5072-maxresdefault.jpg
  • Anasayfa» 
  • Röportaj»
  •  "Türkiye, ABD’nin en sıkı müttefiki, Suriye ve Irak'da olduğu gibi, şimdi de Yemen’de"

"Türkiye, ABD’nin en sıkı müttefiki, Suriye ve Irak'da olduğu gibi, şimdi de Yemen’de"

Dünyaca ünlü Mısırlı düşünür Samir Amin hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de yaşanan gelişmeleri Birgün Gazetesi'nden Ömür Şahin Keyif'e değerlendirdi. Samir Amin Türkiye için, ABD’nin en sıkı müttefiki, bunu Suriye ve Irak savaşlarında gösterdi. Şimdi de Yemen’de gösteriyor değerlendirmesinde bulundu.

7 Nisan 2015 Salı
2002 – 2015 yılları arasında Amerikan İHA'ları içlerinde çocuklarında olduğu 400'den fazla insanı öldürdüğü söyleniyor. Yemen üzerine konuşmaya buradan başlamak istiyorum. ABD'nin yaşananlardaki rolü nedir?
 
ABD'nin her zaman bölge için planları; ülkeleri, bölgeleri ve toplumları yok etmek üzerine kurulu. 1955 – 1980 arası Bağlantısız Devletler Konferansı döneminde, bölgede (Bence komünist değildi ama) komünist Güney Yemen vardı. Sosyalist bir hükümet hedefleyen demokratik bir yapıydı ve çok popülerdi. 1980'den sonra yapısal uyum programları, 1990 sonrası Sovyetler Birliği'nin de yıkılmasıyla, ABD tamamıyla bölgeyi kontrol etmesi gerektiğini düşündü ve nihayet kendisi için tehdit oluşturabilecek tüm ülkeleri yok etti. İnsanlık ve savaş suçları söz konusu olduğunda en üst sırada sayılabilecek ülke ABD. Bu bahsettiğimiz plan dâhilinde Amerika, kolay yem olan; en güçsüz ülkeleri yok etti. Bunlar Somali ve Libya'ydı. Söz gelimi değil tam anlamıyla ülkeleri yok etti. Söylemlerindeki gibi bir demokrasi tesisi de gerçekleştirmedi. Bunların hepsi yalan. Bugün nasıl Suriye'yi yok ettilerse o gün de Libya'yı yok ettiler. Somali'yi de aynı bu şekilde yok ettiler.
 
 
Bunu yaparken de radikal İslamcıları kullandılar...
 
Tabii ki... Irak'ı da az önce anlattığım şekilde yok ettiler. Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra ülkeyi Arap Şii, Arap Sünni ve iki Kürt bölgesi olarak dörde ayırmakla kalmadılar; aynı zamanda alt yapıyı ve yolları, entelektüel ve bilimsel kapasiteyi yok ettiler. Yüzlerce bilim insanı suikast sonucu öldürüldü. Bu kişiler içinde şairler de vardı. Bu planda üç yabancı ve bir yerli müttefik var; yabancılar Körfez Ülkeleri, İsrail ve NATO üyesi olan Türkiye. Yerli ortak ise İslamcı köktenciler. Çünkü onlar gelecekte bir toplumun başkaldıramamasını garanti edecek yegane grup. Onlar köktencileri destekleyecekler, köktenciler de Suriye'yi yok edecek. Göreceksiniz bir müdahale olduğu anda Türkiye, ABD'nin ortağı olarak Suriye'ye girecektir.
 
 
Peki Türkiye'nin Yemen konusunda rolü için ne söylersiniz?
 
Türkiye, ABD'nin en sıkı müttefiki, bunu Suriye ve Irak savaşlarında gösterdi. Şimdi de Yemen'de gösteriyor.
 
 
Bunun karşılığında mı gitgide faşizanlaşmalarına rağmen Batı tarafından gözden çıkarılmadı?
 
Avrupa liderleri faşistlere bayılır. Bunu Ukrayna'da gösterdiler. Kiev'deki faşistleri desteklediler. Türkiye'de de faşistlere aşıklar. Türkiye'de de sahte (pseudo) İslami yeni rejimin radikal sağ hareketini destekleyeceklerdir.
 
 
ABD ve Suudiler neden Yemen'de mezhep vurgusu yapıyor?
 
Bunu yaparak, İslamcı köktencileri destekleyerek, Şiiler ile Sünnilerin arasındaki çatışmayı yeniden üretiyorlar. Koşullara bağlı olarak Şiiler ve Sünniler kimi zaman çatışırlar kimi zaman da barış içinde olurlar. Ancak bu destekler uzlaşılmaz noktalarda, ayrışmalara neden oluyor. Bir yandan da bunu yaparak istemeseler de İran'ın bölgedeki gücünün ve yerinin sağlamlaşmasına neden oldular. Irak'ı yok edip, Bağdat'ın güneyinde bir Şii Arap devleti kurmak İran'ın etki alanını genişlemesi için bir yol açmak anlamına gelir. ABD, Irak'ta savaşa giriştiğinde, Irak'ın ardından İran'ı da kısa bir süre içinde yok etmeyi planlıyordu.  Nükleer enerjiyi ve nükleer silahlanma konularını gündeme getirmelerinin nedeni de buydu.  Ancak bu plan, Rusya ve Çin'in, İran'ın bağımsızlığına ve bütünlüğüne duyduğu saygı ve destek dolayısıyla devamlı olarak ertelendi. Şimdi de ABD politikalarını değiştirerek İran'ı yok etmek yerine onu etkisiz kılmaya çalıştı. Lozan'daki anlaşmalarla ilgili Almanya'nın taleplerinden birini duydum; Alman yetkili İran'ın dış politikasını değiştirerek Suriye Hükümeti'ni desteklemeyi bırakacak diyordu. Açıkçası bu beni güldürdü çünkü ne yaparsanız yapın İran hem Suriye'yi desteklemeye devam edecek hem de Irak'taki Şiileri. Çünkü bölgede etkisizleştirilmek istemiyor. Etkisinin sürmesini hedefliyor. Netanyahu'nun, haklı olarak, ABD'ye sinirli olmasının sebebi de bu.
 
 
Nükleer anlaşmalardan sonra ne olacak?
 
Bence Avrupa ve Amerika için bu büyük bir hezimet çünkü planlarını İran'ı yok etmek üzere yaptılar. Şimdi bunu yapamayacaklarını anladılar. İran'ı bölgede bağımsız bir aktör olarak kabul etmeye mecbur kaldılar. Netanyahu'nun programı neydi? İki ya da üç yıl içinde İran'ın atom bombası ürettiğini düşünürsek, kaç tane atom bombaları olabilir? Dört mü, beş mi 10 mu? İsrail'in 200 tane var. Bu da İran'a yüzlerce bombayı aynı anda atmalarına ve tamamen yok olmasına neden olabilir. ABD bu riskin daha büyük olduğunu itiraf etti. İran buradan kendine taviz çıkarmayı bilecek kadar zeki. Çünkü normalleşme denilen şey İran'ın Körfez ülkeleri gibi bölgedeki ABD politikalarını desteklemesi anlamına gelmiyor. İran, aksine, bölgede bağımsız bir aktör. Bağımsızlığı Rusya ve Çin hatta muhtemelen Hindistan tarafından destekleniyor. Daha önce söylediğin nedenlerle Netanyahu kadar genel olarak Körfez de bu duruma kızgın.
 
 
TÜRKİYE ABD İÇİN TEHLİKE
 
Bir hükümet neden faşizan uygulamalara sarılır?
 
Önceden bu farklıydı ama şimdi demokratik talepler eskisinden çok daha fazla. Atatürk'ün kurduğu rejim demokratik değildi ama ulusal halka dayalıydı, büyük kazanımları da oldu. Türkiye halkı şimdi daha çok talepte bulunuyor. Sosyal adalet; ekonomik hakların ve çıkarların sadece küçük bir grubun elinde tutulmadığı bir sistem istiyor. İkinci olarak; demokrasiyle ilişkilenmek istiyor, sadece manipüle edilebilme olasılığını taşıyan seçimlerle değil aynı zamanda sosyal ilişkilerin bütününde görünür kılınmış bir demokrasi istiyor. Bu tabi ki dinsel ögelerle kurulmuş; teokratik her rejimin karşısında bir durum. Üçüncüsü ise ulusal bağımsızlık... ABD de bu taleplerin farkında. Bu bakımdan da Türkiyeliler bir tehlike arz ediyor. Çünkü bu taleplerin ABD'nin bölgesel ve küresel çıkarlarıyla uyuşmazlığı var. Türkiye'de radikal İslamcılar ve faşistleri desteklemekten başka seçenekleri yok.
 
 
Türkiye'deki rehine krizinin ardından hükümet, ‘terör tehdidi' ve ‘güvenlik' bahanesiyle baskıcı uygulamalar hayata geçireceğini ifade ediyor. Buna neden ihtiyaçları var?
 
Bardo'ya yapılan terörist saldırıdan bir hafta kadar sonra Batılı güçler, ama bu olayda özel olarak Fransa ve ABD teröre karşı yeni bir küresel cephe oluşturulması çağrısında bulundular. Yeni güvenlik yasaları ve küresel bir fonlamayla. Fakat biz ne dedik; boş verin yeni bir cepheyi! Bu bir tuzaktır ve biz bunun içerisinde yer almayacağız. Çünkü bu teröristlerin ortaya çıkmalarını sağlayan şey, sosyal felaketlere de neden olan adaletsiz ekonomi politikalarıdır. Bu bakımdan bu yeni cephenin çağırıcıları birinci dereceden yaşanan bu felaketlerin sorumlularıdır. Radikallerle ve Müslüman Kardeşlerle politik ortaklıklar kuran ve bunların büyümelerini sağlayanlar terör ortamının yaratılmasını sağlamış oluyorlar. İşte bunlar terörizmin başlıca sebepleridir. Oluşturulması gereken cephe terörizme karşı değil, terörizmi doğuran neoliberal ve emperyalist politikalara karşı olmalıdır. Bu terörizmi durdurmanın en iyi yoludur.
 
 
SALDIRI RADİKALLERİ BÜYÜTECEK
 
ABD için artık Asya Pasifik'in daha önemli olduğu ve dolayısıyla buraya Ortadoğu'dan daha çok önem verdiği görüşüne katılır mısınız?
 
Bu abartılı bir yorum. Elbette Asya daha önemli ancak Ortadoğu'da çok önemli. Rusya'nın meydana çıkma ihtimaline karşı ve ‘Yeşil Kuşak' için. Fas'tan Endonezya'ya kadar uzanan Müslüman hat üzerinde Mısır'ın geri kazanılması çok önemliydi. Asya'nın Ortadoğu'ya karşı bir öneminden bahsedemeyiz çünkü ABD'nin her iki bölgeye için belirlediği strateji birbirine karşıt değil birbiriyle bağlantılı bir durum arz ediyor. Ancak şu doğru; ABD müdahale kapasitesinin sınırlı olduğunu gördü ve buna bağlı olarak Ortadoğu'daki varlığının önemiyle, Asya – Pasifik'teki varlığının önemi arasında bir seçim yapabilir.
 
 
Suudilerin Yemen'e saldırısı IŞİD'in bölgedeki etkisini artırabilir mi?
 
Tabi ki, ABD'nin de istediği bu zaten. Onlar Yemen'de barışçıl bir Şii rejimi istemiyorlar. Suudiler nasıl istemiyorlarsa ABD'de aynı şekilde karşı çıkıyor böyle bir oluşuma. Onlar kaosun devam etmesini istiyorlar çünkü bundan besleniyorlar. ABD için Yemen'de önemli olan şey Aden'dir. Çünkü bu Kızıldeniz'in kontrolü demek, Mısır'ın da konuya dahil olmasının temel sebebi bu. Suudi Arabistan için Yemen yok edilmesi gereken bir ülke çünkü Suudiler, Yemen'i kendileri için potansiyel bir düşman olarak görüyorlar. Yemen uzun yıllardır bağımsızlık yaşamış ve bağımsızlık geleneğine sahip bir ülke, bu bakımdan Suudiler için potansiyel tehlike. Uzun süre bağımsızlık deneyimine sahip bir toplum. Bu yüzden yok edilmeli. Aynı Suriye ve Irak'ı parçaladıkları gibi Yemen'i de parçalamanın en iyi yolu İslamcı köktenci denilen grupları desteklemek.
 
 
Yemen, Libya'ya dönüşebilir mi?
 
Bu mümkün. Burada Suudiler kötü durumda çünkü Yemen, Libya'ya dönüşecek olursa Suudilere karşı olan İslamcı köktencilerin üssü haline gelecek. Bin Ladin bize Vahabi oldukları halde Suudi rejimine karşı çıkan, krallığı istemeyen köktenci - İslamcılar olduğunu da gösterdi, bu tekrar Suudi rejimi için bir tehlike oluşturabilir. Bin Ladin'in bu fikirlerini yol edinmiş olan grupların Afganistan'da ve Pakistan'da neler yapabileceklerini de gördük. Bunların Yemen'e ulaşmaları ciddi bir tehlike yaratabilir.
 
 
İRAN YEMEN'İN ARKASINDA DEĞİL
 
İran'ın Yemen'deki Şii hareketin arkasında olduğu söyleniyor...
 
Hiç zannetmiyorum. Durum çok karışık. Yemen'de yapı muhtelif gruplardan oluşuyor. Hem gruplar ve kabileler arasında hem de Müslümanlar arasında da farklılıklar bulunuyor. Şiiler bile kendi aralarında farklı gruplara ayrılıyor. Aynı zamanda uzun yıllardır, İngiliz koloniyel hareketleri, Güney Yemen ve Hadhramaut tarafından politik olarak bölünmüş, Kuzey Yemen,  izole edilmişti. Ali Abdullah Salih,  ülkeyi Körfez, Suudi Arabistan ve ABD'nin istekleri doğrultusunda yönetmeyi beceremedi.  Ülkenin iç güçleri kabileler ve politik ve dini Şiilerdi. Pek çok Güneyli Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra birleşik Yemen'i kabul ettikleri için pişman.
 
ozguruniversite.org
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar