trump-1.jpg

Süleymani suikastı İran'ı yok etmeye dönük bir planın ilk basamağı mıydı?

ABD'nin İran'da üslenmiş olan İslam İnkılabı stratejik aklının ürünü olan İslam Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmak istediği saklı bir durum değildir. Amerika'nın bu politikası özellikle Donald Trump'ın başkanlığı döneminde iyiden iyiye dış politikanın en belirleyici unsuru haline geldi. Trump'ın odak noktası bu politikaysa o halde Süleymani suikastı bu sürecin ilk basamağını mı teşkil ediyor?

29 Ocak 2020 Çarşamba
İNTİZAR - ABD Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger 2007 yılında yaptığı bir değerlendirmede "İran'a dönük politikalar bir parti meselesi değildir. Zira şu anki yönetimin değişmesi durumunda da uygulanacaktır" ifadeleri ile İslami İran'ın Amerikan dış politikasında ne kadar önemli bir yer teşkil ettiğini ortaya koymuştu.
 
Hatta bir adım daha ileri giderek; Amerikan dış politikasının ana eksenini, İran coğrafyasında üslenmiş olan İslam İnkılabı stratejik aklının yok edilmesinin oluşturduğunu söylemek doğru bir tespit olur. İslami İran'ı yok etmeye odaklanmış Amerikan dış politikası Trump ile birlikte ulaşılması için her şeyin göze alındığı bir amaç halini aldı.
 
Kemal Erdem imzasıyla sendika.org'da yayınlanan ve Süleymani suikastının aslında İran'da hakim olan İslami sistemin yok edilmesi maksadına dönük ana politikanın ilk basamağı olarak tanımlandığı yazı bu çerçevede dikkat çekici tespitler içeriyor. 
 
 
Kasım Süleymani suikasti üzerine
 
Yeni yılın ilk günleri, dünya ve Ortadoğu için çok sıcak olaylarla başladı. ABD İran'ın en önemli ve güçlü generallerinden birisi olan ve İran Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi bir suikastle öldürdü. Çok doğal olarak, o günden beri bütün dünya bu suikastin sonuçlarını ve olası gelişmeleri tartışmaktadır.
 
ABD'nin Kasım Süleymani suikastini, onun İran stratejisinden ayrı ele almak büyük bir hata olur. Trump'ın ABD Başkanı seçildikten sonra, İran rejiminin devrilmesi politikasına güçlü bir şekilde sarıldığını ve bunu Başkanlığı süresince temel dış politika haline getirdiğini ve de bu noktada da etkili bir stratejiyi danışmanı Henry Kissinger ile birlikte hazırladığını, başka makalelerde az çok ayrıntılı ele aldık. Süleymani suikasti, Trump'ın İran rejimini devirme stratejisi yolundaki “ara durak”lardan birisini oluşturmaktadır. Yalnız dış politika iç politikadan ayrılmadığı için, bu suikast hem dış hem de iç politikanın kesiştiği ilginç bir yapıya sahiptir.
 
Önce Trump ile ilgili olarak temel bir belirleme yapalım: Trump, birinci başkanlık dönemini (2017-2020), ikinci başkanlık dönemi (2021-2024) için bir hazırlık olarak ele almaktadır. Trump asıl riskli ve sonuç alıcı politikalarını ikinci başkanlık dönemine bırakmaktadır, ki bu politikaların içerisinde İran rejimini yıkma hamleleri de bulunmaktadır. Ama elbette bunun için önce tekrar seçilmesi gerekir.
 
Trump'ın ABD Başkanı olmasının hemen ertesinde, bir hazırlık yapmadan İran rejimini yıkma stratejik hedefini yakına almasının ya da bunu birinci başkanlık dönemi içerisine yerleştirmesinin mantıklı ve gerçekçi bir tarafı olmayacaktı. Kaldı ki, seçildikten sonra hep eski dönemin bürokratlarıyla uğraşmış ve devletin farklı bir politikaya geçmesi iç politikada sürekli baltalanmaya çalışılmıştır. Bir yandan politika değişikliğini iç politikada kabul ettirmeye çalışırken, öte yandan da dış politikada ikinci başkanlık dönemi politikalarına temel teşkil edecek politikaları ya da diğer bir deyişle hazırlık dönemi politikalarını oluşturmaya çalışmıştır. İkinci dönem için hazırlık politikaları daha bitmemiştir.
 
Trump birinci başkanlık döneminde, ikinci başkanlık döneminin temel politikası olan İran rejimini devirme politikasına hazırlık olarak şunları yapmıştır: Körfez Monarşileriyle birlikte bir “Körfez NATO”su oluşturmuş; Obama döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi ve artı Almanya'nın İran ile yapmış olduğu nükleer anlaşmadan (bu anlaşma İran'a ekonomik olarak nefes alma fırsatı veriyordu) çekilmiş ve İran üzerinde ambargoyu ağırlaştırmış; İsrail'i kullanarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani'nin bağımsızlık referandumuna gitmesini sağlamış ve onu boşa düşürerek, Obama döneminde IŞİD aracılığıyla IKBY'ye bırakılan yerleri tekrar Irak Sünnilerine bırakmış ve bu temelde Sünnileri tekrar ayağa kaldırma ve birleştirme politikasını geliştirmiş; bu sonuncu politikanın devamı olarak Türkiye ile anlaşarak bütün cihatçı teröristlerin Türkiye'nin operasyon yaparak Rojava'dan kopardığı bölgede toplanması politikasını devreye sokmuş; Türkiye'yi ama özellikle de Erdoğan ve AKP'yi sıkıştırarak Obama döneminde gibi İran ambargosunu delmesinin kendisi için felaket olacağını ona göstermiş ve baskı altına almış; Katar'a baskı uygulayarak Körfez ittifakına tekrar dönmesini sağlamakta ve baskı yapmakta; Avrupa ülkelerine İran'dan uzak durmaları için baskı yapmakta ve nihayetinde Erdoğan ve AKP'ye önce İran rejimini ve sonrasında da Suriye rejimini devirerek Ortadoğu'yu ABD, Körfez ülkeleri, İsrail, İngiltere arasında bölüşme teklifiyle Türkiye'yi diplomatik olarak tam yanına çekme politikasını uygulamaktadır. Bu süreç daha bitmemiştir.
 
