Irak Kürdistanı'ndaki referandumun bize hatırlattıkları

Serdar DUMAN

5524 kere okundu
12 Ekim 2017 Perşembe
7559-841_serdar-duman (1).jpg
Irak Kürdistanı'ndaki referandum kritik bazı sorunların daha açık ve detaylı olarak tartışılması gerektiği gerçeğini bize hatırlattı.
 
Aşağıdaki soruların bilgi ve hikmetle ele alınıp cevaplanmasının elzem olduğunu düşünüyorum.
 
* Amerika ve İsrail'in bölgemizdeki faaliyetleri bizim için ne anlam ifade eder?
 
*Ulus-devlet paradigmasına bakış açımız nedir?
 
* Müslüman oluşumlar arasındaki ihtilaflarda şiddet çözüm müdür yoksa çözümsüzlük müdür?
 
* İns şeytanlarının yeryüzündeki hali hazır temsilcileri Güney Amerika'da Venezuella, Doğu Asya'da Kuzey Kore, Batı Asya'da İran mıdır? Yoksa küresel kötülüklerin temel kaynağı Amerika, İsrail ve batılı/doğulu müttefikleri midir?
 
Türkiye'de Türk ve Kürt İslamcılarının bir kısmı Amerikancı liberallerin dolmuşuna binerek; Kuzey Irak'ta asıl tehlikenin Amerika ve İsrail değil, İran olduğunu sürekli vurguluyorlar.
 
Bu arkadaşlara göre Kuzey Irak'ta olup bitenlerde Amerika ve İsrail'in rolü abartılıyor. Kuzey Irak'ı karıştıran ana unsurun İran olduğunu, İran'ın Tahran dışında 5. başkent olarak Erbil'i de kontrol etmeye çalıştığını söylüyorlar.
 
2010 yılına kadar Ortadoğu'da direnişin öncüsü olarak İran'ı gören bu zevat, artık Suudi ve İsrail tezlerine paralel olarak İran'ı emperyalist  olmakla suçluyorlar.
 
Amerika ve İsrail'in İran'ı Ortadoğu'da birincil tehlike olarak göstermesi ve terörist devlet olarak nitelendirmesi onlar için bir şey ifade etmiyor. Amerika ve İsrail'in kendilerini madalya ile onurlandıracağı bir seviyeye gelmiş durumdalar...
 
Kuzey Irak Kürdistanı'nın ilk temellerinin atıldığı birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana, Barzani'nin Amerika'nın desteğiyle ayakta durduğu bilinen bir gerçek... Amerika'nın Kürt yönetiminin stratejik ortağı olduğu da sır değil...
 
Saddam Hüseyin'in devrilmesini müteakip 2005 yılında Irak'ta kurulan federatif yapıda merkezi hükümete ait birçok yetkinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne devredildiğini biliyoruz. Bayrağı, ordusu, meclisi, başkanı olan; bağımsız devlete yakın yetkilerle donatılmış bir yönetim... Ayrıca merkezi hükümetin mevcut cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanının da Kürt olduğunu hatırlamalıyız. Ekonomik bağlamda da tarafların anlaştığı bir paylaşım modeli var.
 
Barzani ekonomik paylaşım şartlarına uyulmadığını öne sürerek tartışmalı bölgeleri de içine alan bir bağımsızlık referandumu  yaptı. Kimilerine göre Kürdistan'da iki seneden beri gayr-i meşru bir şekilde oturduğu koltuğunu sağlama almak amacıyla,kimilerine göre de Kürdistan hayalini gerçekleştirerek bir halk kahramanı olma isteğiyle bu referandumu gerçekleştirdi.
 
Hangi nedenle olursa olsun, referandumun Amerika'ya rağmen yapıldığı tezini kabul etmek mümkün değildir. Kürdistan'ın devletleşmesi projesini Amerika ve İsrail bölgede güçlü ve tam bağımlı bir müttefik beklentisiyle daima desteklediler. Amerika ve İsrail, Kürdistan devleti oluşumunun Irak'taki ilk aşamasını Suriye ile bütünleşmenin takip edeceğini, akabinde de İran ve Türkiye Kürdistanı'nın bu sürece dahil olacağını elbette hesaplıyor, elbette öngörüyor.
 
Amerika ve İsrail'in bölge ile ilgili hesapları Kürdistan ile de sınırlı değildir. Önümüzdeki süreçte bölgedeki her türlü ayrışma zemini yeni butik devletlerin kurulacağı bir fırsata dönüştürülmeye çalışılacaktır.
 
Türkiye, İran, Irak ve Suriye'nin söz konusu gelişmeye seyirci kalması beklenemez. Bu ülkeler ya toprak bütünlüğünden vazgeçerek teslim olacaklar ya da bu projeye direneceklerdir.
 
Bölge ülkelerinin Amerika'nın Kürdistan projesine direnirken izleyecekleri yöntem ve ayrışma zeminini ortadan kaldırmak için ortaya koyacakları çözüm modelleri bölgenin geleceği açısından hayati öneme haizdir.
 
Kürdistan oluşumuna milliyetçi /ulusalcı reflekslerle karşı çıkmak, Kerkük ve Musul üzerinde hak talep eden tezlerin yanında durmak asla kabul edilemez.
 
Sorun; bağımsız bir Kürdistan devleti kurulması değildir. Sorun; Amerika'nın güdümünde bağımlı bir Kürdistan devleti kurulmasıdır.
 
Bazı Kürt kardeşlerimiz, "Türklerin ulus devleti gibi Kürtlerin de ulus devleti olsun, bırakın da bağımlılığa biz karar verelim" şeklindeki bir tezi sürekli işliyorlar.
 
Bu ülkenin dindarlarının ve özellikle İslamcılarının tek etnisite üzerinden tanımlanan ulus devletin kuruluşuna onay vermedikleri ve sürekli olarak da ulus devlet tarafından baskılandıkları unutulmamalıdır.
 
Yeni ulus devletlerin kurulması, yani bölünme; kaos ve güç kaybından başka bir sonuç getirmeyecektir. Yapılması gereken; ulus devlet paradigmasını yıkarak farklılıklarımızın ayrışmaya meydan vermeyecek şekilde temsil edildiği adem-i merkeziyet esaslı yönetimlere geçiş yapmaktır.
 
Bölünme ve şiddet, Amerika'nın başta İslam coğrafyası olmak üzere tüm dünyada uyguladığı jeopolitik stratejinin anahtar kelimeleridir. Bölgemizdeki Müslüman halklara düşen görev ise bu oyuna gelmemektir.
 
Sorunlarımızı şiddete başvurmadan, müzakere ederek, barışçıl bir şekilde çözmeliyiz. Müslümanların kendi aralarındaki anlaşmazlıklarında artık kan ve gözyaşı dökülmesine tahammülleri yoktur. Irak'ta, Suriye'de, İran'da, Türkiye'de ne kadar zor olursa olsun barış masalarının kurulmasından başka çıkış yolu yoktur.
 
Bölgemizden Amerika'yı kovamadığımız sürece huzur bulamayacağız. Amerika'nın dışlanması da  elindeki kozların boşa çıkarılması ile mümkün olacaktır. Bu nedenle bölge ülkeleri ne Barzani'yi ne de Salih Müslim'i Amerika'nın eline bırakmayacak stratejiler geliştirmek zorundadır.
 
Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı ile ilişkilerde "kırmızı çizgilerimiz" yaklaşımından vazgeçilerek Amerika'yı devre dışı bırakacak ve sorunlara barışçıl çözüm getirecek yeni bir diyalog zemini aranmalıdır.
 
Türkiye'de bir dönem hayata geçirilmeye çalışılan çözüm süreci; kötü anıları kadar, Kürt halkının şiddetin yerine barışı talep etmedeki kararlığını test etme imkanı ile de hatırlanmaktadır.  Hükümetin şiddete karşı olan unsurlar üzerinden yürüteceği yeni bir barış süreci "Kürt Sorunu" açısından çok önemli bir açılım olacaktır.
 
Ümmet olduğumuzu hatırlamanın, ümmet bilincini kuşanmanın zamanıdır. Etnisite ve mezhep eksenli politikalar net bir şekilde mahkum edilemediği sürece ümmet çağrılarının karşılık bulmayacağı açıktır.
 
Amerika'nın Türkiye'yi sıkıştırdığı bugünlerde, şeytandan beri olmak ve Rabbimize sadakatimizi yinelemek adına safları sıklaştıracağımız ve ümmetin birliğinin önündeki bariyerleri kaldıracağımız günlerin yakın olması dileği ve duasıyla...
Yazarın Diğer Yazıları
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar