İNTİZAR - Şehid komutan Kasım Süleymani, hayatı boyunca İslam devrimi düşüncesi ve stratejisini takip ederek müstekbirlerin planları ile komplolarını başarısız kıldı. Onun şehadeti bu yolun sonu değil, aksine devrim ruhunun yenilenmesinden sonra büyük zaferlere zemin hazırlayan bir süreçtir. Şehadet günü “Eyyamullah” günlerinden biri olan bu efsane komutan, sadece askeri bir şahsiyet değil, yumuşak ve sert gücü birleştiren stratejik zeka sahibi bir gücü temsil ediyordu.
İran'ın Beyrut Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Dr. Abbas Hameyar “El-Ahad” haber sitesine verdiği röportajında, Şehit Kasım Süleymani'nin kişisel ve askeri yönlerini değerlendirdi. “Şehid komutanın şahsiyeti ve hedeflerinin kültürel yönünü asla göz ardı etmemeliyiz” diyen Dr. Hameyar, bu yönünü tüm konularda siyasi ve kültürel örtüşme şeklinde ele almamız gerektiğini vurguladı.
Dr. Hameyar çoğu kimsenin şehid Süleymani'nin politik şahsiyeti ve uğradığı suikast olayından bahsettiğine dikkat çekerek, “Kültürel yönünün şehadetinden önce ya da sonra göz ardı edildiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
İnsani sistemin ve kültürel medeniyetin korunması
Dr. Hameyar, demecinde Şehid Kasım Süleymani'nin temsil ettiği İran modelini farklı bir bakış açısı ile bizlere arz etti: “İlk olarak biz İslam Cumhuriyeti'nin büyük başarılarından bahsettiğimizde, aklımıza daha çok askeri başarıları ve gelişimi geliyor. Elbette askeri başarılar bazılarının zannettiğinden çok daha dehşet verici bir boyuttadır. Ancak bu askeri gelişimin aslında diğer gelişmeler için koruyucu kalkan oluğunu bilmeli ve dikkat çekmeliyiz. Diğer bir deyişle, askeri sistem hiçbir zaman hedef olmamıştır. Bunlar sadece askeri amacı olan başarılar değil, diğer başarıları koruma ve desteklemek için geliştirilen bir sistemdir. Bu insani sistemin, düşmanın bilimsel alandaki şaşırtıcı başarıları hedeflemesine karşı bir caydırıcı şemsiye olduğunu söyleyebiliriz.”
Dr Hamerar, Hacı Kasım Süleymani'nin askeri bir kişilik ve saha komutanlığı nedeniyle başarılar kazandıran askeri bir figür olmasına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Buna karşın bizler bu askeri figürün, insani sisteme ve kültürel medeniyete destek veren ve koruyan önemli bir misyonu olduğunu iyi bilmeliyiz. İmam Hamanei'nin özellikle son Cuma namazı olmak üzere daima vurguladığı İslami medeniyet kültürü işte tam olarak budur. Düşman ile aramızdaki savaş, medeniyete dayanan bir savaştır. Bizim kültürümüze sımsıkı sarılmamız ve bağlı kalmamızın bu sistemin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilmemiz gerekiyor. Kültürsüz ve medeniyetsiz olan bu düşman, bizi zayıf noktamızdan vurmak istediğinde en hassas noktamız olan kültür ve medeniyetimizi hedef almayı seçer. Çünkü bu acının ne kadar şiddetli olduğunu iyi biliyor.”
İran İslam Cumhuriyeti'nin kendi karakterini kazanmaya başladığı ve müstekbir Amerikan modelini elinin tersiyle ittiği 1979 yılından beri, Amerika'nın en büyük çabasının İran'ın kültürünü parçalama girişimi olduğuna işaret eden Hameyar şu ifadelere yer verdi: “İran eski ve derin bir medeniyete sahiptir. Dünyaya kültürel şehirler, tarih, kültürel miras, medeniyet, edebiyat ve bilim sunan Farisi medeniyetinin, uygarlığın temellerinden biri olduğunu unutmamalıyız. Ayrıca İran stratejik bir ayrıcalık sahibidir. Çünkü güçlü ve yerleşik kültürel yapılarla uzun süreli medeniyetlere sahip olmuştur. Aynı şekilde, coğrafi sınırlarında bir değişim, bölgeyi parçalamak ve zayıflatmak için bölmeyi amaçlayan büyük projelerin yürütülmesine önemli bir katkı sağlayacak büyük bir kaos ve kargaşa durumunu kolaylaştıracaktır. Bu, Amerikan yönetiminin gerçekleştirmek için büyük bir çaba göstererek çalıştığı bir projedir.”
Amerikan modeli “kültür saldırısı”
Dr. Hameyar, Hacı Kasım'ın kişiliği konusuna geçmeden önce Amerika'nın mevcut savaşının kültürel boyutuna ve İran'ın sürekli hedeflenmesi konusuna değindi: “ABD Başkanı Donald Trump'ın kültürel mirası vurma tehdidinin temsil ettiği bu hedefleme, Amerikan yönteminin ta kendisidir… Bu bir dil sürçmesi değil, müstekbir Amerika'nın açık savaş metodudur. Tarihçi yazar Bernard Lewis, “Tarihte İran” başlıklı bir makale yazarak ABD'nin İran'ın kültürü ile savaşını özetlemiştir. Bu makale 1979 yılında Tel Aviv üniversitesinde Moşe Dayan merkezinde ders olarak okutulmuştur. Lewis'in makalesi, daha sonra bazı tarihçiler, sosyologlar ve politikacılar tarafından “Huntington” olarak aktarılmıştır. Lewis bu makalesinde, İran'ın medeniyet sahibi ülkeler arasında olduğunu vurgulayarak, 2000 yıl boyunca kimsenin bu kültür ve medeniyeti etkileyemediğini ve kimsenin bu kültürü ve dili parçalayamadığını, çünkü bu kültürün birçok ülkeyi aştığını ifade etti. Tarihçi, bundan dolayı böyle derin bir medeniyete sahip olan bir kültürle savaşmak isteniyorsa bunun parçalanması gerektiğinin altını çizdi.”
Amerikan Başkanı için, “İmam Hamanei'nin de söylediği gibi, ABD Başkanı'nın bize karşı köpek dişlerini ve pençelerini çıkarması, aslında bize bir hizmet sunuyor” şeklinde konuşan Hameyar sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler, Irak'ta Saddam rejiminin çöküşünden 36 saat sonra Irak'ın ulusal müzesi yağmalandığında bu kültürel saldırının pratik uygulamasını gözlerimizle gördük. Tekfirciler Musul ve Diyala gibi işgal ettikleri şehirlerde, ameirka'nın yarım bıraktığı bu senaryoyu tamamlamaya çalışıyor. Bu yöntem, Suriye'de Halep, İdlib, Hama ve Palmira'da uygulandı. Bundan daha önce de aynı yöntemin işgal altındaki Filistin'de uygulandığına defalarca şahit olduk. Hatta Arap Baharı sürecinde de Mısır ve diğer ülkelerdeki müzeler ve kütüphanelerin hedeflendiğini hepimiz üzülerek takip ettik. Şunu söylemek gerekiyor ki, eğer halk ve gençlik komiteleri olmasaydı bu kültürel değerler yerle bir olacaktı.”
Şehadetinden sonra da herkesin yolunu aydınlattı
Dr. Hameyar, Şehit Süleymani'nin askeri yüzünü şöyle tanımladı: “Aslında o, bölge halkı ve bizim halkımız için insan uygarlığı ve kültürünün desteklenmesi, sürdürülmesi ve korunmasını temsil etti. Bölge halkının Şehid Süleymani hakkında bildiği şey savaş alanındaki askeri varlığıdır. Ancak İran halkı şehidin insani ve ahlaki yönünü de çok iyi biliyor. Onu tanımayan, alçak gönüllülüğü ve ihtiyaç duyulan her yerdeki varlığını bilmez. Süleymani en son yaşanan Huzistan seli gibi tüm ihtiyaç duyulan alanlarda mevcuttu. Her daim yoksulların yanında olması gibi pek çok hikâyesinin çok sayıda tanığı vardır. Ayrıca Şehid komutan bu açıdan birçok insana ilham veren konuşmalar yapmıştır. Daima kameralardan kaçan bu lider, şehadetinden sonra bile herkesin yolunu aydınlatan bir ışık olmaya devam etmiştir.”
Bu kişisel özellikleri Süleymani'nin İran halkının yanı sıra diğer Müslüman halklar tarafından bu düzeyde sevgi gurur ve saygı kazanmasını sağladı. Süleymani daima Allah-u Teâlâ'nın “Oysa yücelik Allah'a, Peygamber'ine ve mü'minlere aittir.” (münafikun-8) ayetinin yaşayan örneğiydi.
Kültür Müsteşarı Dr. Hameyar şöyle devam etti: “Bu şehidin insani yapısının etkilerini sahada da gördük. Yani, büyük kitleler Süleymani'nin cenazesinde bu şekilde kendiliğinden ortaya çıktığı zaman, hiçbir davet, cesaretlendirme açıklaması ve insanların gelmesi için bir yükümlülük yoktu. Bu büyük kitle Süleymani'yi çok seven halk tarafından kendiliğinden oluştu. Ayrıca Süleymani için düzenlenen cenaze törenleri sadece Tahran, Kirman, Kum, Meşhed ve Ahvaz'da değil tüm şehir ve köylerde düzenlendi. Siyasi ya da mezhepsel ve etnik farklılıklarına rağmen, bu cenaze Tüm İranlıların kalbinde uğurlandı. Bu yürüyüşler halkın şehidi taçlandırması gibiydi.”
Aşk ve muhabbet lideri
“Aşkın Fars edebiyatında ve şehadetin tanımında özel bir yeri vardır” diyen Dr. Hameyar şöyle devam etti: “Ardından yas tutanlar onu ismiyle değil Aşk komutanı ya da kalplerin ve sevginin komutanı gibi sözcüklerle andılar. Bunun vicdani, kültürel ve uygarlığa dair bir arka planı vardır. Fars edebiyatında aşkı konuştuğumuzda, Hafız Şirazi ve Celaleddin Er-Rumi gibi büyük şairlerin kültürel, vicdani, irfani ve marifete dayalı geçmişinden söz ederiz. Bu ender rastlanan tanımların Süleymani için kullanılması, tabiri caizse edebi bir taçlandırma oldu.”
Kerbela Şia'sına dayanan ideolojik arka planı hakkında ise Dr. Hameyar şöyle konuştu: “Bu, İran kültürünün vazgeçilmez bir parçasıdır. Şehit cenazesini uğurlamanın İmamzade cenaze töreni makamında olduğunu söyleyebilirim. Bunun Lübnan kültüründe de örnekleri vardır. İmamzade, “Hatemu'l Enbiya” soyundan gelir. Ancak bu kez İran ve bölge ilk defa pak imamlar ile soy bağı olmayan bir imamzade konumunda cenaze merasimine katıldılar. Bundan dolayı çok büyük kalabalıklar bu cenaze töreninde yer aldı.”
Direniş Ekseni'nin küreselleşmesi
Süleymani'nin kültürel ve siyasi boyutlarını ele alan Dr. Hameyar, şu cümleleri kullandı: “Eğer siyasi boyutu hakkında kısaca konuşacak olursak, bu insan selinin bu komplolar, saldırılar, medya yalanları ve paralı fitnecilerin ardından İran'da İslam Cumhuriyeti ve İslami sistem ile ilgili önceki referandumlara ek olarak bir halkoyu oluşturabildiğini söyleyebiliriz. Hacı Süleymani'nin şehadeti İran'ın meşruiyetini ve kamuoyunun bu yöndeki görüşünü kanıtladı. Bu aynı zamanda Direniş Ekseni ve küreselleşmesi için de bir halk oylaması değerindedir. Cenaze töreninde “Ne Gazze, ne Lübnan canım sana feda olsun İran” sloganları atan insanlar da vardı. Komutan Süleymani'yi son yolculuğuna uğurlayan insan selinin verdiği cevap, İran ile Direniş Ekseni'nin birbirine uyumu ve bağlılığını bir kez daha gösterdi. Ancak Amerika'nın itibarını hedef alarak yerle bir eden füzeli cevabı ise, İkinci Dünya Savaşından beri görülmemiş boyutta bir saldırıydı. Bu cevap Amerika'nın askeri kurumu ve ordusunun yenilmezlik iddialarını çürüttü.”
Üçüncü devrim
Dr. Hameyar İran tarihinden önemli noktaları kısımlara ayırdı: “İlk devrim, Şahın devrilmesi ile gerçekleşti. İkinci devrim, İranlı öğrencilerin, İmam Humeyni'nin casus yuvası olarak tanımladığı Amerikan büyükelçiliğine girmesiyle gerçekleşti. O dönemde bu eylemle birlikte Amerika'nın itibarı düşürülürken, elçilikte ele geçirilen tutuklulara hiçbir zarar verilmemesi en yüksek insani ahlakı temsil ediyordu. Bugün ise füze saldırısıyla birlikte Amerika'nın bu savaştaki prestijinin kırılmasını üçüncü devrim olarak görebiliriz.”
Dr Hameyar cenazeden sonra sokaklarda elde edilen sonuç ve Hacı Kasım'ın şehadetinin yumuşak ve sert etkisi, İranlılar arasında cihad ve direniş kültürünü yaygınlaştırdığı yorumunda bulundu.
Süleymani akıllı bir güçtü
Şehid komutanın kişiliğini anlatan Dr. Hameyar sözlerini şöyle sürdürdü: “Şehid Kasım Süleymani'nin karakteri, akıllı bir güç figürü olarak özetlenebilir. Bu akıllı güç, hem yaşamında hem de şehadetinden sonra yumuşak güç ile sert gücü birleştirdi. Yumuşak güç onun ayak izlerini takip eden ve onun izinde nesiller yetiştiren kitlelerde gizlidir. Irak parlamentosunda yaşananlar, İslam Cumhuriyeti sınırları dışında gösteriler, protestolar ve Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve diğer ülkelerden gelen tepkiler bunun arasındadır. Sert güce gelince, Ayn'ul Esed üssüne fırlatılan füzeler ve Direnişin diğer saldırıları da bu gücü temsil etmektedir.”
Kültür Müsteşarı, Direniş'in bugün durumunun şehit Kasım Süleymani'nin durumu gibi olduğunu belirterek ekledi: “Sadece askeri yönüyle asla sınırlı değildir, kültürel ve bilimsel yönleri de çok önemlidir. İşgal altındaki Filistin Direnişini düşmana taş atmaktan füze fırlatmaya dönüştüren kişi Süleymani'dir. Tüm dünya bunun sadece askeri güç kullanmak için değil düşmanı korkutacak bir mekanizma üreterek caydırıcı güç oluşturmak üzere kullandığını anlamalıdır.
Dr. Hameyar “El-Ahad” haber sitesine verdiği röportajını şu sözlerle sonlandırdı: “Direniş Ekseni'ndeki tüm bu kültürel ve medya çalışmalarının çoğunluğunun Şehid Komutan Kasım Süleymani'nin planı ve üretimi olduğunu gururla söylemek gerekiyor. Onu sadece askeri kategoride değerlendirmek çok büyük bir haksızlık olacaktır. Süleymani, Direniş Ekseni'ni çok boyutlu ve kapsayıcı bir yapı haline getirmek için çok çalıştı. Şehid Süleymani, coğrafya ve sınırları aşmış uluslararası bir liderdi. Şehadetinden sonra da halkaları ve Direnişi birleştirerek geçmişten çok daha büyük bir ivme kazandırmayı başardı."
Nur Rıza
Kaynak: El-Ahad
Çeviri: Merve Soydaş