Trump, İran'ı bir yandan ABD gücünü direk kullanarak çevrelerken ve yıpratırken, öte yandan da dolaylı güçleri kullanarak zayıflatmak ve yıpratmak istemektedir. İran içerisinde sosyal sorunları kullanarak barışçıl itaatsizlik eylemleri düzenlemek ya da kendiliğinden gelişen bu eylemleri rejime karşı dönüşen eylemlere dönüştürmek ve IŞİD gibi terör örgütlerini kullanarak içeride terör eylemleri organize ederek İran rejimini zayıf göstermek vs…
 
ABD ve müttefikleri son dönemlerde İran'ın etkisinin bulunduğu ülkelerde (Irak ve Lübnan gibi) ve yine başka yerlerde de öyle (Hong Kong, Venezüella gibi) yaygın itaatsizlik eylemleri düzenlemekte ve bu kitle eylemleri üzerinden rejimleri içten zayıflatmaya ve rejimlerin üzerine oturmuş olduğu ittifak politikalarını yok etmeye çalışmaktadırlar.
 
ABD İran'nın dış ülkelerdeki etkinliğini yok ederek, onu kendi üzerine büzmeye çalışmakta ve böylece içte ve dışta kuşatarak zayıf düşürmek istemektedir. Ama bu stratejide, ABD gücünün bir noktaya kadar direk kullanılarak İran'nın zayıflatılması kaçınılmazdır. Obama döneminin eksikliklerinden birisi de buydu. Trump, ABD gücünü İran üzerinde fazla hissettirerek İran'ı zayıflatan bir politika izlemektedir. ABD'nin bu direk baskısı olmadan rejimin tek dolaylı güçlerle düşürülemeyeceği artık ortaya çıkmıştır. Bu direk güç kullanımı bir bölgesel savaşa dönüşme tehlikesini de içinde barındırmaktadır.
 
İçinden geçilen süreçte Trump için temel sorun, birinci başkanlık dönemi ile ikinci başkanlık döneminin politikalarının nasıl birbirlerine bağlanacağıdır. ABD'nin Başkanlık seçim takvimi, olayların genel çerçevesini belirleyen bir yapıya da sahiptir.
 
Trump bir yandan içeride başkanlık seçimini kazanmak için dış politikadaki olayları kullanmaya çalışırken aynı zamanda ikinci başkanlık dönemi için hazırlık dönemini de ilerletmeye çalışmaktadır. Dış politika tek iç politikaya bir malzeme sunmamaktadır ama belirlenen ana eksende gelişmesi de sağlanmaya çalışılmaktadır. Nasıl IŞİD lideri El Bagdadi'nin sahneden çekilmesi, bütün cihatçı teröristlerin bir tek cephede birleşmesi politikasına bağlıysa ve bu politika da aynı şekilde iç politika malzemesi yapıldıysa aynı şekilde Kasım Süleymani suikastı bir yanıyla iç politika malzemesiyken diğer yanıyla da İran üzerinde baskıyı direk arttırma ve onu zayıflatma politikasının geliştirilmesi ve sürdürülmesidir. Bu suikasti ABD daha şiddetli bir karşılık vermek için, İran'ın sert tepki vermesi için bir tür provokatif eylem olarak tasarlamıştı. Ama İran, halkın gazını alan bir eylemle ABD ile direk karşılaşmaktan çekinerek bu süreçten çıkmaya çalışmaktadır.
 
Bu suikast bir diğer yönüyle de ABD'ye Ortadoğu'ya tekrar asker gönderme bahanesine de yolaçmış ve savunma görünümü altında asker tahkimini geliştirmiştir. ABD Başkanlık seçimlerine kadar bu tür olayların daha da yaşanacağı ileri sürülebilir ve bu günler Trump'ın tekrar seçilmesinden sonra İran için belki de en iyi günler olacaktır. Çünkü Trump'ın ikinci başkanlık dönemi kaçınılmaz savaş dönemi ve İran için çok sıkıntılı bir dönem olacaktır. İran akıllı hareket etmediği takdirde Suriye'ye dönüşebilir.
 
Bu suikastin amaçlarını kısaca özetlersek eğer: İran üzerindeki baskıyı sürdürmek ve artırmak, İran'nın dolaylı stratejisini baltalamak ve ABD'de başkanlık seçimlerini kazanmak için propaganda malzemesi elde etmektir. 
 
Kemal Erdem'in yazısında "İran rejimi" olarak tanımladığı ama aslında "İslam İnkılabı stratejik aklı" olarak tanımlamanın daha doğru olduğu bu varlığı yok etmeyi Amerika'nın kendine esas hedef olarak belirlemiş olduğu tespiti önemli ve izah edicidir. "İslam İnkılabı düşüncesi" bütün bölgede köklü bir değişimin, dönüşümün itici motor gücüdür. Amerika'daki stratejik akıl bunun farkında ve bu sebeple bir an önce İslami İran'ı yok etmenin çarelerini aramaktadır. Kemal Erdem yazısında Amerika'nın bu yöndeki politikasını adım adım uyguladığına dikkat çekmektedir fakat Amerikalıların 40 yıldır bir türlü bu maksatlarına ulaşamadığını da gözden kaçırmış gözüküyor!
Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar