Paralel Yapı ve Milli İrade hırsızlığı

Hazım Koral

1535 kere okundu
3 Mayıs 2016 Salı
215973_140028932731896_1451794_n.jpg

Kullanmış olduğumuz başlık yeni ve aktüel, fakat işlemek istediğimiz konu 1400 sene öncesine dayanmaktadır.. Yine de, kısaca günümüze temas etmiş olalım. Malum olduğu üzere 17 ve 25 Aralık operasyonları ile darbe girişiminde bulunan Cemaat adlı örgüt, bu işe muvaffak olamayınca dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bu yapıyı hedef alarak çok ağır ithamlarda bulunmuştu.

 Tayyip Erdoğan Cemaate yönelik demeçlerinde şu ifadeleri kullanmaktaydı: "Bizi arkamızdan hançerlemeye teşebbüste bulunan bu 'paralel yapı'nın Haşhaşîlerden bir farkı yoktur. Bunların inlerine gireceğiz. Bunlar millî irade hırsızlarıdır..." Son bir yılı aşkın bir zamandır dile getirilen bu ve benzeri sözler oldukça iddialı ve sert ifadelerdi.. Biz ise bu makalemizde başlık olarak kullandığımız "paralel yapı" ve "millî irade hırsızlığı" sözlerini tarihte yaşanmış "ilk sapma" üzerine tahlil etmek istiyoruz.

 Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) Sünnî kaynaklarda da maruf olan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: "Size iki paha biçilmez emanet bırakıyorum; bunlara temessük etseniz necât bulursunuz: Biri Kitâbullah, diğeri Al-i Beyt'imdir." (Tirmizî, Menâkıb:31; Müsned, 3:14, 17, 26) "Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Al-i Beyt'tir." (Said Nursî, Dördüncü Lem'a, s:27) Şu bir hakikat ki Şiî olsun, Sünnî olsun her Müslüman Ehl-i Beyt imâmlarının velâyetini kabul etmektedir. Şu farkla ki, Sünnîler manevî velayeti kabul etmekle birlikte siyasî rehberliği sultanlara tahsis ediyorlar. Şia dünyası ise hem manevî hem siyasî rehberliğin Ehl-i Beyt imâmlarının hakkı olduğunu savunmaktadır. Referans olarak Kûr'ân-ı Kerim’i ve bir takım hadisleri göstermektedirler.

 Öncelikle şunu belirtmiş olalım ki, İslâm dini manevî yön ve siyasî alan diye bir ayırım yapmamaktadır. Çünkü böyle bir yaklaşım seküler mantığı devreye sokar. Diyeceğimiz o ki, İslâm tarihinde ilk sapma ve ilk "paralel yapı" böyle ortaya çıkmıştır. Sevgili Peygamberimiz'in  (s.a.a) Allah Teâlâ'nın emriyle Gadir-i Hum'da tayin etmiş olduğu vasî, Sakife oturumunda (bir nevi seküler mantıkla) devredışı bırakılarak ilk eksen kayması yaşanmış oldu. Sonrasında ise Sakife'de alınan kararın Mescid-i Nebevî'ye taşınması ve orada halkın ikna edilme teşebbüsü "millî irade sirkati"nden, yani algı operasyonundan başka bir ifadeyle izah edilemez.

 Ne yazık ki, hadiseler ve zaman içerisindeki gelişmeler bu minvâl üzere tezahür ederek millî irade büyük bir eksen kayması yaşamış oldu. Emevîlerin devreye girmesiyle adeta sapma doruğa ulaşmıştı. Bir başka ifadeyle, karşı devrim Emevîlerle birlikte kurumsal bir yapıya bürünmüş oldu. Zira sözüm ona bazı âlimler Emevî saraylarına yerleşerek paralel yapının sözcülüğüne soyunmuşlar ve Emevîleri halk nezdinde meşrulaştırmışlardı. Özellikle Kerbela faciasından sonra Ehl-i Beyt imâmlarıyla ümmet arasına aşılması güç bariyerler sokulmuş oldu. İmâm Seccad (a.s) Medine'de adeta göz hapsindeydi. İmâm Muhammed Bakır (a.s) hakeza..

Abbasîler dönemine gelindiğinde ise, paralel yapı millî irade hırsızlığına farklı bir boyut kazandırarak fıkhî ekolleri  devreye sokmuştu. İmâm Câfer Sadık (a.s) bu nevzuhur millî irade hırsızlarıyla münazaralar yapıp gittikleri yolun yanlışlığını, Ehl-i Beyt imâmlarına rağmen veya Ehl-i Beyt'ten izin-icazet almadan fetva verilemeyeceğini ibraz etmekteydi. Haddini bilip kenara çekilenler elbette olmuştur ancak İmâm'ı kaale almayanlar azımsanmayacak kadar çoktu. İmâm Câfer (a.s) buyuruyor ki, "Biz varken ve bize rağmen fetva vermek Allah'a ve Resûlü'ne ihanettir." Yine aynı minvâl üzere İmâm (a.s) şöyle bir çarpıcı beyanatta bulunuyor: "Bizim kapımızın dışında başka kapılarda fetva arayanlar dalâlettedir."

 Durumun vahametini ve gelinen noktayı görebiliyor musunuz? O günkü paralel yapının tahribatları, o günkü millî irade hırsızlarının ifsadı nelere mal oldu? Bugün İslâm ümmetinin ezici çoğunluğu o günkü paralel yapıya angaje olmuş durumda. Ne yazık ki, ümmet bünyesinde ilk eksen kayması, ilk sapma böyle oldu. İradelere ipotek konmuş ve düşünceler ifsad edilmiş. Bugün insanların pekçoğu basiret ve hikmetten yoksun. Bunlar anlaşılmadıkça günümüzdedeki paralel yapıları ve millî irade hırsızlarını keşfetmek mümkün değildir. Ne yazık ki, baştan beri anlatmaya çalıştığımız paralel yapılar fıkhî ekoller adı altında millî irade hırsızlığına devam etmektedirler. "Hak bizimledir. Hakkı biz temsil ediyoruz" diyerek manipülasyonlarla halkı kandırmayı sürdürüyorlar.

  Elbette ki herkes imâmıyla haşrolacak. Sevgili Peygamberimiz (s.a.a), "Dininizi kimden öğrendiğinize dikkat edin." derken, dini kimden öğreneceğimizi de bizlere bildirmekteydi: "Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Bana o kapıdan gelin." "Ali benim ilmimin taşıyıcısıdır." "Ali Kûr'ân-ı natıktır. (Konuşan Kûr'ân'dır.)" "Yaşayan Kûr'ân görmek isteyen Ali'ye baksın." "Ali hak iledir, hak Ali iledir. Ali ne tarafa yönelse hak o taraftadır." "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır." "Ali benim vasîmdir." "Ehl-i Beyt'im hususunda sizi uyarıyorum. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime nasıl davranacağınıza dikkat edin. Onlar havuz başında bana varasıya dek Kûr'ân'dan ayrılmazlar. Onlardan öne geçmeyin, onlara öğretmeye kalkmayın. Onlar sizin öğretmenleriniz ve rehberlerinizdir, onlardan geri kalmayın, onları terk etmeyin, onları mahcûr bırakmayın." "Benim Ehl-i Beyt'im Nuh'un gemisi gibidir. Ona sığınan kurtuluşa erer, yüz çeviren helâk olur."

 Sayın okuyucumuz, Ehl-i Beyt'le ilgili 313 âyet-i kerime ve yüzlerce hadis var. Bunca uyarı ve ikazlara rağmen ne yazık ki, İslâm ümmetinin kahir ekseriyeti o dönemin paralelcilerine ram olmuşlar. Bir başka ifadeyle dönemin millî irade hırsızlarına kanarak eksen kayması yaşamışlardır. İşte asıl olarak o gün yaşanan eksen kayması bu ümmete ve hatta tüm dünya insanlığına pahallıya mal oldu. Müslümanlar yüzyıllar boyu saltanatlarla, monarşilerle değil de Peygamberimiz'in (s.a.a) gerçek varisi olan Ehl-i Beyt imâmlarının rehberliğinde yönetilseydi hiç kuşkusuz yeryüzünün çehresi bugün böyle olmayacaktı. Çünkü adaletin, hukukun, insan temel hak ve özgürlüklerinin yegâne teminatı onlardı. Kamçı, kırbaç ve kılıçla değil, insanlar sevgi, merhamet, hakkaniyet ve adaletle yönetilecekti.

 Paralel yapılardan böylesi bir kaygı, hassasiyet ve adalet anlayışı beklenemez. Her şeyden önce onlar haksız olarak yönetimi ele geçirdikleri için gasıp ve çete statüsündedirler. Asla liyakat sahibi değildirler. Bunların saltanatlarını meşrulaştırma çabaları millî irade hırsızlığından başka bir şey değildir. Bu zalimler ele geçirdikleri devlet aygıtını halkı sömürü aracı olarak kullanmışlardır. Bir başka ifade ile, cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmuşlar. Bu teşekkülün adı devlet olsa da asıl olarak "çete" olmaktan öteye gidemez zira bunların Allah Teâlâ nezdinde meşruyetleri yoktur. Bunlar Kûr'ân'ın tabiriyle "tağutî" yönetimlerdir. "And olsun, sana gelen ilimden sonra onlara uyarsan, sen de o takdirde zalimlerden olursun." (Bakara:145) "Zalime meyletme yoksa sana da ateş dokunur." (Hûd:113)

 Ayetlerden de anlaşıldığı gibi biz asla zalimleri meşru göremeyiz. Bizim yegâne meşruiyetimiz ve referansımız Ehl-i Beyt imâmlarının velâyetidir. Ayet ve nebevî hadislerden çıkan sonuç budur. Sevgili Peygamberimiz'den (s.a.a) 100 - 150 yıl sonra ortaya çıkmış olan fıkhî ekoller meşruiyetin kaynağı olamaz. Zira Ehl-i Beyt imâmlarının rahle-i tedrisinden geçmekten öte, onların fıkhî ve siyasî beyanatları katışıksız olarak referans alınmadıkça "paralelci" olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Ehl-i Beyt imâmlarına rağmen fıkhî ekoller oluşturup Müslümanlara yol - yordam göstermeye kalkanlar millî irade hırsızlarından başkası değildir. Aslında mesele bu kadar açık ve nettir. Yeter ki, gören göz buğulu olmasın.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi illegal yapılar aynı zamanda "çete" mesabesindedir. Zaten millî irade hırsızlığı çetecilikten, eşkiyalıktan başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda hak davayı sırtından hançerlemedir. Haşhaşî denilen Hassan Sabah'ın adamlarının belki kendilerince gerekçeleri vardı. Ama Sakife ehlinin asla haklı bir gerekçesi yoktu. Çünkü onlara âyet ve hadis buyruklarıyla Gadir-i Hum'da hüccet tamamlanmıştı. Buna rağmen, yani ettikleri biate rağmen nasıl oldu da topukları üzerine gerisin geri gittiler!?

 "Allah ve Resûlü bir iş hususunda hüküm verdiği zaman gerek mü'min bir erkek ve gerekse mü'min bir kadın için kendi isteklerine göre muhayyerlik (seçme) hakkı yoktur. Kim Allah ve Resûlü'ne isyan ederse o apaçık bir sapıklığın içine düşmüştür. " (Ahzâb:36)

 Sayın okuyucumuz, sonuç olarak diyeceğimiz o ki, biz Müslümanlar olarak konum ve tutum muhasebemizi yeniden gözden geçirmek durumundayız. Allah ve Resûlü'nün emir ve buyruklarına ters düşmeme adına büyük bir hassasiyetle edim ve ibadetlerimizi hangi fıkhî kriterlere göre belirleyip tatbik ediyoruz buna bakalım. Paralel yapılara ve millî irade hırsızlarına karşı teyakkuz hâlinde olmak zorundayız. Kûr'ân ve Sahih Sünnet'e ulaşmak için Ehl-i Beyt imâmlarını referans almıyorsak vay hâlimize! Biz sevgiyi, merhameti, hoşgörüyü, kardeşliği ve uhuvveti Ehl-i Beyt imâmlarından öğrendiğimiz gibi temel fıkhî kriterlerimizi de o mutahhar ve pak şahsiyetlerden almalıyız. Aksi takdirde kıldığımız namaz, tuttuğumuz oruç ve diğer ibadetlerimiz güme gidebilir. Zira Mecelle'de de yadsınamaz bir kural olarak geçtiği üzere, "Meri olan nass' da ictihada mesağ yoktur." Öyleki Ehl-i Beyt imâmlarımızın beyanatları (mutahhar olmaları hasebiyle)  "nass" hükmündedir, ictihad değil. Bu nedenle emir ve tavsiyeleri ümmet için bağlayıcılık arz eder. Onlara itaat ve meveddet farzdır.

Eğer Ehl-i Beyt imâmlarının Allah ve ümmet nezdindeki statü ve konumları bu olmasaydı, itham edilen kurum ve şahıslar paralel yapı ve millî irade hırsızı olmazdı. Kültür ve medeniyetimiz bünyesinde birer zenginliğimiz olurlardı. Oysa ictihad ile nass birbirine karıştırılınca hatlar da birbirine geçmiş oldu. “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan ulû’l emre de itaat edin..” (Nisâ:59) Ayettende anlaşıldığı üzere mutlak itaat mutahhar olana yapılır. Rabbim bizleri mutahhar olanların yolundan ayırmasın.

                       

                                                      

 


 

 

Öne Çıkan Haberler
İktibaslar