Şu İran meselesi...

Kemal Kemahlı

1906 kere okundu
19 Aralık 2016 Pazartesi
273-9882-c6eb6ea5yazi.jpg
ŞU İRAN MESELESİ..
 
Bismillah.
 
8 Nisan 2012’de yani daha Fetullah Gülen grubu el üstünde tutulup kendilerine cemaat adı verilirken, Zaman gazetesi yazarlarından ve bu güruhun önde gelen isimlerinden Hamdullah Öztürk’ün ‘’İran Meselesini Bedri Binbaşı Çözer’’ başlıklı ahmakane yazısına kardeşçe bir cevap vermiştim. Bu konudaki yazım o günlerde değişik sitelerde yayınlanmıştı. Bu tür yazılarımdan dolayı rahatsız olunca ellerindeki devlet imkanlarıyla bize değişik kumpaslar kurmuşlardı.
 
Bugün değişen pek bir şey olmadığı için o zamanki yazımı revize ederek bu sefer başta Bülent Yıldırım, İHH, Cüppeli Ahmet Ünlü, Metin Balkanlıoğlu ve İhsan Şenocak’a ithaf ediyorum.  
 
Hatırlayacağınız gibi o yıllarda İran ve Şia düşmanlığının bayraktarlığını şimdi FETÖ olarak adlandırdığımız bu aşağılık güruh yapıyordu ve bu bayraktarlığı da kimseye kaptırmaya niyetleri yoktu. Fakat 15 Temmuz’da yaptıkları haince ve kanlı darbe girişimleri sonucu sesleri kesilip cezaevlerine tıkılınca bu konudaki bayraktarlığı başkalarına kaptırdılar. Suriye’de iç savaşın çıktığı/çıkarıldığı ilk yıllarda yaptıkları kışkırtıcı yayınlar hafızalarımızda tazeliğini koruyor. 28 Şubat’ta kedi gibi sinen, ‘başörtümüze dokunma, Kur’an kurslarına dokunma’ diye sokağa çıkmaktan imtina eden ve sokağa dökülen Müslümanları itham eden FETÖ’cüler, iç savaşın ilk yıllarında Suriye halkına gaz verip ‘sokağa çıkın, Esad’ı devirin’ diye bas bas bağırıyorlardı. Allah’tan şu anda hem onlara bağlı yüzlerce NATOCU general görevde değil ve Allah’tan televizyonları ve milyon satan gazeteleri kapatılmış durumda, yoksa çoktan ordumuzu İran’ın üzerine sürmüşlerdi. Çünkü ortam tam onların istediği gibi bulanık.
 
Yaklaşık bir haftadır medyayı, yazar-çizerleri, STK temsilcilerini ve ‘Halep’e Yol Açık’ konvoyunun aktivitelerini imkan dahilinde takip etmeye çalışıyorum. İHH’nın ve diğer STK’ların Halep’in bir bölümünden çıkmak zorunda kalan yaklaşık 80 bin Müslüman için düzenlediği yardım kampanyasını takdirle ve şükranla karşılıyorum. Allah cc kendilerinden razı olsun. (Halep’te olup bitenlerle ilgili yazımı inşallah yakında yazacağım.)
 
Fakat bu kampanyada özellikle İHH ve Bülent Yıldırım tarafından kullanılan ayrıştırıcı dili kabullenemiyorum. Yardım toplamak için bu dili kullanmaya gerek olmadığını bu kurumun genel başkanı benden daha iyi bilir. Öyleyse neden toplumun sinir uçlarına dokunuluyor? Toplumu ayrıştıracak, iki Müslüman ülkenin arasını açacak bir söyleme neden başvuruluyor? Siz, İran’ı ve siyasetini eleştirebilirsiniz, bu en doğal hakkınız, fakat Batı Asya’da ( Ortadoğu’da) yaşanan tüm olumsuzlukların sebebini İran’a bağlarsanız, bu bizim aklımızla dalga geçmek olur. Tehditvari ve tekfir edici bir dilin kime ne faydası var? Bülent Bey, rahmetli Necmeddin Erbakan hocamızın, ‘’Emperyalistler ve Siyonistler, Türkiye ile İran’ı savaştırmak istiyor’’  sözünü hiç duymadı mı? Tabi ki duydu, peki öyleyse bu dili kullanmakta neden ısrar ediyor? Kendilerini ve diğer kanaat önderlerini daha itidalli ve dikkatli bir dil kullanmaya davet ediyorum.
 
