Müslüman hak bir öndere tabi olmazsa birçok yanlışlıklar içerisinde olması kaçınılmaz olur. Tarihte ve günümüzde bunun örnekleri çoktur. İmam Ali (a.s)’a tabi olmayan bazı sahabeden ileri gelenler, Emevilerin aşağılık ayak takımlarıyla Mekke’den Basra’ya gitme durumunda kalmışlardır. Bu yanlışlıkları imama uymamanın sonucu olarak gelişti. Yaptıkları yanlışlık ölümlerine sebep oldu ama uyanamadılar. Hak öndere tabi olmayanları Mervanlar her tarafa sürükleyebilir. Hak lidere tabi olmayanlar, kurtlara yem olurlar. Bugün hak bir rehbere uymayanlar her tür yanlışlığa savrulmaktadırlar. Filistin İslami cihadı gibi hareketlerin savrulmama nedeni siyasi duruşlarıdır. Yoksa islamı anlama ve öğrenme biçimleri savrulmalarına engel olamazdı.
2- Amerikancı İslamcıların yapmayacakları yanlışlık yoktur. İsrail’le açıklanan anlaşmalardan çok daha yanlışları yapmaya müsaittirler hatta isteklidirler. Amerikancılar aynı zamanda dindar olabilirler. Dindarlıkları Amerika’ya uşak olmaya engel değildir. Hatta dindarlıklarını Amerikancı olmayla örtüştürmüş oluyorlar. İslam inkılâbının aleyhine her gelişmede yer almaları hem dinlerine hizmet, hem de Amerika’ya uşaklık anlamına gelmektedir. Bu tipler uşaklık yaparken gönül rahatlığı içerisindedirler. Evrensel istikbarın beklediğinden daha fazlasını da yapabilecek durumdadırlar. Bu tutumlarıyla hem Allah’a kulluk sunarken hem de evrensel istikbarla uyumlu olmanın gönül rahatlığını yaşıyorlar. Bundan dolayı bu yapılar, günahkârlık psikolojisin de hareket etmemiş oluyorlar.
3- Amerikancı islam için en büyük tehlike inkılâpçı, direnişçi karakteri olan ve Ehl-i Beyt'in yolundan giden anlayışlardır. Suud ve ortakları devlet ve hareketler İslami İran’a karşı İsrail’le işbirliğine gidebilmektedirler. Bunlar için zillet içerisinde yaşamanın hiçbir mahzuru yoktur. Bunların anlayışları gereği, zillet elbisesi tamda bunlara göredir. İslami İran’ın tehlikesi ise izzete davet etmesinden kaynaklanmaktadır. Bunların batıl anlayışlarının karakteri zillet üzere yaşamaktır. İslam inkılâbı öncesi uşak şahla Suud'un bir sorunu yoktu. Çünkü zillet ortak paydasında buluşuyorlardı.
4- Amerikancı İslamcılar gerek büyük şeytan gerek İsrail’le birlikte iş yapmayı inanç dünyalarında bir yerlere oturtacak durumdadırlar. İnançlarıyla, amelleriyle, ihlâslarıyla şer ittifakları kurabilecek karakterdedirler. İslam dünyasında Amerikancı İslamcı dindarlar, dindar olmayanlardan kat kat daha fazla insanlık dışı ilişkilerde olabiliyorlar. Bu kadar istekli işbirlikleri inançlarının gereğidir. Yeter ki, kendilerini gayri meşru, gayri İslami pozisyonda görülmelerine varlıklarıyla sebep olan hak yolun yolcuları zarar görsün. Onlar zarar görürse bu batıl ehlinin gerçek yüzü anlaşılmamış olur.
5- Tekfirci yapılar, her zaman en büyük düşman olarak Müslümanları görürler. Tekfirciliğin temeli haricilere dayanmaktadır. Hariciler, her zaman Müslümanlara düşman olmuşlardır. Ellerinden gelen her türlü cinayetleri işlemişlerdir. Tekfircilik, en yakın düşman Müslümanları (onlara göre Müslüman değiller) gördükleri için asıl mücadeleyi Müslümanlara yönelik yapmışlardır. Bu zamanın tekfircileri de asla İsrail’le mücadele etmezler. Zamanımızda büyük Şeytan ve Sünni dünyadaki siyasal sistemlerinde gayretiyle Sünni topluluklar genel olarak tekfirci selefiliğin etkisi altındadır. Bundan dolayı evrensel istikbarla birliktelikler kurarak Ehl-i Beyt mektebine mensup Müslümanlara karşı savaşlar vermekteler. Tekfirci yapılar tarihin tüm dönemlerinde zalim iktidarların oyuncağı olmuşlardır. Tekfircilik, inanç yapısı gereği hak olan yol ve inançlarla savaşmışlardır. Hakka karşı, savaşmanın dışında hiçbir gayeye sahip olmadıkları için şiddet yolunu seçmişlerdir. Tarihte Emevi ve Abbasi zalimleri tekfircilerden yararlanmışlardır.
6- Hak yol ve temsilcileri ne kadar hikmetli hareket etseler aynı zamanda düşmanlarının azgınlığının çoğalmasına engel olamamışlardır. Hakkın tabiatı gereği ve ortaya çıkması batılında kendini ortaya koymasına sebep olabilmektedir. Tüm peygamberler hikmetli hareketlerine rağmen muhaliflerinin düşmanlığını ortadan kaldıramamışlardır. Zamanımızda hak cephesinin temsilcisi konumunda olan İslam inkılâbı ve aziz rehberi emsalsiz hikmetli tutumuna karşın evrensel istikbar ve uşak İslam ülkeri rejim ve onlara endeksli İslami yapıların düşmanlığının muhatabı olmuştur. Uşak rejimler ve Amerikancı İslamcılar kaderlerini İsrail ve Amerikayla bir olduklarını düşünmekteler. Amerikancı yapılar İsrail’siz bir dünyada tutunamayacaklarını bildiklerinden el altında sınırsız birliktelikler yapmanın yanında aynı zamanda dilleriyle de belli oranda birlikteliklerini ortaya koymaktalar.
7- İslam dünyasındaki kötülüklerin temel nedeni İslamın anlaşılma biçiminde yatmaktadır. Evrensel istikbarda bu yapılardan kendi adına istifa etmektedir. Kötülüğün kaynağı dışarıda değil, içerdedir. Bu kaynağa inilmeden yapılacak tespitlerin doğru olması mümkün değildir. Mezhebi kaygılarla durum tespiti yapmaktan kaçınılmamalı. İslam dünyasında terör faaliyeti yapanların, dini anlama biçimleri farklı değildir.