42331-IMG_2384 - Kopya - Kopya-crop - Kopya - Kopya - Kopya.JPG

Bahar Ortadoğu’ya büyük tehlikelerle beraber geliyor

Yaşanan gelişmeler, Ortadoğu’nun bahar aylarına, savaşın alanının genişlemesine, milyonlarca insanın ölümüne ve göç etmesine yol açacak yeni çatışmaların başgöstermesi olasılığının arttığı koşullarda girdiğine işaret ediyor.

20 Mart 2017 Pazartesi
Amerikan emperyalizminin gür sesli sözcüsü senatör John Mc Cain iki yıl önce Hizbullah'ın Suriye savaşına aktif katılımı ve bunun savaş alanında yarattığı etki hakkında son derece kızgın olduğunu belli eden bir tonlamayla, “tam biz kazanıyorduk, onlar geldiler” demişti…
 
Mc Cain'in “biz”i, Batı'nın, İsrail'in, Türkiye'nin ve Körfez Krallıkları'nın aktif olarak desteklediği farklı örgüt isimleri altında faaliyet gösteren Cihatçılarla bu ülkelerin politik ve askeri hedeflerdeki ortaklığına işaret ediyordu. Suriye savaşında asli taraflardan biri olan Batı ve İsrail bunu “örtülü bir savaş” olarak yürütüyor, sahnenin önünde Türkiye ve Körfez Kralları'nı tutuyordu.
 
 
Suriye savaşında bazı ilkler
 
17 Mart Cuma günü basına düşen haberler ise Suriye savaşında bazı ilklerin gerçekleştiğini duyuruyordu. İsrail savaş uçakları daha önce pek çok kez yaptıkları gibi, Suriye içlerinde Palmira'da IŞİD'e karşı savaşan Suriye Ordusu hedeflerine yeni saldırılar düzenlemişti. Suriye Ordusu uçak savar füzeleri ile İsrail savaş uçaklarına yanıt vermiş, Suriye'den fırlatılan bir füze İsrail savunma sistemi tarafından engellenmişti.
 
Suriye resmi kaynakları saldırıyı doğrularken yapılan açıklamada, bir İsrail uçağının düşürüldüğü, birinin de vurulduğu iddia edildi.
 
İlklerden biri, Suriye savaşının başlangıcından beri süreklileşmiş olan İsrail saldırılarına Suriye tarafından aktif bir karşılık verilmiş olması, diğeri ise, İsrail'in yaptığı resmi açıklamada saldırının İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait uçaklar tarafından gerçekleşirildiğinin kabul edilmesiydi.
 
Haaretz'de bu gelişmeleri ele alan Amos Harel Suriye'deki ilkleri, “Esad oyunun kurallarını değiştirmeye çalışıyor” şeklinde yorumladı. Harel, İsrail'in Suriye karşısındaki askeri üstünlüğünün çok açık bir gerçek olduğunu belirtiyor ve Esad'ın İsrail'in savaşa aktif olarak dahil olmasını beraberinde getirecek bir hamleye hiçbir şekilde kalkışamayacağını vurguluyor.
 
 
Rusya'nın kararı mı?
 
Harel, bu açık gerçeğe rağmen Esad'ın tutumundaki değişimin, Suriye savaşında son bir yılda yaşanan gelişmelere dayandığını, onun son bir yılda savaş alanında elde ettiği kazanımlar nedeniyle güven tazelediğini, İsrail Ordusu'nun bundan sonraki hamlelerinde bunu dikkate alacağını belirtiyor. İsrail güvenlik örgütlerine yakınlığıyla tanınan Harel, İsrail güvenlik örgütlerinin şimdi bu yeni durumu ele aldıklarını, İsrail uçaklarına karşılık verilmesinin bir Esad kararı mı, yoksa Rusya, İran, Hizbullah ve Esad'ın ortak kararı mı olduğunu anlamaya çalıştıklarını söylüyor.
 