Suriye ile ilgili olarak daha önce birçok yazı kaleme aldığım için, bu uzun konuya girmiyorum. Sadece bir kez daha şunun altını çizelim: Suriye ve diğer ülkelerdeki çatışmaların sebebi mezhebi değil siyasidir. Sorunların çözümü de silah değil siyasettir.
 
RÜYAYLA GELEN CİHAD(!) ÇAĞRISI
Bismillah.
Muhafazakar medyanın ve yazarlarının İran konusunda yaşadığı akıl tutulmasını geçen yazımızda ele almaya çalışmıştık. Özellikle 8 Nisan 2012’de  Zaman Gazetesi'nde  Hamdullah Öztürk'ün kaleme aldığı "İran Meselesini Bedri Binbaşı Çözer'' başlıklı yazı, yaşanan akıl tutulmasının paranoyaya dönüştüğünü göstermesi açısından bir hayli endişe verici ve bir o kadar da üzücü.
Öztürk'ün köşe yazısında, Abdullah Aymaz'ın güvendiği bir şahsın rüyasında İran meselesini Bedri Binbaşı'nın çözeceğini söylediği naklediliyor.
Bedri Binbaşı, on sekiz sene önce Sarıkamış'ta çıktığı bir operasyonda özel suikast silahıyla şehid edilmiş bir asker. İnançlı biri olan Bedri Binbaşı'nın kuşkulu bir şekilde şehid edilmesinin arkasında Ergenekon parmağının olduğu anlaşılıyor. Allah (cc) bu vatan evladına gani gani rahmet eylesin.
Söz konusu yazının bizi endişelendiren tarafı ise yazarın, ŞEHADET-BEDRİ-İRAN üçlemesinden yola çıkarak toplumumuza vermek istediği mesaj. Bu yazıyı okuduğumdan beri, 'yazar ne demek istemiştir ?' diye düşünüp duruyorum. Bu çerçevede zihnimde oluşan soru işaretlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
FETÖ  üyelerinin rüyaya çok önem verdiği ve görülen olağanüstü rüyaları çevrelerine aktardıkları bilinen bir gerçek. Burada can alıcı soru şu: ''Acaba görülen bu rüyaları nasıl yorumlamak gerekiyor ve bu rüyalarla amel etmek ne kadar doğrudur? Bedri Binbaşı bu rüya yoluyla İran'a karşı cihad(!) çağrısı mı yapmaktadır? ''
Yazar bu rüyayı okuyucularına aktararak, ''İran'la ilgili olarak ortaya çıkan problemlerin çözümü askeridir mi demek istiyor, daha net bir ifadeyle Mehmetçiği İran'ın üzerine sürüp bu işi bitirelim mi?'' demek istemektedir. Ya da en azından, Türkiye toplumunun zihninde yeni Yavuzlar ve Çaldıranlar mı oluşturmak istiyor?
Ayrıca şehidlik gibi kutsal İslami bir kavram, sadece ''Mehmetçiğimiz'' için mi geçerlidir? Ülkesini, namusunu, dinini vb. kutsal değerlerini savunurken ölen diğer komşu Müslüman ülkelerin askerleri şehid sayılmaz mı? Yazarın bu bakış açısı İran'ı ve Şiileri Müslüman kabul etmeyen bir zihniyetin tezahürü müdür?
FETÖ’nün  yayın organları ve yazarları, İran aleyhindeki her haber ve yorumu Türkiye  kamuoyuna aktararak neyi hedefliyor? Türkiye ile İran'ın çatışma halinde olması kime hizmet eder?
Diğer taraftan İran karşıtlığı ve hatta düşmanlığının FETÖ’ye; ABD, İSRAİL ve AB ülkeleri nezdinde meşruluk kazandırdığı mı zannediliyor acaba?
                 
FETÖ, ''En doğru biziz herkes bize tabi olmalı, İslam'ın günümüzdeki en iyi ve hatta tek temsilcisi biziz'' mantığıyla mı hareket etmektedir?
                 
Şundan emin olun ki, bu topraklar üzerinde ne ABD ne İsrail ne Rusya ne de diğer Batılı devletler kalıcı değil, onlar eninde sonunda defolup-yok olup gidecekler ve biz Batı Asya’da (Ortadoğu'da) yaşayan Müslümanlar Şiisiyle-Sünnisiyle burada yine baş başa kardeşçe yaşamaya devem edeceğiz İnşaAllah.
Rabbimizden niyazımız, hem bu dünyada hem de ahirette bizi birbirimize karşı mahcup edecek söz ve amellerden koruması ve bu hassasiyetle yaşamayı bize nasip etmesidir.
Selam, birbirlerine karşı kalplerinde kin ve nefret yerine aşk ve muhabbet taşıyan Müslümanların üzerine olsun.
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar