İşgalci Siyonist İsrail ile anlaşmaya hayır

Hazım Koral

1286 kere okundu
30 Ağustos 2016 Salı
215973_140028932731896_1451794_n.jpg

Bugünlerde görüntülü ve yazılı basında tanık olduğunuz üzere, Türkiye ile işgalci İsrail rejimi arasında varılan mutabakattan sıkça söz edilmektedir. Gizli kapılar ardında aylarca süren pazarlık ve müzakereler nihayet sonuçlandı. Gazeteler “Türkiye İle İsrail Anlaştı” manşetlerini atmakta ve televizyonlar da bu gelişmeyi haberlerine ve tartışma programlarına taşımaktadır. Hükümet yanlısı medya bu anlaşmayı büyük bir başarı olarak pompalıyor. Kısacası, açık bir şekilde halkımız üzerine algı operasyonu yapılıyor. Oysa işgal rejimi İsrail ile (akidemiz açısından) uzlaşmamız mümkün değildir. İllegal Siyonist İsrail’in nasıl kan içici bir rejim olduğunu insanlarımız zaten biliyor. Bu habis rejim daha iki gün önce zeytin tarlalarını yakarak ve masum gencecik çocukları kurşunlara hedef alarak işgal ve katliama kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Aslında bu anlaşmanın nihayete erdiği aylar önce hükümet sözcüsü Ömer Çelik’in “İsrail devleti bizim dostumuzdur” diyerek dile getirdiği talihsiz beyanatlarından belliydi. Bir müddet sonra ise bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “İsrail, bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım” diyerek açıklamalarda bulunması, Türkiye kamuoyuna, “Biz anlaştık, siz de kabul edin” demekten başka bir şey değildir. Gelinen noktaya baktığımızda başta Filistin halkına ait olan doğal gazın Avrupa’ya sevkiyatı ve diğer ticari anlaşmalar olmuş bitmiş bile. Kazanım olarak bunlar bize gösterilmeye çalışılmaktadır. Bir başka acı gerçek ise Türkiye ile işgal rejimi arasındaki ticaret Mavi Marmara katliamında bile akamete uğramamıştı. O gün, bugündür ticaret artarak devam ediyor. Açık bir şekilde ifade edecek olursak, bu anlaşmalarla Filistin halkı hiçbir şekilde soluklanmayacak. Filistin davasının kahraman bir gerillası olan Leyla Halid bu anlaşma için şu sitem dolu sözleri dile getiriyor: “Biz parmaklıklar arkasından ekmek istemiyoruz. Biz içerisinde bulunduğumuz parmaklıkların ve demir kafeslerin kırılmasını istiyoruz.” Bakınız bu anlaşmadan sonra işgal rejimi yetkilileri ne diyor: “Gazze ambargosunu pazarlık konusu yapmadık.” Siyonist Başbakan Netanyahu Mavi Marmara şehitleri ailelerine verilecek olan 20 milyon dolar için alaycı bir tavır içerisinde, “Bu parayı tazminat olarak değil, bağış olarak vereceğiz” diyor. Ayrıca Netanyahu, “Gazze üzerinde tek otorite biziz” beyanatında bulunuyor. Netanyahu demek istiyor ki, “Türkiye tarafından yapılacak havaalanı ve liman bizim kontrolümüzde olacaktır.” Gazze’ye giren gıda maddelerine bile kota koyan bu zalimler anlaşma ile insafa geldiklerini mi sanıyorsunuz? Mazlum Gazze halkı Siyonist kan içiciler tarafından insanca yaşama hakkından mahrum bırakılmış durumdadır. Siyonist işgalci rejim keyfi olarak sürdürdüğü ambargolarla Gazze halkına hayatı çekilmez kılmaktadır. Bazen de olmadık bahanelerle Gazze halkını bombalamaktadır, kumsaldaki çocukları acımasızca katletmektedir… Hiç kuşkusuz insanlık tarihi birçok savaşlara, birçok katliam ve soykırımlara tanık olmuştur. Ancak bazı vahşet olayları vardır ki, tarihte bunun örneklerine pek az rastlanır. Bunlardan biri ve en vahşiyane olanı hiç kuşkusuz işgalci İsrail’in 70 yıla yakın bir süredir mazlum Filistin halkına yönelik kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü zulüm ve katliamlardır. Kesintisiz diyoruz çünkü münferid olarak işlediği cinayetler gün be gün devam etmektedir. Böyle bir rejimle anlaşma yapmak acaba Filistin halkına ve hatta tüm İslâm ümmetine ihanet değil midir? Bu ihanet 28 Şubat öncesi “Askeri İşbirliği Anlaşmaları”yla yapılıyordu zaten. Konya Askerî Havaalanı bu amaca hizmet için kan içici katillere peşkeş çekilmişti. O dönemde İsrail uçakları Anadolu toprakları üzerinde binlerce sorti yaparak başta hububat ürünleri olmak üzere bütün bitki örtüsünü egzoz korozyonlarıyla zehirlemiş oldular. Askeri anlaşmalarda bununla da yetinilmedi! O dönemde istihbarat alanında da işbirliğine gittiler. Bugün MİT ve MOSSAD arasında ne tür ilişkiler var bilemeyiz. Ancak o dönemde bazı siyasi tutukluların sorgulanmalarına bizzat MOSSAD ajanlarının da katıldıklarını ve Türk emniyet birimlerine işkence tekniklerini öğrettiklerini biliyoruz. Cinsel organlara verilen elektrikten tutun, tazyikli su ve Filistin askısına kadar çeşitli işkence teknikleri MOSSAD ajanlarından öğrenilmişti. Askeri işbirliği anlaşmaları kapsamında yürütülen bu süreç öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye 6 Mayıs 2016 tarihinde vetoyu kaldırınca Siyonist İsrail’in NATO’ya girmesinin önü otomatikman açılmış oldu. Bütün bunlara ABD’nin dayatması diyebilirsiniz. Doğrudur. Gerçekten Türkiye ABD’nin dayatmasıyla İsrail’e manevela olmuştur. Peki bu gelişmeler karşısında, “Biz müstemleke ülkesi miyiz, biz sömürge ülkesi miyiz” diye bir soru sorma hakkımız yok mudur? Hatırlarsınız Sayın Tayyib Erdoğan Libya için, “NATO’nun ne işi var orada, biz asla Libya’nın bombalanması için havaalanlarımızı açmayız!” demişti. Ancak ne yazık ki, bir hafta aradan sonra İzmir’den kalkan NATO uçakları yüzlerce sorti yaparak Libya’yı bombaladı. Şimdi ise bu anlaşmadan dolayı Mavi Marmara üzerinden eleştirilerde bulunanlara Sayın Erdoğan adeta Fethullah Gülen ile ağız birliği yaparcasına, “Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir yardım götürmek için günün Başbakanı’na mı sordunuz?” diyebiliyor. Hatırlayacağınız üzere Mavi Marmara baskının hemen akabinde Fethullah Gülen, “Otoriteden izin alınmalıydı” diye beyanat vermişti. Erdoğan söz konusu beyanatının hemen sonrasında, “Kazan kazan politikalarına göre bu adımı attık” diyor. Bu bir ticari mantıktır, ancak kan içici işgalci rejimle ticari ilişki kurulabilir mi? Siyasi yetkililerce bu neden düşünülmüyor. İsrail normal bir rejim değil ki onunla “normalleşme” sürecine girmiş olalım. O tamamen işgalci bir rejimdir. 67 sınırları değil 14 Mayıs 1948 sınırları öncesi, yani İsrail’siz bir dünya, İsrail’siz bir Filistin istiyoruz. Bu bizim asla tartışma konusu yapmayacağımız kırmızı çizgimizdir. Bu bizim imanımızdır. Biz Müslümanlar olarak bu kan içici işgalci rejimle asla uzlaşamayız. Uzlaşanları da kınıyoruz. Şu bir gerçek ki, Siyonist İsrail ile varılan uzlaşı asla Filistin halkının menfaatine değildir. Leyla Halid’in ifade ettiği gibi, bu durum parmaklıklar arkasındaki insanlara ekmek uzatmaktır. Filistin halkı diyor ki: “Bizim ekmekten önce özgürlüğe ihtiyacımız var. Biz yıllardır sadece ambargo altında değil, aynı zamanda esaret altındayız.” Bir Filistin atasözünde ifade edildiği gibi, “İsrail ile örtünen çıplak kalır.” Bakınız Siyonist medya bu anlaşmayı bayram havası içerisine kutladı ve yansıttı. Her şeyden önce katil İsrail’in bölgede güvenlik sorunu var. Bu anlaşma ile İsrail büyük bir nefes almış oldu. Öte yandan başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkeleriyle de diplomatik ilişkilerini geliştirmeye başladı. Hatta bazı İsrailli siyasi yetkililerin dillendirdiği üzere bölgede oluşturulmak istenen “Sünnî Eksen”e eklemlenmek istemektedirler. Bugünlerde en çok üzerinde durdukları konu bu olmaktadır. Siyasî mahfillerde bunu konuşuyor, bunu tartışıyorlar. Hatta bazı yetkililer bu konuda her türlü istihbarî ve lojistik desteğe hazır olduklarını beyan etmektedirler. İşin acı tarafı Türkiye’de bazı aklı evvel gazeteciler de, bu minvâl üzere beyanatlar vermekte ve önerilerde bulunmaktadırlar. Bunların gerekçeleri de aynı. “Eğer İsrail ile bu konuda işbirliği yaparsak İran ve Hizbullah’ın yayılmacı politikalarına engel olmuş oluruz” diyorlar. Buradan çok açık bir şekilde anlaşılan o ki, bölgede geniş kapsamlı ve büyük yıkımlara sebebiyet verecek bir mezhep savaşı çıkarılmak isteniyor. Rabbimiz muhafaza buyursun…

 

Not: Siyonist İsrail ile anlaşma Mavi Marmara'nın ve 15 Temmuz mücadelesine vurulmuş darbedir.

Öne Çıkan Haberler
İktibaslar