New York Times'ta konuyu ele alan İsabel Kershner'e göre, Suriye savaşında bugüne dek “gölge taraf” olan İsrail son gelişmelerle birlikte artık açık bir taraf haline geldi. Bu gelişmelerin ardından bir ilk de Rusya tarafında yaşandı, Barak Ravid Haaretz'deki yazısında, İsrail'in Rusya Büyükelçisi Gary Koren'in saldırıların ardından Cuma günü Rusya Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldığını ve Bakan yardımcısı Bogdanov tarafından saldırı hakkında açıklama yapmasının istendiğini bildirdi ve bunun ilk kez yaşandığının altını çizdi.
 
Suriye savaşında yaşanan bu ilklerin yanısıra geçtiğimiz günlerde Şam'da art arda yaşanan sivillere yönelik bombalı saldırılar, savaşın farklı enstrümanlarla devam edeceğinin en önemli göstergelerinden biriydi. ABD ve İsrail önderliğindeki “Sünni İttifakının” Ortadoğu'da savaşı daha geniş bir alana yayma hedefinin açılış hamleleri olarak görülebilecek bu saldırıları yorumlayan Amos Harel, Esad'ın son bir yılda elde ettiği kazanımların bu tip eylemlerle geri çevrilemeyeceğini, ancak Esad'ın kontrol ettiği merkezlerin kalbi sayılabilecek yerlerde gerçekleşen bu eylemlerin onun yeniden kazanmaya başladığı güvenin kırılması açısından önem taşıdığını vurguluyor.
 
 
Musul'da gizlenen sivil kayıplar
 
Harel, İsrail güvenlik yetkililerinin gözlerinin Musul'da, kafalarının ise Lübnan ve Gazze'de olduğunu söylüyor. Musul'daki kent savaşında yaşanan yıkımın ve sivil kayıpların kamuoyuna yansıtılmadığını, ancak İsrail tarafından çok yakından izlendiğini ifade eden Harel'in aktardığına göre, İsrail'li yetkililer, Musul deneyimi ile birlikte Batı kamuoyunun İsrail'in bundan sonraki savaşlarında oluşacak yıkım ve sivil kayıplar konusuna daha anlayışlı yaklaşacağını düşünüyorlarmış.
 
Geçtiğimiz hafta Haaretz'e bir röportaj veren İsrail Eğitim Bakanı Naftali Bennett, “olası bir savaş halinde Lübnan'ın altyapısının, havaalanlarının, elektrik santrallerinin, trafik kavşaklarının ve ordu üslerinin İsrail için “meşru hedef” sayılarak vurulması gerektiğini” ve “eğer savaş çıkarsa Lübnan'ı Ortaçağ'a geri göndereceklerini” söyledi.
 
Lübnan ve Hizbullah üzerindeki baskının artmaya başladığı günlerde bir Kuveyt gazetesi olan El Ceride'nin yaptığı haber İsrail basını tarafından hızla dolaşıma sokuldu. Bu habere göre, İran Devrim Muhafızları Lübnan'da bir dizi silah fabrikası kurmuştu ve bu fabrikalarda Hizbullah ve Hamas için füzeler, zırhlı araçlar, dronelar üretiliyordu. Hizbullah bu fabrikalarda üretilen silahların bir kısmını Suriye'de denemiş ve başarılı sonuçlar elde etmişti. El Ceride haberinde belirli, açık bir kaynak göstermiyordu.
 
 
İsrail-Hizbullah savaşı kaçınılmaz
 
Haaretz'den Gili Cohen, Arap dünyasında El Ceride'nin İsrail tarafından finanse edildiğine ve İsrail'in mesajlarının Arap dünyasına taşınması işlevine sahip olduğuna inanıldığını yazıyor. Bu haber, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Suriye'ye yönelik son saldırı hakkındaki açıklamalarındaki bazı vurgular nedeniyle özel önem kazanıyor.
 
Netanyahu açıklamasında, Suriye'ye Hizbullah'a iletilecek silahları taşıyan araç konvoyunu vurmak için saldırdıklarını, Hizbullah'ın güçlü silahlara sahip olmasına izin vermeyeceklerini ve nerede olursa olsun vuracaklarını söylemişti.
 
Yani hızla dolaşıma sokulan bu haber ve ardından İsrail basınında görünmeye başlayan yorumlara göre Lübnan İsrail için açık bir hedef haline geliyordu. İran, Suriye, Lübnan ve Gazze'deki gelişmeleri Haaretz'de değerlendiren İsrael Harel, Hizbullah'la bir savaşın “yakın ya da uzak İsrail için kaçınılmaz” olduğunu yazarken, Times of İsrael'de yazan Avi İscharroff, “İsrail için, Esad'ın kullandığı uçaksavar füzeleri değil, Suriye'deki, Lübnan'daki silah fabrikalarıdır asıl tehdit” diyordu.
 
Dün İsrail'de boş bir alana düşen bir füze nedeniyle İsrail savaş uçaklarının Gazze'yi bir kez daha bombaladığı duyuruldu. İsrail, Gazze ve Lübnan'da yeni katliamların hazırlıklarını yapıyor ve kamuoyunu bu katliamlara hazırlıyor. Son dönem yaşanan gelişmelerin tümü buna işaret ediyor…
 
İsrail Radyosu'na yeni açıklamalar yapan İsrail Savunma Bakanı Lieberman, Suriye'nin hava savunma sistemlerini bir daha kullanması durumunda, “uçaklarımız tereddüt etmeden hava savunma sistemlerini yok edecektir” tehdidini savurdu.
 
 
IŞİD'in sonu yaklaşıyor, İsrail korkuyor
 
Cumartesi günü yaptığı bir konuşmada konuya değinen Hizbullah önderi Hasan Nasrallah, IŞİD'in sonu yaklaştığı için İsrail'in korkmaya başladığını, çünkü IŞİD'in yenilgisinin aynı zamanda “direniş ekseninin zaferi” anlamına geleceğini söyledi. Nasrallah, Batılı devletlere yüz milyonlarca dolar ödeyerek aldıkları silahlarla Suriye'deki Cihatçıları destekleyen Arap devletlerini mahkum ettiği konuşmasında, bu büyük paralarla ülkelerin yıkıldığını, oysa aynı paralarla, Filistinlilere destek sağlanabileceğini, Gazze'nin yeniden inşa edilebileceğini, Somali ve Yemen'de açlık tehlikesiyle karşı karşıya gelen insanlara el uzatılabileceğini ifade etti.
 
Bir ABD ziyareti gerçekleştiren Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Muhammed Salman'ın 14 Mart'ta Beyaz Saray'da gördüğü itibar ve Trump'la yediği öğle yemeği, onun Suudi Arabistan'daki gerçek iktidar merkezi olduğu yönünde yorumlar yapılmasına neden oldu.
 
Görüşmeler sonrası Salman'ın adına yapılan açıklamada, Beyaz Saray'daki temasların ABD Suudi Arabistan ilişkileri açısından “çok önemli bir tarihsel dönemeç noktası” olduğu ve politik, askeri, ekonomik ve bölgesel güvenlik konularının ele alındığı bildirildi.
 
 
IŞİD'den boşalacak alanda kim hakim olacak?
 
Basına yansıyan kimi bilgiler, Muhammed Salman ve Trump'ın, Suudi Arabistan'ın ABD'de çeşitli sektörlere yapacağı yeni yatırımlar üzerine odaklandıklarını ve Trump'ın bu yatırımlar nedeniyle görüşmeden son derece memnun ayrıldığı yönündeydi. Salman Trump'a uygulamaya başladıkları “yeni ekonomik reform programını” açıklamış. Muhammed Salman, Suudi ailesinin “yeni reformcu kuşağının lideri” olarak son zamanlarda Batı basınında sık sık övülüyor.
 
17 Mart'ta ise Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı El Cubeyr beraberindeki geniş bir heyetle birlikte ABD Savunma Bakanı Mattis'le görüşüyordu. Pentagon'dan yapılan açıklamada bir araya gelişin nedeninin, “ikili işbirliği olanaklarını ve İran'ın bölgede oluşturduğu güvenlik tehditlerini konuşmak” olduğu ifade edildi.
 
İran ve müttefikleri üzerindeki ABD, İsrail baskısı yoğunlaşırken en fazla ifade edilen İran'ın Suriye'den çıkarılmasıydı, ancak Astana görüşmelerinin üçüncü turu sonunda ortaya çıkan tek sonuç, “İran'ın da ateşkesin garantörü olarak kabul edilmesi” oldu.
 
Geçen hafta Washington Post'a açıklamalarda bulunan bir Pentagon yetkilisi, Suriye'ye 1000 kişilik yeni bir asker sevkiyatı yapmayı planladıklarını söyledi. Konuyu ele alan New York Times editoryası, Trump'ın IŞİD'le savaş stratejisinde bir boşluk olduğunu, IŞİD'in yenilmek üzere olduğunu, ama asıl meselenin IŞİD'den kurtarılacak alanlarda halkın ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı, buraların nasıl yönetileceği ve savaştan perişan olmuş insanların nasıl rahatlatılacağı olduğunu söylüyor ve bu konudaki boşluğa dikkat çekiyordu.
 
ABD'nin Suriye'deki askeri ve politik varlığının ne derece içselleştiğini gösteren bu gelişmelerin öncesinde CENTCOM komutanı Votel Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'ne yaptığı açıklamalarda, Suriye'deki ABD askeri varlığının kısa vadeli olmadığını, Suriye'de uzun süreli planlamalara ve geniş operasyonel hedeflere sahip olduklarını ifade etmişti.
 
 
ABD askeri varlığının Irak ve Suriye'de genişletilmesi
 
ABD'nin Irak ve Suriye'de askeri varlığını genişletme hamleleri hız kazandı. ABD, Musul'un güneyindeki Kayyarah askeri havaalanını yenileme ve genişletme çalışmaları başlatmıştı, Irak Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada çalışmaların haziran ortasında tamamlanacağı ve buraya 7000 Amerikan askerinin yerleşeceği bildirildi.
 
ABD'nin Irak'tan Suriye'ye uzanan bir çizgide askeri varlık ve faaliyetlerini genişletme hamleleri, onun Ortadoğu'da hegemonyasını daha geniş kapsam içinde kurma hedefinin bir parçasıdır. Bugünkü mevcut koşullarda, bu hedefin önündeki en büyük engel gelişen İran-Rusya ilişkileri ve Rusya'nın Suriye'de aldığı insiyatifin yarattığı bölgesel etkilerdir.
 
Beyaz Saray'ın Amerikan Kongresi'ne sunacağı ilk bütçe teklifinin açıklanmasıyla, yeni Amerikan yönetiminin öncelikleri hakkında daha açık bir tablo ortaya çıktı. Bütçe teklifinde savunma harcamalarının 54 milyar dolar arttırılması istenirken, Çevre Koruma Ajansı, Dışişleri ve Tarım Bakanlıkları'nın bütçelerinde kesintiler öngörülüyor. Bütçe taslağında herhangi bir kesintiye gidilmeyen kalemlerden birisi, İsrail'e yapılan askeri yardım.
 
Yeni teklifle bütçesinde ciddi kesintiler sözkonusu olan Amerikan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, İsrail'e yıllık 3,8 milyar dolar tutarındaki askeri yardım paketinin kesintisiz sürdürüleceğini, bu pakette herhangi bir kesinti öngörülmediğini vurguladı.
 
Yaşanan tüm bu gelişmeler, Ortadoğu'nun bahar aylarına, savaşın alanının genişlemesine, milyonlarca insanın ölümüne ve göç etmesine yol açacak yeni çatışmaların başgöstermesi olasılığının arttığı koşullarda girdiğine işaret ediyor.
 
 
Cenk Ağcabay
sendika.org
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar