09549e9000ba970ec614460f69a8126d.jpg

“Uyduruk Merceiyyet Şîa ismi altında İngiliz kültürüne lojistik destek veriyor”

İngiltere Şîa için çok tehlikeli bir senaryo yazmıştır. Bugün merce-i taklit unvanıyla bir sapma oluşturma peşindedir. Eğer bunların ismi İngiliz Şiîliği olarak konulduysa, bu onların bir çok ofis ve medya iletişim merkezlerinin İngiltere'de olmasındandır.

13 Mart 2015 Cuma

İNTİZAR - Uzun zamandır var olup da son zamanlarda gelişen akımlardan biri, bazı Şiîlerin kalbinde ve Kum alimlerinin evinde şekillenmiştir. Kendilerini Şiî olarak tanımlayıp, Şîa'ya ait olmayan akıl dışı düşüncelerini çeşitli uydu kanallarından ve internetten yayarak Şîa'nın gerçek çehresini tahrip etmektedirler. Dünyanın güncel meselelerini göz önüne almadan bidatler uydurmak, bu sapkın fırkanın yaptığı işlerden biridir. Bunlar Şiîlere karşı olup Müslümanlar arasında da düşmanlığa sebep olmaktadır. Bu fırka ilk önce dinî meclislerde faaliyete başlamıştır. Taraftarlarını, bu meclislere katılan imamlara karşı saf duygular besleyen dindar gençlerden seçmektedirler. Meselenin önemine binaen, ammariyon.ir adlı internet sitesinin, dinî konularda uzman ve ilim havzasında müderris olan Hüccetül İslam Kâşânî ile yaptığı söyleşiyi istifadenize sunuyoruz:

Saf Muhammedî Şiî nasıldır ve hangi özelliklere sahiptir?

H.İ. Kâşânî: Bu soru çok genel bir sorudur. Saf Şiî, Şîa öğretileriyle amel eden yani, Şîa'nın itikadî esaslarına inanan kimsedir. Şîa'nın itikadî esasları, yazılı kaynak olan Kur'an ve hadislerdir, bunlar kesin inanılması gereken şeylerdir, yani itikadî konuların ana kaynaklarıdır. Şiîler haber-i vahidlere ya da zannlara  önem vermez. Şiî, bu iki mirası akıl süzgecinden geçirerek kendi itikadî kaynaklarını bulur. Bulduğu her konuda, Şîa'nın büyüklerinin ve alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri yahut farklı düşündükleri görüşlerini inceler, yaptığı araştırmalar sonucunda inancının onlara uyup uymadığını kontrol eder ve sonra da itikatlarına göre amel eder. Şiî'nın özelliği; takip etmek, uymaktır, nefsini ölçü almak değil. Taklitteki en önemli konulardan biri, Şîa'da temel meselelerden olan velayet meselesidir.

Velayet, ilk aşamada aslen Allah'a aittir ki, bir Şiî diğer Müslümanlar gibi, emir ve nehyin Allah Teala'ya ait olduğuna inanmaktadır. Bunu kabul edip Müslüman olur ve Hakk Teala'nın hekim, alim ve rahim olduğunu, yani abes iş yapmayıp rahmetiyle emir verdiğini, hatta eğer bizi namaza davet ediyorsa bunun rahmetinin büyüklüğünden kaynaklandığını, onun büyük maslahatını görüp büyük fesatlara düşmememiz için bize emredildiğini anlar.

İkinci aşama, insanların Hakk Teala'nın emirlerine ulaşabilmeleri için, Son Peygamberin gönderilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Allah Resûlü'ne tabi olmanın şartı, Allah'ı seviyor olmaktır. Bu şekilde devamında, imamet yolu vardır, bu, Ehl-i Sünnet gibi Şiî olmayanlarla ayrılığın meydana geldiği noktadır. Şîa, Peygamberin sahip olduğu seçkin velayet konumunun, Ehl-i Beyt için de geçerli olduğuna inanmaktadır. İşte burada Şîa Ehl-i Sünnet'ten ayrılmaktadır.

Üçüncü aşama, imamet yolunun devamında, bazen insan, imamın bizzat verdiği emre göre amel eder ve bazen de imamın emrini, başka birinin emriyle yerine getirir, velayet yolunun devamı, fakihlerin velayeti meselesidir. Bu, Şîa'nın kaynaklarında açıkça vardır ve ben bazı aşikar şeylerin beyan edilmediğinden dolayı tanınmadık ve garip oldukları için üzgünüm. Oysa ben  bazılarının iddia ettiklerinin aksine velayet-i fakih konusuna inanmayan bir tek Şiî büyüğü tanımıyorum. Bu çok özetlenmiş bazı Şîa itikat esaslarındandır.

Acaba “Saf Şîa” ve “Sapkın Şîa” var mıdır? Sapkın Şîa nasıl şekillenmektedir ve bunun kökeninde ne yatmaktadır?

H.İ. Kâşânî: Müslümanların çoğunluğu gibi, Şîa da bütün esas ve davranışlarımızın bir örneği olduğuna ve ona göre amel etmek gerektiğine inanmaktadır. Yolda giderken bir haritaya göre hareket etmek gerekmektedir ve bu haritadan uzaklaştıkça sapma meydana gelecektir. Şimdi, örneğin, benim dilimi kontrol etmemem gibi bazen bu sapma bireyseldir, bazen amelî ve bezen de itikadîdir. Bu gün toplumda “Sapkın Şiî” olarak adlandırılanlar; öncelikle sapkın bir akideye sahiptirler, yani emirlere uymaları gerekirken, haritaya göre hareket etmeleri gerekirken bazen kendi görüş ve nefislerini işin içine karıştırırlar. Gerçekte bu sapma diğer fırkalarda da olabilir, eğer bu hak yoldan uzaklaşılırsa, sapma meydana gelir.

Geçmiş dönemlerde asli yoldan sapan kimselerin örneğini günümüzde de görmekteyiz, bunlar zahirde Şîa akaidine sahiptirler, ancak maalesef nefislerine uyduklarından dolayı asli modelden uzaklaşmışlardır. Bu kimseler geniş bir yelpazede yer almaktadırlar. Onlardan bazılarının düşünceleri değişmektedir, yani dinî kaynaklardan şüphe duymaktadırlar, bazıları tahkik metodunu değiştirmektedirler. Dolayısıyla bazı dinî inançlar problemli hale gelmektedir.

Bütün bu konular farklılık arz etmektedir. Bunlardan bazıları dinin bir bölümünü alıyorlar, diğer bazı bölümlerini terk ediyorlar. Bazıları da siyasî çıkarları için, diğerlerinden farklı oldukları anlaşılmasın diye gelişen olaylara muhalefet için, Şiî olduklarını söylüyorlar ve zahiren onların takipçileri de Şiî oluyor. Ancak itikadî konularda hassas noktalar vardır ki, eğer dikkat edilmezse sapmaya yol açmaktadır. Bunlar zahiren Şiîdirler, gelenek görenekleri, namaz ve oruç gibi ibadetleri herkes gibi yerine getirirler, ancak ayrılıp çatıştıkları noktalar vardır ve bunlar dönüşlere sebep olmaktadır. Sapkın Şiîler emirlere uymadıkları için sapmaktadırlar. Yani Ehl-i Beyt'in kesin emir ve örnekliğine uymayıp kendi nefsî arzularına göre amel etmektedirler.

Acaba bu nefsi arzulara uyma, toplumdaki bütün kesimler için geçerli olabilir mi?

H.İ. Kâşânî: Nefsî arzulara uyma, toplumdaki bütün kesimlerde ortaya çıkabilir ve hiç kimse bundan müstesna değildir. Ancak bazen bireysel problemler ortaya çıkar, tıpkı kötü insanlar gibi. Ancak bazen büyük bir kesim akidevî yahut amelî sapmalara duçar olmaktadır ve bu günümüzde “Sapkın Şîa” olarak gündeme gelen şeyin ta kendisidir. Her fert kendi ölçüsünce hak yolundan sapmıştır, çünkü masum değildir ve tövbe etmektedir. Üzerinde konuştuğumuz şey ise, başkalarının akide ve amellerini saptıran kişiler ve gruplardır. Masumlar dışında her insan kendi çapında bir sapkınlığa düşmektedir, yani benim bütün davranışlarım Peygamberin davranışlarıyla aynı değildir ve yaşadığım müddetçe ona yaklaşmaya çalışıyorum, ancak bazıları ise insanları sapkınlığa götürmektedirler, aradaki temel fark buradadır.

İmam Humeyni, “Amerikancı İslam” deyimini kullanmıştır ve bugün buna benzer başka bir deyime, yani “İngiliz Şiîliği” deyimine şahit olmaktayız, sizin konuşmalarınız dikkate alındığında sizce “İngiliz Şiîliği”nin kökü nerededir ve onun “Saf Şîa”yla ayrımı nasıl olur?

H.İ. Kâşânî: “Amerikancı Şîa”, “Amerikancı İslam”, “İngiliz Şiîliği” deyimleri ve diğer deyimler günümüz meselelerine uygun olarak söylenen sözlerdir. Ancak İslam'ın ilk yıllarında başlamış olan bir şeydir. Bazı insanlar nefislerine uyup Resulullah'ın emirlerini dinlemeyerek diğerlerinin sapmasına neden olmuşlardır. İslam'dan sapmayı bazıları amelî olarak bazıları ise itikadî olarak meydana getirdiler ve her zaman için Şîa'nın bazı fırkalarla kavgası bu noktadaydı. Şia İslam'ın hakikatinin ve hakiki İslam'ın Ehl-i Beyt'in topluma rehberliğiyle gerçekleşeceğine inanmaktaydı. Karşı taraf ise, Ehl-i Beyt'in topluma dönmesine izin vermemenin peşindeydi, çünkü onlar modeldiler ve bir model toplumda ortaya çıkarsa sapma görülmeyecekti.

Ehl-i Beyt gerçekte başkalarının hakikati bulması için bir hidayet meşalesiydi. Ehl-i Beyt'in ve takipçilerinin bütün bu şehadetleri, baskılara ve yıkımlara uğramaları, zindana atılmaları Ehl-i Beyt'in toplumdan uzak tutulması içindi ve aslında insanların sapmalarını ve onları sapıtanların yaptıklarının anlaşılmamasını sağlamak içindi.

İmam Humeynî zamanında bu işin organizatörü Amerika'ydı. Carter İmam'a senin yaptığın işler İslam'a aykırıdır diye mesaj gönderdi, İmam gülümseyerek “Carter de başımıza İslam uzmanı kesildi” diye buyurmuştur. Yani onlar gerçek İslam'dan sapmayı içeren bir reçete düzenliyorlar  ve sonra da bunun propagandasına başlıyorlar. İmam da toplumun ıslahçısı olarak bu sapma noktasını gösterip, insanların bu sapmadan uzaklaşmasına çalışmıştır.

Bugün Büyük Rehberlik Makamının “İngiliz Şiîliği” deyimini gündeme getirmesinin sebebi, her zaman Şîa'nın ve diğer fırkaların avamında, bir takım hataların ve düşüncesizliklerin var olmasıdır. Bugün büyük tehlikeyle karşı karşıyayız, merceiyyet adı altında ve Şîa'nın asil ismi altında, yalanlarla şiddetli bir şekilde İngiliz kültürüne lojistik destek faaliyetleri yürütülmektedir. Bunun geçmiştekilerden farkı, artık Carter'in gelip İmam'a İslam'a göre hareket edin demeyişidir. Bugün zahirde taklit mercii ve alim olan bir şahıs bir şeyler söylemeye çalışıyor ve bu unvanlarını kullanarak insanları saptırma peşinde koşuyor. Örneğin, önceden, yirmi yıl öncesinde bir Şiî bazı alanlarda hata etmiş olsaydı bu ferdî bir hata olarak kalır ve merciilerin emrine uymamış olurdu. Bugün aynı şahıs bir hata yapıyor ve maalesef merciiliği de onu takip ediyor. Düne kadar hata eden bu şahıs kınanıyordu, bugün ise kınanmıyor, çünkü merciisinin fetvasına göre amel etmektedir.

İngiltere Şîa için çok tehlikeli bir senaryo yazmıştır. Bugün merce-i taklit unvanıyla bir sapma oluşturma peşindedir. Eğer bunların ismi İngiliz Şiîliği olarak konulduysa, bu onların bir çok ofis ve medya iletişim merkezlerinin İngiltere'de olmasından dolayıdır. Yoksa dediğim gibi İslam'ın ilk yıllarından günümüze kadar Ehl-i Beyt'in karşısında olan bu asıl sapma, dinin asli modeline, yani Kur'an ve Ehl-i Beyt'e uygun amel etmemektir. İngiliz Şiîlerinin yaptıkları işler, kesinlikle Ehl-i Beyt'in yaşamında yoktur ve İngiliz deyimi de belki yakın bir gelecekte başka bir adla anılacaktır. Eğer düşmanın karargahı Avustralya'da olursa o zaman Avustralya Şiîliği adını alacaktır. Bugün düşmanın kültürel merkezi İngiltere'dedir bu yüzden onlara İngiliz Şiîliği denilmektedir, yoksa İngiliz Şiîliği'nin temel olarak Amerikancı İslam'dan bir farkı yoktur.

Aralarındaki fark konusunda biraz daha açıklama yapabilirseniz...

H.İ. Kâşânî: Dallarında, yapraklarında ve görünüşlerinde bir takım farkların olması mümkündür. İmam Humeyni zamanında, Amerikancı İslam örneğin, Kral Fahd şeklindedir, o da asli İslam'ın emirlerine uymadığından, zulme teslim olmuş, istikbara tabi olmuştur. Sermaye, güç, askeri kuvvet ve ilmini harcayıp,  istikbarla mücadele edeceğine, hacdaki kanlı olayı gerçekleştirmiştir. O günlerde Vahhabilik zirvedeydi ki, bugün de aynı şekildedir...

Bugün Şîa'nın içinden gelen ciddi tehlikeler bizi tehdit etmektedir, henüz şekillenmekte olan bir tehlike. Düne kadar Şîa'nın dışında olan akımlar, Şîa'ya girdiler ve fanatik bir İmam Hüseyin yanlısı gibi görünerek, sapmalar oluşturmaktadırlar. İş çok hassastır, bu akımların kesilip atılması çok hassas bir iştir, çünkü mektebimizi canlı tutan İmam Hüseyin olduğundan, hem İmam Hüseyin'i korumamız hem de mektebimiz İmam Hüseyin'in yasıyla ayakta durduğundan ezadariyi (yas ve matem törenleri) muhafaza etmemiz gerekmektedir ve yine bu sapmayı da ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Bu tıpkı şah damarında kanser tümörü olan bir kimseyi ameliyat etmek gibidir, eğer neşter zerre kadar kayarsa şah damarı kesilmiş olur. Bazen birilerinin fesatla mücadele etmek istediği ancak maalesef asıl olan şeyi ortadan kaldırdığı görülmektedir. Günümüzde konunun hassasiyeti, maalesef iki tarafın da zahirde Şîa Merceiyeti olarak görünmesinden kaynaklanmaktadır, elbette bize göre bir tarafın merceiyeti gerçek değildir.

 

Çev. Muaz Pazarbaşı

 

Konuyla ilgili diğer linkler:

http://intizar.web.tr/inanc-ve-dusunce/haber/1546/%E2%80%9Cingiliz-siiligi%E2%80%9D--isid-ile-mucadele-edecegine--kama-ve-sine-vurmakla-#.VQLxwY6sVu4

http://intizar.web.tr/analiz/haber/1545/sii-ve-sunni-iki-kuveytli-asiriciyla-tanisin#.VQLxxI6sVu4

 

Kategorideki Diğer Haberler
Öne Çıkan Haberler
İktibaslar